17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

İklim 15CBT 1448 /19 Aralık 2014 İklim değişikliğini gözler önüne seren 29 madde Kasım ayının başında Birleşmiş Milletler Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) sekiz yüzü aşkın bilim insanının 13 ay süren çalışmaları sonucunda hazırlanan ve bugüne dek hazırlanan raporların biraraya getirilmesiyle oluşturulan 5. Değerlendirme Raporu’nu kamuya açıkladı. Raporda iklimin nasıl değiştiğiyle ilgili bir durum değerlendirilmesi yapılıyor ve değişikliğe neden olan unsurlara, değişikliğin gezegenimiz ve insanlar üzerinde yaratacağı etkilere ve daha da kötü etkilerin önüne geçilmesi amacıyla alınması gereken “hafifletici” önlemlere dikkat çekiliyor. Raporda belirtilen öneriler öncelikle 2015 yılında küresel iklim konusunda tarafları bağlayıcı bir anlaşmaya ulaşılması yönünde belki de son bir çaba harcayacak olan olan devlet yöneticilerini hedef alıyor. Aşağıda 116 sayfalık bu rapordan alınan ve herkesin en çok bilmesi gereken 29 konuya yer veriliyor. İklimdeki değişiklikler: • Havaküre giderek ısınıyor. • Okyanuslar giderek ısınıyor ve asit düzeyi her geçen gün daha da artıyor. Nedenleri: • CO2 salımları kürsel ısınma ve okyanuslardaki asitlenmenin en önde gelen nedenlerinden biri ve salımlar giderek artıyor. •Metan gazı salımları ısınmaya yol açan ve miktarı giderek artan en önemli ikinci unsur. •1950’den bu yana sıcaklıklarda meydana gelen artışın hemen hemen tümü insan kaynaklı. • Sıcaklık artışına yol açan hemen hemen hiçbir doğal kuvvet yok. • CO2 salımlarına yol açan en önemli insan kaynaklı unsurlar arasında fosil yakıt tüketimi, çimento üretimi ve petrol üretimi kapsamında gazların yakılması (“tutuşturma”) yer alıyor. Etkileri: •Deniz düzeyleri giderek artan bir hızla yükseliyor. • Buzullar eriyor, buz örtüleri giderek inceliyor ve Kuzey denizindeki buzlar yok oluyor. • Kutuplardaki donmuş kara parçaları (permafrost) çözülüyor. • Kuzey Amerika’da kar yığını azalıyor. • Soğuk gündüz ve gecelerin sayısı giderek azalıyor. • Sıcak gündüz ve gece sayısı giderek artıyor. • Sıcak dalgalarının giderek artması ve daha uzun süreli olması bekleniyor. • Sağanak ve kar fırtınalarının daha sıklıkla ve daha yoğun yaşanması bekleniyor. •Yağışların genelde kutuplara yakın bölgelerde ve Pasifik’in ekvator bölgesinde artması, orta en lemlerde kurak bölgelerin daha kurak ve sulak bölgelerin de daha sulak olması bekleniyor. • Canlı türleri giderek artan bir hızla yok oluyor. • Bitkilerin, küçük memelilerin ve okyanus canlılarının büyük bir bölümü değişikliklere yeterince hızlı bir biçimde ayak uyduramıyor. • Küresel sıcaklık artışının 2 santigrad dereceyi aşması durumunda besin kaynaklarında dünya çapında bir kıtlığın başgöstermesi bekleniyor. • İnsanlarda sağlık koşullarının her geçen gün daha da kötüye gitmesi bekleniyor. • Tüm ülkelerde yoksul kesimin bu çekincelerden daha da çok etkilenecekleri belirtiliyor. • Doğal sistemlerin ve insanların ciddi biçimde zarar görmesini önlemek için tüm dünyanın el ele vererek küresel ısınmayı sanayi öncesi düzeylerinin 2 dereceden az üzerinde tutması gerekiyor. • Günümüzde uygulanan hafifletici önlemlerde herhangi bir artış olmaması durumunda, 2100 yılına dek küresel ısınma düzeyinde 4 derecelik bir artış meydana gelmesi daha yüksek bir olasılık. • Sera gazı salımlarında 2050 yılına dek belirgin bir düşüş sağlanması küresel ısınma düzeyinde 2100 yılına dek çarpıcı bir azalmaya yol açabilir. • Havaküredeki CO2 düzeyinin milyonda 450 birimin altında tutulması küresel ısınmayı 2 santigrat derecenin altında tutabilir. • İnsan kaynaklı gaz salımlarında 2050 yılına dek 2010 düzeylerine kıyasla yüzde 40 ile 70 arasında bir düşüş sağlanması durumunda CO2 düzeyleri büyük bir olasılıkla 450 ppm’nin altında kalabilir. • CO2 düzeylerinin 2100 yılına dek 530 ppm’ye ulaşması durumunda gezegenimizdeki ısınmanın 2 derecenin altında tutulması yüzde elliden biraz daha düşük bir olasılık; bu durumda ısınmanın 2 derecenin altında tutulması için gaz salımlarında 2050 yılına dek 2010 düzeylerine kıyasla yüzde 2555 arasında bir düşüş sağlanması gerekiyor. • 2100 yılına dek 430530 ppm hedefini tutturması için dünyanın düşük karbonlu elektrik kaynaklarına ve enerji verimine yılda birkaç yüz milyar dolarlık bir yatırım yapması gerekiyor. • Karbon yakalama ve depolama teknolojilerinden yaygın bir biçimde yararlanılmadığı sürece dünyadaki karbon düzeyinin 450 ppm’nin altında tutulması pek de olası değil. Öyle ki, şimdi tüm dünyada bu konuyla ilgili teknik çözümler geliştirilmesinin, uluslararası çapta bir anlaşmaya varılıp bu yönde gerekli desteğin sağlanmasının tam zamanıdır. Rita Urgan, Scientific American Blog Network/ 3 Kasım 2014 TEKNOLOJİ POLİTİK Baha Kuban [email protected] Elektrik Sektöründe “Beyaz Filler” Rivayet odur ki, Siyam Kralları (bu günün Tayland’ı), kendilerine saygı sızlık ettiklerini düşündükleri yabancı elçilere “Beyaz Fil” hediye ederlemiş. Adalet, güç, barış ve zenginlik simgesi beyaz fil, hediyenin muhatabı kişileri bakım ve yem masrafları ile perişan edip ergeç iflas ettirir, sonunda çeker giderlermiş. Zaman geçmiş, “Be yaz Fil” ifadesi gösteriş peşindeki idarelerin, bütçelerini çok aşan, işlevini yerine getiremeyen, batık bütçeli, fiyasko projeleri için kullanılır olmuş. Biz memlekette beyaz fillere pek alışığız, kamunun havaalanı, otoyol, hasta hane projeleri, en son 450 milyona bitecek derken 2 milyar TL’ye biten ve son zamanlarda basını meşgul etmekte olan Mersin’deki Akdeniz Olimpiyat Oyunları bütçesi vb., vb. Batık bütçeli büyük projeler, kuşkusuz Türkiye’ye ve sadece kamuya özgü değil. Bu yazıda değinmek istediğimiz işler, global enerji sektöründen ve büyük kısmı özel sektör eliyle yürütülen projeler. Benjamin K. Sovacool, Danimarka’da Aarhus Üniversitesi’nde Enerji Teknolojileri Merkezi’nin Başkanı ve enerji ve ekoloji, bilim teknoloji poli tikaları gibi konularda çok ses getiren araştırmalar yapan bir bilim adamı. Sovacool’un ilgi alanının merkezinde enerji teknolojileri ve toplum ilişki lerinin olduğunu ve kendisinin Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli IPCC’nin üyesi olduğunu hatırlatalım. Sovacool’un ekibi ile birlikte yürüttü ğü ve “Energy” Dergisinin 2014 Eylül’ünde ardarda yayımladığı iki araştır ması konumuz açısından ilgi çekici. Sovacool ve ekibi bu araştırmalarında, 1936 ve 2014 arasında 57 ülkede yapılan 401 elektrik sektörü yatırımını masaya yatırmışlar. Altı kategoride (nükleer, büyük hidroelektrik, termikkömür/doğalgaz/petrol, rüzgâr, gü neş ve yüksek gerilim iletim hatları) incelenen yatırımlar yaklaşık 1 trilyon büyüklüğünde. Projelerin toplam kurulu gücü, 325 GW civarında. Oldukça temsil edici bir örnekleme. Araştırmacılar, ortalamada yatırımların %75’inin bütçeyi aştığını ve bütçe aşımlarının yine ortalama olarak proje başına büt çenin %66’sı civarında olduğunu tespit etmişler. Ama, ortalamalar sizi yanıltmasın! Yatırım gruplarına ayrı ayrı bakıl dığında, sonuçlar çok daha ilginç olmaya başlıyor. Aşağıda Sovacool’un araştırmasının sonuçlarını özetlerken, biz de kendi sonuçlarımızı çıkaralım. İşte enerji sektörünün beyaz filleri... Nükleer yatırımlarının neredeyse her projede bütçelerini aştığını ve bütçe aşımının %120’ye varan oranlar Projelerde öngörülemeyen maliyet artışı (%) da olduğunu görüyoruz. Bütçesini aşan projelerin toplamda oranı (%) Bu olağanüstü bilgiyi tek tek projelerden bi liyorduk zaten (en son örneği Finlandiya’da Areva’nın inşa ettiği Olkiluoto güç santralı) Nükleer B. hidroelektrik Termik Rüzgâr Güneş İletim ama bu kadar istikrarlı bir felaket! Daha küçük Elektrik sektörü yatırımlarında farklı teknolojilere göre olsa da büyük hidroe bütçe aşım sıklığı ve oranı lektrik projeleri de ikinci beyaz fil grubunu oluşturuyor. Kolayca tahmin edilebileceği gibi, rüzgâr ve güneş projelerinin finansal riskleri en az düzeyde. Sovacool ve arkadaşları araştırmalarında, birim kurulu güç bazında sonuçların farklı çıkabileceği yönündeki itirazları da dikkate almışlar. Örneğin, küçük güneş projelerin deki finansal sapmaların büyük nükleer ve hidroelektrik yatırımlarına göre proje büyüklüğü ile karşılaştırıldığında sonucun farklı olabileceği yönünde ki itirazların geçerli olmadığı da ortaya koymuşlar! Bu noktada, enerji sektörü yatırımlarının uzun ömürleri ve iklim deği şikliği ve dolayısıyla yeryüzünün kaderi ile yakın ilişkisi nedeniyle bu so nuçların yalnızca ülke ekonomileri açısından ciddi sonuçlar doğurduklarını hatırlatalım... Öte yandan, politikacıların ve iktidar sahiplerinin denetim korkusundan kurtuldukları ölçüde mega projelere düşkün oldukları bilinen bir tarihi gerçek. Bununla birlikte, Sovacool ve arkadaşları ikinci makale lelerinde bu konuyu istatistiki açıdan da incelemişler. Buna da gelecek yazıda bakalım...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle