Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
BİLİM DÜNYASINDAN SON ARAŞTIRMALAR Alzheimer: Protein farklılıkları saptandı sorumlu olabilir. CBT 1427 6 /25 Temmuz 2014 Bilim insanları Alzheimer’in hastadan hastaya niçin farklı geliştiğini ve yeni ilaç üretiminin neden bu kadar zor olduğunu gösterecek olası bir açıklama getirdi. Buna göre en az iki farklı köke ait hastalıkla proteinler, yani prionlar bulunuyor. Araştırma sonuçlarını Proceedings dergisinde yayımlayan Kaliforniya Üniversitesi biyokimyacısı ve doktor Stanley Prusiner, 1997 yılında prionları keşfettiği için Nobel Tıp Ödülü’nü almıştı. Sonuçlarımız Alzheimer hastalığının oluşumunu moleküler düzlemde tanımlamaya ve beta amiloid prionlarına karşı ilaç geliştirmede yardımcı olacak diyor araştırmacı. Betaamiloid, normalde metabolizmada oluşan ama genelde indirgenen bir protein. Hastalıklı biçimde değişime uğramış betaamiloidler önemli oranda beyinde birikiyor ve yavaş yavaş sinir hücrelerine zarar veriyor. Ve bu süreç esnasında da bulaşıcı oluyorlar, çünkü hastalıkla değişimler sağlıklı betaamiloidlerine geçebiliyor.. Bilim insanları, hastalık sürecini analiz edebilmek için, 42 kadar aminoasitten oluşan yapay betaamiloidler üretti. Daha sonra ise bunlar, insanda görülen Alzheimer biçimini algılayan, genetik değişimden geçirilen farelere aşılandı. Bu şekilde gerçekten de farklı birikimler oluşmuş. 40 aminoasitten oluşan betaamiloidlerde kısa, 42 aminoasitten oluşanlarda ise uzun lifler saptandı. İkinci aşamada uzmanlar çeşitli kalıtsal Alzheimer hastalıkları (arktik mutasyon ve İsveç mutasyonu) yüzünden yaşamını yitirenlerin beyin örneklerini inceledi. Çözünmüş maddeler genetik değişimden geçirilen farelere aktarılınca, hastalığın farklı biçimleri gelişmiş. Araştırmacılar bu farklılıkları biyokimyasal reaksiyonlar ve görüntüleme yöntemleriyle kanıtladı. Prusiner ve ekibi, fare beyinlerine, kalıtsal olmayan Alzheimer hastalığına sahip iki kişinin beyin dokusunu da aşıladı. Bir vakada hayvanlarda İsveç mutasyonundaki hastalık durumu ortaya çıkarken, diğer vakada Arktik ve İsveç mutasyonunun bir karışımı görüldü... Betaamiloid varyantları arasındaki bu farklılıklar, monoklonal antikor uygulamasının Alzheimer hastalarının tedavisinde niçin başarısız sonuçlar verdiğini açıklıyor. Bu antikorlar hastalık sürecinde bir olasılıkla geç verildikleri için bir iyileşme görülmemiş olabilir. Ama başarısız sonuçlardan pekala betaamiloid kökleri arasındaki farklılıklar da 400 ölü: Ebola salgını aylarca sürecek Ebola salgını 3 ülkede 460’ı aşkın can aldı. Her ne kadar Gana’daki kriz toplantısında geniş çaplı önlemlerin alınması kararlaştırılsa da salgın aylarca devam edebilir. Batı Afrika devletlerinde bugüne kadarki en ağır Ebola salgını yaşanıyor ve diğer ülkelere de sıçrayabilir. WHO en kısa zamanda hastalıkla mücadelenin koordine edileceği bir kontrol merkezi kuracak Gine’de. Ayrıca siyasilerin, saygın cemaat üyelerinin ve dini liderlerinin de bilgilendirme kampanyalarına ilgili göstermeleri isteniyor. Batı Afrikalılarda doktorlara güvenmeyen kişiler, Ebola semptomu taşıyan aile yakınlarını evlerinde saklıyor. Ebola hasta kişinin beden sıvılarıyla bulaştığı için ölülerin yıkandığı ve yakınlarının ölülere sarıldıkları defin törenleri büyük bir risk oluşturuyor. Hastalığı iyileştiren veya önleyen bir aşı yok. Salgının birkaç ay daha devam edeceğini söyleyen WHO temsilcisi Keiji Fukuda, salgının ne kadar daha yayılacağını kestirmek zor, ama salgının birkaç ay daha devam edeceğini sanıyoruz diyor. kalp rahatsızlığı nedeniyle öldüğünü buldu. Müzenin açıklamasına göre bebeğin ölümünden hipoplastik sol kalp sendromu sorumlu. Çömelmiş vaziyette ve kapalı gözlerle korunagelen bebek, dünyanın en eski mumyalarından biridir. Hipoplastik sol kalp sendromunda, sol kalp odacığı çok küçükken, sağ odacık olması gerekenden büyük. Bu bozukluk, günümüzde bile sadece belli başlı sağlık merkezlerinde tedavi edilebiliyor. Bebek mumyası “Mummies of the World” sergisiyle ABD’nin çeşitli kentlerinde sergilendi. Eski püskü kumaş artıklarına sarılı mumyanın sadece ayakları görünüyordu. Bebeklik döneminde görülen bu tür bozukluğun tedavi edilmemesi ölüme götürür. Bu hastalığın tedavi edilebilmesi için üç ameliyat gerekli ve hayatta kalma şansı yüzde yetmişin üzerinde. Yeti efsanesi fos çıktı “Detmold Child” bebeğinin ölüm nedeni aydınlandı Almanya’nın Detmold kentindeki Lippe Kent Müzesi’nde sergilenen çok eski bir mumyanın gizi çözüldü. Güney Amerika’da bulunan bebek mumyası 6500 yıllık. Almanlar bebeğin ağır bir İster Yeti veya Kocaayak, ya da Almasty olsun, dünyanın çeşitli bölgelerindeki insanlar, tüylü, maymun benzeri insanlar gördüklerine inanırlar. Peki bunlar gerçekten de var mı? Çeşitli kılların incelenmesinin ardından genetikçiler eşsiz bir sonuca ulaştı. Himalayalar’da yaşadığına inanılan primatbenzeri tüylü yaratık, büyük bir olasılıkla bir ayı. Hatta zaman zaman Kuzey Amerika ve Asya’da görüldüğü iddia edilen Kocaayak ve Almasty gibi “anormal primatlar” da bilinen memeli hayvanlar, diyor bilim insanları Proceedings B dergisinde. Oxford Üniversitesi’nden Bryan Sykes ve ekibi otuz kıl örneğinin kalıtımını incelemiş. Söz konusu kıllar müzelerden veya özel koleksiyonculardan gelmişti ve Yeti, Kocaayak, Almasty ve Sumatra’da görülen Orang Pendek isimli küçük primata ait oldukları söyleniyordu. Ne var ki bu kılların tümü kutupayısı, bozayı, at, inek, rakun, kurt veya geyik gibi hayvanlara , hatta bir örnek insana ait. Fakat analizler yeni bir problemi de beraberinde getirdi. Hindistan ve Bhutan’dan gelen iki kıl örneğinin kalıtımı yaklaşık olarak 40.000 yıl önce, Pleistosen devrinde yaşamış olan bir kutup ayısının kalıtımı ile uyuşmuş. Oysa günümüzde yaşayan kutupayılarının kalıtımıyla hiçbir benzerlik saptamadık diyor araştırmacılar. Kızıl kahverengi ışıldayan bir kıl örneği bir avcının yaklaşık 40 yıl önce Hindistan’da vurduğu bir hayvana aitti. Avcının açıklamasına göre hayvan ayılarınkinden çok farklı bir davranış sergilemiş. İkinci kızıl kahverengi kıl ise Yeti’nin Bhutan’daki karşılığı olan Migyhur’a aitti, kıl bilinmeyen bir ayı türü veya boz ayı ve kutupayısı melezine ait ki bu ayı cinsi, iki türün ayrılmasından hemen sonra ortak atadan türemiş olabilir. Bu iki örnek dışındaki tüm kıllar bilinen bir memeliye göre sınıflandırılmış. Yeti’nin Himalaya kültüründe çok eski bir geçmişi vardır. Yazar Tsering Tashi gibi Bhutanlılara göre bu yaratık 2,15m büyüklüğünde, pis kokulu ve çok tehlikeli. Tashi “Efsaneler ve Anılar” kitabında Yeti gören kişinin, yokuş aşağı koşmasını öneriyor. Çünkü Yetinin sallanan memeleri, yokuş aşağı hızlı koşmalarını engelliyormuş. Erkek Yeti görenler ise dağa doğru koşmalılar, çünkü tüyler takip etmelerini önler diyor yazar. Bebekler her yerde aynı büyüklükte doğuyor Sağlıklı annelerin bebekleri dünyanın her yerinde hem anne karnındayken, hem de doğumdan hemen sonra aşağı yukarı aynı büyüklükte oluyorlar. Sağlıklı bir bebek için ana kriter annenin beslenme ve eğitim durumu. Oxford Üniversitesi’nce gerçekleştirilen uluslararası bir araştırmaya göre etnik köken önem taşımıyor. Bebekler yetersiz beslenmiş bir şekilde dünyaya geldiklerinde, kısa veya uzun vadede sağlık sorunları yaşarlar. İster Türkiye’de, Brezilya’da, İtalya’da ya da ABD’de olsun, bebeklerin kemikleri nasıl büyürse büyüsün, boyları ve kafa çevresi tüm dünyada aşağı yukarı aynı oluyor diyor araştırmacılar. Çocuğun nerede doğduğu değil, annenin iyi eğitimli, sağlıklı ve iyi beslenmiş olması önemli. “INTERGROWTH21st” araştırması çerçevesinde sekiz ülkedeki 60.000 hamilelik izlenirken, ultrason yardımıyla bebeklerin kemik gelişimi hamileliğin ilk evrelerinden itibaren takip edilmiş ve doğumdan hemen sonra da boyları ve kafa çevreleri ölçülmüş (The Lancet Diabetes & Endrocrinology). 2010’da gelişmekte olan ülkelerde yaklaşık 32,4 milyon bebek yetersiz beslenmiş olarak doğdu, ki bu dünyada doğan bebeklerin yüzde 27’sini oluşturuyor. Ortalamanın altında küçük doğan bebeklerde diyabet, yüksek kan basıncı ve kalp/dolaşım hastalıkları riski daha yüksektir. Tüm bunlar bilinmesine rağmen, bir ceninin veya yeni doğmuş bebeğin boyu için uluslararası standart ölçü bilinmiyordu. Son araştırmayla (sağlıklı annelerin) cenin ve yeni doğan bebekleri için bir standart belirlendi. Buna göre sağlıklı bebekler doğumdan hemen sonra 47,5 51,3 cm büyüklüğünde. Emzirme dönemindeki bebekler ve küçük çocuklar için Dünya Sağlık Organizasyonu daha önceki bir araştırmayla büyüme standardı belirlemişti (www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/15069916).