25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

DOĞAN KUBAN BOZKURT GÜVENÇ Uygarlık Süreci olduk? Dünya nüfusu belki yüz milyona bile yaklaşmadığı bir çağda, Mezopotamya ve Mısır’da bir uygarlıktan söz ediyoruz. Binlerce cilt kitap. Dünya tarihi uygarlık dolu imiş: Çin, Hint, eski Yunan, Roma, Yahudi, Hıristiyan, İslam uygarlıkları... Aztekler, Mayalar, vb. Ama insanlar birbirlerinin karnını deşmeye, kafalarını kesmeye ve sömürmeye devam ediyorlar. Eğer öldürme ve aç bırakma parantezine alırsanız, onun dışında biraz fazla konfor farklılığı kalır. Ona da isterseniz uygarlık deyin! Binlerce yıl sonra, uygarlığın en üst aşamasına ulaştığımızı düşündüğümüz, uzaya çıktığımız 20. yüzyılda 1. Dünya Savaşı – 2. Dünya Savaşı ile başlayıp bugüne kadar devam eden sayısız örgütlü cinayete tanık Eğer öldürme olduk. Uygar(!) insanlık 20. yüzyılda 4000 ve aç bırakma yıl önce dünyada yaşayanlardan daha parantezine fazlasını yok etti. 4.000 yıl öncesi dünya nüfusunun 10 katı insan bugün açlık seviyesi alırsanız, altında. Biz buna da uygarlık diyoruz. onun dışında Atom ve atom teknolojisi bilimde varılan biraz fazla en üst düzey, ama insanın sonunu da konfor farklılığı işaret ediyor. İnsanın tarihte taptığı tanrılar insana sandığımız kadar değer vermiyorlar. kalır. Ona Otomobil şaheser bir buluş, ne kadar da isterseniz hızlı gidiyor? İnsan 200 km. hızla gidince uygarlık deyin! çığlıklar atarak kendinden geçiyor, ama otomobiller yılda 100.000 kişi öldürüyor. O zaman da insanlar, değişik perdeden çığlıklar atarak, ölüyorlar. Viktoria çağında dünyaya hükmeden İngiliz sömürgecilerin giderek zenginleşen ve uygarlaşan dünyasında, sadece kimi düşünürlerin hayali olarak kalsa da, neredeyse sonsuza uzanan bir büyüme ve zenginleşme çağına girmiştik. Bu iyimserlik 20. yüzyılın egemen ideolojileri, dünya savaşları, atom bombası canavarlığına dönüştü. Bu çağın ünlü düşünürlerinden doğa bilimleri yorumcusu Arthur Koestler karısı ile birlikte böyle bir dünyada yaşamak istemediler. Birlikte intihar ettiler. Koestler 1978’de bir kitap yayımladı. “Janus, a Summing up”. Kitap yaşam bilimlerinin gelişmelerini inceliyor ve yaşamdaki şokların yarattığı umutsuzluğun ve nihilizmin etkisi ile insanın iki doğal eğilim içerdiğini, bunların insan beyninde yan yana gelmiş, fakat değişik evrim çağlarına ait üç beyin tabakasının bağımsız davranışları olarak görüyordu. Sürüngenlerle ve ilk memelilerle birlikte gelişen ve akıl içermeyen eski beyin ve aklı içeren son beyin, yani neocortex. Eski beyin kertenkele ya da inek gibi tepki veriyor. Onun için uygar toplumda Einstein da yetişiyor, inek gibi insanlar da. Bu çıkmaz bir yol gibi görünüyor. Aristo, Lao Tzu, Spinoza, Kant’ın yanında Hitler, Stalin, Atom bombası ve sayısız diktatör kırıntısı. Bunlara bakıp uygarlığın hayal olduğunu söyleyen bir çok insan var. Fakat tasarlanan kavram var olabilir, gerçekleşebilir. Uygarlık bir aşama değil bir süreçtir. Kimi insan ve toplum daha yoğun, kimi daha az neocortex’den yararlanıyor. Kimi davranışlar krokodil ya da atla benzer olabiliyor. İnsanları uygarlaştırmanın yolu acaba, eski beyni bir tür kısırlaştırmakla gerçekleşebilir mi? Bilim insanlık için mutluluğun sonu olmayabilir. Ama teknoloji akıl almaz olanaklar sağlıyor. Uygarlık bir Neocortex hediyesi. Hiroşima’ya atom bombası atanla, düşman bellediklerinin kafasını kesen IŞİD savaşçısı arasında ne fark var? Atom bombasını keşfedip 100.000 kişiyi bir bomba ile öldürünce uygar mı Medeniyet Görüşümü, editörümüz Orhan Bursalı’nın, “Bana Uygarlıktan söz etmeyin çağrısı”na uyarak (CBT 17 Nisan), “Medeniyet” başlığı altında sunuyorum. Osmanlı aydınları, Frenkçe sivil, şehir, yurttaşlık, hemşerilik köklerinden gelen“Civilization”kavramını, İslamiyetin doğum yeri Medine’ye bağlayıp Medeniyet olarak çevirmiş; sivil / sivillik kavramlarını, askeri veya dini, resmi kurumlara üye olmayan, okuryazar, efendi kişiler için kullanmışlar. Batı’da olduğu gibi, medeniyetin köy ve kasabalı taşralıların “giyim kuşam ve davranışları ile batıl dünya görüşlerini arıtıp, arındırdığı” söylenmiştir. Fransız Medeniyeti karşısında ezilen Almanlar, Voltaire’ in önerdiği “kültür”kavramını pek beğenmişler. Klemm, halkbilim eserine, “Kültür Tarihi”adını koymuş. İngiliz Tylor da, İnsanbilim eserine FransızAlman kavramlarını yan yana koyup uzlaştıran “Kültür veya Medeniyet” tanımıyla başlamış. Gökalp’in üçlü kimliği, Türk kültürü, Batı Medeniyeti ve İslam Dini,” Kültür veya Medeniyet ikilemimi yansıtır. Laik Cumhuriyet Mehmet Akif’in “Tek dışı kalmış medeniyet canavarı”na karşı muasır medeniyete sahip çıkmıştır. Aydınlanmacı Voltaire’in “Tanımlanabilen her konuyu tartışmaya hazırım,” sözünü, Osmanlı doğru yorumlamıştır: “Tanım, benzerleri içermeli, farklıları dışlamalı!” İki Amerikalı araştırmacı, 164 farklı kültür/ medeniyet tanımı bulunca, bu kavramı hiç kullanmayalım diyenler olmuştur. Marx’ın, “Doğa’nın yarattıklarına karşılık insanların yarattığı her şey”ve Tylor’un, ‘karmaşık bütün’ le biten tanımları, medeniyetin bazı niteliklerini yansıtır ama özüne ilişmez. Mustafa Kemal’in “Hayatta en hakiki mürşit bilim ve fendir,” vasiyeti de tam bir tanım değildir. O kadar hakiki olmayan öteki mürşitleri ne yapacağız? Demokrasiyi, “Cumhuriyete karşı halk devrimi” olarak yorumlayan Peyami Sefa’nın tanımı, Mümtaz Turhan Hoca’nın Batılılaşması kadar ideolojiktir. Hamit Atalay sözlüğündeki, ‘Bilim teknik medeniyeti” ise eksiktir. Tanımlardan yakınan Bursalı haklı: Dört başı mamur tanım yapılamıyor. Demokrasiyi inceleyen Alain Touraine, tanım veremiyor. Soyut kavramlar yapılabilseydi ciltler dolusu yorum yazılır mıydı? Her doğruda yanlışlar, her yanlışta doğrular var. Diyalektik mantığın bilime ve tarih yazarlığına kalıcı katkısı: Eşitlikler yerine “oluşum” ları, incelemek olmuştur, denilebilir. Bazı olumlu, dengeli ve olumsuz görüşlerden bir derleme*: • Bencil, çıkarcı, sömürgeci, savaşçı medeniyet (Carlyle ve Coolidge), • Teknolojiye teslim olan Batı [Kültürü]nün Çöküşü (A. Spengler), • Medeniyetin ölçütü / ölçüsü, yarattığı insandır (Emerson), • Orta çağda beni yakarlardı, şimdi kitaplarımı yakıyorlar (Freud). • Tartışmayla gelişen medeniyet susunca tecrit olur (Thomas Mann), • Özgürce ifade edilebilen düşüncelerin ciddiye alınması (J. Milton) • Zor kullanımını azaltmaktan başka bir şey değil (Ortega y Gasset), • Verilenler değil, istenenler üzerine kuruludur (SaintExupery), • Tek bir medeniyet ideali biz insanları yoksullaştırır (Octavio Paz), • Aydınlanmacı bir merak (Trevelyan). • Medeniyet, İngiltere’de iyi bir fikir olabilir (Mahatma Gandhi), • Doğa’ya egemenlik değil onunla uyumlu yaşamaktır (UMESAO), • Medeniyet bir liman değil, geleceğe yolculuktur (Toynbee), • Medeniyet, İnsanı, insanlardan özgür kılar (Ayn Rand), • Atatürk, “Medeniyete değil, ‘Sömürü Medeniyeti’ne karşıyım!” • Kapitalizm ve komünizme karşı, yeni bir Dünya Düzeni! (Galbraith). Yazımı, medeniyet veya kültür tartışmalarında, varlığımızın güvencesi olan Laik Cumhuriyet’i ve Yurtta Barış’ı koruyalım diyerek bağlamak istiyorum. *Celal Üster, Sözün Özü (Can 2010)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle