17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

6 Son Araştırmalardan sonra Rosetta uzay sondası alçak uçuşa hazırlanıyor. Rosetta ocak ayının sonunda kuyrukluyıldıza otuz ile beş kilometre kadar yaklaşacak. Bu alçak uçuşlar son derece ayrıntılı fotoğraflara izin veriyor. Güneşe doğru yol alan kuyrukluyıldız Ağustos ayında iyice yaklaşmış olacak. Kuyruğu normalde yolculuk sırasında görülse de şimdiden seçilebiliyor. Kuyrukluyıldızın etkinliği artmaya devam etse de alçak uçuşlar için henüz bir tehlike bulunmuyor. Yalnızca etkinlik aniden artarsa sondanın uçuşu düzeltilecek ve kuyrukluyıldıza olan mesafesi artırılacak. Mini laboratuvar Philae geçen hafta la savaşım çabalarını engelleyebilir diyor araştırmacılar. Rapora göre küresel ısınmanın sonuçları öncelikle tropikal bölgelerde hissedilecek. Bu ülkelerde yeni olumsuzluklardan çok fazla etkilenecek en yoksul insanlar yaşıyor. Raporda ayrıca şimdiye kadar olağanüstü olarak sınıflandırılan sıcaklık dalgaları gibi uç hava koşullarının artık “yeni olağan durumlar” olarak sınıflandırılması gerektiği vurgulanıyor. Araştırmacılar özellikle de birden fazla iklim sonucunun yaşanacağı bölgeler konusunda uyarıyor. Örneğin And bölgesinde mevsimsel su kıtlığı yaşanırken aynı zamanda gıda ürünlerinin fiyatları da artabilecek. İklimbilimciler bu yüzden iklim değişimine bağlı sonuçlar zincirinin bir bütün halinde ele alınmasını öneriyorlar. Yani kötü hasada neden olan dolayısıyla da insanların sağlıkları üzerinde etkili olan sıcaklık dalgaları gibi. Bilim insanları ayrıca bu yüzyılın sonuna dek dört derecelik sıcaklık artışının engellenmesi için daha fazla çabanın gösterilmesi gerektiğini söylüyorlar. 2015’in sonunda Paris’te gerçekleştirilecek UNO iklim zirvesinde 2020 sonrası için yeni bir sözleşme açıklanacak. Hedef küresel ısınmayla ilgili kritik sınırın iki derece altında kalmak. CBT 1446/5 Aralık 2014 Bir felaket yüzünden dünyamız yıllarca karanlığa bürünecek olsa bile insanlık korkmamalı. Tarım olmadan bile kimse açlık çekmek zorunda değil, hatta limonata bile içilebilecek diyor Amerikalı profesör. Şu sıralar dünyada 850 milyon insan açlık çekerken, 2 milyar insan da gizli açlık çekiyor. Gizli açlık, aç kalmayan insanların yeterli miktarda vitamin ve eser elementler almaması demek. Bu açıdan bakıldığında Joshua Pearce’ın “Feeding everyone no matter what” adlı kitabı bir uyanış çağrısı gibi geliyor. Profesöre göre nükleer kış, bir süper yanardağının püskürmesi veya ani bir iklim değişimi gibi bir küresel felaketten sonra bile insanlık yiyecek bulabilecek koşullara sahip olacak. Bugüne kadarki çözümler genelde gıda ürünlerinin depolanmasıyla sınırlıydı. Michigan Teknoloji Üniversitesi profesörü, sadece teknik olanaklara yoğunlaştık ve her yıl milyonlarca insana açlık çektiren sosyaltoplumsal durumları görmezlikten geldik, diyor. Güneş ışığı olmadan ve dolayısıyla da tarım yapılamadan milyarlarca insan nasıl beslenecek peki? Pearce iki çözüm üzerinde çalışmış: Birincisi üzerlerine bakteri yerleştirilen fosil yakıtların yiyeceğe dönüştürülmesi. Bu şekilde insanlar bakterilerce oluşturulan mukoza tabakalarından beslenecek ya da bunlarla fareler ve böcekleri besleyerek bu hayvanları yiyecekler. Diğer bir çözüm de odun veya çağdaş organik atıklardan biyokütle elde etmek. Bunlar hayvanlara verilecek ya da mantarlar için besleyici madde oluşturacaklar. Güneş ışığı olmadan ağaçlar öleceklerdir. Bu ağaçları hammadde olarak kullanırsak bunlarla böcekleri ve fareleri besleyebilir ve bunları beslenme zincirinin daha yükseğinde bulunan hayvanlara yedirebiliriz. Veyahut da böcekleri yiyebiliriz diye açıklıyor Pearce: “Geleceğin insanı lüksten bile mahrum kalmayacak. Çünkü bakteri mukozasından şeker bile üretilebilir ve bunu da limonata yapımında kullanabiliriz. Hatta gıda mühendisleri hünerlerini, pastırma tadında böcek ezmesi gibi ürünler üretmek için de kullanabilirler. Küresel felaketten sonra yaşam mümkün mü? maceralı bir şekilde kuyrukluyıldıza bırakılmıştı. Enerji yetersizliği yüzünden Philae şimdilik bir ara verdi. Bilim insanları Rosetta misyonu sayesinde, güneş sistemimizin 4.6 milyar yıl önce ne şekilde oluştuğu ve dünyadaki yaşamın nasıl geliştiği hakkında daha fazla bilgi edinmeye çalışacaklar. Dünya Bankası’nın yeni bir raporunda iklimbilimciler küresel ısınmanın yoksul bölgelerdeki insanlar üzerindeki yıkıcı etkisi üzerinde uyardılar. İklim değişimi gelişim süreci için yükselen bir risktir ve aşırı yoksulluk İklim değişimi özellik “Dünyanın çatısı” le de yoksul bölgeleri arpa sayesinde etkiliyor yaşanabilir oldu Tibet Yaylası denizden 5 bin 500 metre yükseklikteki konumu nedeniyle dünyanın yerleşimli en yüksek bölgelerinden biridir, insanların bu yüksekliğe yerleşmelerine arpa ekimi yardımcı olmuş. Yüksek bölgelerdeki havada daha az oksijen bulunduğu için insanlar çabuk yorulur. Ayrıca birçok hayvan ve bitki de böyle elverişsiz yüksekliklerde yaşamaya uygun değildir. Fakat buna rağmen bazı halklar inanılmaz yüksekliklere yerleşebildiler. Bunların en iyi bilinen örneklerinden biri denizden 400 ila 5.500 metre yükseklikte yer alan ve iki milyon kilometrekare büyüklüğünde olan Tibet Yaylası’dır. Dört yıl kadar önce gerçekleştirilen bir araştırma sayesinde insanların bu yüksekliğe sadece üç bin yıl içinde uyum sağladıkları anlaşılmıştı. Fakat son araştırma yaylada kalıcı yerleşimin çok eskilere uzanmadığını gösterdi. Bununla birlikte Lanzhou Üniversitesi’nden (Çin) F.H. Chen, yaylaya en az 20 bin yıl önce zaman zaman geçici olarak yerleşildiğini gösteren kanıtlar bulmuştu. Örneğin taş aletler, el ve ayak izleri ve içlerinde hayvan kemikleri bulunan tek tük ateş yerleri. Fakat hiçbir kalıntı kalıcı bir yerleşim yerine işaret etmiyordu. Anlaşıldığı üzere insanlar aşağı yukarı 6000 yıl önce bölgeye özellikle de yaylanın kuzeybatısında kalıcı olarak yerleşmiş. Prehistoric buluntu yerlerinin yüzde yetmişi bu bölgede bulunmuş. İncelenen yirmi beş yerleşim yerindeki farklılıklar 5 bin 200 ila 3 bin 600 yıl önce ortaya çıkmış Bu bölgeler denizden en fazla 2 bin 500 metre yükseklikte yer alıyor. Gün ışığına çıkarılan tahıl kalıntılarının yüzde doksan sekizi çeşitli darı türlerinden oluşuyor. Daha alçak bölgelerde olduğu gibi darı, bu dönemin temel yiyeceğiydi. Darı donmaya karşı göreceli olarak duyarlı olduğu için yüksek bölgelerdeki ekimi sadece sınırlı olarak mümkün. 3600 yıl önce ve daha sonraları gelişen yerleşmeler daha da yüksekte yer alıyor. İncelenen kalıntılar ve aletler 4 bin 700 metre yükseklikte bulunmuş. Analizler bu dönemdeki yiyeceklerin tamamen değiştiğini gösteriyor. Tahılın önemli bir kısmı arpadan oluşuyordu. Az da olsa buğday, darı ve koyun kemikleri de bulunmuş. ChuryumovGerasimenko kuyrukluyıldızına bırakılan bir mini laboratuvardan Kuyrukluyıldıza ikinci misyon Konu cinsel yönelim olunca “kalıtsal mı değil mi” sorusu hep tartışma yaratır. Kendisi de bir homoseksüel olan Amerikalı genetikçi Dean Harner yirmi yıl kadar önce bir tür “eşcinsellik geninin” bulunduğunu iddia ederek sansasyon yaratmıştı. O tarihlerde bu iddianın ampirik temeli biraz zayıftı. Nitekim Harner sadece kırk eşcincel erkek kardeşin DNA’sını inceleyerek, X kromozomu üzerindeki Xq28 bölgesinin homoseksüelliğe işaret ettiği sonucuna varmıştı. Harner’e yapılan şiddetli eleştirilere rağmen, homoseksüelliğe yönelmeyle ilgili genetik eğilim kanıtları daha da arttı. Bugüne kadarki en iyi sonuçları şimdi Evanston Üniversitesi’nden Alan Sanders’ın Psychological Medicine dergisinde yayımlanan araştırma yazısı verdi. Araştırmanın temeli aralarında bazı çift yumurta ikizlerinin de yer aldığı 408 homoseksüel kardeş çiftinin DNA analizlerine uzanıyor. 816 katılımcının tek ortak noktası homoseksüellikti. Saç rengi, beden boyu ve zekâ gibi diğer tüm özellikler farklıydı. DNA örneklerinde tek nükleotid polimorfizmleri (SNP’ler) baz çiftlerinin çeşitleri incelenmiş. Genetikçiler daha önceki araştırmalarda da homoseksüelliğe işaret eden bölgelere odaklanmışlar. DNA analizleri bu SNP’lerin gerçekten de homoseksüellikle ilgili olabileceğini göstermiş. Bu sonuçlardan yola çıkan Sanders, cinsel yönelimin özgür bir seçim olduğunu ama aynı zamanda birçok faktöre bağlı olduğunu da vurguluyor. Tabii bu faktörlere çevresel deneyimler de dahil. Homoseksüellikte DNA’nın de rolü var
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle