16 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

18 EkonomiTartışma CBT 1459/6 Mart 2015 AHMET MİTHAT EFENDİ HAKLI MIYDI? Ekonomist değildi, ama bugün de kabul gören doğru görüşler savunmuştu... Türkiye’de doğrudan yatırım yapan yabancı yatırımcılar yeni bir üretim faaliyeti başlatmak yerine, denenmiş, riski az ve kârı yüksek, hazır işletmelere ortak olmayı veya tamamını satın almayı yeğlemekte. Bu yatırımlar ekonomik büyümeye katkı yapan, yeni istihdam ve gelir yaratan yatırımlar değil. Necla Geyikdağı Uluslararası İktisat Profesörü, Yeditepe Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi [email protected] O n dokuzuncu yüzyıl Osmanlı edebiyatının en verimli yazarlarının başında gelen Ahmet Mithat Efendi popüler romanlarının yanında, halkı aydınlatmak için değişik konularda inceleme ve denemeler de yazdı. İktisat konusunda kaleme aldığı Ekonomi Politik’de, iktisat hocası olarak Mektebi Mülkiyede ders verenlere ters düşmektedir. Dönemin Osmanlı müderrisleri, çok fazla düşünüp eleştirmeden, Batının etkisinde liberal ekonomi politikalarını savunurken, Ahmet Mithat Efendi Rusya’nın Büyük Petro’sunu ve Mısır’ın Mehmet Ali Paşa’sını örnek göstererek sanayiyi geliştirmek için devletin korumacılık yapması gerektiğini savundu. Ülke semayeye muhtaç olduğundan yabancı sermayenin yararlı olacağına inandı ve bu sermayeyi ülkeye çekebilmek için yatırım teşvikleri verilmesini önerdi, fakat öncelikle gümrük duvarlarının yükseltilmesinin gereğini belirtti. Ahmet Mithat Efendi’ye göre yabancılar bir ülkeye mallarını getirip rahatça satabiliyorlarsa, o ülkeye sermaye getirip fabrika kurmazlar. Ancak ticaret engelleriyle mal satışları önlenirse, iş hacimlerini genişletebilmek için engeller koyan ülkede üretim yapabilirler. Aksi takdirde yabancı, sermayesini yabancı bir ülkede riske sokmaz. Onun bu görüşlerinin etkili olmadığı, hatta iktisat konusunda yazan tarihçiler tarafından eleştirildiği görülmektedir. Niyazi Berkes, onun yabancı sermaye konusundaki önerilerini hükümetin gümrük vergilerini istediği gibi arttırabilecek bağımsızlığa sahip olmadığını ve teşvikler için kaynakları bulunmadığını belirterek gerçekçi bulmamıştı.1 Fakat, Ahmet Mithat Efendi Batı’dan normatif bir çerçevede empoze edilen serbesti rejimine karşı çıkıyordu. Onun yazdıkları yaşadığı devir için gerçekçi olmasa da analizleri genel olarak doğru değil miydi? Ekonomi Politik’de şöyle yazmıştı:2 Derler ki, “eğer ithalat ve ihracatı tam anlamıyla serbest bırakmayacak olur isek, Avrupa’nın yeni sanayisi bizim memlekete giremez.” Evet bizce Avrupa’nın yeni sanayisini memleketimize ithal etmek talep olunur. Fakat bunun gerçekleşmesi için mutlaka yabancı ithalatı serbest bırakmak zorunlu değildir. Belki o serbestlik bunun için zararlıdır. Zira yabancı ithalatı için onlara da bir zorluk göstermeyecek olur isek, gelip sanatlarını burada işlemek zorunda kalmazlar. Bu yüzden biz öncelikle iç sanayi ve ticaretimizi güzelce himaye için yabancı ithalatı üzerine çok vergiler koymalıyız. 1980’lerde ABD hükümeti Japon hükümetinden, ABD’ne yapılan otomobil ihracatını sınırlandırmasını istemişti. Gönüllü ihracat kısıtlaması denen bu uygulamaya göre, gönüllü olmasa da, ihracatçı ülke satışlarını belirli bir kotaya göre azaltmak üzere anlaşma yapar. Japonya da böyle bir engellemeyle karşılaşınca ABD’de otomobil fabrikaları kurarak bu engeli aşma yolunu seçmişti. Ahmet Mithat Efendi’nin söylediği gibi ticaret kısıtlamaları yabancı sermayeyi getirmişti. Bugün uluslararası işletme giriş ders kitapları bile, ticaret engellerini aşmak için yabancıların o ülkede üreterek satış ve kârlarını arttırabileceklerini öğretiyor. Gümrük Birliği Anlaşmasından sonra Türkiye’ye giren yabancı sermaye ve dış ticaretteki gelişmeler aşağıdaki tabloda görülmektedir. Buradaki doğrudan yabancı sermaye yatırımları hem yeni yatırımları hem de birleşme ve satın alma (mergers & acquisitions, M&A) yoluyla şirketlere yabancı ortak katılımı ve yerli şirketlerin yabancıya satışlarını kapsamaktadır. Çoğu zaman dış ticarette açıklığın göstergesi olarak kullanılan açıklık oranı [(İthalat+İhracat) : HSMH] son sütunda gösterildi. Bu tablodan izlenebileceği gibi yabancı yatırımlarla, ithalat veya ticaretin dışa açıklığı arasında anlamlı bir ilişki var. Gümrük Birliği Anlaşmasını destekleyen görüşlerin aksine, Türkiye’ye yabancı sermaye girişleri ticaretteki gelişmelerle birlikte gelişmedi, özelleştirilen kamu iktisadi teşebbüslerinin yabancılara satışı veya 2000’den sonra ivme kazanan, özel sektörde yabancı şirketlerle birleşme ve satın alma (M&A) faaliyetlerinin artmasıyla gerçekleşti. Türkiye’deki birleşme ve satın alma verileri Deloitte ve Ernst&Young gibi yabancı danışmanlık şirketleri tarafından derlenmekte ve Ekonomi Bakanlığının Uluslararası Doğrudan Yabancı Yatırımlar Raporlarında da belirtilmektedir. tarlar birçok kez açıklanmadığından işlem değerleri kesin olarak bilinmiyor. 20052006 yılları arasındaki doğrudan yabancı yatırım girişlerinin %60 kadarını M&A faaliyetlerinin oluşturduğu anlaşılıyor.3 Uluslararası Doğrudan Yabancı Yatırımlar 2012 Yılı Raporu toplam M&A faaliyetlerinin 2012 yılında, Deloitte raporuna göre 28 milyar dolar, Ernst&Young raporuna göre ise 23 milyar dolar düzeyinde olduğunu ve bunun yarıdan biraz fazlasının yabancı yatırımcılar tarafından gerçekleştirildiğini belirtiyor. Rapora göre ayrıca bu işlemlerden dolayı ülkeye 2011 de 9,8 milyar, 2012 de 4,7 milyar dolarlık sermaye girdi.4 Doğrudan yatırım girişleri, ticaret açıklık endeksinin gösterdiği yükselişe de uygunluk göstermiyor. Zaten bir ülkenin yabancı sermaye çekebilmesi için ekonomik ve siyasal istikrarı yanında satınalma gücü yüksek bir pazarın bulunması gereklidir. Bu gün ABD’nin en çok doğrudan yabancı yatırım çeken ülke olmasının nedenleri istikrar ve pazarın büyüklüğüdür. Türkiye’de doğrudan yatırım yapan yabancı yatırımcılar yeni bir üretim faaliyeti başlatmak yerine denenmiş, riski az ve kârı yüksek, hazır işletmelere ortak olmayı veya tamamını satın almayı yeğlemektedirler. Bu yatırımlar ekonomik büyümeye katkı yapan, yeni istihdam ve gelir yaratan yatırımlar değildir. Ahmet Mithat Efendi’nin yaşadığı dönemde nasıl devlet gümrük duvarlarını yükseltmek için gerekli ekonomik bağımsızlıktan yoksunsa, bugün de yıllardan beri yapılan çeşitli ticaret anlaşmaları ve Dünya Ticaret Örgütü üyeliği nedeniyle devletin korumacılık yapma bağımsızlığı yoktur. Ancak, ABD gibi ülkeler ve Avrupa Birliği gibi güçlü kuruluşlar gönüllü ihracat kısıtlaması ve damping vergisi gibi usullerle ticarete engeller koyabilmektedirler. Ahmet Mithat Efendi’nin ekonomik analizlerinin çok yerinde olduğu anlaşılmakta, fakat uygulanabilirliği bugünün koşulları altında mümkün görülmemektedir. Kaynaklar 1 Niyazi Berkes, Türkiye İktisat Tarihi, 2. Cilt, İstanbul: Gerçek Yayınevi, 1975, s. 340. 2 Ahmed Midhat, Ekonomi Politik, (İktisat Metinleri içinde, çeviriyazı ve sadeleştirme: E. Erbay ve A. Utku), Konya: Çizgi Yayınevi, 2005, s. 159. 3 V. Necla Geyikdağı, Foreign Direct Investment in Turkey: Inflows and Transfers, Yeditepe İİBF Working Paper Series, Aralık 2010. 4 T.C. Ekonomi Bakanlığı, Uluslararası Doğrudan Yatırımlar 2012 Yılı Raporu, Ekim 2013. Bu birleşme ve satın alma işlemlerinde alıcı ve satıcı tarafından kararlaştırılan mikTablo 1. Türkiye’nin Dış Ticareti ve Doğrudan Yabancı Yatırımlar Yıl İthalat DYY Dış Tica (milyon US doları) ret/ GSYH % 1995 35.460 934 44 1996 40.659 914 49 1997 45.291 852 55 1998 43.018 953 42 1999 37.723 813 39 2000 50.982 1.707 43 2001 37.103 3.374 51 2002 45.701 622 49 2003 63.285 613 47 2004 87.773 1.041 50 2005 107.559 8.264 47 2006 130.690 7.062 50 2007 156.884 19.137 50 2008 188.832 14.733 52 2009 132.862 6.002 48 2010 174.794 6.520 48 2011 225.243 14.145 57 2012 219.610 10.125 58 2013 226.568 9.668 58 Kaynak: TC Merkez Bankası, Ödemeler Dengesi Raporları, Dünya Bankası, Economic Indicators. ORTAK OLUYORSATIN ALIYOR AB İLE GÜMRÜK BİRLİĞİ ANLAŞMASI Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu (UPF) borç almak zorunda kalan ülkelere kredi verirken ticaret ve finansal piyasaların liberalizasyonunu koşul olarak öne sürmektedir. 1980’lerden itibaren Washington (Dünya Bankası, UPF ve A.B.D. Maliye Bakanlığı) Mutabakatı diye adlandırılan stratejiler, doğrudan yabancı yatırım (DYY) çekebilmek için insanları tamamen serbest bir ortamın gerekliliğine ikna etmeye çalışıyor ve bunda da çok başarılı oluyorlar. 1995’de Türkiye’nin Avrupa Birliği ile imzaladığı Gümrük Birliği Anlaşmasına alkış tutan yerli ve yabancı yazarlar da, serbest ticaretin ve piyasaların yabancı sermaye çekebilmek için ön koşul olduğunu belirtiyorlardı. Bu yazarlara göre, Avrupa ile anlaşma, Türkiye’nin riskli ülke algısını ortadan kaldıracak ve Avrupa pazarına açılmak yabancı sermaye girişlerini oldukça arttıracaktı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle