Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
DOĞAN KUBAN Kültür CBT 1439/17 Ekim 2014 5 Düşünce İnsanda Yoğunlaşmalı! Afrika’da, Kanada’da değişik diller konuşan azınlıklar var. Ama birbirleriyle kavga etmiyorlar. Ülkelerin de ortak bir dili var. lar mı? Amerika’nın kuyruğuna takılıp giden, kahvelerini Starbuck’da içenlerin ‘Biz neden sürünüyoruz? Neden Amerikalılar gibi bilimsel araştırma yapmıyoruz?’ diye düşündükleri oluyor mu? Türkler, dünyanın geç göçerleri olarak, ilişkiye girdikleri her toplumun, İranlıların, Hintlilerin, Arapların, İtalyanların müşterisi oldular. Egemen oldukları topraklarda bile Hıristiyanların, Rumların, Ermeniler ve Yahudilerin müşterileriydi. Güçlü iken dünyayı kendilerine çalıştırdılar. Müşteriliğin başka tür ilişkilere dönüşeceğini akıllarına bile getirmediler. Sonunda askeri egemenlik yok olunca, müşteriliğin el açmak olduğunu da anlamamakta direniyorlar. kalmışlık olgusundan kaynaklanıyor. Aslında bunun tanımı, “Çağdaş gelişmiş ülkelerin ulaştığı entelektüel düzeyin altında yaşamaktır.” Tanımı basit ama, çözümü neredeyse olanaksız. Bizim toplumun çağdaşlık macerası, başta kente göçmek olmak üzere, Hüseyin Rahmi’nin Osmanlı döneminin sonunda “İki hödüğün seyahati” adlı hikâyesinin bir varyasyonu gibidir. İki hödük ellerinde yabancı bir banknotla Büyükada’ya gezmeye giderler. Hikâye onların bu banknotu bozdurma macerası üzerine kuruludur. Bu bizim çağdaş serüvenimize çok benziyor. Elimizde dolarlar, Euro’lar ne yapacağımızı şaşırmışız . Geri kalmış ülkeler, paralel olgularla eşitliği birbirine karıştırıyorlar. Araba kullanan Türk, araba kullanan Amerikalı ile paraleldir, ama araba yapan Amerikalı ile eşit değildir. Türkiye Amerikalı gibi gökdelen yapıyor. Paralel bir iş. Ama plan yapamıyor. Okullar ve üniversiteler artıyor. Fakat öğreti düzeyi düşük. Kaldı ki Amerika’da her 80 milyon nüfusa 800 üniversite var. Türkiye büyük bir yalan ortamında yaşıyor. Buna olanak veren, toplumun cehalet mirasıdır. Bu kavramsal düşüncenin gelişmemiş olmasından kaynaklanıyor. Büyük kente gelen köylü birkaç yılda ne kadar kentli olabilirse biz de o kadar çağdaş olabiliyoruz. Koca ülke neden debeleniyor? Çünkü yaşam düşünce odaklı değil, nesne odaklı. Bu tavır çağdaş dünyaya paralel. Çağdaş dünya da hayvana paralel. Bu durumu biraz rahatlatan binlerce yıldır orada burada birikmiş bilgelikler. En az biriktirenler debeleniyor. T ürkiye’de binlerce yıldır bu coğrafyada yaşayan, 12 13. yüzyıldan başlayarak Türk dilli olmaya başlayan sayısız etnik grup var. Ortak dilleri Türkçedir. Türkçe, Türkiye denen Cumhuriyetin ortak dilidir. Ama Türkiye’de Kürtçe, Arapça, Lazca, Rumca, Ermenice, İbranice, Bulgarca, Çerkez dillerinden herhangi birini Türkçeden daha iyi konuşan milyonlar olduğunu gördüm. Bu sadece Türkiye’nin değil, sayısız ülkenin, belki de her ülkenin, başta ABD olmak üzere, tarihi gerçeğidir. Kültürel kimlik daha geniş kapsamlıdır. Dili de içerir. Fakat politik bütünlük için yeterli değildir. Bu da günümüz dünyasında yeteri kadar açık. Geçmişte ve günümüzde bu da bilinen bir gerçek. Öte yandan dünyanın ortaçağdan bu yana Türkiye diye bildiği bir ülke var. Günümüzde de aynı adla tanınıyor. Tarihte Türklerin kurduğu çok devlet var. Ama sadece bir tane Türkiye Cumhuriyeti var. Kimse onlara sen Laz’sın, Kürt’sün, Arap’sın, Çerkez’sin, Yahudi’sin demiyor. Sadece nüfus cüzdanına ve pasaportuna bakıyorlar. Dünya o kadar uygar sayılmaz. Ama bu sorunu aşacak kadar uygar oldu, diyebiliriz. Avrupa’nın hasta adamının ölüp parçalanması için, bütün Avrupa işbirliği yaptı. Cumhuriyeti kurduğumuz zaman adını Türkiye koyduk. Türkçe bir bey adını Osman’a çevirenler yüzünden Osmanlı Devleti olan ülke, Avrupalıların ortaçağdan bu yana bildikleri ‘Turchia’ oldu. Bunu tartışan cahillerin neyi yalanladıklarını bilmiyorum . Son nefesindeki hasta adamı (yani Osmanlı devletini) gömmek için bütün Avrupa seferber oldu. Türkiye’yi Osmanlı’dan ve düşmanlarında kurtaran, yeniçeri’den temizlenmiş, Osmanlı ordusu oldu. Cumhuriyeti kuranlar da Türkçe konuşan Anadolu Müslümanları. Yavuz Selim, Kureyşli Arap son Abbasi halifesini İstanbul’a getirip halifeliği, Kuran’ın açık ‘Halife Kureyş’den olur’ emrine karşın, Halifeliğe el koyduğu zaman biz Arapça konuşmadık. Türkçe konuşulduğu için Avrupalılar bizi Türk diye nitelediler. Türkiye Cumhuriyetinin dili Türk dillidir. Bu başka diller yok anlamına gelmez. Kurtuluş Savaşından sonra artık Sultan kulu değil, Anadolu halkı olduk. İspanya’da, Fransa’da, İngiltere’de, İsviçre’de, İtalya’da, Amerika’da, Brezilya’da, Hindistan’da, Pakistan’da, Güney MEZHEP KAVGASI GELİŞMEMİŞ ÜLKELERİN DERDİ Mezhep kavgası sade gelişmemiş ülkelerde var. Bu kavganın Müslümanları sömürmek için Batının icadı olduğunu İslam dünyası hâlâ anlamadı mı? Cihad, Allah’a ve Peygamberine inananların kavgası değildir. Kaldı ki çağdaş ekonomi insanları parçalanmaya değil, birleşmeye sürüklüyor. Gökdelen müteahhitleri Türk, Kürt, Laz, Yahudi vb. hepsi büyük kentlere kilitlenmişler. Bugün kültürel nedenlerle ülke bütününde idari ve politik düzenlemeler yapılabilir. Bir dilin yaşaması, bir hayvan türünün yaşamasından daha az önemli değildir. Fakat bölünerek büyüyen bir ekonomi yok! Zengin olan toplum da yok! Bu ulus kendinin Türk olduğunu ulusal maçlarda anımsayan garip bir toplum. O zaman, bayrak, marş “Türkiye, Türkiye..” diye haykırışlarının bini bir para! Bu ilkelleşmedir. Yozlaşma da denebilir. Toplumu dünyadan soyutlayan ilkel düşünceler olduğuna inanmak gerek. Yoksa bu olguların anlaşılmayacak bir tarafı yok! Onun için toplumu bu hale getiren nedenin toplumsal cehalet olduğunu söylüyoruz. Bu da ancak yönlendirilen bir cehalet olabilir. Bunun temelinde İmparatorluğun neden çöktüğünü ve Birinci Dünya Savaşı öncesinin tarihini bilseler, bugünkü durumu da anlarlardı. Bu öncül cehaletin çağdaş dünyayı anlamayı da zorlaştırdığını ve sömürü düzenin işlemesine yardımcı olduğunu da bilinçlendirmek gerekir. TÜRKLERİN ÖĞRENEMEDİĞİ 1.5 MİLYARA, 320 MİLYON İNSAN Dünyada yaşayan 1.5 milyar Müslüman’ın karşısında sadece 320 milyon nüfusu olan ve onların tümünden daha zengin olan Birleşik Amerika’da kaç tane din, mezhep, dil, etnik grup olduğunu bu halk biliyor mu? Washington D.C.’de bir sokakta on tane değişik kilise olduğunun işitmişler mi? Osmanlı toplumunun kaç din barındırdığını, İstanbul’un kilise ve sinagoglarını işitmişler mi? Cihadın Allah’a ve Peygambere inananlara karşı yapılmadığını biliyor Napolyon’un Kahire’yi almasına karşın, Osmanlı Avrupa’yı Fransa’dan öğrendi. Batı teknolojisi ve ikinci derece Batı uygarlığını da, Fransız ve Almanlardan öğrendik. Günümüzde de Amerika burnumuzdan çekip götürüyor. Bu geçmiş serüvende, ulusun tarihi anılarına sürekli Rus savaşlarının ve Doğu Anadolu işgalinin ve Türkiye ye göç eden Kafkasyalıların büyük etkisi oldu. Rusları Osmanlı İmparatorluğunu tehdit eden en büyük düşman olarak bellediğimiz için, Marx’ın düşünceleri üzerine kurulu Batı düşünsel açılımlarını da hep dışladık. Marx’ı tümüyTayfun Akgül le unutup, onun fikirleriyle yoğrulmuş Fransız, Alman, İngiliz, Amerikalı sayısız düşünür ve yazarın 20.yy.’ı nasıl etkilediğini Türkiye’nin aydınları pek öğrenmediler. Çağdaş Batılı akademisyen ve ekonomistlerin anlattıkları da bu yüzden dışlanıyor. ENTELEKTÜEL DÜZEYİN ALTINDAYIZ Türkiye’nin her alanda sorunu olması geri