24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Tıp teknolojisi CBT 1446 /5 Aralık 2014 14 TEKNOLOJİ POLİTİK Baha Kuban baha.kuban@gmail.com Yeni teknolojiler tıpta devrim yaratıyor İnsan DNA’sının çözümlenmesi ile kişiye özgü tıp, artırılmış gerçeklik ile tanı ve ameliyat, 3D yazıcılarla organ üretimi, nano robotlarla tedavi, mobil cihazlar ile uzaktan bakım... Tıp nereye gidiyor? ABDÇin İklim Anlaşması, Türkiye... Erdal Musoğlu (emusoglu@gmail.com) B ilgi ve iletişim teknolojileri hemen her alanda olduğu gibi tıpta ve sağlık bakımında da (healthcare) devrim yaratmakta. Yarının tıbbı bugününkinden çok farklı ve gelişmiş olacağa benziyor. İşte bu alanda bir ufuk turu: DNA çözümlenmesi ve kişiye özgü tıp: İnsan genomunu sekanslama (human genome sequencing) teknolojileri geçtiğimiz yıllarda büyük gelişme gösterdi. Bir bireyin genetik yapısının çözümlenme maliyeti 10 yıl kadar önce 10 milyon dolar iken günümüzde 1000 dolar civarına düştü ve azalmayı sürdürüyor. Bu da yalnız yaşambilimleri araştırmalarında devrim yaratmakla kalmıyor, tıpta da büyük değişimlere yol açıyor. (ref1) Gerçekten de, yakın gelecekte, hepimizin DNA’larımızın tamamı ya da protein kodlayan bölümleri çözümlenerek elektronik sağlık kayıtlarımızda saklanacak gibi görünüyor. Bunun da öngörülen en önemli getirisi, bir kişideki gen sapmalarının, onun hangi hastalıklara tutulma riskinin yüksek ve hangi tedavilere en iyi cevap verebileceğini belirlemesi. Bu da önleyici ve kişiye özgü tıbbın (personalized medicine) müthiş bir sıçrama yapması ve hastalıkların daha oluşmadan önlenmesi ya da tedavilerinin en etkin ve en az yan etki ile yapılması demek! Dolayısı ile yeni gen sekanslama yöntem ve teknolojilerinden, çözümlenen DNA’ların bulut bilişim ortamında saklanmasına, milyonlarca genom üzerinde büyük veri (big data) yöntemleri ile bilimsel araştırmalar yapılmasına kadar geniş bir yelpazede endüstriyel uygulamalar birbiri ardına gelmekte. ğün kamerası üzerinden durumu izleyebilen uzmanlarla görüntülü iletişim kurabilecek. Hekimler, hastanın sağlık kayıtlarına her yerden ve her işlemi yaparken ulaşabilecek. Cerrah, ameliyat bölgesinden gözünü ayırmadan, ilgili tıbbi görüntüleri ve hastanın yaşam parametrelerini de izleyerek, daha duyarlı ve risksiz operasyonlar yapabilecek. Bu gözlükler ile bir ilaç kutusuna bakmak (üzerlerindeki barkodlar aracılığı ile) o ilaç hakkındaki tüm bilgilerin gözler önüne gelmesini sağlayacak. 3D yazıcılarla protez ve organ üretimi: Üç bo duyularımızla ve en başta gözlerimizle, algıladıklarımıza sanal dünyadan gelen bilgilerin eklenmesi anlamına geliyor. Bakmakta olduğumuz bir yer ya da cismin üzerine onunla ilgili bilgilerin çıkması gibi. Bu dalın en uç noktası da Google’ın gözlükleri (Google Glass). Bu gözlüklerde, minyatür bir video kamera, görüntülerini görüş alanımızda algıladığımız minik bir ekran ile kablosuz teknolojilerle uyumlu bir elektronik kontrol ünitesi bulunmakta. Gözlüklerle, yan tarafına dokunarak, ya da konuşarak iletişim kuruyoruz. Akıllı telefonumuz aracılığı ile de gözlükler sürekli internete bağlı. Böylelikle, bir yandan, gözlüğün kamerası gördüklerimizi iletirken diğer yandan da bunlarla ilgili olarak internetten alınan bilgileri görmekte oluyoruz. (ref2) Google gözlüğü ve hızla gelişen benzer aygıtların tıptaki getirilerini ise öngörmek zor değil. Muayeneler, girişimler ve ameliyatların görüntülerinin öğrenim ve araştırma amaçlı paylaşılması, bu işlemler sırasında istenilen ek bilgilerin hekimin ya da cerrahın görüş alanına getirilmesi ve benzeri uygulamalar başladı bile. Acil vakalara yerinde müdahale personeli, girişimleri sırasında, gözlü Artırılmış gerçeklik ve tıp uygulamaları: Artırılmış gerçeklik (Augmented Reality AR) zedmedicine •http://mhadegree.org/willgoogleglassrevolutionizethemedicalindustry/ •http://www.webmd.com/news/breakingnews/20140723/3dprinting yutlu yazıcılar (3D Printers) konusunu önceki yazılarımızda incelemiş ve tıptaki uygulamalarına da değinmiştik. 3D yazıcılar, bildiğimiz yazıcıların kağıda baskı yapmasından farklı olarak, plastik vb malzemeleri eritip mikro damlacıklar biçiminde püskürterek, ya da metal tozlarını laserlerle eriterek üç boyutlu cisimleri tabakalar halinde oluştururlar. Bu teknoloji de tıpta her gün daha çok kullanılmakta. Çok çeşitli kemik ve implantların hastaya tam uyacak biçimde ve yerinde yapılarak (basılarak!) kullanımı günümüzde hızla yaygınlaşan bir uygulama. Kaza ya da hastalık sonucu eklenecek ya da değiştirilecek omurlar, diz eklemleri, kafatası, çene kemiği parçaları ve dişlerin 3D basımı her gün artıyor. Ayrıca titanyumdan yapılmış birçok kemik protezi de aynı yöntemle üretilebiliyor. Kol, bacak gibi organların protezlerinin yapımında da 3D yazıcılar, protezlerin hem çok ucuza mal olmasını hem de her hastaya tam uymasını, hızla ve kolayca uyarlanabilme ve yenilenmesini sağlayacak biçimde üretilmesini sağlıyorlar. (ref3) Ama, bu konuda esas sıçrama çeşitli organların, plastik ya da metal yerine canlı hücreler kullanarak basımı ile olacağa benziyor. 3D yazıcılarla hücre püskürtme yöntemi ile halen damarlar, kulaklar, kalp kapakçıkları ve idrar torbalarının oluşturulması ve kullanımı başladı bile. Karaciğer, böbrek hatta kalp gibi karmaşık ve yaşamsal organların da aynı yöntemle yapımı için de çalışmalar sürüyor.. Ülkemiz, çeşitli nedenlerle, yarı iletkenler (semiconductors) gibi birçok önemli teknoloji alanına girememiş ve bu teknolojilerin yalnızca kullanıcısı olma durumunda kalmıştır. Yazımızda, bazı yeni teknolojilerin tıptaki potansiyellerini özetlemeye çalıştık. Henüz başlangıç aşamasında olan bu teknolojiler konusunda eğitim, araştırma ve geliştirme ülkemizin gelişim stratejisinde öncelikli olarak yer almalıdır. Ayrıca, hemen tüm yeni teknolojilerde olduğu gibi, geleceğin tıp teknolojileri de yazılım ağırlıklı olacaktır. Yani, cihaz (donanım) üretimi için ağır endüstriyel yatırımlar yerine nitelikli, birikimli ve iyi eğitimli insana yapılacak yatırım ile bu dallarda, yepyeni ve devrimci uygulamalar geliştirerek, sözü geçen bir ülke olmamız kesinlikle olasıdır. Yeter ki, yüzümüzü, sorgulayıcı akla, pozitif bilime ve geçmiş yerine geleceğe döndürelim! Referanslar: • http://en.wikipedia.org/wiki/Personali Geçen yazıda, Kasım ayı ortasında Beijing’den gelen “iyi niyet” anlaşması haberlerini nasıl yorumlayacağımızı tartışırken, BRICS ve diğer orta gelişmiş ülkeler bloğunun yıllardır uluslararası müzakerelerde benimsediği iklimsel adaleti öne çıkaran tavrının, Çin tarafından terkedilmeye başlanıp başlanmadığını sorgulamıştık. Çin’in bu tavır değişikliği, ekonomileri büyüyen ve hızla kentlileşen ülkeler grubu ve bu arada tabii Türkiye’nin iklim müzakerelerindeki tutumunu da yakından ilgilendiriyor. Zira bu politika değişimi, Çin’in 2030 yılı itibarı ile, hatta daha öncesinde, kömüre dayalı elektrik üretimini azaltmaya yönelik politikalar benimsemesi demek. Çin, yandaki şemadan da görülebileceği gibi, iklim değişikliğine yol açan salımların yalnızca %7.6’sından sorumlu. ABD ise neredeyse %30’undan.. Çin, aynı zamanda açık arayla bugünün en büyük kirleticisi konumuna gelmesini kömür esaslı enerji üretimine borçlu tabii. Son anlaşmayla Çin’in, iklim müzakerelerindeki “kirleten sorumluluğu alır” kilitlenmesini, farklı bir tavır ile aşmaya başladığı görülebiliyor. Batı dünyasının hedef tahtası konumundaki Çin, yenilenebilir enerji kaynakları esaslı enerji politikalarına doğru yönelirken, Türkiye kendisini onyıllarca uluslararası camianın “kara lekesi “ yapacak bir enerji politikasını ilan ediyor olması inanılmaz! İklim değişikliği ile mücadele için kömür, petrol ve doğalgazın yerin dibinde kalması gerektiği, fosil sektörüne yakın Uluslarararası Enerji Ajansı’nın (IEA) açıklamalarına bile çoktan girdiği düşünülürse.. Şimdi, Türkiye’nin enerji üretiminden kaynaklanan salımlarını patlatacak ve iklim müzakerelerinde konumunu son derece zorlaştıracak olan “yerli kömür” stratejisini, daha ilk açıklandığı anda “boşa düşüren” yeni bir rapordan söz etmekte yarar var. WWF bilindiği gibi, uluslararası bir çevre kuruluşu, bir STK (NGO). WWF Türkiye ise, öncelikli olarak biyoçeşitlilik, soyu tükenen hayvanlar, hassas ekolojik bölgeler gibi konularla yoğun olarak uğraşırken, son yıllarda iklim değişikliği ve enerji meselelerine kafa yormaya başladı. WWF Türkiye, son olarak Bloomberg New Energy Finance (BNEF) işbirliğiyle “Türkiye’nin Yenilenebilir Gücü” başlıklı bir rapor ortaya koydu. Hükümetin yerli kömüre dayalı enerji politikalarını ilan ettiği sıralarda, WWFBNEF çalışması, yenilenebilir enerjiye yatırımı önceliklendirecek bir Türkiye’nin, hem artan elektrik ihtiyacını karşılayabileceğini, hem de bunu kömür odaklı mevcut politikalarla aynı maliyete başarabileceğini açıklıkla gösteriyor. Türkiye’nin Yenilenebilir Gücü Raporu, yenilenebilir enerji kaynaklarının elektrik üretimindeki payının önemli ölçüde artacağı bir seçeneğin var olduğunu göstermekle kalmıyor, bunun da ötesinde Türkiye’nin doğalgaz ithalatına olan bağımlılığını kömürle ikame etmeden azaltmasının ve ekonomik büyümesini destekleyebilecek elektrik ihtiyacını karşılamasının mümkün ve üstelik maliyet etkin olduğunu gösteriyor. Bu senaryo, elektrik üretimine bağlı seragazı salımları artışını da tabii ki, durduruyor. Analiz, rüzgâr, güneş ve benzeri yenilenebilir kaynaklara dayalı kurulu gücün arttırılmasına öncelik veren bu seçeneğin, kömür odaklı stratejiye benzer rakamlara gerçekleştirilebileceğini de ortaya koyuyor, 2030’a kadar yaklaşık 400 milyar ABD$. Çin’in değişen politikasına geri dönersek. Obama’nın ticari ilişkileri geliştirme ziyaretinin sürpriz bir şekilde doğurduğu son anlaşmaya göre, ABD sera gazı salımlarını, 2005 referans yılına göre, 2025’te %2628 arası düşürürken Çin, en geç 2030 yılı itibarıyla salımlarını azaltmaya başlayacak. Ayrıca Çin, enerji portföyünde yenilenebilir enerji kaynakları payını 2030 itibarıyla %20’ye çıkaracak. Çin’in önerdiği hedeflerin ne muazzam bir büyüklük olduğunu anlamak için 2030’a kadar önerilen fosildışı enerji kapasitesi artışının 800 1000 GW civarında olacağını söylemek yeterli olacaktır! Bu kapasite, Çin’de bugüne kadar kurulmuş tüm kömür santralı kapasitelerinden fazla ve aşağı yukarı ABD’nin elektrik üretiminde tüm kurulu gücüne yakın bir rakam. Buna karşılık, 2015 için, Çin’in halihazırda 50 GW güneş, 200 GW rüzgâr, 30 GW biyokütle ve 300 GW hidroelektrik hedefleri olduğu düşünülürse, taahüt ettiği oranlara varmasının olanaklı olduğu da görülüyor. 2013’de 62 GW fosildışı elektrik üretim kapasitesi kuran Çin’in 15 yıl boyunca bu miktarı yılda %10 artırması yetiyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle