Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Tartışma Tekrar kadın bilimcilerimiz Prof. Dr. Mehmet Doğan Hacettepe Üniversitesi em. öğretim üyesi ve TÜBA Şeref Üyesi Bazı okurlar “Bilim insanının kadını erkeği olur mu?” diye soruyor. Maalesef öğrencilikte kadınlar başarılıyken iş hayatı ve araştırmakariyer basamağında kadınlarımız eşit koşullarda ilerleyemiyorlar. Bilim yaparken de güç şartlarda ve fedakarlıkla başarıya ulaşıyorlar. Türk biliminin ilerlemesine de çok katkı sağlıyorlar, ancak erkeklere oranla sayıları çok az olduğundan o başarılı kadınlarımızı kamuya tanıtmak istedik. Gönderilen teşekkür yazılarından, amacımızın gerçekleştiğini görmek bizi sevindiriyor. Bu kadar olumlu yaklaşım yanında şüphesiz eleştiriler de olacak. Asıl eleştiriler 5 yazının birindeki tek paragraf ile sınırlı oldu. Bu açık eleştirileri okudunuz. Eleştiriye çok açık olsam da aşağıdaki açıklamayı yapmak istedim. Sayın Doç. Dr. Ebru Hanımın 15 Kasım tarihli CBT’ deki “Kadınsan Doğuracaksın(?)” yazısından sonra, 3 feminist hanımın 5 Aralık tarihli “Kadın Çocuk Doğurmak Toplum ve Bilim” başlıklı eleştiri yazılarını merakla okudum. Kendi bakış açılarından belki de haklı görülebilirler. Eleştirilen yazıdaki ortak yazar da öğrencim olup bu yazıda, hele bu paragrafın yazılışında hiç müdahili yoktur. Kafamı karıştıran bu konuyu bilerek tartışmaya açmıştım. Eğer bu eleştirileri yazanlar benim 10 yıldır CBT’de yazdığım 5060 kadar yazımı okumuş olsalardı sorunu tartışmaya açmamdaki amacı daha iyi kavrayabilir ve eleştirilerinde daha ölçülü olurlardı. 50 yıllık akademik yaşantımda beni en çok üzen ve uluslararası toplantılarda en çok sıkıntıya sokan sorular, Türkiye’de kadın ölümleri, özellikle de “namus cinayeti” “töre cinayeti” denen kadın öldürmeleri ve kadına işkencenin yaygınlığı karşısında suskunluğumuzdu. Onlara karşı en büyük savunma kozum, ülkemizde akademisyen kadınların sayısının, Avrupa ve Amerika’dan daha yüksek olduğu, töre cinayetinin başka bir kesim tarafından yapıldığı ve yüksek cezalara rağmen önleyemediğimizdi. Kadın bilimcilerimizi yazarken bir yandan başarılı kadınlarımızın hayatın önlerine çıkardığı binbir zorluğa rağmen gösterdikleri başarılarına sevinirken, bir yandan da büyük bir kesiminin kariyer yaparken evlenmeyi unuttukları dikkatimi çekti. Çoğunun da bir tek çocuğu olduğunu biliyorum. Kadınlar ülkemizde maalesef iş bulmakta ve çalışmakta da zorlanmaktalar. Öğrenciliklerinde erkeklerden daha başarılı olan kadınların, kariyer süresinde karşılaştıkları güçlükler nedeniyle aynı başarıyı devam ettiremedikleri, okutulurken kızlara daha çok destek olan ailelerin kariyer yapan kadınlara destek yerine engel olmaya çalıştıklarını, eşlerinin ev işlerine yardımcı olma yerine alış verişi bile kadınlardan beklediklerini hepimiz biliyoruz. Yayınlanan listede eşim ve 4 öğrencim de var. İki kızımız da akademisyen (doçent). Oğlumuz da şimdi iyi bir alanda bilgisayar güvenliği firmasında çalışıyor. Eşim 2. kızımızı doktora deneylerini sürdürdüğü laboratuardan doğumhaneye giderek doğurdu. Bir ulusun bütün fertlerinin akıllı olması şart değil. Aziz Nesin Türk milletinin %60 aptaldır dediğinde kıyamet kopmuş, çoğu çok kızmıştı. Meşhur popüler bilim kitapları yazarı Carl Sagan Amerikalıların %95 hatta % 99’u aptaldır diye yazdı. Ama geri kalan % 1’i toplumu sürüklemeye bu hayat seviyesine ulaştırmaya yetti. ABD’deki üniversite sayısının üç bini bulduğunu, bunların ancak 6070 kadarının ileri düzeyde araştırma yapan dünyanın en iyileri arasın da, olduğunu yazdı. Üniversitelerimizde akademik kadroda çalışan kadın sayımız 62 bin. Rakam çok düşük değil. Bunların 2’şer çocuğu olsa 125 bin akıllı çocuk annelerini babalarını da katınca 250 bine ulaşan iyi eğitilmiş seçkin nüfus ulusun geleceğini değiştirir, önünü açar. Doğumla ilgili tartışmayı açmam siyasiler gibi nüfus artışını teşvik değil, kariyer yapmayı seçen kadınlarımızın daha uzun doğum izni, her üniversitede ucuz kreşanaokuluilkokul belki Avrupa’da bazı ülkelerde uygulandığı gibi çocuklar belirli bir yaşa gelinceye kadar ücretsiz izinli sayılma gibi konuları kamuya da duyurmaktı. Doğum izninde geçen süre doçentlik, profesörlük bekleme süresinden sayılma gibi akademisyenlerin çocuklarıyla ilgilenerek kariyerlerine devamı gibi önlemler konusunda öneride bulunmalarıydı. Bu önerimin, iki yanıt yazısındaki gibi yorumlanacağı aklımın ucundan bile geçmedi. Naziler gibi sağlıklı zeki arı ırk peşinde olmadığım gibi, her şeyi oy’a da indirgemiyor, her şeye de baş eğme yerine mücadele edilerek de birçok şeye ulaşılacağını düşünüyorum. Kadın haklarını savunan ve kadın derneklerinde görev alanların da büyük bir bölümünü akademisyen hanımlar oluşturmaktadır. İstediğiniz gibi yaşayın.. Aile içinde eşitliği sağlayın, yeter ki erkekler sizi dövmesin, işkence uygulamasın, öldürmesin. Asıl kadın mücadele alanı bunlar olmalı. Doğuma takmayın. Siz yine de istediğiniz kadar doğurun. Bundan kurtulamazsınız, annenlik en iyi derecedir. Maalesef erkekler sizin yerinize doğuramaz. Haberler 19CBT 1449/26 Aralık 2014 Türkiye’de ilk yerli haberleşme uydusu TUSAŞ’ta üretilecek TUSAŞ Türk Havacılık ve Uzay rı Enstitüsü, TUSAŞ, ASELSAN ve CTECH Sanayii A.Ş. tarafından üretilecek olan TÜRKSAT 6A uydusu firmalarının birbirlerini destekleyen ve tamamlayan yetkinlikleri doğrultusunda oluşturulacak iş paylaşımı ile geliştirilecek. ile Türkiye dünyada kendi ha Uydunun yapısal, ısıl ve kimyasal itki alt berleşme uydusunu yapabilen 10 ülke arasına girecek. sistemleri ile mekanik yer destek ekipmanlarının geliştirilmesi, kablaj tasarım ve üretimi, TUSAŞ sorumluluğunda ger çekleştirilecek. Ayrıca TUSAŞ, TÜBİTAK Havacılık ve uzay sa Uzay ile birlikte; Uydu Veri nayi sistemlerinin geliş Kotarma ve Komuta Kontrol tirilmesi, modernizas Yazılımları ile Uydu Mon yonu, üretimi, sistem taj, Entegrasyon ve Test Fa entegrasyonu ve yaşam aliyetlerinde görev alacak. döngüsü destek süreç Diğer yandan, üretim ve lerinde, TUSAŞ, 2020 test faaliyetleri TUSAŞ so yılında uzaya fırlatıla rumluluğunda TUSAŞ Uydu cak olan TÜRKSAT 6A Montaj Entegrasyon ve Test uydusunun üretimini Tesisleri’nde gerçekleştiri gerçekleştirecek. TÜRK len, 18 Aralık 2012 tarihin SAT A.Ş.’nin ihtiyaçla de üst düzey devlet ve aske rını karşılamak üzere, ri yetkililerin katılımıyla ya TÜBİTAK Başkanlığı pılan tören ile uzaya gönde koordinatörlüğünde GÖKTÜRK2 uydusu ikinci rilen GÖKTÜRK2 Uydusu, başlatılan “TÜRK yılını doldurdu görev yörüngesindeki ikinci SAT 6A Yerli Haber yılını başarı ile tamamladı. leşme Uydusu Geliştirilmesi ve Üretimi TUSAŞ’ın, TÜBİTAK Uzay İş Ortaklığı Projesi”nin tamamlanmasıyla Türkiye, ile tasarladığı GÖKTÜRK2, geçen iki dünyada kendi haberleşme uydusu yılda dünya etrafında 10 binin üzerin nu yapabilen 10 ülke arasına girecek. de tur atarak, 5 bine yakın görüntü ile Ülkemizin ilk yerli haberleşme uydusu toplamda 9 milyon 850 bin kilometre TÜRKSAT 6A, TÜBİTAK Uzay Araştırmala kareden fazla yeryüzü alanını kapsadı. Aşı teknolojisinde devrim Dünyada ilk kez Türk bilim insanları tarafından oda sıcaklığında 30 gün dayanabilen aşı taşıyıcı teknolojisi geliştirildi. Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Nesrin Özören ’in buluşu, aşı teknolojisinde bir devrim niteliği taşıyor. 2009 yılından beri proje üzerinde çalıştıklarını belirten Prof. Özören, geliştirdikleri aşı teknolojisiyle dünyanın her yerine aşı göndermenin mümkün olduğunu ifade etti. Hayvan deneyleri noktasına gelen çalışmada deneylerin olumlu çıkması sonucunda, bilim dünyasında bir sistem yenilenmesi gerçekleştirilecek. Aşıların daha uzun süre dayanması gerektiğini ifade eden Prof. Nesrin Özören, günümüzde kullanılan yeni nesil aşılarda mikroorganizmaların sadece en çok bağışıklık yanıtı veren parçalarının dâhil ediliyor olduğunu, bu yapıları içeren aşıların ise 28 0C derecede ve sabit koşullarda saklanmaları gerektirdiğini belirterek şunları söyledi; “Özetle yaptığımız çalışmalar sonucu yeni bir taşıyıcı bulduk. ASC zerreciklerinin üzerine istediğimiz bir hastalığın etkin antijenini (mesela grip virüsü ajanıH5, kuduz mikrobu parçası ya da herhangi başka bir zararlı organizma parçası) yükleyip hayvan ve/ veya insanlara zerk edip bağışıklama elde edebiliriz. Yeni aşı teknolojisi olarak geliştirdiğimiz bu yöntem ile henüz aşıları bulunmayan ve/veya aşı etkinliği az olan hastalıklara karşı da yeni aşıların üretimini kolaylaştırabiliriz. Buluşumuz olan ASC zerrecik taşıyıcısı; üzerine yüklenen antijenler/uyaranları 30 gün boyunca oda sıcaklığında ya da donma/çözülme döngülerine dirençli bir şekilde koruyor. Bu teknoloji ile geliştirilecek tüm aşılar; bugün ihtiyaç duyulan sabit koşullar yerine normal ısı koşullarında dünyanın her yerine gönderilebilecek”. ASC zerreciklerinin yeni taşıyıcı olarak kullanılması konulu patent Türk Patent Enstitüsü tarafından İncelemeli Patent Sertifikası ile ödüllendirilmiştir ve 20 yıl koruma sağlanmıştır (Patent Belgesi TR 2012 04773 B). Buluş eşsahibi eski yüksek lisans öğrencisi Ali Can Sahillioğlu’nun tez çalışmaları bu yeniliğin temelini oluşturmuştur.