Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
6 Son Araştırmalardan CBT 1449/26 Aralık 2014 Dünyada ve kuyrukluyıldızdaki su aynı değil Avrupa’nın uzay sondası “Rosetta”dan yeni haber geldi: Çuryumov Gerasimenko kuyrukluyıldızındaki moleküller dünyadaki su molekülleriyle örtüşmüyor (Science). Öl çümler, suyun, olasılıkla milyarlarca yıl önce asteroitlerle dünyamıza geldiğini gösteriyor. Bilim insanları bugüne dek dünyadaki suyun kökeninin kuyrukluyıldızlara uzandığı konusunda hemfikirdi. Rosetta, Ağustos ayından bu yana 67P/T Çuryumov Gerasimenko kuyrukluyıldızını inceliyor. Bu gökcisminin etrafından dönen sondanın üzerinde, suyun kimyasal parmak izini uzaktan analiz edebilen “Rosina” isimli bir kütle spektrometresi bulunuyor. Rosina hidrojen ve ağır hidrojen izotopu döteryum miktarları arasındaki farkı ölçüyor. Kuyrukluyıldızdaki su molekülleri dünyamızdaki sulardan çok farklı deniyor. Bu da, dünyadaki suyun kuyrukluyıldızlarla değil asteroitlerle geldiğine dayanan tezi güçlendirmekte. Rosetta misyonunun diğer bir hedefi de kuyrukluyıldızdan aldığı toprak örnekleriyle güneş sistemimizin erken dönemleri hakkında bilgiler göndermek. Uzay sondası bu amaçta kuyrukluyıldıza “Philae” mini laboratuvarını bırakmıştı. Sorunlu bir inişten sonra eğik duruma gelen alet bu yüzden gerekli enerji ihtiyacı için daha az güneş ışığı almıştı. Bir yılda on milyon ölüm: Dirençli mikroplar Bildik ilaçlarla etkisiz hale getirilemeyen hastalık etkenleri son bir araştırmaya göre daha tehlikeli hale geliyorlar. Tahminlere göre yüzyılın ortalarına dek her yıl on milyon daha fazla ölüm vakası yaşanacak. Günümüzde yılda sekiz milyon kişi kanser yüzünden hayatını kaybediyor. Bilimde “antibakteriyel dirençlik “ olarak açıklanan, halihazırdaki ilaçlarla tedavi edilemeyen, enfeksiyona neden olan bakteriler, virüsler ve mantarlar dahil. Örneğin tüberküloz veya bağırsak bakterileri günümüzde kullanılan antibiyotiklere karşı gitgide daha fazla direnç kazanıyorlar. Dirençli mikroplar dünya genelinde artış gösteriyorlar. Bu gelişmenin sonucunu tahmin etmek isteyen İngiliz hükümeti bir komisyon görevlendirdi. İngiliz ekonomist Jim O’Neill yönetiminde çalışan ekip, kısa bir süre önce ilk sonuçları açıkladı. En düşük tahmine göre günümüzde, dünya genelinde her yıl 700.000 kişi dirençli hastalık etkenlerine dayanan hastalıklar yüzünden yaşamını yitiriyor. Ve 2050 yılına dek bu sayının on milyona çıkması bekleniyor. İnsanların acı çekmesini bir tarafa bırakacak olursak, olayın olağanüstü bir ekonomik boyutu da var. Araştırmacılar yüz milyar dolarlık ekonomik kayıptan söz ediyor. Bu gelişmeden tüm kıtalar etkilenecekse de en büyük tehdit altında olanlar Hindistan ve Nijerya gibi gelişmekte olan ülkeler. Dünya Sağlık Organizasyonu tarafından çok tehlikeli olarak sınıflandırılan yedi hastalık etkeninden, üçü incelenmiş: Klebsiella pneumoniae, E. Coli, ve Staphylococcus aureus. Jim O’Neill ve ekibinin bu bir dizi çalışmadan ilki. 2016 yılı için bir kapanış raporu planlanıyor. Bu raporun içinde tahmin edilen sonuçları önleyecek öneriler bulunacak. Yumuşatıcılar, çocuk zekâsına zarar veriyor Hamilelik döneminde yumuşatıcılara çok fazla temas etmek bir Amerikan araştırmasına göre çocukların zekâları üzerinde etkili oluyor. Annelerinin bedenlerinde çok fazla yumuşatıcı izi bulunan Amerikalı okul çocuklarının zekâ seviyleri diğerlerine göre altı puan daha düşük çıkmış (PLOS One). Epidemiyolog Pam FactorLitvak (Columbia Üniversitesi) hamilele re yumuşatıcılardan uzak durmalarını öneriyor. Araştırma, doğum öncesi fitalat etkisi ve okul çocuklarının zekâ gelişimi arasındaki ilişkiyi kanıtlayan ilk çalışma özelliğini taşıyor. Buna göre yumuşatıcıyla temas halinde bulunan (en yüksek DnBp/Dinbutil fitalat ve DiBP/Diisobutil fitalat oranına sahip) annelerin çocuklarının zekâ seviyeliri yüzde 6,6 – 7,6 puan daha düşük çıkmış. Değerlendirmeye annelerin zekâ seviyesi, eğitim dorumu ve yaşadıkları yerin çevre koşulları da dahil edilmiş. Yumuşatıcı ve zekâ seviyesi arasındaki ilişki uzun yıllar aynı kaldığı için sağlık politikası için sonuçlar doğurmakta. Daha önceki araştırmalardan bilindiği gibi plastiklerin içerdikleri yumuşatıcıların, salgı parçalayıcı etkileri var. Bu da yumuşatcıların hormonlar gibi etkiyerek, hormonların doğasını bozdukları anlamına geliyor ve bu durum da çocuklarda beyin gelişimini olumsuz etkilemekte. Sürprizlerle dolu kuş soyağacı Yüzün üzerinde bilim insanı 9 süper bilgisayarın yardımıyla, kara omurgalılarının en zengin tür çeşitliliğine sahip grubun soyağacını çıkardı. İlginç sonuçlardan bir tanesi şahinlerin, kartallardan çok papağanlara yakın olması. Ekip, günümüzde yaşayan 48 kuş türünün kalıtımını tamamen çözdükten sonra verileri karşılaştırdı ve akrabalık derecelerini belirledi. Araştırma ayrıca şakıma ve su altında hareket etme gibi tipik kuş özelliklerinin çeşitli gruplarda birbirinden bağımsız olarak ortaya çıktığını da gösteriyor. Kuşların şakıması evrim sürecinde en az iki kez ortaya çıkmış. Papağanlar ve ötücü kuşlar şakımayı, sinekkuşundan bağımsız olarak geliştirmişler. Ötücü kuşlar şakırken önemli ölçüde insanlarda konuşmadan sorumlu olan genlerden yararlanıyorlar diyor araştırmacılar. Diğer ilginç bir bilgi de şu: yaklaşık 116 milyon yıl önce günümüzde yaşayan tüm kuşların öncüleri dişlerini kay betmiş. Bundan diş minesi ve diş özüyle ilgili genlerdeki mutasyonlar sorumlu tutuluyor. Kuşlar 10.500 türle kara omurgalıların en zengi türlü sınıfıdır ve birçok uzmanın görüşüne göre dinozorların tek ardıllarıdırlar. Kuşların 150 milyon yıl önce gelişmeye başladıkları düşünülüyor. Analiz öte yandan kuşların neden küçük bir kalıtıma sahip olduklarını da açıklıyor. Birçok kuş türünün kalıtımı, örneğin memelilerin kalıtımına göre %70 daha küçük ve daha az gene sahip. Tekrarlanan sekanslar kuşlarda çok ender ve genlerin çoğu memelilere veya sürüngenlere kıyasla daha kısa. Araştırmacılar kuş evriminin yaklaşık 65 milyon yıl önce çok daha hızlı işlemeye başladığını sanıyor. Sonuçlar dinozorların sonunu getiren toplu ölümlerden sonra modern kuşların çeşitlendiklerini açıklıyor. Ama daha önceleri de farklı türlere ayrılmış olabilirler diyor Florida Üniversitesi’nden Edward Braun. İklim tahmini için buz devri gazı Bilim insanları Antarktika’daki bir buzuldan, son Buz devrine ait güldürücü gaz ayrıştırdılar. Güldürücü gaz (azot gazı, N2O), denizlerdeki veya topraklardaki mikrororganizmalar tarafından üretilir. Bern Üniversitesi’nden Thomas Stocker ve ekibi, kesin sonuçlar veren ölçümlerle buzdaki azot gazı moleküllerinin hangi gaza ait olduğunu buldu. Örneklerdeki hava 10.000 ila 16.000 yıllık. Ölçümler azot gazı yoğunlunun son buz devrinin sonunda %30 arttığını gösteriyor. Bunun nedeni kara ve okyanuslardaki de Su altında 73 gün! İnsanoğlu on yıllardan bu yana, günün birinde su altında yaşayabilmeyi hayal ediyor. İki Amerikalı biyoloji doçenti tam 73 gün su altında yaşayarak bu alanda yeni bir rekor kırdı. Ancak bu deneme karadaki insanların yardımı sayesinde başarılı oldu. Bruce Cantrell ve Jessica Fain, suyun altında hiç ıslanmadan iki buçuk ay geçirdiler. Bu süre içinde bir damla bile alkollü içki içmeleri yasaktı. Mutfak köşelerindeki mini buzdolabında güvenlik nedeniyle sadece su ve limonata vardı. Jack Cousteau ve onun torunu Fabien’ın aksine, su altında yaşama deneyiminin araştırmayla pek ilgisi yok. Amaç yeni kuşaklara bilimi sevdirmek diyor Cantrell. “ABD’de doğa bilimleri ve matematik ilkokullarda en sevilen dersler arasında yer alırken, daha sonra bu ilgi birdenbire yok oluyor”. Tennessee eyaletindeki küçük bir yüksekokulda eğitim veren Cantrell, su altında bulunduğu sürece, denizlerde aşırı avlanma, dalgıçlığın tarihi veya iklim değişiminin etkileri gibi ders konularını sanal olarak verdi. “Classroom Under the Sea” (Su altı sınıfı) ile ilgili ders anlatımları YouTube’dan izlenebiliyor. 28 metrekarelik su altı kapsülü her ne kadar bir karavan konforu sunsa da rekor Fain ve Cantrell için pek kolay olmamış. Yaşamı destekleyen sistem, üç telefon ve elektriksiz çalışan “bardak telefon” gerçi güven verici. Ve yaşam alanı 24 saat uzmanlarca takip edilmiş. Ama sistemler bozulduğunda ve “göbek kordonundan” basınçlı hava pompalanamazsa, kapsül en kısa zamanda suyla dolabiliyor. On dört aylık hazırlık dönemi bile iki araştırmacıyı rahatsızlık verici durumlardan korumamış. 63 yaşındaki Cantrell bir enfeksiyon nedeniyle tedavi edilmesi gerekiyordu. Bir doktor su altı kapsülüne dalmak zorunda kalmış. Ve Cantrell’i gazeteciler, öğrencileri ve yakınlarıyla daima iletişim halinde tutacak bilgisayarı basınca dayanamadığı için bozulunca, sabit diski karada değiştirilmek zorunda kalınmış. “Jules Undersea Lodge” olarak isimlendirilen kapsülde dileyen 675 dolara geceleyebiliyor.