26 Aralık 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

BİLİM DÜNYASINDAN SON ARAŞTIRMALAR Yoğurt, şeker hastalığından da koruyabiliyor anne sütünden alırlar. Antikorun yararlı etkisinin daha sonraları da devam edip etmediği bilinmiyordu. Roger ve ekibi şimdi bunu fare deneylerinde ayrıntılı bir şekilde inceledi. Diğer memelilerin sütünde de SIgA bulunur. Fakat bilim insanları deneyler için SIgA antikor üretiminin genetik olarak devre dışı bırakılmış fareler yetiştirdi. Anne fareler, yavrularını antikorsuz sütle besledi. Ve bu fareler büyüdükten sonra bağırsak floraları ve enfeksiyon duyarlılıkları, normal anne sütüyle beslenen farelerin bağırsak floraları ve enfeksiyon duyarlılıklarıyla karşılaştırılmış. Bu şekilde SIgA antikoru içermeyen anne sütüyle beslenen farelerin, alışılmışın dışında bir bileşime sahip bir bağırsak florası geliştirdikleri görülmüş. Araştırmamız anne sütünün, yangısal bağırsak hastalıklarından koruduğunu kanıtlaması açısından önem taşıyor diyor bilimciler. Bilim ciler araştırmaya katılanlara, aynı özellikle re sahip çekici ve çekici olmayan yüzlerin fotoğraflarını göstermişler. Fotoğraflara daha sonra yeniden bakan katılımcılar, hangilerini daha önce gördüklerini söylerken, araştırmacılar da o esnada EEG görüntüleriyle bu hatırlama anında rol oynayan beyin bölgelerini belirlemişler. Sonuç: Bugüne kadar çekici bulunan yüzleri hatırlamamızın daha kolay olduğunu düşünüyorduk. Çünkü güzel yüzlere bakmayı daha çok seviyoruz. Fakat araştırma bu bağlantının bulunmadığını gösterdi. Çok iyi hatırladıklarımız çekici olan değil çekici olmayan yüzler (Neuropsychologia). Peki bu neden böyle? EEG kayıtlarına göre şöyle: Güzel bir yüze baktığımız zaman beyindeki duygu merkezi uyarılıyor ki bu da öğrenme sürecini bozmakta. ma çok fazla polen üreten bitki oranının abartılı bir şekilde tahmin edilmesine yol açıyordu. Willerslev ve arkadaşları bu yüzden Kuzey yarımküredeki yirmi bir bölgeye ait ve kesin olarak tarihlendirilmiş 242 perm toprağı örneğinde eski çağlardaki bitki örtüsü hakkında bilgi verebilecek genetik kalıntıları aradı. Sürpriz sonuç, daha önceki arktik flora tablosuyla çelişiyor. Gerçi daha önce de tahmin edildiği gibi bu bölge geçen 50.000 yıl içinde kurak bir stepmiş ama, üzerinde otlar değil daha çok küçük şifalı otlar/bitkiler yetişiyormuş. Son buzul devrinde buzlanmanın en yoğun olduğu dönemde (25.00015.000 yıl önce) gerçi bitki çeşitliliği azalıyor ama şifalı otlar yine çoğunlukta. 10.000 yıl önce tundranın nemli bir hal almasından sonra durum değişmiş. Şifalı otlar/bitkiler azalarak, otlara ve odunsu bitkilere yer açmışlar. Yoğurdun sindirimi kolaylaştırdığını hemen hemen herkes bilir. Fakat son bir araştırma yoğurdun diyabet riskini neredeyse üçte bir oranında düşürebileceğini gösterdi. Cambridge Üniversitesi’nde bu sonuca, diyabet hastalığına yakalanan 753 kişinin beslenme alışkanlıkları rastgele seçilen (3502 kişilik) diğer bir grupla karşılaştırarak varılmış. Fakat yoğurt tüketiminin diyabet riskini niçin düşürdüğü kesin belli değil (Diabetologia). Araştırmaya göre haftada ortalama olarak 625g yoğurt yiyenlerde diyabet tip 2 riski diğerlerine kıyasla %28 daha düşük. Ayrıca belli başlı düşük yağlı taze peynir gibi benzer süt ürünlerinin de benzer etkiyi yapabileceği düşünülüyor. Yine de araştırma, yoğurdun diyabeti düşürdüğü henüz kesin kanıtlamıyor, fakat D vitamini, kalsiyum, magnezyum, K vitamininin özel bir biçimini ve probiyotik bakteriler gibi sağlığa iyi gelen maddeler içerdiğinin altı çiziliyor. CBT 1405 6 / 21 Şubat 2014 Anne sütünün olumlu etkisinin yetişkinlik dönemine kadar devam ettiği bulundu. Çünkü anne sütüyle alınan antikorlar bağırsak florasını ve bağırsak mukozasının genetik etkinliğini kalıcı bir şekilde etkiliyor. Amerikalıların fare deneylerinde gördükleri gibi, bu antikorlar, uzun vadeli olarak iltihaplı bağırsak hastalıkla rından koruyor. Anne sütü evrimin başarılı bir ürünüdür. Besleyici madde açısından zengin ve çocuğun bağışıklık sistemini güçlendiren ve yaşamın zorluklarına hazırlayan önemli antikorlar ve uyarı maddeleri içerir. En fazla yardımcı olan bu maddelerden biri salgısal immünglobulin A’dır (SIgA). Bu antikor özellikle de bebeklerdeki bağırsak mikroplarının bileşimleri üzerinde etkili ve yararlı bağırsak florasını güçlendirerek, enfeksiyonlara karşı dirençli kılıyor. Sağlıklı bir sindirim sisteminin, bağırsaklarımız ve bağışıklık sistemimizdeki yaklaşık 100 milyar bakteri arasında duyarlı bir denge kurmaya ihtiyacı var, diyor Kentucky Üniversitesi’nden Eric Roger. Fakat bunun için gerekli olan SIgA antikoru, yenidoğanların bedenlerinde üretilmez. Bunu Bağırsak iltihabına karşı anne sütü Her gün sokakta, alışveriş merkezinde veya otobüste yeni yüzler görüyoruz. Bu yüzlere çok kısa bir süre baksak bile bazılarını çok iyi hatırlarken, diğerlerini unutuveriyoruz. Peki ama neden? Hangi özellikler beynimize, hangi yüzleri hatırlayacağımıza ve hangilerini unutacağımıza karar verdiriyorlar? Çok simetrik ve ortalama yüzleri içgüdüsel olarak çekici buluyoruz. Ama hepsi bu değil. Araştırmalarla kanıtlandığı gibi bir yüzde örneğin büyük gözler ya da dikkat çekici bir ağız bulunduğunda bize çok daha çekici geliyor. İşte bu yüzleri daha uzun bir süre aklımızda tutabiliyoruz. Bir yandan çok simetrik ve ortalama yüzleri çekici buluyoruz ama öte yandan da çok daha çekici bulduğumuz insanları, ortalamanın üzerine çıkaran ilave özelliklerle “işaretliyoruz” diye açıklıyor bu durumu Jena Üniversitesi’nden Holger Wiese. Büyük gözler veya çarpıcı bir ağız gibi özellikler, çekicilikle birlikte daha yüksek hatırlama değerleri oluşturuyor. Bugüne kadar hiç bilinmeyen bir şey daha vardı: Daha az özelliklere sahip yüzlerde durum ne? Bunlar arasında daha çekici olanları mı yoksa daha az çekici olanları daha iyi hatırlıyoruz? Güzel yüzleri daha çabuk unutuyoruz Mamutlar şifalı otlarla beslenmişler Arktik bölgedeki tundranın 10.000 yıl önce, bugüne dek tahmin edilenden çok daha farklı olduğu ortaya çıktı. Tüylü mamutlar ve diğer mamutlar soğuk kış ay larına sadece otlarla değil daha çok enerji veren, protein içerikli “şifalı otlar/bitkiler” yiyerek hazırlanmışlar. Sonuç, geçmişteki 50.000 yılın yeni bir flora envanterini çıkaran Danimarkalı biyologlara ait. Genetik araştırmalar, prehistorik tundra için yepyeni bir tablo sundu diyor Kopenhag Üniversitesi’nde evrim biyologu Eske Willerslev ve ekibi (Nature). Eski çağlardaki bitki dünyası bugüne dek polenlerin analizleriyle aydınlatılıyordu. Fakat bu çalış Çin’de geçen aralık ayında ilk ölüm vakasına yol açan H10N8 virüsü, insanlar arasında diğer kuş gribi vürüslerine kıyasla çok daha kolay yayılabilir. “Yeni virüsün pandemik potansiyeli küçümsenmemeli” diye uyarıyor Çinli bilim insanları Lancet dergisinde. Kuş gribi virüslerinin birçoğu insanda semptomlara sebep olabiliyor. Ama son yıllardaki en tehlikeli virüslerin H5N1 ve H7N9 virüsleri olduğu kanıtlandı. Hastada 27 Kasım’da ilk semptomlar öksürük biçiminde kendini gösterdikten sonra hasta 30 Kasım’da ateş ve solunum sorunlarıyla hastaneye yatırılmış ve (belirtilerin ilk ortaya çıkmasından) dokuz gün sonra da çoklu organ yetmezliği yüzünden yaşamını yitirmiş. Analizler bakteri veya mantarlara bağlı ilave bir enfeksiyonun gelişmediğini, ölümden H10N8 virüsünün sorumlu olduğunu göstermiş. Yaşamını yitiren kadın, ilk belirtilerin çıkmasından dört gün önce canlı kümes hayvanlarının satıldığı bir pazarı ziyaret etmiş. Bu durum kuş gribi virüsü için tipik bir kuluçka süresini yansıtıyor. Pazardan alınan örneklerde H10N8 doğrudan doğ H10N8, diğer kuş gribi virüslerinden daha mı bulaşıcı? Doğu İngiltere sahillerinde 800.000 yıllık ayak izleri bulundu. Happisburgh’daki (Norfolk) izler, Afrika dışındaki en eski ayak izleri diyor British Museum’dan Nick Ashton. İzler sahildeki bir kazı yerinin yakınında, cezirden sonra dalgaların kumun üzerindeki çamurlu tabakayı sıyırmalarıyla ortaya çıkmış. Ayrıntılı bir incelemeden sonra bunların insana ait ayak izleri olduğu anlaşılmış. Büyük izlerin bir erkeğe, çok sayıda küçük izlerin ise kadınlara ve çocuklara ait olduğu sanılıyor. İzler bir aileden çok bir avcı grubu tarafından bırakılmış gibi. İzlerin tarihlendirilmesi buluntu yerinin jeolojik durumu ve yakın çevrede bulunan Avrupa’nın en eski ayak izleri ve daha geç bir zamanda ölen at ve mamut fosillerine göre yapılmış. Bugüne kadar bilinen en eski ayak izleri tahminen 3,5 milyon yıllık ve Tanzanya’daki Laetoli bölgesinde saptanmıştı. Kenya’daki İleret ve Koobi Fora bölgelerinde bulunan izler ise 1,5 milyon yıllıktır. Norfolk’ta bulunan ayak izleri, Homo antecessor insan türüne ait olabilir. Londra Doğa Bilimleri Müzesi’nden Chris Stringer, izler iki ayak üzerinde yürüyen ve modern insan türüne yakın bir insan grubuna ait diyor. Avrupa’da yaklaşık 600.000 yıl önce soyu tükenen Homo antecessor’un yerini olasılıkla Homo heidelbergensis almıştı. 400.000 yıl önce de Neandertaller ortaya çıktı. Ve 40.000 yıl kadar önce de Homo sapiens yani modern insan çıktı dünya sahnesine.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle