Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
İNANÇ VE AKIL Yargıları askıya almak: İyi de nereye kadar? Özellikle günümüz dünyasının kargaşa ortamına uzaktan baktığımızda görünen büyük resim, çatışmaların büyük çoğunluğunun tek sebepten kaynaklandığını ve bu çatışmalarda üste çıkmak için pek az sayıda “araç” kullanıldığını gösteriyor. Tınaz Titiz, tinaztitiz@gmail.com sürdürmek, üst üste katmanların tepesinde ise potansiyellerini gerçekleşecek şekilde bir ihtiyaçlar piramiti düşünelim. Piramitin her katmanındaki her bir ihtiyaç, bir miktar “yoğunlaşmış enerji formuna”na (güneş ışını, bitki, odun, kömür, petrol, gaz gibi) ihtiyaç gösteriyor. Daha da yoğunlaşmış formlar (eşya, canlılar, bilgi gibi) yine birer enerji türü. İnsan –yapısı gereği durmaksızın bu piramitin tepesine tırmanmaya çalışırken (yani daha az zahmet daha çok konfor) sürekli olarak enerjiye[1] ihtiyaç duyuyor; duyuyor ama, her nedret ürünü gibi enerji de (çeşitli formları) bol bulunmadığı için, süreç ister istemez sahip olan birilerinden güzellik, hile ya da zorla almaya dönüşüyor. Çatışmaların bir kaynağı bu. Diğer çatışma kaynağı ise, yine gereksinilen enerjinin Bir yargının askıya alınması somut olarak ne demek? Herhangi bir yargı aslında, bir bilgi, bir tahmin, aşılabilir; askıya alınan yargı ise, sorgulama sonunda tekrar “askıdan” indirilir. Başlıca çatışma kaynağı.. En altta yaşamını Piramite tırmandıkça ortaya çıkan ihtiyaçları gidermek için çatışanlar, güzellikle (yani ticaret) ve/ya hile ile (yani akılsızlığın sömürüsü) ve/ya zorla (yani terör, iç savaş, savaş) yollarını kullanıyorlar. Başlıca üç grupta sayılsa da çeşitli kılıklar altında ortaya çıkabilen çatışma araçları ise, o pek güvendiğimiz aklımızın bir özelliğinden yararlanıyor: Kolay yargı! Kitle hareketlerinin ortak özelliklerinin başında gelenin, bir yargıya kolayca ve kesinlikle teslim olma hali olduğu, Eric Hoffer’in Kesin İnançlılar adlı kitabında, gerçek hayattan alınmış çarpıcı örneklerle açıklanıyor. Kolay yargı sorunu (hastalık dememek için), herhangi bir öğretinin maksimlerini merak edip sorgulamadan kabul etmek, ona “inanmak”, sorgulanmasına rıza göstermemek anlamına geliyor. Tüm radikal grupların vazgeçilmez ihtiyacı: Kolay yargılı insan malzemesi.. Her nerede bir radikal hareket varsa orada mutlaka sorgulamayan (kolay yargılı) insan malzemesi olmalıdır. O hareket içinde niçin yer aldığını, kendisinden yapması istenilenleri niçin yapması gerektiğini sorgulayan insanlardan bir radikal grup oluşturulabilir mi? Radikal hareketler günümüz dünyasını cehenneme çevirdiğine göre, öncelikle doğasının anlaşılması gereken olgu, kolay yargının nasıl oluşup yaygınlaşabildiği değil midir? Öyle ise, nasıl oluyor da dünyada radikal hareketlerle mücadele adına, onun “kolay yargılı insan” malzemesinin oluşumunu destekleyen unsurları anlamak için bir girişim yoktur? Türkiye özelinde, sürekli olarak radikal eğilimlerin güçlenmesinden yakınan ve yeni Atatürk’lere umut bağlamış kesimler nasıl olup da bu eğilimlerin kökündeki sorgulama tembelliğinin yarattığı kolay yargı tümörünü görmezden gelirler? bir içe doğuş ve benzeri kaynaklı bir “ikna oluş”tur ve temelinde, bu kaynaklara duyulan güven ve o güvenin yarattığı rahatlık yer almaktadır. Rahatlık, sürekli olarak kendini genişletmek eğiliminde olduğu için, zamanla yargının çevresi, hiç de ikna olmaya yeterli olmayan bilgi, tahmin vb ile dolup genişlemeye başlar. İşte askıya alma, kısa bir süreliğine bu rahatlıktan vazgeçmek ve öylece oluşan boşluğa merak ve endişe karışımı olarak kendini gösteren bir duygunun dolmasına izin vermektir. Bu esnada, sorular sorarak, rahatlık yaratan tüm öğelerin dayanakları sorgulanır ve dayanaksız görülenler ayıklanır. Bu süreç bir defa deneyimlendikten sonra, yargı özü zaman içinde tekrar sorgulanarak güvenilirliği artar. Nitekim, çoklukla sorgulanamaz olarak kabul edilen “imân”ın, taklidî ve tahkikî olmak üzere ikiye ayrılmış ve de makbul olanın tahkikî imân[2] olarak belirlenmiş olmasının nedeni de budur. Yüzde 99’unun Müslüman olduğu sürekli tekrarlanan toplumumuzda, inancın özünü oluşturan imân tahkikinin hiç konu edilmeyişi; buna karşı onlarca medya kanalında yüzlerce din uzmanının binlerce ayrıntı öğüdü vermesi acaba meraksızlığın mı, cehaletin mi yoksa bilmediğimiz bir başka eğilimin mi işaretidir? Neye ve de niçin imân ettiğini tahkik etmeyi önemsemeyen, ama bir yandan da toplumu inananinanmayan diye kutuplaştıran söylemler karşısında IŞİD ya da onlarca benzeri söylem ve eylem ayıplanabilir mi? CBT 142714 /25 Temmuz 2013 kapışılmasındaki dağılım eşitsizliği. Örneğin birisi pirzola, diğeri ise kuru ekmek yiyen kişiler, kesimler, toplumlar çatışmaların bu ikinci kaynağını oluşturuyor. Bu iki (aslında tek) çatışma kaynağı, milyonlarca insanın birbirine değişik isimler altında uygulayageldiği kırımların özünü oluşturuyor. Sürekli aşağıladığımız hayvanlar ise insan türüne göre meselenin temelini daha iyi kavradıkları için, bu mücadelenin sınırını birinci basamak ihtiyaçla sınırlı tutma bilgeliğini gösteriyorlar ve çatışmaların çapını çok medeni düzeyde tutuyorlar. İnsanlar muhtemelen kıskançlık nedeniyle bu medeni tutumu “hayvanca” şeklinde niteliyorlar. Keşke bizler de hayvanca davranabilseydik! Başlangıçta çatışmaların bir kaynağı olmasa da, uzunca süren çatışmaların kendini sürdürmek gibi bir de yan etkisi olabiliyor. Çatışmanın bizzat kendisi, çatışmanın devamı için bir neden olmaya başlıyor. Bu geribesleme olgusu, uzun süre savaşan askerlerin, savaş bittikten sonra barış dönemine uyum sağlayamaması şeklinde kendini gösteriyor. Birbirleriyle ilgisiz gibi görünen onca çatışma türünün aynı bir kaynaktan türemiş olması kadar şaşırtıcı olabilecek bir diğer konu da, bu çatışmalarda kullanılan araçların azlığıdır. KULLANILAN BAŞLICA ARAÇLAR.. Örneğin demokrasi öğretisi sorgulanmayıp bir inanca dönüştürülürse, onu oluşturan yapı taşının “birey” olduğu, birey’in temel özelliklerinin ise “yaşam tercihlerini ve de sorunlarının çözümünü başkalarının iradesine bırakmamak” olduğu kolayca atlanıp, seçimden seçime oy vermek gibi bir düzeye indirgenebilir. İradesini ipotek etmiş kişilerden oluşan toplumların ise demokrasi adı altında nerelere sürükleneceği ise çok yaşanmış trajediler değil mi? Bu arada işaret edilmesi gereken bir nokta, sorgulamak deyimiyle kastedilenin, bir öğreti (ya da ilkeyi) gözden düşürmek amacına yönelik eylemler olmadığı; tam aksine, ancak sorgulanmış söylemlerin “daha inanılabilir” hale geleceğidir. Demokrasi ile benzer bir sorgulanamazlık din kurumu için de geçerlidir. Genel söylem, din kurumunun –özellikle de imân’ın sorgulamaya kapalı olduğudur. Sokaktaki çoğunluk dini söylemleri –arzu etse dahi sorgulamayabilir. Ama acaba, düşünmekten korkmayan, inandığı doğruları kaybedebileceği korkusu taşımayanların durumu nedir? Askıya alınmış yargı kavramı.. Bu kavram basit ama son derece yaratıcı bir buluştur denilebilir. Çünkü, dogmatik yargıların sorgulanması karşısındaki en önemli engel durumundaki sorgulanan yargıya duyulan saygı ve inancın sorgulama sürecinden zarar göreceği şeklindeki korku, dogmatik yargı bir süreliğine askıya alınarak ÖRNEĞİN DEMOKRASİ YA DA DİN.. Yargıların askıya alınarak, onları çevreleyen “özle ilgili olmayan” bölümlerinden ayrılıp daha yoğun birer öz haline getirilmeleri, sadece dinî bağlamda değil birçok alanda kutuplaşmaları önleyebilecek bir yöntem[3] olarak kullanılabilir. Çünkü sıklıkla gözlendiği gibi kutuplaşmalar, sorgulanmadığı için çevresi genişlemiş kavramlar yoluyla doğmaktadır. Dinî bağlamdaki mezhepler nasıl ki çevresi özle ilgisi olmayan ayrıntıların “inanç” kapsamı içine girmesiyle doğduysa, benzer şekilde işçiişveren, gençyaşlı, TürkKürt, iktidarmuhalefet, sağsol gibi kutuplaşmış alanlar da özle ilgisi olmayan ayrıntıların geniş birer “inanç” alanı oluşturmasıyla ortaya çıkmışlardır. Bu yargılar askıya alınıp sorgulamaya tabi tutulabilseydi, birbirleriyle neredeyse ortak yanı bulunmadığı düşünülen kutuplaştırıcı yargıların çerçevesi çok daralabilirdi ve halâ daralabilir. Giderek kaosa dönmekte olan sınırlarımızın ötesi için endişelenmek ya da hiç endişelenmemek yerine, askıya alınacak yargılarımızın –bireysel, kesimsel ve toplumsal olarak neler olduğunu düşünmek hem bilimin hem inancın bir vazgeçilmezi değil midir? [1] Bkz. http://wp.me/p2t6mi1vI ve http://wp.me/ p2t6miQj [2] Bkz. http://www.diyanet.gov.tr/dijitalyayin/ilmihal cilt1.pdf, Sayfa 71 [3] Buna günümüz Türkçesiyle “sorgulanmış (tahkikî) kavramlar” denilebilir. See more at: http://tinaztitiz.com/6958/sorgulamakyadayargilariaskiyaalmakiyidenereyekadar/#sthash. LUBXxJUf.dpuf KUTUPLAŞMALAR İÇİN ÖNLEM OLABİLİR(Mİ?)