24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Bilim Tarihi 12CBT 1449 /26 Kasım 2014 Eratostenes’in kanıtı Dünyanın yuvarlaklığı konusunda Aristoteles’ten sonra Eratostenes de çok önemli bir kanıt sunmuştu. Osman Bahadır bahadirosman@hotmail.com Dünyanın yuvarlak olduğu konusunda ilk kanıtları Aristoteles sunmuştu. Ondan yaklaşık bir asır sonra doğan Eratostenes (MÖ 276 MÖ 194) de önemli başka bir kanıt sunarak, hem dünyanın küre biçiminde olduğunu ileri sürdü, hem de dünyanın çevresini ve yarıçapını yaklaşık olarak hesapladı. Eratostenes, bugünkü Libya sınırları içinde bulunan Kirene’de doğdu. Daha sonra Atina’ya gitti ve orada eğitim gördü. Aristoteles’ten çok etkilenmiş olduğu bilinmektedir. Daha sonra bugünkü Mısır’da bulunan İskenderiye kentine geldi ve ölünceye kadar orada yaşadı. Ölümünden bir süre önce gözleri kör olmuştu. Matematik, astronomi, şiir ve tiyatro eleştirisi onun başlıca ilgi ve çalışma alanlarıydı. Aynı zamanda İskenderiye kent kütüphanesinin de yöneticiliğini yapıyordu. Bir gün kütüphanede papirüsleri incelerken, bu papirüslerden birinde, Syene (bugünkü Asuan) kentinde 21 Haziran günü, tam öğle vaktinde, güneş tam tepedeyken yere dikilen bir çubuğun hiç gölge yapmadığına dair bir yazıyı okudu. Bu bilgiyi edinir edinmez Eratostenes’in aklına ilk gelen şey, aynı tarih ve zamanda İskenderiye’de yere dikilecek bir çubuğun gölgesinin ne olacağı sorusu geldi. Bunun için 21 Haziran gününü bekledi ve o gün tam öğle vakti yere çubuk dikti ve Eratostenes çubuğun gölge yapmış olduğunu gördü. SADECE ZEKÂ VE BİR ÇUBUK YETERLİ Eratostenes derhal kendisine şu soruyu sordu: Nasıl oluyor da, aynı günde ve aynı anda, Syene’de dikilen bir çubuğun gölgesi olmuyor da, İskenderiye’deki çubuğun gölgesi oluyordu? Bu soruya verilecek cevap, gerçek bir bilim insanının vereceği cevaptır. Eratostenes şöyle bir akıl yürüttü: Güneş dünyamızdan çok uzakta olduğuna göre ondan gelen ışın ışınlarının dünya üzerine paralel olarak ulaştığını kabul edebiliriz. Bu durumda her iki şehirde de çubukların gölgesi olmasaydı veya her iki şehirde de eşit uzunlukta gölgeleri olsaydı, o takdirde dünya yüzeyinin düz olduğunu düşünmek gerekecekti. Oysa İskenderiye’de çubuğun hiç gölgesi yoktu. Eratostenes bu olgudan çıkartılması gereken sonucu çıkarttı; dünyanın yüzeyi eğriydi. Ancak böyle bir durumda bu gölge farklılıkları oluşabilirdi. Eratostenes bu keşfine ulaştıktan sonra, bazı hesaplamalar yaptı. İki şehir arasındaki uzaklık, bugünkü uzunluk birimlerimize göre yaklaşık 800 km’ydi. Her iki çubuğu sanal olarak yerin merkezine kadar uzattı. İki çubuğun gölge uzunlukları arasındaki farka bağlı olarak, iki çubuğun doğrultularının yerin merkezinde kesiştikleri anda aralarındaki açının yaklaşık 7 derece olduğunu gördü. (Çünkü güneş ışınları, Asuan’daki çubukla 7 derecelik bir açı yaparak Yer yüzeyine geliyordu. Eratostenes burada, iç ters açıların eşitliği ilkesinden yararlanmıştı). Yerin çevresini ve çapını bulmak için bundan sonrası çok basitti. 800’ü 7’ye bölerek 360 ile çarptı ve küçük bir hata payıyla dünyamızın çevre uzunluğunu bulmayı başardı. Eratostenes sadece yere iki çubuk dikerek dünyamızın büyüklüğünü ve çevre uzunluğunu hesaplayabilmişti. 2200 yıl önce, insanların henüz nasıl bir ortamda yaşadıklarına dair bilgilerinin bulunmadığı büyülü bir dünyada bunu başardığını düşünürsek, Eratostenes’in nasıl bir zekâ sahibi olduğunu anlamamız kolaylaşır. Hiç şüphesiz, Eratostenes’in bu kanıtı, tüm bilimselliğine rağmen, dünyamızın yuvarlak olduğunu ispat etmeye yetmez. Sadece dünyamızın yüzeyinin eğik olduğunu ispatlar. Yer bir silindir şeklinde de olsaydı benzer bir sonuca ulaşabilirdi. Kesin bir ispat değeri taşıması için çubuk deneyinin dünyanın birçok uzak yöresinde ve farklı yönlerde yapılmış olması gerekirdi. Fakat Erastotenes hem dünyanın küresel olabileceğini düşünerek işlem yapmış, hem de deneylerinin ve işlemlerinin sonucu, dünyamızın küresel olduğu düşüncesini kuvvetlendirmiştir. Eratostenes, dünyanın yuvarlak olduğu düşüncesinde, Aristoteles’ten etkilenmiş olabilir. Eratostenes’in kanıtının, Aristoteles’in kanıtlarıyla birleşmesiyle, dünyamızın yuvarlaklığıyla ilgili düşüncelerin artık büyük bir güç kazanmış olduğunu söyleyebiliriz. OOOF OFF LİNE Tanol Türkoğlu tanolturkoglu@gmail.com O2O Ticareti O2O doğru bir ifade mi? Ticaret ile eticaret arasındaki görünmez duvarları kaldırmaya yetecek mi? Y Kuşağı’nın bu konuda tavrı ne olacak? Deyim aslında çok da yeni değil. O2O; onlinetooffline ifadesinin kısaltılmışı olarak kullanılıyor. İşaret ettiği anlam ise basitçe fiziksel dünyada yapılacak bir alışveriş için internetten istifade etmek. Bunun en pratik uygulaması indirim kuponları satan web siteleri. Diyelim ki bir akşam yemeği için %40 indirim kuponu satan bir web sitesinden iki kişilik kupon satın alıyorsunuz; daha sonra da ilgili restorana gidip kuponlarınızı kullanarak yemeğinizi yiyorsunuz. Böylece O2O ticareti yapmış oluyorsunuz. O2O ifadesinin, eticaret dünyasındaki diğer “2”li ifadelere benzemediği ve semantik olarak hatalı olduğunu savunanlar da var. Örneğin B2B, B2C gibi bildik eticaret 2’lilerinde deyimler satılan “ticari mal”ın nereden nereye doğru yapıldığını göstermekte (firmadanfirmaya, firmadan tüketiciye gibi) oysa O2O’da alıcının nereden nereye gittiğine bir atıf var. Çevrim içinden (yani dijital dünyadan, internetten) çevrim dışına (yani fiziksel dünyaya). Bir başka eleştiri oku da “O” harfinin kısaltmada iki kere kullanıldığı halde farklı şeyleri işaret ediyor olması. B2B’de örneğin B harflerinin ikisi de aynı şeyi ifade ediyor. Oysa O2O’da iki farklı (ve zıt) şeyi. Bu kavramın öne çıkması aslında eticaret dünyasındaki son dalga ya da eğilim ile ilgili. ETicaret ile birlikte ticaret ortadan bıçakla ikiye bölünmüş gibi bir hal almıştı. Bir yanda birinci dalga konvansiyonel ticaret, diğer yanda sadece internet üzerinden faaliyet gösteren eticaret. Öyle ki birinci dalgadakiler ikinciyi bir tehdit olarak görüp onlarla mücadele içine girdi. İkinci dalgadakiler ise birinciyi ilkel bulup dönüp yüzüne bakmadı. Sonuç? İkisi arasındaki yapay duvarların yıkılmasının herkesin yararına olacağı anlaşıldı. Üçüncü dalga bu iki düşman kardeşin biraraya gelmesi ile ilgilidir. Amazon bile Manhattan’da fiziksel bir dükkan açmayı düşünüyor. Hal böyle olunca bu iki dünyayı birbirine yaklaştıracak her olgu, girişim ya da “icat” kolayca desteklenebiliyor. O2O da doğru zamanda ortaya atılmış bu anlamda doğru bir ifade olarak değerlendirilebilir. Her ne kadar bu tür ticaret/eticaret faaliyetleri internetin ticari faaliyetlere de açıldığı 1995li yıllardan beri öyle ya da böyle var olduysa da son yıllarda sanki yepyeni bir olgu gibi yeniden lanse ediliyor. Peki başlangıçta eticaret neden ayrı bir yol izledi? Aslında bu sorunun cevabı çok da zor değil. Kendi başına ilerlemesi o denli cazipti ki yardıma gereksinim duymadı. Bir de bu işe soyunanlar şehre yeni gelmiş başarıya aç olanlardı. O nedenle karnı bildik yollardan doyanlar bu yeni ve maceralı yola girme konusunda çekingen davrandı. O sırada atı alan Üsküdar’ı geçti. Bugün Amazon bile gerçekleşmiş ticari faaliyetlerinden ziyade (daha hâlâ) gelecekteki olası ticari faaliyetlerinden dolayı başarılı (olacağı) addediliyor. O nedenle de bu iki fraksiyonun acilen birleşmesi lazım. Ancak şimdi başka bir sorun ortaya çıkıyor. eTicaretin ilk kuşağı, 20. yüzyılın ikinci yarısında dünyayı yönetmiş olan 68 Kuşağı’nın kahyası olan X Kuşağı idi. Fakat artık söz Y Kuşağı’nın. Yani kendi kurallarını kendileri koymakla bilinen kuşağın!
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle