24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Bilim Tarihi CBT 1457 /20 Şubat 2015 12 Silahsız bir dünya mümkün mü? İlkçağlardan günümüze bilimin ve teknolojinin gelişmesine, silahların çeşitlenmesi ve öldürücü etkilerinin güçlenmesi eşlik etti. Bu sürecin artık geriye döndürülmesi gerekmiyor mu? OOOF OFF LİNE Tanol Türkoğlu tanolturkoglu@gmail.com Akıllı Kapı Osman Bahadır bahadirosman@hotmail.com S ilahlardan arındırılmış bir dünyanın olabileceğine kaç kişi inanır? Binlerce yıldan beri insanlar sorunları belirli bir aşamaya geldiğinde onları silahla çözmeye yöneldiler veya böyle yapıldığını gözlediler. Hayatında hiç silah kullanmamış insanlar bile, silahların belirli bir anda devreye girebileceğini tahmin etmekte zorlanmaz ve bunun tedirginliğini duyarlar. Daha da ürkütücü olanı, silah kullanmanın birçok durumda yasal veya toplumsal düzeyde resmi, meşru, doğal ve kaçınılmaz görülmesidir. Silah kullanmadan otorite ve düzen sağlanamayacağı, iktidar sahibi olunamayacağı düşüncesi, çok büyük ölçüde toplumsal bakımdan içselleştirilmiştir. Binlerce yıllık toplumsal olaylara ilişkin gözlemler de bu sonucu doğrulamaktadır. Fakat düşünsel alışkanlık zincirlerinden kendimizi kurtararak düşünmeye çalışırsak, acaba silahsız iktidar sahibi olunamayacağı açık bir gerçek midir? Silahların otorite sağlayan bir araç olduğu elbette doğrudur. Fakat bu durum başka otorite araçlarının bulunmadığı koşullarda söz konusudur. Bu nedenle silahları otorite araçları olmaktan çıkarmak istiyorsak, onlardan daha güçlü otorite araçlarını geliştirmemiz gerekir. Bu araçlar, ispat ve ikna metot ve araçlarıdır. Eğer insanları ikna etmenin eğitimsel ve düşünsel araçlarını yaratamazsak, zor kullanımını içeren başka araçlar “ikna edici” konuma geçerler. ve ikna, demokrasinin en temel metot ve araçlarından biridir. Geçmişteki demokrasi mücadelelerinde bu aracı kullanma imkânı, günümüzdeki imkânlarından daha zayıftı. Bu zayıflık, hem bilimsel düşüncenin yeterince sistematikleşmemiş ve yaygınlaşmamış olmasından, hem de onu yaymaya yarayacak teknolojik imkânların yetersizliğinden kaynaklanıyordu. Nesnelerin interneti olgusunun bizde uyandırdığı ilk izlenim, eşyaların “insanın kölesi” olma halinin devam edeceği ama biraz daha akıllanacağı yönünde. Ya eşyalar akıllandıktan sonra insanların kölesi olmak istemezse? Internete bağlanan “canlı olmayan” şeylerin dramatik düzeyde artması bir yandan “nesnelerin interneti” gibi “janjanlı” isimlerin ortaya atılmasına neden olurken diğer yanda işin bu işin nereye varacağı konusunda farklı fikirler söz konusu. Birisi günümüzden diğeri 1969’dan iki örnek. Popüler TV üreticilerinden bir tanesinin geçtiğimiz günlerde tüm dünyaya tanıttığı yeni bir televizyon modelinin ilginç bir özelliği olduğu ortaya çıktı. Cihazın el kitabında da belirtildiği üzere internete bağlanma özelliği olan cihaz, bağlı olduğu sürece bulunduğu mekândaki konuşmaları üçüncü şahıslara aktarma özelliğine de sahip(miş). Bir başka deyişle cihaz bildiğimiz “ortam dinlemesi” yapıyor. Allahtan cihazın ayarlarında bu özelliği kapatma imkânı var. Ancak soru şu; hangimiz yeni bir elektronik cihaz aldığımızda fabrika ayarlarını tek tek inceliyoruz? Belki de şu an kullanmakta olduğumuz bazı cihazlarda bu ya da buna benzer özellikler var ve biz farkında değiliz. İkinci örnek bilim kurgu yazarı Philip K. Dirk’ün 1969 yılında yayınlanmış Ubik adlı romanında geçiyor. Buna göre bir “kapı” geçiş ücreti ödemediği için kendisini kilitleyerek bir adamın odadan dışarı çıkmasına izin vermiyor. Adamın karşı çıkmasına karşılık “kapı” adama kabul etmiş olduğu kullanıcı anlaşmasına göre her seferinde kendisine belli bir ödeme yapmayı kabul etmiş olduğunu anımsatıyor. Adam bu kez eline geçirdiği bir aletle “akıllı kapı”nın kilidini kırmaya çalışıyor. Kapı da buna karşılık haklı olduğunu adamın da bildiğini ve bu vandalizmden dolayı adamı mahkemeye vereceğini söylüyor. Nesnelerin interneti olgusunun bizde uyandırdığı ilk izlenim, eşyaların “insanın kölesi” olma halinin devam edeceği ama biraz daha akıllanacağı yönünde. Ya eşyalar akıllandıktan sonra insanların kölesi olmak istemezse? Buna karşı tek dayanağımız bir başka bilim kurgu yazarı Isaac Asimov’un üç robot yasasıdır. Birinci yasa bir robotun bir insana zarar veremeyeceğini ya da buna göz yumamayacağını belirtir. İkinci yasa birinciyle çelişmediği sürece robotlar insanın emirlerine uymak zorundadır. Üçüncü yasa ise ilk ikisi ile çelişmediği sürece robotun kendisine de zarar veremeyeceğini vurgular. Malum bu yasalar bilim kurgusaldır; kanuni değil. Üretilecek ya da internete bağlı olacak nesnelerin ya da robotların illa ki bu üç yasaya göre yapılması zorunluluğu yok. Ayrıca yukarıdaki örnekte kapının savunması oldukça makul. Sen kapıyı alırken her seferinde geçiş ücreti ödeyeceğini kabul etmişsin, sonra da ödeme yapmıyorsun. İçeride kapalı kalman sana zarar veriyor olabilir ama sözleşmeyi ihlal etmen de başka insanlara zarar verebilir. Örneğin o kapının üreticileri. Belki de onlar sana bu kapıyı “bedava” verirken toplayacakları geçiş ücretinden elde edecekleri geliri dikkate almışlardı. Görünen o ki Dirk gibi soğuk savaşın karamsar döneminde yaşamış beyinler için nesnelerin akıllanması düzen sayesinde ve düzene hizmet etmek amacıyla olabilecekti. Oysa Matrix filmi kulaklarımıza “nesnelerin belki de bu aşamadan geçtikten sonra kendi amaçlarına hizmet etmek için akıllarını kullanabileceği” kar suyunu kaçırdı. Şimdi Philip K. Dirk’ün kilitli odasında düşünelim: Cebimizde para olsaydı ve geçiş ücretini ödeseydik kapı kilidi açar mıydı, yoksa ne kadar para atsak da “tipini beğenmedim” deyip bizi orada ölüme terk edebilir miydi? NE YAPMALI? Günümüzde genel olarak demokrasinin uygulanması için gerekli teknolojik altyapının, onun düşünsel temellerinin yaygınlaşmasından daha önce gelişmiş olduğunu söyleyebiliriz. Günümüzde dünya çapında demokrasinin geliştirilmesi ve uygulanması için gerekli olan bir düzeyde teknolojik altyapı, bilgisayar, internet ve cep telefonu teknolojisiyle gerçekleşmiş durumdadır. Dört beş yıl için seçilen temsilciler aracılığıyla halkın isteklerini ve iradesini yansıtma yöntemi, teknik bakımdan artık geride kalmıştır. Sadece temsilcilerinin değil tüm halkın ve sadece dört beş yılda bir değil, her önemli meselede gerektiği anda halkın iradesine doğrudan başvurmanın teknik temeli hazırdır. Fakat demokrasiyi gerçekleştirecek düşünsel ve eğitimsel düzey henüz yeterli bir düzeye ulaşamamıştır. (Yeni teknolojilerin halk içindeki yayılma hızının, bilimsel düşüncenin halk içindeki yayılma hızından fazla olduğunu görüyoruz). O halde yapılması gereken şey, yeterli teknolojik altyapının imkanlarından da yararlanarak bilimsel düşüncenin, demokrasi ve cumhuriyet bilincinin ve deneyiminin hızla yaygınlaştırılmasıdır. Bu deneyin gerçekleşmesi oranında, silah üretimi, tüketimi ve her türlü şiddet eylemleri de orantılı olarak azalacaktır. Nükleer silahların ve diğer her türlü (biyolojik ve kimyasal) kitlesel öldürücü silahların üretiminin yasaklanması, silahsızlanmanın ilk ve en ivedi adımıdır. Bu yasaklamanın ardından, klasik silahları kullanmayı da caydıracak olan düşünsel demokrasinin yaygınlaştırılması ölçüsünde klasik silahların da üretimi ve tüketimi adım adım gerileyecektir. Silahlardan arınma çabasının alternatifi, giderek diğerlerinden daha etkili ve yok edici silahların üretilmesi ve kullanılmasıdır. Dünyamızın ve insanlığın geleceği, bu iki seçenekten hangisinin tercih edileceğine bağlı olarak farklı bir yönde gerçekleşecektir. Silahsız bir dünyanın mümkün olabilmesinin ilk koşulu, silahsız bir dünyanın mümkün olabileceğine inanmaktır. Demokrasi mücadelesinin çok uzun bir tarihi vardır. Bu tarihi süreçte demokrasi isteyen güçler de, demokrasi karşıtları da çeşitli silahlar kullanmışlardır. Bu silahların çeşitlerini ve etkinlik düzeylerini karşılaştırmalı olarak incelediğimizde, demokrasi yanlısı güçlerin kullandığı silahlar ile demokrasi karşıtlarının kullandığı silahlar arasında farklılıklar olduğunu görürüz. Özgürlük ve eşitlik isteyenler, şimdiye kadar ne yeni tipte bir silah, ne de kitlesel ölümlere yol açabilen tipte bir silah ürettiler. Onların silahları hep savunma silahları olarak kaldı. Bu olgu da, demokrasi düşüncesi ile silahsızlık düşüncesi arasındaki ilişkinin tarihsel bir göstergesidir. Özgürlük ve eşitlik (cumhuriyet ve demokrasi) düşüncesinin toplumsal yaygınlık düzeyi ile silah üretiminin ve kullanımının yaygınlık düzeyi arasında ters orantı vardır. Bilimsel düşünce ile ispat İKİ TARAFIN SİLAHLARI FARKLI
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle