26 Aralık 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

ZÜMRÜTTEN AKiSLER “Dr. House” hayat kurtardı A. M. Celal Şengör ruya tespit edilememiş. Fakat aynı bölgede Ocak ayının sonunda ikinci hastalık vakası teşhis edilmiş. “H10N8 virüsünün yayılmaya devam etmesinden ve gelecekte insanlar arasında daha fazla enfeksiyona neden olabileceği konusunda endişeliyiz” diyor Mingbin Lin Lancet dergisinde. Nilgün Özbaşaran Dede nilodede@hotmail.com CBT 14057 / 21 Şubat 2014 Hiç kimse beden polisimizin, personel sıkıntısı çektiğini söyleyemez. Uzmanlaşmış bağışıklık hücresi, hastalık etkenlerini anında tanıyıp, zararsız hale getiriyor. Bu süreçte bakterilerin ve diğer hastalık etkenlerinin yüzey yapısıyla birleşerek, zincirleme bir savunma reaksiyonunu harekete geçiren antikorlar anahtar rolü üstleniyor. Mesela mikropların “profesyonelce” yok edilmesinden sorumlu olan ve bir tür immünolojik bir bellek kuran hücreler var. İkincisi, aşının niçin koruduğunu açıklıyor: Aynı türden yeni hastalık etkenleri bedene girdiğinde, bağışıklık sistemi daha önce öğrendiklerini uyguluyor. Her ne kadar bu süreç çoğunlukla işlese de her zaman çalışmıyor. Bilim insanları şimdi Science dergisinde bu savunma hatlarıyla başa çıkabilecek bir stratejiden söz etmekte. La Jolla Scripps Araştırma Enstitüsü’nde Richard Lerner ile çalışan ekip, kemik iliği kanserine yakalanan hastaların kanlarını incelerken, “M” proteinine rastlamış. Bu protein, cinsel yolla bulaşan ve idrar yolu enfeksiyonu gibi hastalıklara yol açan Mycoplasma genitalium bakterisine ait. Bu proteinle gerçekleştirilen deneyler ilginç sonuçlar vermiş. Hangi antikor olursa olsun, M proteini karşısında, hepsi aynı davranmış ve bu proteine tutunmuş ki bu bağışıklık savunmasının mantığıyla tamamen çelişmekte. Çünkü antikor reaksiyonunun ana fikri, normalde çok uzmanlaşmış bir şekilde sürmesidir. Tahminlere göre beden yüz milyonlarca antikor üretebiliyor ama savunma için hastalık etkenlerine birebir uygun olanlar titizlikle seçildikten sonra kullanılıyor. Mycoplasma genitalium olayında bu hiç işlemiyor gibi. Anlaşıldığı üzere bakteri “M”nin yardımıyla bir tür duman bombası patlatarak, tanınmadan savunma hattına sızıyor. Protein bazı antikorlarla birleşerek, tüm antikor repertuvarını ele geçiriyor. Bu da evrimin çok zekice bir taktiği olan uzmanlaşmış reaksiyonu engelliyor, diye açıklıyor Lerner. Lerner bakterinin bu “akıllı taktiklerinden” şimdi tıp alanında yararlanmak istiyor. “M”, bağışıklık sisteminde kargaşa yaratıyor Amerikan hastane dizisi “Dr. House” hayatı tehlikede olan bir hastayı yaşama döndürdü (The Lancet). 55 yaşındaki bir Alman’da bir dizi açıklanamayan semptomlar ortaya çıkmıştı. Hasta 2012 yılında, kalp zayıflığı, görme ve duyma yetisinde zayıflama, lenf bezlerinde şişme, açıklanamayan ateş nöbetleri ve mide ekşimesine bağlı geğirme gibi şikâyetlerle, Marburg kentindeki “bilinmeyen hastalıklar merkezine” gelmişti. Profesör Jürgen Schäfer aradı taradı ama, bir ameliyatla iki kalça eklemi protezinin takılmış olmasından başka hiçbir şey öğrenemedi. Bunun üzerine umutsuz vakalar ve tıbbi gizemler üzerinde uzmanlaşmış, huysuz ve alaycı Dr. House’u hatırlayarak, kobalt zehirlenmesi tahmininde bulunmuş ve kan testi yapınca da sorunların kaynağına ulaşmışlar. Bunun üzerine metal protez, seramik kalça eklemiyle değiştirilmiş. Protezi değiştirdikten bir müddet sonra hastanın kanındaki kobalt ve krom değerleri düştü ve hastanın durumu istikrar kazandı diyor Schäfer. Sayın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün önüne giden internet yasa teklifinin çıkarılma amaçlarında hükümet asla samimi olamaz. Bunu bu kesinlikle ifade etmemin sebebi, son sekiz yılda şahit olduklarımdır. AKP Hükümeti İnternet Konusunda Samimi Değil İlk patlamadan hemen sonra evrende sadece hidrojen, helyum ve lityum gibi hafif elementler bulunuyordu. Diğer tüm ağır atomlar, daha sonra ilk yıldızların süpernovalarından gelişti. Şimdiye dek bu ilk yıldızların çok yoğun kütleli oldukları ve dolayısıyla da yıldız patlamalarının çok şiddetli bir şekilde gerçekleştikleri ve çevrelerinin büyük bir kısımını ağır demir elementiyle “beslemiş” oldukları sanılıyordu. Fakat astronomların yeni buldukları bir yıldız çok eski ama çok az demir içermekte. Dünyamızın sadece 6.000 ışık yılı uzaklığındaki SMSS 031326708 yıldızı, bu bölgedeki diğer yıldızlardan çok farklı. Yıldızın özelliği, evrenin ilk süpernovalarından birinden artakalan malzemelerle oluşmuş olması. Bu yüzden öncü yıldızının kimyasal bileşimini yansıtıyor diyor Avustralya Ulusal Üniversitesi’nden Stefan Keller. “İlk kez ilk yıldızlardan birine ait kimyasal parmak izini bulduğumuzu kesin olarak söyleyebiliriz”. Çünkü SMSS 031326708, genç yıldızların aksine, bol miktarda hidrojen, helyum, karbon ve magnezyum içermesine rağmen, hemen hemen hiç demir içermemekte. Evrenin ilk dönemlerinde bu ağır elementten çok az bulunduğu için de yıldız çok yaşlı. Bu yıldızla birlikte astronomlar artık çok az demir içerikli yani evrenin en eski dönemine ait toplam beş yıldız biliyorlar (Nature). Evrenin en eski yıldızlarından biri keşfedildi Bu süre zarfında Türk Silahlı Kuvvetleri mensubu pek çok komutanım ve arkadaşım, internette hücuma uğramışlar, eşleri, çocukları ve genelde aileleri sürekli taciz altında bulundurulmuşlardır. Bu taciz bazan en bayağı bir şekilde yapılmış, bu kişilerin uygunsuz ilişkiler içinde oldukları yer ve zaman belirtilerek internet mesajlarıyla ortalığa saçılmıştır. Bunların bazılarının belirttiği yer ve zamanlarda ben ve eşim, adı geçen Silahlı Kuvvetler mensubunun evinde eşi ve çocuklarıyla beraberdik. Yani yazılanın yalan olduğu apaçıktı. Ama sürekli (gündelik!!) olarak gelen bu yazıların bir aile, özellikle genç çocuklar üzerinde yapacağı yıkıcı etkiyi düşününüz. Bu yazılar, doğrudan bu kişilerin eşlerine ve çocuklarının internet adreslerine yollanıyordu. Bu adresler nasıl ele geçiriliyordu, hâlâ bizler bilmiyoruz. Bazı komutanlarımızdan bunların nereden beslendiğinin bilindiğini ve hükümete bildirildiğini ancak ne yazık ki netice alınamadığını öğreniyorduk. Kendilerine saldırılan kişiler ve aileleri bu tür ahlaksız hücumlara büyük bir metanetle direndiler. Şikâyetleri ise hiçbir dinleyici bulamadı. Hele hükümetin asla umurunda bile olmadı. Sonra ne oldu biliyor musunuz? Bu mesajlarla yıkamadıkları, ordudan uzaklaştıramadıkları isimleri, biz, tek tek, birden Balyoz zanlıları olarak gördük ve sonunda hepsi işlemedikleri suçlardan ötürü akıl almaz cezalara çarptırıldılar ve ordudan uzaklaştırıldılar. Bunu yapan hâkim ve savcıların tam bir hükümet korumasında olduklarını bizzat televizyon ve gazete haberlerinden öğrendik. Zanlılar lehine minicik bir adım atan hâkim derhal davadan uzaklaştırıldı. Şimdi kendisi bize oyunun perde arkasını anlatıyor verdiği demeçlerde. Şimdi insanın sorası geliyor muhterem hükumet üyelerimize: Bu fecî olaylar olur ve size bildirilirken, sizler niçin interneti kısıtlamayı düşünmediniz? Veya bunların faillerini bulup çıkartmaya yardımcı olmadınız? Bırakın yardımcı olmayı, hiçbir suçları olmayan sanıklar lehine en küçük bir adım atan hukukçuların üzerine giderek, onlara davalardan el çektirerek, bu failleri cesaretlendirdiniz. Ordunuz alenen saldırı altındayken, siz ve basındaki liboş tabir edilen şakşakçılarınız askerimize, askerî vesayeti tenkid kılıfı altında demediğinizi bırakmıyordunuz. Kendi ordusuna saldıranları himaye eden bir hükümet ancak meselâ Stalin zamanında Sovyetler Birliği’nde görülmüştür. Orada Mareşal Voroşilof 185 tane ölüm listesini bizzat imzalayarak kendi günahsız silah arkadaşlarını ölüme yollamıştır. Daha sonra, 22 Haziran 1941’de Barbarossa harekatıyla başlayan Alman hücumuna dayanamayan Sovyet ordusu 185.000 ölü ve yaralıyla geri çekilirken, kendisini Kuntsevo toplantısında suçlayan suç ortağı Stalin’e Voroşilof, “Bu senin kabahatin. O kadar kıymetli askerimizi öldürtmeseydin” diye utanmadan bağırmıştır! Geçmişte olanlara bakarak, hükümetin internet yasağına tek bir sebep bulabiliyorum: Kendi üyelerini korumak. Bu koruma ihtiyacı ne zaman belirdi? Kendilerinin inanılması gerçekten güç boyutlarda yolsuzluk yaptığı iddiaları ortaya dökülünce, protestolar artınca. Suçsuz insan, korunmasını ancak mahkeme önünde şerefle yapar. Halbuki hükümet yargıya güvenmediğini, oradan bir “paralel yapının” olduğunu söylüyor, hem de açıkça. Peki o yapıyı siz kurmadınız mı? O yapının tek amacı Türk ordusunun onurlu astsubay, subay general ve amirallerini karalamak mıydı? Bu iş başarıyla tamamlanınca ve iş ortadaki pastayı yemeye gelince mi birbirine düştünüz? İnternet yasağı, ülkede her aklı başında insan ve her sağlam kurumun belirttiği gibi korkunç bir özgürlük düşmanlığıdır. Dışişleri Bakanı diyor ki, gazetede benim evimi basma davetini yayımlamak suçtur. Doğru, ama o suçu mahkeme tespit eder, hükümet veya onun bürokratları değil. Böyle bir tehdit altında kalan kişi, mahkemeye başvurur. İnternet için de aynı kıstaslar geçerli olmalıdır. Halbuki şimdi yapılan, her ağzını açanın ağzına tıpayı hiçbir adalet süzgecinden geçmeden tıkmaktır (Bu kararlar mahkemece tasdik edilmezse kaldırılacaktır deniyor. Türkiye’de adaletin yürüyüş hızını şöyle bir gözünüzün önüne getirin sonra bu sözü bir daha düşünün). Samimiyet olabilse, internetin bireyi tehdit eden yönüne atılacak tırpan olumlu karşılanabilirdi. Ama bu samimiyetsizlikte asla!
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle