Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SEÇİM VE DEMOKRASİ Seçmenlerin tercihini demokrasinin gelişmişlik düzeyi belirliyor Seçmenlerin davranışlarını belirleyen etmenler o toplumda demokrasinin gelişmişlik düzeyine göre farklılık gösterir. Gelişmiş demokrasilere sahip Batılı toplumlarda seçim sonuçlarını büyük çoğunlukla kitle iletişim araçlarının kullanımı, iktidar veya muhalefet partilerinin geçmişteki performansları ve siyasi parti liderinin kişiliği gibi politik ağırlıklı etmenler belirler. Oysa gelişmemiş veya bizim gibi melez demokrasilerde ekonomi, din, etnik yapı gibi sosyolojik ve demografik etmenler ön plana çıkar.... Pluton tekrar gezegen oluyor! Mehmet Emin Özel (Maltepe Üniversitesi, Maltepeİstanbul) (mehmetozel@maltepe.edu.tr) D emokratik toplumlarda seçimler halkın istek ve tercihlerinin somutlaştırılmasıdır. Demokrasiye açılan en önemli kapılardan biri olan seçimler,”özgür iradenin” taleplerini ortaya koyduğu ölçüde anlam kazanır. Peki bu süreçte seçmenlerin özgür iradelerinin taleplerini belirleyen nedir? Seçmenlerin tercihleri seçim türüne, genel seçimler, yerel seçimler veya cumhurbaşkanlığı seçimi göre farklılık göstermekle birlikte, genel olarak demokrasinin gelişmişlik düzeyine göre değişir. Bu arada seçmenin tercihleri altında yatan etmenleri inceleyen bilim insanlarının hangi bilim dalını temsil ettiği de fark yaratır. Örneğin sosyologlar seçmenlerin mesleklerine, etnik yapılarına, cinsiyetine, sınıflar arası ilişkiye, yaşları gibi sosyoekonomik belirleyicilere odaklanır. Oysa siyaset bilimcilerin ilgi odağı siyasi partilerin programları, seçim kampanyaları, liderlerin popülaritesi gibi etmenlerdir. • Medyanın politik havayı ve iktidarın uyguladığı politikayı nasıl yansıttığı ve resmettiği • Partilerin geçmişteki performansları • Siyasi parti liderinin kişiliği Seçim yapılan ülkelerde demokrasinin gelişmişlik düzeyi halkın tercihlerindeki öncelikleri belirler. Örneğin Pakistan gibi askeri darbeler sonucu demokratik kurumları yeterince gelişme şansı bulamamış bir ülkede, seçmenin tercihlerini ekonomi, din, kültür, etnik yapılar, hizipler gibi siyaset dışı etmenler belirler. Bu gibi ülkelerde bireyler, yeterince siyasallaşmadığı için siyasi otoritenin politik kararlarını etkileme güçleri çok zayıftır. İngiltere, Fransa ve Almanya gibi ileri demokrasilerin yerleşmiş olduğu Batılı ülkelerde, seçmenlerin tercihlerini belirleyen etmenler başlıca üç başlık altında toplanır: DEMOKRASİNİN GELİŞMİŞLİK DÜZEYİ Kitle iletişim araçları seçmenlerin çoğunluğuna erişme olanağına sahiptir. Seçmenlerin iktidardaki veya muhalefetteki partilerle ilgili bildikleri veya bilmedikleri büyük ölçüde medyanın kendilerine sundukları ile sınırlıdır.. Televizyonlar, izleyici kitlesi en kalabalık yayın akışlı görselişitsel medya hizmetidir. Gerçekten de seçmenlerin büyük bir kısmının siyasi olaylar ile ilgili tek bilgi kaynağı televizyon yayınlarıdır. Ancak demokratik ülkelerde televizyon yayıncılığı üzerinde resmi bir kontrol mekanizması vardır ve izin verildiği ölçüde yayın yaparlar. Düzenleyici yasalar, televizyon yayınlarının siyasi konularda tarafsızlık ilkesine ödün vermeden uymalarını zorunlu kılar; siyasi tartışmalarda tüm görüşlere eşit ağırlık verilmesini şart koşar. Ancak yasaların varlığı, pratikte tarafsızlığın yüzde yüz uygulandığı anlamına gelmez. Bunun en önemli nedenlerinden biri, iktidar yanlısı bazı haber kanallarının izleyiciyi manipüle etmeye kalkışmasıdır. Bu yöntemler bazen düzenleyici yasaların gözünden kaçabilecek kadar ustaca kotarılmıştır. Örneğin olumlu karşılanacak haberlere daha fazla yer vermek, olumsuz olayları geçiştirmek, kelime oyunlarına başvurmak gibi. Bu yönlendirme en fazla ekonomik haberlerde kendini gösterir. Örneğin vergi uygulamasına getirilen bir değişiklik, seçmenin aleyhine bile olsa olumlu bir gelişme olarak sunulabilir. MEDYANIN OLAYLARI YANSITMASI Hatta bu değişikliğe karşı çıkanların görüşleri olumsuz ve gereksiz bir müdahale olarak sergilenir. Televizyon yayınlarının ülke ve dünya politikalarını nasıl resmettiği konusunda sınırlayıcı kontroller mevcut olmakla birlikte, yazılı medyada bu tür kontroller yoktur. Bu da gazete ve süreli yayınların siyasi görüşlerini özgürce yansıtabildikleri anlamına gelir. Böylece gazeteler halkı istedikleri gibi yönlendirme şansına sahiptir. Örneğin İngiltere’de yayınlanan gazetelerin çoğu Muhafazakâr Parti’yi destekler ve Muhafazakar Parti’nin desteklediği görüşlerin açıkça propagandasını yapabilir. Gazeteler belirli bir partiyi yüceltebilir. Ancak bu yaklaşımın seçmenlerin tercihlerini nasıl etkilediği konusunda belirsizlik mevcuttur. Gazeteler genellikle herhangi bir siyasi partiyle kendisini özdeştiren okuyucuların görüşlerini pekiştirmenin ötesine geçemez; okuyucunun görüşlerini değiştirme konusunda çok da etkili oldukları söylenemez. Dolayısıyla gazetelerin etkisini diğer faktörlerden ayırt etmek zor, hatta olanaksızdır. İktidar ve muhalefet partilerinin geçmiş performansları seçmenlerin kime oy vereceği konusunda belirleyici bir rol oynar. İnsanlar bir partinin geçmişte yaptıklarına bakarak, performanslarının kendi yaşamlarını nasıl etkilediğini anlamaya çalışır. Tüketicinin bir markayı tercih ederken geçmişteki deneyimlerinden yararlanması gibi, seçmen de tercihlerinde deneyimlerine başvurur. Bu geriye dönük model iki yönlü çalışır; hem partinin lehine, hem de aleyhine. Eğer parti geçmişte seçmenin aleyhine bir karar aldıysa, seçmenin bu partiye oy verme eğilimi düşer. Veya bunun tam tersi olur. Seçmenlerin kararını bu tür bir model üzerinden etkileyen faktörler genellikle ekonomiktir. Örneğin emekli maaşlarında kesintilerin seçmen üzerindeki etkisi çok şiddetli olur. Yunanistan’daki son ekonomik kriz buna en iyi örnektir. Ne var ki seçmenin oy verirken partisinin geçmiş performansını referans alması, sanıldığı kadar belirleyici ve kesin değildir. İyi bir liderlik ve kampanya sayesinde seçmenin geçmiş performansla ilgili görüşlerini değiştirmek mümkündür. Liderlik de seçmen davranışları üzerinde oldukça belirleyicidir. Bir partinin seçimlerden zaferle çıkması, yalnızca liderin şahsi başarısı olmamakla birlikte, sonuç üzerinde hafife alınmayacak kadar önemli bir katkı yapmış olması büyük bir olasılıktır. Ne var ki liderliğin etkisi kısa vadelidir. Liderlik demokrasinin tam işlerlik kazandığı ülkelerde düzenli olarak değişir. Lider sık sık değişmiyor olsa bile seçmenlerin lider hakkındaki görüşleri değişebilir. İlk başlarda yeni seçilen bir lider, politik ortama taze bir soluk getirmiş olsa K İKTİDARDAKİ PARTİNİN GEÇMİŞİ Nebraska Üniversitesi’nden bilim insanları, seçimlerde demografik ve sosyal değişkenler kadar biyolojik faktörlerin de etki yarattığını ileri sürüyor. Bu araştırmada kortizol adı verilen stres hormonunun düşük düzeylerde seyretmesinin seçimlere katılımı arttırdığı ortaya çıktı. Physiology and Behavior isimli derginin 22 Haziran sayısında yer alan araştırmanın lideri Jeff French sonuçları şöyle açıklıyor: “Politika ve politikaya katılım, doğası gereği stres yaratıcı bir faaliyettir. Dolayısıyla stres eşiği düşük insanların bu faaliyetlere katılma olasılığı düşüktür.” Araştırmaya göre seçimleri katılımı belirleyen bir başka faktör de seçmenin yaşı. Yaşlı yetişkinlerin genç yetişkinlerden daha fazla sayıda seçime katıldığı görülüyor. Diğer grupların yaptığı başka araştırmalarda da eğitim, gelir ve etnik altyapının da seçimlere katılımda farklılık yarattığını ortaya çıkartıyor. Kaynak: http://www.sciencedaily.com/releases/2014/06/140624172157.htm bile zaman içinde imajı yıpranabilir. Seçmenlerin potansiyel bir yöneticide, sağlam bir kişilik ve liderlik özellikleri araması normaldir. Dolayısıyla böyle bir lidere sahip olan parti çoğunluğun oyunu alabilir. Örneğin televizyondaki bir tartışma programında parti politikalarına yöneltilen eleştiriler karşısında sağlam bir duruş sergileyen lider, partisinin imajını yükseltir. Seçmen lidere duyduğu güveni partinin tüm politikalarına yansıtır. Özellikle seçim öncesinde adayların eşit oy ağırlığına sahip olduğu ortamlarda, karizmatik bir lider rakiplerinin arasından sıyrılarak, partisini iktidara taşıyabilir. Seçim sonuçları üzerinde doğal olarak birden fazla etmen rol oynar. Hangi etmenin sonuçları daha fazla etkilediğini ölçmek hemen hemen imkânsızdır. Genelde etmenlerin etki alanları iç içe geçmiştir. Dahası bu etmenlerin kendi aralarında da doğrudan bir etkileşim söz konusu olduğundan, seçim sonuçlarını hangi etmenin yaratmış olduğu konusu her zaman tartışmaya açıktır. Derleyen: Reyhan Oksay http://www.flutt.co.uk/education/schoolwork/alevelpoliticsfactorsinfluencingvotingbehaviours/ http://www.worldissues360.com/?s=political+and+social+determin ants+of+voting+behavior+in+Pakistan&submit= http://www.sqa.org.uk/filesccc/MSST1DExemplar.pdf http://www.apa.org/monitor http://source.southuniversity.edu/thepsychologybehindvotingbehavior106983.aspx Hormonlar seçimlere katılımı etkiliyor eşfedildiği 1930’dan 2006’ya kadar, Güneş sisteminin 9. Gezegeni unvanı ile dolaşan Pluton, 2006 Ağustosu’nda astronomların gazabına uğramış ve biraz da giderek sayıları artan Neptünötesi iri cisimlerin her birini gezegen sayma ve bunlara mitolojiye uygun isimler bulma zorunluluğundan kurtulmak için, zavallı Pluton’u, “cücegezegen” sınıfına iterek “onuru ile oynamışlardı!” Bu olay, CBT’de de haber olmuş (sayı 994, 8 Nisan 2006), haber, protestolarla karşılanmıştı! Şimdi bu geri dönüş ve “iadei itibar” kavgasına Pluton’un kendisi de katılmış görünüyor: Son Hubble gözlemleri ile, (1) Pluton’un metandan bir atmosferi olduğu, (2) etrafında yarım düzineye (beş tane) yakın ay taşıdığı –etrafını epey temizlediği! ve (3) yarı çapının da aslında, kendisini yerinden eden Eris’ten büyük olduğu gösterildi. 2006 öncesinde Eris’in bulunuşu ve çapının Pluton’dan büyük olduğu haberleri aslında IAU kararında bardağı taşıran esas damla olmuştu! Ancak, gezegenlikten “yaka paça” 2006’da Ç a n a k k a l e indirilen bu gök cisminin, atmosÜniversitesi’nde yapılan “ge ferinin olduğunun anlaşılması, fazla zegenimi isterim” kampanyası sayıda (5 tane) uyduya (ve belki de protestocularından biri. bir halka sistemine) sahip olması ve şimdi de Neptünötesi bölgede, Güneş çevresinde dönen en büyük cisim olduğunun ortaya çıkması nedenleriyle, Pluton’un tekrar gezegen yapılması gerektiği yönündeki isteklerin önünde durmanın kolay olmayacağı anlaşılıyor. 2006 IAU oylaması öncesinde keşfedilen Eris, o zaman, hem Pluton’dan büyük, hem de Pluton’un 3 katına yakın (100 AB, 1 Astronomi Birimi =YerGüneş uzaklığı = 150 milyon km) uzaklığı ve daha büyük çapı ile hemen ilgileri toplamıştı. Üstelik, hemen hemen aynı boyutlarda oldukları o sıralarda keşfedilmiş cisimler (Sedna, Kor, Makemake, …) sayıca hızla artma eğilimi içindeydi. CBT 1424/10/ 4 Temmuz 2014 “YENİ UFUKLAR” UZAY ARACI HEDEFİNE YAKLAŞIRKEN… Diğer taraftan, 2015’te Pluton’a ulaşacak olan uzay aracı “New CBT 1424/11/ 4 Temmuz 2014 Günümüzde görsel medya teknolojisinin bu kadar yaygın olmasına karşın, politikacılar yalnızca ses tonlarıyla seçmenleri etkileyebiliyor. Gerçekten de ses tonu kulağa cazip gelen politikacılar, ses tonu kulağı tırmalayan politikacılara göre seçmen üzerinde daha olumlu bir algı yaratır (Surawski&Ossoff, 2006). 2002 yılında Gregory ve Gallaher ses tonunun seçmen üzerindeki etkisini araştırmak üzere 1960 ile 2000 yılları arasında 19 ABD başkanının ses bantlarını inceledi. Sonuçta düşük ses frekanslı adayların, 8 seçimde daha başarılı olduklarını ortaya koydu. Bu tarihten sonra yapılan araştırmalar, hem kadınların, hem de erkeklerin, düşük ses perdeli erkekleri daha cazip ve güvenilir bulduğunu ortaya çıkarttı (Feinberg, DeBruine, Jones and Little, 2008).Düşük ses perdesi erkekler arasında bir üstünlük belirtisi olarak evrildi (Puts, 2010). Bir toplumda ekonomik ve sosyal yapının alt basamaklarında yer alan erkekler, ses perde Adayların ses frekansının seçmen üzerindeki etkisi lerini ve konuşma şekillerini üst kademedekilere benzetmeye çalışır (Gregory&Webster, 1996). Ayrıca bir toplumda baskın erkekler, ses frekanslarını düşürerek eş bulma yarışında üstünlüğü ele geçirmeye çalışır. Liderlik yarışında biyolojik etmenler göz ardı edilmeyecek kadar önemlidir. Son yıllarda Little, Burriss, Jones ve Roberts (2007) tarafından yapılan bir araştırmada seçmenlerin daha erkeksi ve liderlik vasfı taşıyan yüz hatlarına sahip olan adayları tercih ettiği ortaya çıktı. İlginç olan, daha çekici olma özelliğinin seçimlerde tercih nedeni olarak değerlendirilmemesiydi. Aynı araştırmada seçmenlerin erkeksi ve baskın yüz hatlarına sahip olan adayları savaş dönemlerinde, çekici yüz hatlı adayları ise barış dönemlerinde tercih ettiği ortaya çıktı. 2011 yılında Kanada’daki McMaster Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nden Tigue, Borak, O’Connor, Schanl ve Feinberg’in yürüttüğü bir başka araştırma, düşük ses frekanslı erkeklerin siyasi seçimlerde daha avantajlı olduklarını bir kez daha doğrulamış oldu Kaynak: Tigue et al./Evolution and Human Behaviour 33 (2012) 210216 Eldeki bilgiler ışığında Pluton sisteminin gerçekçi bir görüntüsünü veren bu hayali resimde, ön planda gezegenin ikinci ayından, ufkun üzerinde, solda Pluton ve resmin ortalarına düşen, en büyük ay Şaron (Charon), uzaklardaki parlayan Güneş, birlikte görülüyorlar. SİYASİ PARTİ LİDERİNİN KİŞİLİĞİ Bu sayıca artış, beklenen oranlarda olmadı. Üstelik, yeni ölçümlerde, Pluton’un çapının aslında 2350 km’yi aştığı, (Eris’in çapı 2310 km) ortaya çıktı! Bu bilgiler, Icarus adlı Güneş sistemi gezegenleri hakkındaki bilimsel yazılarıyla meşhur derginin son sayısında yer aldı. Horizons” (Yeni Ufuklar), Pluton sistemin yakın plandan görüntülerini alıp yere ulaştırmaya başlayacak. “Yeni Ufuklar” uzay aracı, Pluton’un henüz gezegenlikten çıkarılmadığı yıllarda, NASA’ya tüm dünyadan yazılan istek mektuplarının da baskısı ile, 20052015 arası 10 yıllık dönemde inşa edilmek üzere yarışan projeler arasından seçilerek, 9 yıllık yolculuğuna 19 Ocak 2006’da başlamıştı. Bu dönemde Cumhuriyet Bilim Teknik’te, NASA’nın bu yeni görevini de tanıtan yazıda, (CBT , yukarda verilen sayı ve sayfalar), bu gezegeni keşfeden Clyde Tombaugh ve keşfi de tanıtılıyordu. Dr. Tombaugh 1997’de aramızdan ayrılmıştı; vasiyeti üzerine vücudu yakılmıştı ve külleri ailesince saklanmaktaydı. “Yeni Ufuklar” yöneticileri, kaşifin ailesi ile görüşüp aldıkları izinle, Pluton kâşifinin küllerini taşıyan 10 cm çaplı, yassı bir alüminyum kutuyu araca monte ettiler. Kutunun kapağında, astronomlarca (şimdilerde Kuiper Bölgesi olarak ta bilinen) Neptünötesi bölgeden bir cismin ilk kaşifi olarak kabul edilen Dr. Tombaugh için şu dokunaklı tanıtım ve ithaf yazısı yer almaktaydı: ‘Bu kutunun içindeki küller, ABD vatandaşı Clyde Tombaugh’nun kalıntıları olup kendisi Pluton’un ve Güneş sisteminin 3. bölgesinin kaşifidir. Adelle ve Muron’un oğlu, Patricia’nın kocası, Anette ve Alden’in babası, astronom, öğretmen ve dost: Clyde Tombaugh’. “Yeni Ufuklar” şu anda Pluton’dan 3 AB uzaklıkta, hibernasyon halinde yoluna devam etmektedir. Uzay aracı, 12 Nisan 2015’te “uyandırılacak” ve Pluton sistemi keşiflerine başlayacaktır. Bundan 3 ay sonra da (14 Temmuz 2015’te), Pluton’a en yakın noktadan geçecek, bu arada ve bir süre daha, Pluton sistemininden veriler almaya, sistemi oluşturan gezegen ve aylarının yakın plan resimlenmesine başlayacak ve henüz tümüyle ön göremiyeceğimiz keşiflerin sayfalarını da aralayacaktır. Aslında “Yeni İlgili web sitesinden alınan 6 Haziran 2014 (saat 09:00:00) tarihli Ufuklar” uzay ara konum bilgisine göre, araç şu an Neptün’ün hayali yörüngesini cı, Pluton civarında geçmek üzeredir ve güneşten 28,65 AB kadar uzaktadır. Uzay yavaşlamadan ve ge aracına verilen emirlerin araca ulaşması yaklaşık 4 saat almaktadır. Araç şu an saniyede 15 km civarında bir hızla hedefine zegenin yörüngesine yaklaşmaktadır. Bu hız, Güneş’ten bu uzaklıkta iken gereken girmeden, yakınlardan kurtulma hızından (5,5 km/s) yüksek olduğundan, Yeni Ufuklar, geçen hızlı bir ziyaret bir süre sonra, Güneş sistemini terk ederek yoluna yıldızlararası çi gibi yoluna devam ortamda devam edecektir. (www.pluto.huapl.edu) edecektir. Böylelikle Yeni Ufuklar, Güneş sisteminden uzaklaşma rotasında yoluna devam ederek, Pioneer 10 ve 11, ve Voyager 1 ve 2’ler gibi, Güneş sistemimizi terk edecek 5. araç olarak astronomi tarihindeki yerini alacaktır. Bir önemli farkla ki, bu kez yıldızlara ulaşacak “değerli yük”, Pioneer ve Voyager’ın Güneş sistemini Samanyolu içindeki yerini bildiren plakaları değil, “Neptünötesi bölgenin kaşifi” Dr Tombaugh’nun kendi külleri olacaktır. Bu durumda, Dr Tombaugh’u, “külleri yıldızlara ulaşacak ilk insan” olarak da selamlamalıyız! Tüm bu gelişmeler ve 2015’te başlayacak yeni bilgi ve heyecan bombardımanı altında, Pluton’un hakkı olan gezegenliğe tekrar terfi ettirilmesi, kanımca, kaçınılmaz olacaktır! GEZEGENBİLİM