Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
TARTIŞMAEDİTÖRE MEKTUP Vakıf Üniversiteleri Sorunları: Akademisyenlere Dayatılan Sözleşmeler üzerine... Y Levent Sevgi, Doğuş Üniversitesi, Elektronik ve Haberleşme Mühendisliği Bölümü si, öğretim elemanlarının seçimi, değerlendirmesi, ataması ve çalışma esaslarının, aynen devlet üniversitelerinde olduğu gibi, 2547 sayılı YÖK yasasıyla belirleneceğini söyler. Maddenin 2. fıkrasında yer alan “Bu personelin aylık ve diğer özlük hakları bakımından ise 4857 sayılı İş Yasası hükümleri uygulanır” hükmünün “özlük hakları bakımından” kısmı Danıştay tarafından iptal edilmiş (Danıştay 8. Dairesi, Karar No 2011/2451) ve “Bu personele aylık bakımından ise 4857 sayılı İş Yasası hükümleri uygulanır” şeklinde değiştirilmiştir. Artık, vakıf üniversiteleri akademisyenleri sadece maaş ve emeklilik bakımlarından İş Yasasına bağlıdır, bunun dışındaki tüm haklar ve sorumluluklar 2547 sayılı yasada tanımlanmıştır ve doğacak anlaşmazlıklar için adres İdari Yargıdır. Üniversite demek, sadece ülkelerin değil insanlığın geleceği demektir. Ulusun ve ülkenin gereksinimlerine uygun insan gücü yetiştirmek, bilimsel araştırma, yayın ve danışmanlık yapmak, ülkeye ve insanlığa hizmet etmek üzere kurulurlar. Anayasa ve yasalar, üniversiteleri kamu tüzel kişiliğine ve bilimsel özerkliğe sahip “ayrıcalıklı” kurumlar olarak tanımlamıştır. Cumhurbaşkanlığı, Anayasa Mahkemesi, Büyük Millet Meclisi dahil başka hiçbir kurum hiçbir yasada ayrıcalıklı olarak tanımlanmamıştır. Bu hem çok önemli bir prestij hem de büyük bir sorumluluktur. Üniversite demek akademisyen demektir, okul olmaktan çok farklıdır. Öğrenci olmadan ilk öğretim olmaz, lise olmaz, ama üniversite olur. Üniversiteyi üniversite yapan akademik kadrodur. Bugün internet sitelerinde, tanıtım broeterince yokmuş gibi büyük bir sorunumuz daha oluşmakta; Türkiye’de Vakıf Üniversiteleri sorunu. Önlem alınmaz, YÖK sorumlu olduğu denetleme görevini savsaklarsa korkarım bu sorun içinden çıkılmaz hale gelecek ve 1970’lerde özel üniversite fiyaskosunda olduğu gibi tüm vakıf üniversitelerinin kamuya devrinden başka yol kalmayacak. “Vakıf üniversiteleri sorunlu da, devlet üniversiteleri değil mi” diyenler için hemen belirtelim üniversite/akademisyen/öğenci kalitesi değil bu yazının konusu. Konumuz sadece iş sözleşmeleri, sorunlu kuruluş yasaları ve yüksek yargının tüm olumlu çabalarına karşın bazı mütevelli heyetlerinin, iş yaşamından gelen alışkanlıklarla, bu yasaların arkasından dolanma çabalarının, başta kendileri için olmak üzere, ülkenin geleceği için yaratacağı tehlikeler. Üniversitelerin kamu hizmeti için var olduğunun Yüksek Yargı tarafından kesin olarak saptandığını 2 Mayıs 2014 günlü yazıda ele aldık (CBT:1415). O yazıda değinmediğimiz husus ise bunun uzun ve sancılı bir sürecin sonunda ve DanıştayYargıtay tartışmaları ve görüş ayrılıkları sonucu ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının karşı görüşüne rağmen Uyuşmazlık Mahkemesinde oybirliği ile ve kesin olarak çözümlendiğidir (Bkz; 05.11.2012 tarihli karar: ESAS No:2012/189 KARAR No: 2012/234). Üniversitelerin kuruluşları/görevleri/işleyişleri Anayasa’nın 130. maddesi, 2547 sayılı Yüksek Öğretim Yasası ve 657 sayılı Devlet Memurları Yasası ile tanımlıdır. Vakıf Üniversiteleri için ise, bunlara ilave, Vakıf Yükseköğretim Kurumları Yönetmeliği vardır. Bu yönetmeliğin 23. Madde şürlerinde buna vurgu yapmayan bir tek devlet ya da vakıf üniversitesi yoktur. Ulusun ve insanlığın geleceği çağdaş eğitime ve bilimsel/teknolojik ilerlemelere bağlıdır; bu ise ancak ve ancak araştırma ve bilimsel özgürlüğü anayasal teminat altında olan güçlü, üretken ve uluslararası tanınırlığa sahip akademik kadro oluşturmakla mümkündür. Bu bağlamda, yasalar akademisyen istihdam etmede üniversitelere nesnel ve uygulanabilir kurallar çerçevesinde geniş serbestlik tanımış; vakıf üniversitelerinin ise çıtayı devlet üniversitelerinin üstüne çıkarmasına izin vermiştir. Hal böyleyken, özellikle bir çok vakıf üniversitesinde – ortak karar izlenimi veren – akademisyenlerin önüne konan, rektör ve mütevelli heyeti başkanının imzası bulunan sözleşmelerde Öğretim elemanı, Üniversite tarafından tespit edilen günlük ve haftalık mesai çalışma saatleri ile ilgili düzenlemelere uymak zorundadır. Üniversite tarafından belirlenen ve iş yerinde ilan edilen çalışma saatlerine uymaması ve mesaiye geç kalması halinde çalışmadığı saat ücreti kesilir. Bir ay içinde iki defa geç gelen personele ihtar verilir. İhtar almış öğretim elemanı bir daha geç kalırsa o gün iş başı yaptırılmaz ve işe gelmemiş kabul edilir ve o günkü ücreti ile hafta tatili ücreti kesilir. Öğretim elemanı, gerektiği taktirde Üniversite içinde unvanı yahut niteliği bir birine yakın başka işlerde veya muvafakat aranmaksızın geçici veya devamlı olarak, Üniversite tarafından görevlendirilir. Haftalık çalışma süresi 45 saat olup, öğretim elemanının haftalık zorunlu ders sayısı 5’tir. Benzeri maddelerin yer alabilmesi tam anlamıyla vahimdir; yasal hiçbir dayanağı ve yaptırımı olmaması yanında, rektörlerin ve mütevelli heyet başkanlarının öncelikle kendilerine hakarettir ve üniversite kavramına ne denli uzak olduklarının talihsiz bir göstergesidir. Nerede kaldı akademisyenden kitap/makale yazmasını istemek? Nerede kaldı, akademisyenden ülke sorunlarına çözüm üretecek projeler hazırlamasını istemek? Nerede kaldı, broşürlere konan “üniversite 24 saat yaşanan bir yerdir”, “üniversite bir ülkeye hava/su kadar elzemdir” gibi beylik sözler? Nerede kaldı üretken ve uluslararası tanınır akademisyene sahip olma savları? Akademisyeni, mesai başlar başlamaz madene inip kömür çıkarmaya, eline makas Eleştirilmemelidir. Egemenin gözünde daha bir mamalı daha bir memelidir Türkiye eğitim sistemi. Ve hatta: Bilimseldir, organik aydınının gözünde. Laiktir, her düzeyini dinsel motifle bezeyen cehaletten beslenen politikacısının gözünde. Cinsiyetçi değildir, erkek egemen kültürü sürdürenlerinin gözünde. Kamusaldır, yeni kamu işletmecisinin gözünde. Dışlayıcı değildir, satın alma yeterliğine sahip varsılının gözünde. Sömürü içermez, eğitimi memleket meselesi olarak gören girişimcisinin gözünde. Özgürlükçüdür, eğitimi ideolojisinin aygıtı olarak kullanan iktidarının gözünde. Erişilmez değildir, eğitimi piyasalaştıran liberalinin gözünde. Eşitsizlik hiç içermez, eğitimi kademelendirerek kademelerarasındaki geçişi koşula bağlayan seçkincisinin gözünde. Temel bir insan hakkıdır, ihlalleri hukuksuzluk olarak kabul etmeyen hukukçusunun gözünde. Ayrımcılık içermez, elemeyi adil ölçme araç ve yöntemiyle yaptığına ant içen ölçmecisinin gözünde. Oysa daha fazla katlanılmamalıdır, desteklenmemelidir bu eğitim sistemi. Hızla yıkılmalıdır ve yeniden kurulmalıdır, eşitlikçi kamusal eğitim sistemi biz toplumcuların gözünde. Mamalı ve Memeli Eğitim Sistemi Ayhan Ural uralayhan@gmail.com T CBT 1427 18 / 25Temmuz 2014 ürkiye eğitim sistemi hem mamalıdır hem de memelidir. Bu önerme, betimlemeye yeter Türkiye eğitim sistemini. Örgün eğitim sürecinin her düzeyinde sınav fetişizmine maruz kalır her düzeydeki öğrenci. Ölçme ve değerlendirmeyi araç olmaktan çıkarıp amaç haline getirenlerimizin marifetidir bu. Artık her düzeydeki sınavın sorularını, soruların yanıtlarını ve çeldiricilerini de. Hem mamalı hem de memeli olarak yapılandırabilir ve kullanıma sunabiliriz. Böylece, Türkiye eğitim sistemi hem mamalıdır hem de memelidir artık. Okunan her tümce, mamalı mıdır, memeli midir? diye değerlendirilmelidir. Her düzeydeki öğrenci, dayatılan her soruyu yanıtlarken iyice bir bakmalıdır. Karşılaştığı her önerme, yargı, ifade, tümce, soru, yanıt, çeldirici; mamalı mı memeli mi acaba? Doğru yanıtı isterken bile herkesin doğru yanıt vermemesini sağlamaya çalışmak. Normaldir ve çelişki değildir artık bu sistemde. Çünkü amaç, elemek, sıralamak, dışlamaktır. Bu amaç, mamalı ve memeli bir eğitim sistemiyle gerçekleştirilebilir ancak. Her düzeydeki öğrenci, yanıtlamak zorundadır. Bakmalı, görmeli ve bulmalıdır, memeli midir yoksa mamalı mıdır? Ya da hem mamalı hem de memeli midir? Başka bir sorgulamaya gerek yoktur, mamalı mıdır memeli midir sorgulamasının dışında. Yanıt istenmektedir. İvedi olarak istenmektedir. Durup düşünmemelidir. Hiç düşünmemelidir. Düşünmeye, sorgulamaya zamanı yoktur her düzeydeki öğrencinin. Yanıt istenmektedir. Eleme yapılacaktır, sıralama yapılacaktır. Kazananlar açıklanacaktır. Kaybedenler açıklanmamalıdır. Kazananlar açıklanmalıdır. Kaybedenlerin hiçbir şekilde açıklanmaması gerekir. Mamalı ve memeli eğitim sisteminin doğasına aykırıdır böyle bir bilgi. Kaybedenlerin neyi, niçin, nasıl kaybettikleri hiçbir şekilde tartışılmamadır. Kazananlar açıklanacaktır. İvedi yanıt istenmektedir. Düşünülmemelidir. Sorgulanmamalıdır.