Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
DOĞAN KUBAN Kültür TOPLUMU DÜZELTMEYE NEREDEN BAŞLAYACAĞIZ? CBT 1457/20 Şubat 2015 5 Leonardo kendine saray ya da gökdelen yaptıramazdı. Çünkü onun sarayı beyniydi Ne var ki insan düşüncesinin ve uygarlığın gelişmesi, evrilerek ve birikimle olmuş. Kanımca Hegel diyalektiğini bir baş belası yapan, karşıtların sözde sentezidir. Bu söz konusu değil. Doğru daha doğru, yanlış daha yanlış olabilir. Ama biraz doğru biraz yanlış olmaz, yalancılar bile daha güzel, daha ekonomik, daha yeni diyor. Güzeli ve doğruyu yadsıyan yok! Dünya tarihinde kimse doğru yaptığı, güzel yaptığı için mahkum olmuyor. Yanlış, kötü yaptığı için oluyor. Söylediklerimiz yalan bile olsa kimseyi doğru yaptığı, güzel yaptığı için kesip biçtik demiyoruz. İnsan kendini böyle aldatıyor. Güzele ve doğruya sahip çıkmayınca onlara suçlar biçiyor, gönlünce, ama ‘vay sen doğruyu söylersin ha!’ demiyor. ‘Benim doğruma gel, iki yüzlü ol!’ diyor. Adalet de buharlaşıyor. Onun için güzelden başlamayan doğru yok. Fakat timsah ve akrep’in varlıkları da gerçek. Aslan ne kadar güzel, yılanın derisi bir şaheser. Demek güzel’in kendisi doğru, fakat doğrunun kendisi güzel değil. İnsan öyle algılamaz. Güzelden başlamak reddedilemeyecek ya da yadsınamayacak kadar gerçek. Fakat bu, düşünmekten üstün olmak anlamına gelmiyor. Düşünmek güzel. İnsanı hayvandan ayıran özellik. Ama her düşünce güzel değil, doğru da değil. Bu düşüncenin ya da aklın ya da beynin dilemması. Beyin doğru da üretiyor, yanlış da. Beynin bu çarpıklığından insan yaşamında ve insanlık tarihinde zorbalık kavramına geliyoruz. Güçlü kendini doğru bulursa, güçsüzün doğrusu yok olur. Engizisyon güçlü, Galileo güçsüz ama Galileo doğru söylüyor. Bu da tarihin dilemması. Tartışma bu aşamada çatallaşıyor. Hitler’in, Putin’in doğrusu, falancanın filancanın doğrusu. Güçlünün doğrusu diye bir şey yok! Peygamberin mücadelesini düşünün. Çıkarını düşündüğünü de kimse söyleyemez. Gerçi güzelden başlayarak düşünerek yanıtlamak, babayiğitlik ister. O zaman bir beyinsel araç var: Matematik. Yanıt ancak istatistik yaparak ortaya çıkar. Örneğin; kaç müzisyen ve kaç müteahhit daha çok cinayet işlemiş? Böyle konulara girdiğiniz zaman işin içinden çıkamazsınız, ama gülün güzelliği tartışılmaz! Leonardo’nun La Belle Ferroniere portresine bakın! Bu adam nasıl cinayet işlesin? Leonardo kendine saray ya da gökdelen yaptıramazdı. Çünkü onun sarayı beyni idi. Hiçbir düşünce, hiçbir din, hiçbir ideoloji toplumları bugünden yarına, hatta bütün tarih boyunca düzeltemediğine, insanları bir araya getiremediğine göre, dünyanın ve Türkiye’nin içine düştüğü bunalıma çare bugünden yarına bulunmayacaktır. 16. yüzyılda Osmanlı ülkesini görmeye gelen Avrupalılar, Osmanlı ülkesinin geri kalmışlığı karşısında hayrete düşerler, Osmanlı ordusu karşısındaki çaresizliklerini, kendi günahları sonucu Tanrının onlara verdiği bir ceza olarak görürlerdi. B ütün büyük insanları bütünleştirici yönelmeler, doğru olduğu kabul edilen tek bir noktadan başlıyor. Büyük dinler Tanrı kavramından, bilim doğanın matematiksel yapısı ve evrimi kavramından, sanat güzellik kavramından başlıyor. Bu düzeltmeye birkaç yüzbin oy nasılsa toplayan yeni partileri kurarak başlamak söz konusu değiidir, yeni politik ideolojiler üretilerek, kapitalist sistem onarılarak, banka faizlerini indirip çıkararak, gökdelen yaparak, rejim değiştirerek, insanları o işten bu işe aktararak olmayacak. Partileri değiştirerek, akıllı ya da deli adamların düşündüğü hiçbir şekilde olmayacak. Tarihte de olmamış. Kaldı ki Bütün insanlar için ortak bir inanç da yok, hiçbir şeye inanmayanlar da çok! Günümüz dünyasında bu bağlamdaki evrensel bilinç çağdaş uygarlığın temelidir. Fakat insanları birleştirmeye yetmiyor. Acısını dünya ortak olarak, değişik boyutlarda da olsa çektiğine göre, bunalımın olmadığını savunmak sadece yalandır. Orman yangınına bir kova su ile gitmek politikacıların göz boyama tekniğidir. Büyük insani olgular tek bir doğru noktadan başladığına göre, toplumun sağlığına kavuşması bir tek güzel adla başlayabilir. Bizim toplum buna en çok inananlardan değil mi? Bir günde Türkiye‘de yüz milyonlarca kez “Bismillahirrahmanirrahim” denmiyor mu? Fakat güncel ölümlere, felaketlere, yalanlara, şikâyetlere bakarsanız Tanrı bizi pek işitmek istemiyor. Tanrı insanlara inanmazsa dinlemez. Türkiye’nin ve İslam’ın hali, inanmadığını gösteriyor. Yazıda kuşkusuz dindar bir başlangıç amaçlamıyorum. Ama dindar olanlar da toplumu sağaltma görevine katılma zorundalar. koklayarak güne başlarsanız ne olur? Bir şey olmaz. Gideceğiniz yere, daha çabuk varamazsınız. Ama güzel bir tomurcuk koklayarak başlayan bir günün farklı olacağını düşünüyorum. Bunu açıklamam gerek. Hayalci ya da romantik bir adam sayılmam. Fakat her sabah yeni bir dünyanın nasıl başlaması gerektiğini düşünüyorum. Benim gibileri çok olsa gerek. Güzel bir şeyle güne başlamak ne anlama gelir? Sevgili okuyucular, Herkes bir şey düzeltmek için çözümler düşünebilir, dünyanın kültürünü, tarihini, iyi niyetini yardıma çağırır. Hepimiz Tanrıların, peygamberlerin, bilgelerin, filozof ve şairlerin, bilim adamlarının vaktiyle söylenmiş sözlerinden esinlenmiyor muyuz? Onun için gelin, güzel bir şeyden başlayarak dünya düzeni kurma denemesini düşünelm. Ne isterseniz ondan başlayın. Allah’ın adı olsun, ister güneş olsun, ister gül olsun hatta isterseniz sevgilinizin adı olsun. Güzel bir ad! Bunun iyi kalpli, temiz aynı zamanda iyi olduğunu düşünmediniz mi? Eğer bunu yaşamınızda görmüşseniz dünyanın karmaşasının güzeli ve ona bağlı iyiyi aramakta geçeceğini de düşünebilirsiniz. Öyle ise güzel bir şeyin adını söyleyerek başlayabiliriz. Parti kurarak, gökdelen dikerek, kötülükleri sayıp dökerek başlamayacağız. Kara para, kesilen ağaç güzel ve iyiyi başlatmıyor! Ama gazeteleri açınca güzel ve iyi olmayan şey yok sayarsanız ne kadar iyi şey var. Hepsi yalan da olsa, insanlar varmış gibi konuşuyorlar Bir adım daha atalım; güzel ve doğru varsa aklın iyilik yönünde, çirkin ve yanlış varsa aklın kötülük yönünde çalıştığını kabul etmek gerekir. Her iki yönde de başarılıdır. Belki bu düşünceler rasyonalist, pozitivist, pragmatik kılıçları kınından çıkarır. Çağdaş gerçekçilik adına ‘riposte’larını kendilerini savunmaya geçeceklerini ya da ‘riposta’larını bekleyebiliriz DOĞRU, BOŞ BİR ÇERÇEVE Biz bunca yüzyıl doğru ve güzeli aradık da nasıl oldu buraya geldik? Dilemma da bu! Doğruyu bulamayız. Doğru boş bir çerçevedir. İçini herkes kendine göre doldurur. Onun için güzelden başlamak gerek. Güzel, doğrudan önce gelir. Başka gül yok, başka papağan yok, başka güneş doğuşu yok. Bunlara çirkin diyen çıkmaz. ‘Bıktık bu güneşin doğuşundan, batışından!’ diyen birine rastladınız mı? Öylelerine deli diye bakarlar. Bu bilinç en aptal adamın doğasında da var! ‘Gül berbat kokar.’ diyen biri çıkmaz ama gözünün önünde olan gerçeği görmemekte ısrar eden, inatçı ve budala dolu. Çünkü ikiyüzlülük çıkarcılığın tamlamasıdır. Tayfun Akgül Herhangi bir güzel şeyin adı ile dünyayı düşünmeye başlasak diyorum. Yeni açmış, güzel kokulu bir gülü GÜNE GÜZEL BİR ŞEY İLE BAŞLAMAK NE DEMEK?