Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
10 Siyaset bilimi CBT 1436/26 Eylül 2014 11 ULUSLARIN GEÇMİŞİ, BUGÜNÜ, GELECEĞİ: Dünyanın ortak sorunları ulusal devleti bitirecek mi? D Geleceğini tayin etme hakkına sahip bir ulusun bir arada yaşadığı bir devlet modeli olan ulusdevletler Fransız Devrimi sırasında sahneye çıktı ve sanayileşme ile gelişti. Son yıllarda küreselleşmeye bağlı olarak, ulusdevletlerin dünya sorunlarına çözüm üretme konusunda en ideal ölçek olmadığı düşünülüyor. Gelecekteki model ne olacak? YeniOrtaçağ modeli olabilir mi? ünya haritası üzerinde renkli yamalar şeklinde gördüğümüz ülkelerin tümü, demokrasi, diktatörlük veya herhangi bir yönetim biçimine sahip olamayacak kadar büyük bir kaos içinde olsalar da birer ulus devlettir. 193 üyeli Birleşmiş Milletler Örgütü ulusdevleti şöyle tanımlıyor: Ortak değerler etrafında toplanan, geleceğini tayin etme hakkına sahip bir ulusun bir arada yaşadığı bir devlet modelidir. Bağımsızlıkları için sandığa giden İskoçyalılardan, Ortadoğu’da İslâmi bir devlet kurmak için ülkeleri kana bulayan IŞİD’e kadar, giderek daha fazla sayıda insanın tek arzusu bir devlete sahip olmaktır. Gazze ve Ukrayna’daki çatışmalardan, sığında en ideal ölçek olmadığını düşünüyorlar. Bunlara göre gıda yetersizliği ve iklim değişikliği gibi yaşamsal sorunlar küresel bazla ele alınması gerekir. Oysa ulusal bazda ele alındığında ulusal çıkarların küresel çıkarları baltaladığı görülüyor. Daha küçük ölçeklerde, kentsel ve bölgesel yönetimlerin insanlara ulusal yönetimlerden daha iyi hizmet verdiği de bilinen bir gerçek. Bu durumda kendimizi nasıl örgütlememiz gerek? Ulusdevletler doğal ve kaçınılmaz kurumlar mıdır? Yoksa küreselleşmiş bir dünyada bunlar tehlikeli bir anakronizmi* mi temsil ediyor? yolculuk yaptığınızda kimse size pasaport göstermenizi istemezdi. Çünkü o dönemlerde bugün bildiğimiz türde ne pasaport ne de sınır mevcuttu. İnsanlar etnik ve kültürel kimliklere sahipti, ancak bunlar içinde yaşadıkları siyasi oluşumu tanımlamaktan çok uzaktı. Bu insanlığın ilk politik antropolojisine ve psikolojisine dek uzanır. İlk başlarda, göçebe ve geniş aileler olarak dağbayır dolaşıyorduk. Daha sonra daha kalabalık avcıtoplayıcı gruplar oluşturduk. Derken 10.000 yıl önce çiftçilik yapılan köylerde yerleşik bir düzen kurduk. İnsanlar beslenmeye ve kendilerini savunmaya çabalarken, aralarında kurdukları işbirliği ve dayanışma, uyum sağlama sürecinde kendilerine büyük avantajlar kazandırdı. Enstitüsü’nden Yaneer BarYam çeşitli kolektif eylemleri hayata geçirebilmek için insan topluluklarının genişlemesi ve karmaşıklığın artması gerektiğine inanıyor. Eğer bir grup, hiyerarşik bir toplum yapısına geçti ise, rakiplerinin de geçmesi gerekir. Hiyerarşi yayılır ve toplumsal karmaşıklık büyür. Daha büyük hiyerarşiler yalnızca daha fazla savaş kazanmaz, aynı zamanda daha fazla insanı ölçek ekonomisi aracılığı ile besler. Ölçek ekonomileri**, sulama, yiyecek depolama, kayıt tutma ve birleştirici dini törenler gibi teknik ve sosyal icatlara kapı aralar. Böylece ortaya kentler, krallıklar ve imparatorluklar çıkar. teknolojilerinin ne kadar gelişmiş olduğu ile doğru orantılı. Cornell Üniversitesi’nden Benedict Anderson ulusları şöyle tarif ediyor: “Uluslar hayali topluluklardır. Bunlar yakın çevremizdekilerden hayli hayli fazladır ve çoğu ile hiçbir zaman karşılaşmayacağımızı biliriz. Yine de, ailelerimiz için olduğu gibi, ulusumuz için canımızı feda etmeye hazırız.” Ulusların yaratılmasında anadili standartlaştıran kitlesel kitapların ortak bir dil oluşturmada çok büyük rolü vardır. Ayrıca gazetelerin ortak ilgi alanı yaratmaları ve devlet okullarının ulusal bir kimlik oluşturmaları yabana atılmayacak kadar etkilidir. fikrine göre bu tür falsoların tek nedeni, pek çok insanı doğal olmayan sınırlar içine hapseden sömürgeci yaklaşım. Fakat Suriye ve Irak’a rağmen dünyada bir de Singapur, Malezya ve Tanzanya var. Bu ülkelerin sınırları dahilinde yaşayan çeşitli uluslar, iç barışı bozmamaya özen gösterirken, göçmenlerin ülkesi ABD ve Avustralya’da herkes tek bir ulus çatısı anda kaynaşmayı başarmış durumda. BİLİMSEL BİR SORU Ancak bu düzenin de bir sonu vardı. Oxford Üniversitesi’nden Robin Dunbar, bir insanın en fazla 150 kişiyle sosyal ilişki kurabileceğini ileri sürüyor. Bu iddiaya en somut kanıt, Facebook’ta kurulan dostluklar, tarihi köyler ve askeri birliklerdir. Ancak gerçek yaşamda bu sayı daha yüksektir. Bunun da önemli bir nedeni var. O da savaşlardır. Küçük ölçekli topluluklarda erkek ölümlerinin nedeni % 10 ile % 60 arası savaşlardır. Oysa ne kadar fazla insanla ittifak kurarsanız, hayatta kalma şansınız da o kadar yüksek olur. Stanford Üniversitesi’nden arkeolog Ian Morris, nüfus arttıkça insanların düşmanlarından kaçabilecekleri boş toprak bulmasının zorlaştığına dikkat çekiyor. Bu nedenle savaşlarda kaybedenler, düşmanlarının egemenliği altındaki topraklara asimile olur; arada kaynar gider. Böylece galip gelen tarafın toprakları sürekli büyür. SAVAŞ VE BARIŞ Çoklu etnik yapısıyla Malezya, iç çatışma yaşamayan başarılı bir ulusdevlet örneği. macıların içinde bulunduğu utanç verici koşullara kadar gündemdeki tüm olaylar şöyle ya da böyle ulusdevlet kavramıyla bağlantılıdır. Dünya ekonomisindeki küreselleşme eğilimine karşın, ulusdevletler dünyamızın en önemli siyasi varlıklarıdır. Bu yılki AB seçimlerinde aşırı milliyetçi partilerin beklenilenin üzerinde oy almaları, AB’nin dönüştürme çabalarına karşın milliyetçiliğin hala prim yaptığının bir göstergesidir. Yine de ekonomistler, siyaset bilimciler ve hâttâ ulusal hükümetler, ulusdevletlerin dünya sorunlarına çözüm üretme konusun ULUSAL ÇIKARLAR KÜRESEL ÇIKARLARA KARŞI Bu sorular aslında bilimsel değildir, ancak artık bu görüş değişiyor. Karmaşıklık kuramcıları (kompleksite teorisyenleri), sosyal bilimciler ve tarihçiler yeni tekniklerden yararlanarak bu sorulara yanıt bulmaya çabalıyor. Ve yanıtlar beklenilenden çok farklı olabiliyor. Ulusdevletlerin geçmişi çok eskiye dayanmaz. Ve karmaşa artmaya devam ettikçe yepyeni siyasi bir yapıya doğru mutasyon geçiriyor. Bu gidişatın sonunda yeniortaçağ diyebileceğimiz bir dönem ortaya çıkabilir. London School of Economics’ten John Breuilly, 18.yüzyılın sonlarından önce gerçek bir ulusdevletinin olmadığını söylüyor. Avrupa’nın bir ucundan diğerine İnsanlar Dunbar Sayısı’nı nasıl aşmış olabilirler? İnsanlığın evrensel yanıtı hiyerarşinin icadıdır. Bu süreç şöyle çalışmış olabilir: Birkaç köy bir şefin liderliği altında birleşir; birkaç şeflik daha büyük bir liderin altında bir araya gelir. Büyümek için bu topluluklar birkaç köyü daha bünyelerine katar ve gerekirse birkaç hiyerarşik katman daha ilave edilir. Hiyerarşi, hiç kimsenin 150’nin üzerinde insanı kişisel olarak izlemek zorunda kalmadığı bir ortamda, liderlerin geniş grupları koordine etmesidir. En yakınında bulunanlara ilave olarak, her insan hiyerarşinin bir üst katmanındaki bir kişiyle ve tipik olarak da alt katmanındaki 8 kişiyle temas kurar. Ve bu ittifaklar büyümeye devam eder. New England Kompleks Sistemler HİYERARŞİNİN İCADI Fakat bunlar ulus devlet değildi. İşgâl edilen kent veya bölge, yerleşik halkın “ulusal kimliği”nden bağımsız olarak imparatorluğun içine eklenirdi. Burada anahtar nokta, tarım topluluklarında hükümetleri çağrıştıran bir üst yönetime ihtiyaç duyulmamasıdır. İnsanların hemen hemen hepsi ekmebiçme işleriyle ilgilendiklerinden, tek görevleri ellerinde tuttukları bölgeyi saldırganlardan korumak veya yeni bölgeleri istila etmekti. Daha sonraları yöneticilerin “yönetime” vakit ayıramadıkları da görülüyordu. 17. yüzyılda Fransa Kralı XIV. Louis döneminde yarım milyon asker yabancı topraklarda savaşırken, yalnızca 2 bin kişi iç barışı sağlamakla görevlendirilmişti. 19.yüzyılda Doğu Avrupa’dan Amerika’ya göç eden kişilerin pek çoğu hangi ülkeden geldiğini değil, hangi köyden geldiğini beyan ediyordu; ülke hiç önemli değildi. Breuilly, modern çağ öncesinde insanların kendilerini “dikey” olarak tanımladıklarını belirtiyor. Başka bir deyişle kendilerini kim yönetiyorsa, onun kimliğinde kendilerini tanımlıyorlardı. O dönemlerde yatay etkileşim çok sınırlıydı. ULUS DEVLETLERİN DOĞUŞU Bu ilkel toplumlarda insanların yaşama geçirdiği farklı kolektif eylemler –ki buna karmaşıklık (kompleksite) deniyor görece olarak çok azdı. Karmaşıklığı kısıtlayan en önemli faktör enerjiydi. Çok uzun süren bir dönemde enerji, insan ve hayvan enerjisi ile sınırlıydı. Orta çağın sonlarına doğru Avrupa su enerjisinden yararlanmaya başladı. Bu da sosyal karmaşıklığı biraz daha tetikledi. Ancak enerji kavramı sanayi devrimi ile bambaşka bir boyut kazandı. Kömürden çok büyük miktarlarda enerji elde SOSYAL KARMAŞIKLIK VE ENERJİ Malesevic’e göre bu ideolojik süreçte bir diğer itici güç, sanayileşmiş toplumları idare etmek için gerekli olan bürokrasidir. Örneğin 1880’li yıllarda Prusya işsizlik yardımı yapan ilk hükümetti. Hükümet önce işi olmayan işçiye oturduğu köyde prim ödüyordu; daha sonra işçiler çalışmak için köylerinden çıkıp, büyük kentlere göç etmeye başlayınca Prusya’nın neredesinde AVRUPANIN DEĞİŞEN SİYASİ HARİTALARI olurlarsa olsunlar bu yarUlusal sınırların sabit ve daimi olduğu inancı yaygındır. Oysa ulus devletin beşiği sayılan Avrupa’nın iki dımdan faydalanmalarıyüzyıllık geçmişine bakıldığında sınırların ne kadar büyük değişim geçirdiğini görüyoruz. nın yolu açıldı. Breuilly bu süreci şöyedilmesi, bireylerin ekonomik faaliyet çeşit yileşen imparatorluklar hantallaştı, çünkü le açıklıyor: “Bu aşamada kimin Prusyalı olliliklerinde büyük bir patlama yarattı. Do artık farklı bir yönetim şekline gereksinim duğuna karar vermeniz gerekiyordu. Bunu layısıyla kolektif davranışlar hiç olmadığı vardı. Dolayısıyla 19. yüzyılda Avrupa’da da yapmak için bürokrasiye ihtiyaç duyulmikro devletler birbiri ile birleşti, imparatorkadar çeşitlendi. du. Vatandaşlık evrakları, genel nüfus sayıluklar parçalandı. mı ve güvenlik güçleri tarafından korunan İLK ULUSDEVLETLER sınırlar bunu izledi. Böyle bir bürokrasi, Bu da farklı bir yönetim sistemini ge ULUS MU DEVLETİ, DEVLET ulusboyutlarındaki topluluklarda insanlarekli kılıyordu. ABD’de 1776 ve Fransa’da Mİ ULUSU YARATIR? rı bir araya getiren en önemli etmendir. 1789 devrimlerinde öncü ulusdevletlerin Yeni ulusdevletler yalnızca ekonomik Böyle bir mekanizma üzerinden bireylerin tohumları atıldı. Böylece insanlar kendile açıdan daha verimli bir ortam yaratmakla devletle bireysel bağ kurma eğilimleri arrini yöneticileri ile değil, ulusal kimlikleriyle kalmadı; aynı zamanda sınırları dahilinde tarken, dini kurumlara ve köylerine olan tanımlamaya başladılar. 1800’lü yıllarda yaşayan insanlarının ulusal kaderlerini de bağlılıkları azaldı. kimse kendini “Fransız” olarak tanımla tayin etme yetisini kazandı. Tarihçilerin mazken 1900’lü yıllarda Fransa’da yaşa pek çoğuna göre devletler ulusları yaratır, ULUS DEVLET MODELİNİNDE yan hemen hemen herkes artık bir “Fran uluslar devletleri değil. TÖKEZLEMELER sızdı”. Örneğin Fransa’yı ele alalım. Fransa, Endüstrileşmiş, karmaşıklaşmış bir yapı 1918 yılına gelindiğinde I. Dün daha önce varolan Fransız ulusunun doğal için ulus devlet acaba en iyi model mi? ya Savaşı’nın sona ermesiyle birlikte bir dışa vurumu değildi. 1789 Devrimi’nde Antropolojik araştırmalar, etnik ve kültüAvrupa’nın Habsburg gibi, çok uluslu son bölge sakinlerinin yarısı Fransızca konurel çoğulculuğun yaygın olduğunu, çok imparatorlukları parçalanmaya başladı; şamıyordu. 1860 yılında İtalya birleştiği lisanlılığın pek çok ülkede görüldüğünü, Avrupa’nın sınırları kültürel ve dile dayalı zaman sakinlerin ancak % 2.5’u standart kültürlerin birbirinin içine geçtiğini ortaya farklılıklara koşut olarak yeniden çizildi. En İtalyancayı konuşabiliyordu; liderleri arakoyuyor. Dolayısıyla ulusdevlet modelinin azından Avrupa’nın devlet standardı ulus larında Fransızca konuşuyordu. Bir düşüiçinde sorun çıkma olasılığının yüksek oldevletler oldu. Bunun en önemli nedeni, nürün söylediği gibi, “İtalya’yı yaratanlar duğunu söyleyebiliriz. endüstriyel ekonomiye çeki düzen verme İtalyanları da yaratmak zorunda kaldılar.” Çatışmalardan genellikle etnik ve ayrıarzusuydu. Tarım ekonomilerinden farklı Dublin University College’dan sosyolog lıkçı gerilimler sorumlu tutuluyor. Örneğin olarak endüstri çelik, kömür ve diğer kay Sinisa Malesevic, bu “ulus oluşturma” bugün Suriye’de sürmekte olan iç çatışnaklara ihtiyaç duyuyordu. Bu kaynakların işleminin modern ulusdevletlerin evriminde malar buna en iyi örnek. Ulusdevletlerin dağılımı eşit olmadığı için küçük mikro dev kilit bir aşama olduğuna inanıyor. Bu süreyalnızca tek bir ulustan oluşması gerektiği letlerin yaşam şansı azaldı. Bu arada sana cin gelişimi de sonuç olarak kitlesel iletişim BÜROKRASİNİN GELİŞMESİ Pek bu ikisi arasında ne gibi bir fark var? Görülüyor ki etnisite ve dil önemli bir birleştirici: Ancak daha önemli olan faktör bürokrasidir. Buna en iyi örnek II. Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa’nın deniz aşırı imparatorluklarının dağılmasından sonra ortaya çıkan bağımsız devletlerdir. Ulusçuluğun mitolojisine göre insanların bir toprağa, bayrağa, ulusal bir hükümete ve BM tarafından tanınmaya ihtiyacı vardır. Aslında tek ihtiyaçları kompleks bir bürokrasidir. İstikrarlı bir demokrasi oluşturan eski sömürgelere en iyi örnek Hindistan’dır. Öte yandan Belçika Kongosu başta olmak üzere diğerleri, daha basit bir bürokrasiye ihtiyaç duyan diktatörlükler oluşturdular. Diktatörlükler etnik sürtüşmeleri daha da şiddetlendirir, çünkü diktatörlüğün kurumları, vatandaşların kendilerini ulusla özdeşleşmesini engeller. İstikrarsız hükümetler kendilerinin de ait oldukları etnik grubu kayıranlarla ittifak kurarken, dışlanan gruplar arasındaki hoşnutsuzluklar büyür. Sonuçta ortaya çıkan şiddetli çatışmalar kontrolden çıkar. Son yapılan araştırmalar problemin etnik farklılıklardan değil, hükümetlerin tüm grupları tarafsız bir yaklaşımda aynı çatı altında toplayamamasından kaynaklandığını gösteriyor. ÇATIŞMALARIN ANA NEDENİ BÜROKRASİ Ne var ki çözüm etnik açıdan tek çeşitlilik oluşturmak değil. Tarih boyunca etnik temizlik olarak bilinen müdahalelerin ne denli kanlı olduğu biliniyor. Ayrıca ulus bazında tek çeşitlilik her zaman uyum ve iç barış anlamına gelmez. Her durumda sorun aslında etnik grubun tanımında yatıyor. Pek çok insanın etnisitesi birbiri ile karışmıştır ve siyasi hava ile değişikliğe uğrar. Örneğin Ukrayna’daki Rusça konuşanların etnisitesi bugün hala tartışmalı. BarYam’ın ve İsviçre Federal Teknoloji Enstitüsü’nden LarsErik Cederman’ın araştırmalarına göre bir ulus içindeki çeşitliliğin sorun yaratmaması için çözüm, Belçika ve Kanada’nın yaptığı gibi, gücü yerel topluluklara havale etmektir. Bugün buna en ideal örnek Tanzanya’dır. Bu ülkede 120 etnik grup yaşıyor ve 100 dil konuşuluyor. Yazının devamı 15. sayfada ETNİK ÇEŞİTLİLİĞİ KORUMAK GEREKLİ