25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

POLİTİK BİLİM Aykut Göker harunaykutgoker@gmail.com 8 EkonomiKalkınma CBT 1475/26 Haziran 2015 UYGULANABİLİR BİR KALKINMA MODELİ: ‘Nazi Döneminde Bilim’... Ülkemizdeki gidişata bakılırsa, karanlık dönemleri anlatan kitapların zamanı hiç geçmeyecek gibi... İki hafta önce Haluk (Tosun) Hoca’nın bir ev ödevi daha verdiğine değinmiştim. Konu bu kez Türkçeye çevrilmiş bir kitap... Adını başlığa taşıdım; bir de alt başlığı var: 3. Reich’da Üniversite... Yazarı Alan D. Beyerchen, şu anda Ohio Devlet Üniversitesi Tarih Bölümü’nde ‘Emeritus Profesör’... 19. ve 20. yüzyıllar Alman tarihi üzerine yaptığı araştırmalarla tanınıyor. Carl von Clausewitz’in askerî kuramlarından “Alman İmparatorluğu’nda bilim ve teknolojinin kültürel matrisi” ve “20. yüzyılın sonunda Almanya’da sanayinin rekabet gücü” gibi konulara kadar uzanan geniş bir araştırmailgi alanı var... Birkaç hafta önce SAY Yayınları’nca yayımlanan bu kitabı İngilizcesinden çevirense Haluk Hoca’nın kendisi... Bu kitapla tanışıklığım, aslında ‘alan yayıncılık’ tarafından ilk basımının yapıldığı 1985 Ekim’inden de önceye dayanıyor. Çünkü Haluk Hoca 80’lerin Türkiye’sinde, ‘Barış Davası’ nedeniyle üniversitesinden (ODTÜ) koparılıp üç yılı aşkın bir süre için ikamete mecbur edildiği devletin mutena konukevlerinden(!) birindeyken bu kitabı çevirmişti. (Senin kitapla tanışmanın bununla ne alakası var, derseniz; e ben de o tarihlerde o davadan oralardaydım...) 1985’te yayımlandığında, kendisi de ‘çok sevdiği üniversitesinden (ODTÜ) uzaklaştırılmış olan’ Güney (Gönenç) Hoca, o dönemin özgür ve cesur sesi Bilim ve Sanat dergisinde kitabı tanıtan bir yazı yazmıştı. Nazi Almanya’sında bilimin içine düşürüldüğü durumu da, geniş ilgi alanındaki pek çok konuda olduğu gibi, çok iyi araştırmış bir bilim adamı olarak Güney Hoca’nın bu yazısına kitabın yeni baskısında yer verilmesi çok isabetli olmuş... Kitapta, yazarının da Güney Hoca’nın da vurguladığı gibi, Almanya’nın “önde gelen bilim adamlarının, özellikle de fizikçilerinin 3. Reich’ın politik ortamı karşısındaki tutumları” ele alınıyor. Nazilerin üniversite ile ilgili iki politik hedefleri vardı: Birincisi, “akademi dünyasını nasyonal sosyalizmle aynı siyasî çizgiye getirmekti.” Yahudi kökenli bilim adamlarından ‘Alman üniversitesini arındırmak’ da bu hedefle ilintiliydi ve Naziler bunu “bihakkın” yaptılar! İçlerinde, Nobel ödüllü pek çok ismin bulunduğu o bilim adamları ülkeyi terk etmek zorunda kaldılar. Yahudi kökenli olmamakla birlikte, yaşadıkları politik ortamı ya da rejimle uzlaşma yolunu içlerine sindiremeyen başka bilim adamlarından da üniversitelerinden, ülkelerinden ayrılanlar oldu. Diğer ana hedef ise “fiziğin bir bilimsel disiplin olarak içeriğine ve öğretimine ırkçı düşünceleri sokmak”, kısacası bir “Arî fiziği” yaratmaktı! Ne yazıktır ki, Alman bilim adamlarından önemlice bir bölümü, rejimin bir gün nasıl olsa çökeceği beklentisi içinde ya da her ne pahasına olursa olsun Alman biliminin daha fazla kan kaybetmemesi için bir uzlaşı yolu bulup üniversitede kalabilmeyi yeğledi. Daha da kötüsü, içlerinde fiilen partiye katılanlar; Arî fiziğini canla başla kurmaya çalışanlar oldu... Ama sonuçta olan, Alman bilimine, Alman üniversitesine oldu. Nazi döneminden önce bilimde, özellikle fizikte en önde koşan bu ülke, Nazilerin sonunu getiren savaştan, bilimdeki o saygın konumunu da yitirmiş olarak çıktı. Kitap, Alman üniversitesinin bu kaçınılmaz sona nasıl vardığının ibret verici öyküsünü anlatıyor. Güney Hoca, 1985 yılında yayımlanan tanıtım yazısını şu cümleyle bitirmişti: “Nazi Döneminde Bilim’i dikkatle okuyunca, bu yapıtı Türk okuruna kazandırmanın tam zamanıymış diyor insan.” Yıl 2015... 12 yıldır tanık olduğumuz, devlet yönetiminin, bireysel ve toplumsal yaşamın adım adım yeniden din esasına oturtulması ve tek adam iradesinin ülkeye hâkim kılınması sürecinde, Türk üniversitesinin içine düştüğü durumu gördükten sonra, kitabın Türkçe ikinci baskısının yapılmasının da ‘tam zamanıymış diyor insan’... “Merkez Türkiye, Ekonomik Yükseliş Projesi” “Merkez Türkiye Projesi, Ekonomik Yükseliş Projesi” kamu öncülüğünde ve koordinasyonunda kalkınmayı hedeflediği için gerek bölgesel eşitsizlikleri, gerek işsizliği ve gerekse de ülke ölçeğinde kalkınmayı sağlayacak dinamiklere sahip gözüküyor Bayram Ali Eşiyok 1 980’li yıllardan günümüze dek uygulana gelen politikalar sonucunda kalkınma dinamiklerinin büyük ölçüde tahrip olduğu ve Türkiye’nin kişi başına on bin dolara saplanan gelir düzeyi ile orta gelir tuzağına düştüğü görülüyor. Başka bir ifadeyle, 2010 ile 2014 yılları arasında kişi başına GSYH düzey değerleri açısından önemli bir gelişmenin gerçekleşmediği, 2010 yılında 10.002 dolar olan kişi başına GSYH değerinin minimal bir artışla 2014 yılında ancak 10.404 dolara yükseldiği anlaşılıyor. “Merkez Türkiye Projesi” tam da bu aşamada daha da önem kazanıyor. KALKINMA KUTUPLARI (CAZİBE MERKEZLERİ) Türkiye ekonomisinde 1980 sonrası uygulamaya konan finansal birikime dayalı neoliberal politikalar sonucunda ülke genel bir sanayisizleşme (reel ekonomiden uzaklaşma) olgusu ile karşı karşıya kalırken, bu süreçten görece geri bölgelerimizin son derece olumsuz etkilendiği biliniyor. Bu bağlamda ülkenin ve görece az gelişmiş bölgelerin iktisadi dinamiklerini harekete geçirmeyi hedefleyen iktisat politikalarına/ projelerine her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyuluyor. Bölgesel ve kentsel gelişme farklılıklarını dengeleyici iktisat politikaları kullanılarak fakir bölgelerden/kentlerden görece gelişmis bölgelere/kentlere sermaye ve işgücü akışını engellemek mümkün. Bu politikaların hayata geçirilmemesi durumunda ülke ölçeğinde sosyoekonomik maliyetler daha da artıyor. Büyük kentlere kitleler halinde göç etmek zorunda kalan yoksullar ve işsizler ekonomik ve sosyal düzeyde son derece dramatik sorunlarla karşı karşıya kalıyorlar. Gerek bölgesel dengesizlikleri gidermede ve gerekse de bölgesel dengesizliklerin yarattıgı sorunların çözümünde (başta istihdam olmak üzere) en temel aracın üretken sektörlere yönelik sabit yatırımlar olduğunu belirtmek gerekiyor. Türkiye’de sabit yatırımların giderek üretken sektörlerden uzaklaşması, bölgesel eşitsizlikleri artırıcı bir işlev görüyor. Diğer ta raftan salt özel kesimi teşvik ederek bölgesel eşitsizlikleri dengelemek ve ülke ölçeğinde kalkınmayı sağlamak mümkün olmuyor. Tam da bu noktada “Merkez Türkiye Projesi, Ekonomik Yükseliş Projesi” kamu öncülüğünde ve koordinasyonunda kalkınmayı hedeflediği için gerek bölgesel eşitsizlikleri, gerek işsizliği ve gerekse de ülke ölçeğinde kalkınmayı sağlayacak dinamiklere sahip gözüküyor... “Merkez Türkiye, Ekonomik Yükseliş Projesi”’nin arkasında bölgesel eşitsizlikleri hafifleterek ülke ölçeğinde kalkınmayı hedefleyen “kalkınma kutupları” ya da “cazibe merkezleri” nin yaratılmasının hedeflendiği anlaşılıyor. Anadolu’da yeni bir kentin yaratılması ile (mega kent) bir yandan dünya ölçeğinde artan ulusalararası ticaret trafiğinden merkezi bir rol oynanması hedeflenirken (depolama ve lojistik destek vs), diğer yandan yüksek teknolojiler temelinde yeni bir kalkınma paradigmasının amaçlandığı görülüyor. Başka bir ifadeyle, bir yandan uluslararası ticaretin merkez üslerinden biri olması öngörülürken, diğer yandan uluslararası meta zincirine yüksek katma değer üreten sektörler temelinde eklemlenmesi amaçlanıyor. Bu çerçevede bakıldığında kurulacak yeni “mega kenti” dünya kenti kavramı bağlamında çözümlemek de mümkün. Dünya kenti yaklaşımına göre kentler belli sektörlerde uzmanlaşarak küresel çapta değerler zincirine eklemleniyor. Örneğin, ABD’de Los Angeles askeriendüstriyel komplekslere sahip kent olarak öne çıkarken, Boston eğitim sektöründe uzmanlaşan kent olarak öne çıkıyor. Diğer yandan Tokyo’yı nitelemek için Tokyo eşittir New York artı Washington DC artı Silikon Vadisi artı Detroit formülü kullanılıyor. Formülde New York finansal merkezi, Silikon Vadisi bilgi teknolojilerini ve Detroit imalatın yoğunlaştığı kenti tanımlıyor… “Merkez Türkiye, Ekonomik Yükseliş Projesi” ister büyüme kutupları yaklaşımı ile çözümlensin, isterse de dünya kenti yaklaşımı ile ele alınsın, projenin bu iki yaklaşımı da aşan, bir kent ya da bölge ile sınırlı kalmayacağını, ülke ölçeğinde kalkınma dinamiklerini harekete geçirecek potansiyeller taşıdığını özellikle belirtmek gerekiyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle