Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
6 Son Araştırmalardan CBT 1480/31 Temmuz 2015 Yusufçukların sonsuz aşkı Çin’de bir tüylü dinozor daha on yıllarda çok sayıda tüylü dinozor bulunmuştu. “Zhenyuanlong suni” olarak isimlendirilen dinozor, yaklaşık olarak 125 milyon yıl önce yaşıyordu ve en az bir buçuk metre uzunluğundaydı. Kolları bacaklarının yarısı kadardı, kollarında ve kuyruğunda tüyler bulunuyordu. Tüyler ana gövdeden çıkan dallardan uzanıyordu. Liaoning’de bulunan diğer dinozorların birçoğu daha küçüktüler ve kolları daha uzundu. Daha kısa kollu, büyük dinozor kalıntılarında tüy bulunmadığı için bu yapıdaki dinozorların da tüylü olup olmayacağı bilinmiyordu. Yeni bulunan dinozor, Jurassic Park filmiyle ünlenen Velociraptors’un en yakın kuzenlerinden biri. Liaoning bölgesinde hep tüylü dinozorların bulunması ilginç diyor Çin Yerbilimleri Akademisi’nden Junchang LÜ. Dinozor iskeletini Peking’in beş yüz kilometre doğusunda bulan Çinli bir çiftçi fosili Jizhou Paleontoloji Müzesi’ne bağışlamış. Yusufçuklar ömür boyu çiftleşiyorlar. Örneğin yaşlı, at nalı desenli mavi yusufçuklar (Coenagrion puella) genç yusufçuklar kadar kolay eş bulabiliyor ve ölene kadar da çiftleşebiliyorlar. Ölüme kadar devam eden aşk yaşamının hayvanların hayatta kalma şansları üzerinde hiçbir olumsuz etkisi de yok diyor uluslararası bir araştırma ekibi, Journal of Animal Ecology dergisinde. Bu durum araştırmacılar için şaşırtıcı olmuş, çünkü çiftleşme yorucu ve riskli olduğu için ömrü kısalttığı tahmin ediliyordu. At nalı desenli yusufçuğun aşk yaşamı genel olarak anlaşılmıştır. Erkek yusufçuk dişisini su kenarında çiftleşmek için bekler. Dişiler yaklaşınca, erkek yusufçuklar artlarındaki kıskaçlarla dişileri yakalıyor ve çiftler tipik çiftleşme pozisyonunu alıyorlar. Çiftleşmenin ardından ise iki yusufçuk birbirlerine sarılmış vaziyette yumurtaları bırakmak için su bitkilerine doğru uçuyorlar. Leeds Üniversitesi’nde Christopher Hassal ile çalışan ekip, yaşlanan yusufçuklardaki çiftleşme davranışının değişip değişmediğini öğrenmek için, güney İngiltere’deki küçük bir gölde iki yaz boyu binin üzerindeki at nalı desenli yusufçuğu işaretleyerek çiftleşmelerini izlemiş. Sonuç olarak yusufçuklarda, yaşlanma sürecinin aşk yaşamını hiçbir şekilde etkilemediği görülmüş. Dişiler ne zaman su kenarına gitseler eş bulmuş ve çiftleşmişler. Yusufçuklar ölene dek çiftleşmeye devam edebiliyorlar diyor Hassall. Çin’de bir tüylü dinozor daha bulundu. Dinozorun kısa kolları uzun tüylerle kaplıydı ve kuşlarınkine benzer kanatlara dönüşmüştü. Ama yine de uçamıyordu diyor bilim insanları Scientific Reports dergisinde. Çok iyi korunagelen kalıntılar Çin’in kuzeydoğusundaki Liaonning bölgesinde bulunmuş. Bu bölgede son dikkat ettim diyor. Bununla birlikte kafatası kemiklerine bakılarak “okunamayacak” özellikler de vardır. Mesela gözaltı torbacıkları, kırışıklar, göz ve saç rengi. Bu konular sanatçının seçimine bırakılmış. Genç kadının yassı bir alnı, nispeten geniş yanak kemikleri var. Blätterhöhle mağarasında bulunan kafatasının ilginç bir özelliği var. Kadın, neolitik devir avcı ve toplayıcı bir gruba dahil diyor Hagen Tarih Merkezi, tarihçisi ve arkeologu Ralf Bank. Oysa arkeolojik verilere göre bu tarihte avcı ve toplayıcı grupların artık bulunmadığı sanılıyordu. Çünkü insanların o tarihlerde artık tarımdan beslendikleri kabul edilir. Yüzü görmek çok heyecan verici, bu kadın kentte dolaşacak olsa hiç kimsenin dikkatini çekmezdi, bize çok benziyor diyor arkeolog Blank. Küresel ısınma kaçınılmaz bir sorun. Fakat İngiliz bilim insanları şimdi 2030 yılı Mini buz devrini öncelemek mümkün değil için bir mini buz devri tahmininde bulundular. Bu iklimin, güneş etkinliğindeki yüzde altmışlık bir azalmaya bağlı olarak ortaya çıkacağı sanılıyor. Tahminler Northubria Üniversitesi’nde Valentina Zharkova ile çalışan ekip tarafından geliştirilen yeni modele dayanıyor. Fakat MaxPlanck Güneş Sistemi Araştırmaları Enstitüsü profesörü Sami Solanki, söz konusu güneş etkinliği olduğunda bu kadar kesin tahminler yapabileceğimizi sanmıyorum diyor. Bu her şeyden önce güneş etkinliğini tetikleyen güneş dinamosunun son derece değişken bir sistem olması ve dolayısıyla da çok kaotik işlemesi nedeniyle zor diyor Solanki. Bu yüzden güvenli bir tahmin yapmak olanaksız gibi. Özellikle de 1520 yıllık gibi uzun vadeli tahminler uzmanların deneyimlerine göre bugüne dek güvenilir olmamış. Sonuçta bu öncelemeler aşağı yukarı 11 yıl süren, güneş çevrimini aşıyor. Ayrıca Zharkova’nın tahminleri çalışma arkadaşlarıyla birlikte geliştirmiş olduğu bir modele dayanıyor ki bu model daha önce ne kontrol edilmiş ne de güneş araştırmacıları tarafından kabul görmüş. Bu yüzden bu modele bakarak bir mini buz devri tahmini yapmak mümkün değil. Ayrıca Solanki dünyamızda küçük bir buz devrine neden olabilecek bir Maunder minimumun bulunduğundan kuşkulu. Dünyanın en eski sperması Dünyamızda cinsel ilişkiyle üremenin uzun bir geçmişi vardır. Tahminlere göre çiftleşerek üremenin geçmişi 600 milyon yıldan daha eskiye uzanıyor. Fakat cinsel Mağara insanının yüzü bizimkine çok benziyor 14 bin yıl önce diş çürüğü tedavisi Diş hekimliğinin sanılandan 5000 yıl daha eski olduğu ortaya çıktı. Bilim insanları Son Paleolitik döneme ait bir azı dişinde belirgin değişimler saptadılar. Bugüne kadarki en eski diş tedavisi Neolitik devre aitti ve izleri Pakistan’da bulunmuştu. Kalıntılardan anlaşıldığı üzere 9000 yıl önce kadar burada yaşayan çiftçiler çürük dişleri delerek temizliyor ve boşlukları dolduruyorlardı. Fakat Alman bilim insanları şimdi Scientific Reports dergisinde Kuzey İtalya’da bulunan bir iskelette çok daha eski bir tarihe ait diş tedavisinin izlerini bulduklarını açıkladılar. 14.000 yıllık iskelete ait dişteki delik, sivri uçlu bir taş aletle açılmış. Bu tür bir değişim ancak tedavi denemesi olarak tanımlanabilir diyor araştırmacılar. Karies yani diş çürümesi modern endüstri ülkelerinde en sık görülen enfeksiyon hastalıklarından biridir. Fakat taş devri avcı ve toplayıcılar da diş çürümesi vardı. Problem, tarım ve hayvancılık ve buna bağlı beslenme değişimine bağlı olarak büyümeye devam etmiştir. Vaktinde yapılan diş tedavileriyle ilgili kalıntılar son derece enderdir. Bologna ve Ferrara Üniversitesi ve Senckenberg Birliği bilim insanları Mağara araştırmacıları Almanya’nın Hagen kentindeki “Blätterhöhle” mağarasında 2004 yılında, 5600 yıllık bir kafatası bulmuşlardı. Bir adli tıp uzmanı şimdi genç kadının yüzünü yeniden yapılandırınca ölümünden sonra yeniden bir yüze kavuştu. Adli tıp uzmanı Contanze Niess, yaşı 1722 olarak tahmin edilen kızın dokusunu, cildini ve saçlarını yeniden yapılandırırken, yaşının yüze yansımasına kalıntıları 1988 yılında Kuzey İtalya’daki Riparo Villabruna kentindeki bir mağarada bulunan azı dişini inceleyince, insanların Paleolitik devirden itibaren çürük dişlerin tedavi edilmesi gerektiğini bildiklerini öğrenmişler. Yani enfekte dokunun alınması ve dişteki deliklerin temizlenmesi gerektiğini diyor araştırmayı yöneten araştırmacı Stefano Benazzi. Çeşitli deneyler sonucunda araştırmacılar diş minesindeki kopuntuların ve oyukların çiğnemeye bağlı olarak ya da başka işlemlerle ortaya çıktığını tahmin etmişler. Ve deneysel çalışmalar sonucunda bu oyukların çok küçük dilgiler veya uçlardan oluşan mikrolitlerle açıldığını gösterdi diyor Ottmar Kullmer.