17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Tartışma 19CBT 1448/19 Aralık 2014 Üniversite öğrenci kooperatifleri ne zaman? Prof. Dr. Yavuz Odabaşı [email protected] Bildiğim kadarıyla ülkemizde Üniversite Öğrenci Kooperatifleri hiç olmadı ve bu konuda herhangi bir farkındalık ve ihtiyaç da görünmüyor. Halbuki günümüz koşulları, gelişmiş ülkeler düzeyine erişebilmek için uygulama, işbaşında öğrenme deneyimi, araştırma, aktif ve sorumlu yurttaşlar olarak yaşamlarını devam ettirme, sorumluluk duygusu yaratma, toplum refahı ve sağlığına katkıda bulunma, sürdürülebilir bir yaşam oluşturmayı hedeflemeyi zorunlu kılıyor. Üniversiteler günümüzde, dijital ve demokratik değişimlerin etkin aktörleri olarak hem inovasyon merkezleri kurmakta hem de demokratik yurttaşlar yaratmakta önemli roller üstlenmektedir. Bir diğer konu da çok güncel bir gelişme olarak girişimciliğin üniversitelerde sadece işyeri açma olarak algılanmasının ötesinde, ortak çalışma ve işbirliği, davranış değişikliği gibi birlikteliği vurgulayan “girişimci kooperatiflerin” gelişme yuvaları olmasına katkı sağlayabilmesidir. Kampus içinde ya da dışında olabilen öğrenci kooperatifleri; bağımsız, kendini yöneten, gelir yaratıcı, yasal ve yönetiminde öğrencilerin bulunduğu ancak ilişkide olduğu üniversiteden bağımsız bir hukuki yapıya sahip. Bu kooperatifler genellikle ürün ve hizmetlerle ilgili. Seyahat acentesi hizmetleri, çamaşır yıkama, kitabevi, gazete ve diğer basım, yiyecek hizmetleri, ev mülkiyet hizmetleri, özel etkinlik destekçisi, geri dönüşüm gibi alanlar çeşitlenerek artmaktadır. Örneğin, öğrencileri ilgilendiren her konuda hukuki danışmanlıklar sunması bunlardan biridir. 1960 70’lerde hızlı gelişim gösteren bu kooperatif türleri hiç şüphesiz değişimlere ayak uydurmak ve öncü olabilmek için ilgi alanlarını da geliştiriyor. Üniversitede yerel, organik, doğal, sürdürülebilir, sağlıklı yiyecekleri, uygun ve alınabilir bir fiyatta sunabilmek için başlayan bu uygulama adil ve etik ticaret, düşük karbonlu ürünler konuları için de bu geçerli olarak daha sağlıklı yaşam biçimi sunmayı amaçlıyor. Yeni tür talepler; çevre kalitesinin yükseltilmesi, ekonomik çıkarların korunması, ayrımcılığın ve cinsel tacizin önlenmesi gibi konularda sadece toplu birliktelikle üstesinden gelinerek gerçekleşebileceği düşüncesi egemen. DÜNYADAKİ ÖRNEKLER Dünya üniversitelerindeki ilk örnekler, 1929 ekonomik krizinden oldukça olumsuz etkilenen ABD’de gelişiyor. Örneğin, 1933 yılında kurulmuş en büyük öğrenci girişimi Berkeley Öğrenci Kooperatifi, kâr amacı gütmeyen bir kooperatiftir ve öğrencilere kaliteli, düşük maliyetli barınma olanağı sunar. Özellikle eğitimine neredeyse devam edemeyecek durumda olan öğrenciler için “fırsat eşitliği” yaratıyor. 1300 öğrenciye hitap eden, kampus ve civarında 12 ev ve 3 apartmana sahip olarak işlevlerini yerine getiren bir kooperatif. Her evin yönetimi demokratik olarak yürütülüyor ve herkes maliyetleri uygun düzeye getirmek için gönüllü çalışarak katkıda bulunuyor. Düşük fiyatla kiralama yapmanın yanında çalışanlarına az da olsa saat başı ücret ödüyor. ABD’de pek çok üniversite bu alanda faaliyet gösteriyor. Örneğin, Northwestern Üniversitesi’ndeki öğrenci kooperatifi, 1915’te kız öğrencilerin ev ihtiyacını karşılama amacıyla kuruldu. Boston ve Michigan üniversitesilerinde 1928 yılında kuruldu. 1968’te NASCO adında birleştiler. Başka bir ülke örneği olarak Sidney Üniversitesi öğrenci kooperatifi, üyelerince sahiplenilen, işletilen ve üyelerin ihtiyaçlarını gidermeye çalışan ve kâr amacı gütmeyen bir kooperatif (STCUCCO, 1991). Kooperatifin insan odaklı, güvenli bir anlayışla ortak bir çalışmanın ürünü olduğuna inanılıyor. Üniversite yönetimi, fon yardımı ve desteği yapıyor. Eski cam fabrikası, mühendislik ve mimarlık fakültesi tarafından yeniden tasarlanarak barınma yeri haline getirildi ve kooperatife verildi. Kanada ve İngiltere’de de örnekler oldukça fazla. Edinburgh ve Birmingham üniversitelerinde güzel örnekler var. SCOOP, öğrenci yiyecek kooperatifini başlattı. Leeds Üniversitesi’nde 2006 yılında kooperatif başladı ve günümüze yayıldı, genişledi, şimdi 20’yi aşkın sayıda. Hindistan çok eski bir tarihe sahip. 12 bin civarında öğrenci var üye olarak. Federasyonu henüz yok. Endonezya’da 1976’da kuruldu. Malezya’da 8 üniversite kooperatifi bulunuyor. Kore, öğrenci kooperatifleri ile 1947’de tanışıyor ancak 1980’lerden sonra gelişebiliyor. DEMOKRATİK YAPI ve YÖNETİM Rochdale İlkeleri (Kooperatif İlkeleri) uyarınca, bu tür kooperatiflerde demokrasi, kişisel sorumluluk, destek, özerklik, dürüstlük, dayanışma, eşitlik, açıklık, sosyal sorumluluk, başkalarına özen göstermek ana ilkeler. Bu nedenle, yönetim kademesinde öğrenciler yer alıyor. İngiltere’de olduğu gibi, sosyal değişim için demokratik federasyon yapısı gerekebilir. “Student for Cooperation” İngiltere’deki öğrenci koope ratiflerine destek için kurulan, demokratik yönetimli bir kuruluş olarak buna güzel bir örnektir. Öğrenci dernekleri, konseyleri bu konuda öncü olabilir. Üniversite yönetimine, tıpkı kulüpler gibi, müracaat edip, destek ve yardım talep edebilirler. Güvenlik, altyapı desteği, bankacılık, sekreterya yardımı gibi alanlarda birçok ülkede olduğu gibi destek de alabilirler. Öğrenci kooperatifleri için iki nedenden gerek var: 1. İstenen hizmetler çok pahalı ve ulaşılması zor. 2. Hizmetlerin çoğu kampus içerisinde bulunmuyor. Yönetimler, çok değişik talepleri karşılama konusunda olumsuz kamuoyu baskısından çekinip zorlanıyor olabilir. Bunda devlet üniversiteleri geleneğinin ülkemizde egemen olması başlıca bir etken denilebilir. “Devlet üniversitelerinde her soruya çözüm geliyor, buna gerek yok.” denebilir. Bir diğer etken de kendi öğrencilerini ve öğretim elemanlarını seçip alamayan ve hep bir yanlışlık yapacak beklentisiyle bürokratik gözetim ve denetim altında tutulan üniversitelerin ve doğal olarak da öğrencilerinin de henüz özerk ve özgür olamayacağı kanısının yerleşmiş, kabullenilmiş olmasıdır. Bağımsız öğrenci kooperatifleri, kâr amacı gütmeyen yapılanmalar olacak mı, üniversitesinin yönetimi ile bütünleşecek mi konuları çok önemli. Hiçbir ayrım yapmadan tüm öğrencilere açık olarak; aidiyet yaratmak, bağlantı kurmak, farkındalık yaratmak konuları ile inovasyonun tabandan başlamasına ve böylece öğrenci ile yönetim ilişkisinin büyük oranda değişmesine olanak sağlayacak bir uygulama olarak bu kooperatifler için zaman gelmedi mi ülkemizde ? Boğazımıza kadar kimyasallara batmış durumdayız! Baştarafı 1011’den devam ladı, ön rapor, akrilamid yemenin kanser riskini arttırdığını, bunların arasında en tehlikelisinin kahve ve kızarmış patates olduğu belirtiliyor. Ne var ki lezzetli ve nişaşta açısından zengin yiyecekleri sevenler için akrilamidden kaçınmak neredeyse imkânsız. Ancak tüketimi azaltmanın yolları var. Örneğin kızarmış ekmeklerin hafif kahverengileşmesi yeterli olabilmeli. EFSA şimdilik aşırı pişirme ve aşırı “kıtırlaştırma” işleminden kaçınılması gerektiğini söylüyor. SON KARAR: Kuşkulanılmasına karşın yiyeceklerdeki akrilamidin insanlarda kansere yol açtığı kesinleşmiş değil. 9 Ambalajlar Paketlenmiş yiyeceklerin sarılı olduğu alüminyum kâğıtlar, polikarbonat plastikler gibi ambalajların tümü onlarca yıldır tartışmalara yol açan sentetik östrojen içerir. Bunun nedeni BPA denilen bileşi min memelilerde hormonal sistemi etkileme potansiyeli taşımasıdır. Amerika’da Hastalık Kontrolü ve Önleme Merkezi Amerikalıların % 90’ında BPA bulunduğunu açıkladı. Amerikan Toksikoloji Programı ise BPA’nın küçük çocukların beyninde ve davranışlarında olumsuz etki yarattığını bildirdi. Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi 2012 yılında biberonlarda BPA’yı yasakladı. AB ülkelerinde benzer yasaklar 2011 yılında yürürlüğe girdi. Avrupa Kimyasal Maddeler Kurumu BPA’nın insanlarda üreme sistemini olumsuz etkilediğini açıkladı. Hayvan deneylerinde BPA’nın etkileri kesin olmakla birlikte, insanlarda vücut bu maddeyi dönüştürdüğü için net bir sonuç alınamıyor. Şimdi gözler BPA’nın yerine konulan bisfenol S’ye çevrilmiş durumda. Bazı uzmanlar bisfenol S’nin de östrojen gibi davrandığını söylüyor. BPA hormon sistemini bozan kimyasallardan yalnızca biri. 2013 yılında 85 bilim insanı bir araya gelerek Avrupa’da daha sert önlemlerin alınmasını talep etti. Bildiride kanserli vaka sayısının artması, beyin, tiroid ve üreme sorunlarının çoğalması hormonal sistemin bozulması bu kimyasal ile ilişkilendiriliyor. SON KARAR: BPA insan sağlığına zarar veren ve endokrin sistemi bozukluklarına yol açan kimyasallardan yalnızca biridir. Reyhan Oksay Kaynak: New Scientist, 29 Kasım 2014 http://bit.ly/1BOGZoO http://dailym.ai/1zntskC http://cnn.it/1vR7VMl Gıda koruyucusu olarak yumurta kabuğu Geçtiğimiz günlerde uluslararası bilim ekipleri yumurta zarındaki proteinlerin, doğal ve etkili bir ağrı kesici olduğu bilimsel olarak kanıtlandı. Yumurta kabuğu, artık “en sağlıklı” gıda koruyucusu olarak da hayatımıza girecek. Yüksek Kimya Mühendisi Elif Güngör, 2011 yılından bu yana üzerinde çalıştığı yumurta kabuğunun, çöpe gitmeyecek kadar değerli olduğunu bir kez daha kanıtlayan bir çalışmaya imza attı. Elif Güngör, Türkiye’nin yılda 12 milyon dolar harcayarak yurt dışından ithal ettiği, ancak kimyasal nitelikleri nedeniyle sağlığa uygunlukları kuşkulu ve tartışmalı olan gıda koruyuculara alternatif olarak, yumurta kabuğundan tümüyle doğal bir gıda koruyucusu üretmeyi başardı.   Yumurta kabuğunun yapısını oluşturan kalsiyum karbonat, aslında ilaçtan kozmetiğe kadar birçok alanda kullanılıyor. Kalsiyum karbonatın, erime noktasının altında çok yüksek derecede ısıl işlem görmesiyle kalsiyum oksit elde ediliyor. Japonya’da 100 yıldır istiridye kabuğundan üretilen ve Dünya Gıda Kodeksi’ne girmiş olan kalsiyum oksiti, Elif Güngör, dünyada ilk kez yumurta kabuğundan elde etti. Böylece Çin, Avrupa ve ABD’den ithal edilen potasyum sorbat içerikli gıda koruyucularına, doğal, ucuz ve sağlıklı bir alternatif sağlanmış oldu.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle