Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Tartışma İnsan kaynağının okuma yazma oranıyla ölçülen ortalama düzeyi, endüstriyelleşmenin ilk aşamalarında çok az önemliydi. Bir başka deyişle, okuma yazma bilen insan sayısı büyüme için kendi başına önemli değildi. Önemli olan seçkinlerin, ileri metinleri okuyan iyi eğitimli insanların sayısıydı. Böylesi metinlerin okunmasının yaratıcı ve girişimci etkinlikleri tam olarak nasıl etkilediği, tabii ki bir gizemdir. Ama ikisinin de merak, bilimsel yaratıcılık, en son teknolojiye erişim ve ekonomik verimi artırma isteği gibi gözlemlenemeyen özelliklerle ilgili olduğu söylenebilir. CBT 1480/31 Temmuz 2015 19 HUKUK POLİTİKASI Hayrettin Ökçesiz okcesizhayrettin@gmail.com 141142 Çeviren: Ethem Alpaydın 1. G. Tabellini, J. Eur. Econ. Assoc. 6, 255 (2008). 2. D. McCloskey, The Bourgeois Virtues: Ethics for an Age of Commerce (Univ. of Chicago Press, Chicago, 2006). 3. E. Spolaore, R. Wacziarg, J. Econ. Lit. 51, 325 (2013). 4. D. C. North, Institutions, Institutional Change, and Economic Performance (Cambridge Univ. Press, Cambridge, 1990). 5. M. P. Squicciarini, N. Voigtländer, Working Paper 20219, National Bureau of Economic Research (2014); www.nber.org/papers/w20219. 6. L. Tolstoy, War and Peace, chap. 11.01; http://genius.com/Leotolstoywarandpeacechap1101annotated. 7. R. R. Meisenzahl, J. Mokyr, in The Rate and Direction of Innovation, S. Stern, J. Lerner , Eds. (Univ. of Chicago Press, Chicago, 2012), pp. 443–479. 8. R. Hooke, Royal Society Classified Papers xx.50, fol. 94 (1666). 9. S. O. Becker, E. Hornung, L. Woessmann, Am. Econ. J. Macroecon. 3, 92 (2011). 10. J. Mokyr, The Gifts of Athena (Princeton Univ. Press, Princeton, NJ, 2002). 11. J. Mokyr, The Enlightened Economy: An Economic History of Britain, 1700–1850 (Yale Univ. Press, New York, 2010). 12. L. Pritchett, World Bank Econ. Rev. 15, 367 (2001). 13. W. Easterly, The Elusive Quest for Growth (MIT Press, Cambridge, MA, 2001). 14. P. Aghion, P. Howitt, The Economics of Growth (MIT Press, Cambridge, MA, 2009). 15. Encyclopedie Dictionnaire Raisonne des Sciences, des Arts et des Métiers (Briasson, Paris, 1751–1765). Kaynaklar Öldürmeyeceksin ! Suruç’ta öldürülen sevgili gençlerin anısına.... Bu buluştan zamanımız için çıkarımlar yapabilir miyiz? Modern araştırmalar, eğitimin ekonomik büyüme için yararlarının apaçık olmadığını gösteriyor (12, 13). Toplam insan kaynağı bir ekonominin büyüme hızını açıklamak için yeterli bir istatistik değildir; bunun yanında insan kaynağının nasıl ayrıştığını (yüksek eğitimliler ya da daha yaygın eğitim) ve ekonominin dünyadaki teknoloji sınırına ne kadar yakın olduğunu bilmemiz gerekiyor (14). Teknolojik sınırda olan ekonomilerde en iyi ve en zekilerin eğitilmesi için yatırım yapmak, tüm dağılımın ortalamasını yükseltmek kadar önemli olabilir. Dünyanın kalanı, yani icat etmek yerine taklit eden ve alıp kullananlar içinse kitlelerin eğitimi ekonomik büyüme için hâlâ en iyi yoldur. 1 Science, 10 Temmuz 2015, (3499) 6244, BUGÜN İÇİN ÇIKARIM Albert Einstein (Aynştayn?) ve 20. yüzyılda Fizikçiler E R. Ömür Akyüz Boğaziçi Üniv. (Emk. Prof.) vet, bir çok çevrede, çok akıllı ve zeki çocuklar “Einstein” olarak nitelenir, çünkü Einstein bütün dünyada ve her çevrede tanınan biricik bilim insanıdır (son yıllarda Stephen Hawking de çok tanınır oldu, ama bu biraz onun kozmolojiye ilişkin ama genel görelilik ve kuantum fiziğinden başka bir şeye dayanmayan çok başarılı ve ilginç ama kısmen spekülatif denilebilecek çalışmalarının azıcık gizemli görünmesi, fakat daha çok da sağlık durumunun özelliğinden ileri gelmekte). Einstein klasik fiziğin hiç bir zaman içeremeyeceği özel ve genel görelilikkütleçekimi kuramlarını, bizlere yepyeni bir doğaya bakış tarzı da öğreterek (buna soyal bilimcilerin çok sevdiği bir deyişle yeni bir “paradigma” diyebiliriz) ortaya koydu. Belki bu onun fen bilimine en büyük katkısı oldu. Dahası, sonraları olasılıklı yapısını aykırı bulduğu için pek benimsemediği kuantum fiziğine ilk ciddî adımlarını attırdı ve bu adımlar deneylerle tekrar tekrar gerçeklenerek doğayı kavrayışımıza ve bunlarla günümüzdeki en modern uygulamaları gerçekleştirmemize belki de en önemli katkıları yaptı. Örneğin, GPRS denilen düzenek O’nun genel görelilik kuramına dayanırken LASER kuantum fiziğine yaptığı katkılarla mümkün olmuştur. Bütün bunlar ve “barış savaşçısı” kişiliği O’nun diğer tüm fen bilimcilerinden çok farklı bir konumda algılanmasına yol açtı. Kuantum fiziğine son kuramsal biçimlerini veren Heisenberg, Schrödinger ve Dirac modern fiziğin hâlâ özel görelilik ile birlikte en temel çerçevesinin zeminini oluşturmuş olsalar da, bu kimseler ve özellikle 1940’ların sonlarına doğru kuantum elektrodinamiği ile başlayarak günümüzdeki (güya “Tanrı Parçacığı”) Higgs’i içeren Standart Model’e getiren çok değerli fizikçinin, çevrelerini etkileme bakımından Einstein’la kıyaslanması doğru olmaz. Çünkü yapılanların hepsinin temelinde kuantum mekaniği ile özel görelilik yatarken, bu insanların en büyük ereklerinin başında bunları genel görelilikle “evlendirmek” bulunuyor. Bu bağlamda (Einstein ile kıyaslamak gibi bir amacım kesinlikle yok) ülkemizin yetiştirdiği en büyük fen bilimci ve bir dönem dünyanın önde gelen kuramsal fizikçileri arasında sayılmış olan Fezâ Gürsey’e de değinmek isterim. Nobel ödülü almış birden çok fizikçinin, “falan konuyu, filân kuramı Fezâ’nın katkıları olmasaydı anlayamazdım” dediğini de çok iyi biliyorum. Fizik ve matematik bilgisi ve yaratıcılığı yanında felsefe ve edebiyatta da yetkin ve derin bilgiye sahip ve pek çok Türk fizikçinin yetişmesine ciddî katkıları olmuş Gürsey’in Nobel’e aday gösterilip gösterilmediğini bilemem; ama fiziğe yakın bir alanda çok ciddi ama kesinlikle yeni bir paradigma” olmayan ve kuantum kuramı çerçevesinde kalan çalışmalar yapmış olan ve her nasılsa Einstein’la kıyaslanan (?) fizikçi bile olmayan diğer bir kimsenin Nobel’e aday olduğu söylentileri de olmuştu*. Oysa Nobel Komitesi, adayların adlarını açıklamadığı gibi aday göstermeleri için danışılan kimselerden bunu gizli tutmalarını istediği de çok iyi bilinir. (1950’ye dek verilen ödüllerin dosyaları yenilerde açıklandı.) *) Buna ilişkim bir yazım CBT, sayı 820, s. 13’te görülebilir (her nedense adım çıkmamış!). Her şeyi gençler yapar. Gençlik tek umuttur. Geçip gittikçe bedenlerimizden gençlik geleceğe yerleşir. Gençlik gelecek’tir. Her şeyimizi ona emanet eder gideriz. Gençliğimizde yapıp ettiklerimiz bu yüzden bizim ve toplumumuzun tek gücüdür, tek yeteneğidir. Bu yüzden gençlik olduğundan biraz uzun sürer. İhtiyar delikanlılarımız da vardır. Kolay ölmezler. Hani her şeyi gençlik yaratır, her şey gençlik için yaratılmıştır desem fazla abartmış olmam. Çılgına dönmüş bir dünyada çılgın bir gençlik onu ekseninde, yörüngesinde tutar. Bunu hep sonradan anlarız, çoğun ona acımasızca kıydıktan sonra. Bir toplumun sağlıklı bir gençlik felsefesi yoksa, sağlıksız bir toplumdur o. Hastadır. Onulmazına kadar gider bu hastalık. Gençliği düşündükçe gençleşiriz. Unuttukça ölüm, yıkım kapımızı çalmaya başlar. İnsan olmak için bilinecek şey azdır. Bunu, bunları gençler çok iyi bilirler. Bu yüzden kolay ölürler. Sözde bilgisizliklerinden dem vurarak onları değersiz göstermek sinsi bir ihanettir. Gençliğin içindeki cevher içtenliktir. Her şeyin içtenidir onlar. Birbirlerine kıyarken bile böyledirler. Gençlik içtenliktir, içtenlik gençliktir de diyebiliriz bir çok bakımdan. Demek ki, insanlığın hayat iksiri gençliktir. Toplumun başarı güvencesi de gençliğin donanımı, yetenekleri, ulaştığı yetkinlikleridir. Gençlerden kimi zaman sözü bir güzel süsleyerek canlarını vermelerini isteriz. Verirler coşkuyla, umursamadan. Bu da bir başka büyüklük... Doğru şeyse, bizim canımızı, tüm varımızı onlar için vermemizdir. Bin dereden bin su getirir de bunu asla yapmayız. Gençlerin yaşam ve meslek eğitimi için olağanüstü bütçelere gereksinimi var. Ama bizim de uzun ve donuk nutuklarla dayattığımız başka önceliklerimiz var. Gençlere doğru bir şeyi doğru dürüst veremeyiz. Baskıcı, beyin yıkayıcı, dayatıcı eğitim yöntemleriyle büyük beyinlerinden kopararak üniformaların içine tıkmaya pek hevesliyizdir. Bunu her zaman çok iyi başardık. En pahalı makinelerin içine tıkarak birbirlerinin üzerine bombalar yağdırmalarını ve bunu coşkuyla yapmalarını istedik. Bu ölüm makinelerini üreten fabrikalarda işçi, mühendis, yönetici yaptık. Daha pahalı, daha acımasız silahlar ürettirdik. Tüm bunları söyledikten sonra şapkamızı şöyle bir önümüze koyalım ve düşünelim derim. Üç gençlik arasında bir ülke olduk: IŞİD Gençliği, Etnik Güdülü Gençlikler ve Gezi Gençliği... İlk ikisinin tedarik yeri elbette gittikçe büyüyen yoksul, işsiz, mesleksiz gençlik bataklığıdır. Bu bataklık büyüyüp derinleştikçe korkunç bir iç savaşa hızla sürüklendiğimizi görebilmeliyiz. Bu savaşı gençlerimiz çıkarmayacaktır, ama onlar yapacaktır. Yapacakları bu savaş ülkede manen ve maddeten her şeyi yıkacaktır. Bu çocuklara bu ülke yıktırılacaktır. Gençler için, gençlik için en güzel yazıyı ben yazmak isterdim. Belki bir gün başarırım. Ama gençlerden bir şey diliyorum: Ne olursa olsun, hangi koşullarda olursanız olun, hangi görevde olursanız olun, birbirinize elinizi kaldırmayın! Birbirinizin canına kıymayın, kıydırmayın ne uğruna olursa olsun, buna kutsallarınız da dahil. Birbirinizden daha kutsal bir şeyiniz olamaz, olmamalı. Tüm kutsallarınız birbirinize sevginizde size görünür, kavranır olur. Bunu başaramazsanız, kutsallarınız birer aldatmacadır. Yeryüzü sizin, hayat sizin, özgürlük sizin, sorumluluk sizin, tüm bunların onuru sizin. Tek koşulu var: bunları sevmelisiniz, korumalısınız, çoğaltmalısınız. Demek ki, bu sahiplenmenin hiçbir yerinde öldürmek yer almıyor. Ölebiliriz, ama asla öldürmemeliyiz. Çatışmalarınızı böyle çözerseniz, insanlığı büyük bir felaketin eşiğinden döndürmüş olursunuz. Ölüm makinelerinin içinden çıkın, hiçbirinin içine girmeyin. Hiçbir ölüm makinesini elinize almayın. Bırakın, bu emirleri verenler paylaşsınlar kozlarını birbirleriyle. Onlar birbirlerini öldürsünler. Gerçek devrim, ne uğruna olursa olsun öldürmemeyi başardığımız gün başlayacaktır.