24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

• KÜLTÜR • DOĞAN KUBAN Geri Kalmanın Tek Adresi Var Toplumu, yakın geleceğin her an bizi yaşamımızdan edecek tehlikelerine karşı teknolojik olarak hazırlamak zorundayız. Dünyanın tek savaşı budur. 1632’de Engizisyon Galileo Galilei’yi 70 yaşında ‘Büyük Dünya Sistemleri Üzerine Diyalog’ adlı kitabında Kopernik’in tezini tartıştığı için, işkence yapmakla tehdit ederek, söylediklerini geri aldırmış ve ev hapsine mahkum etmişti. Evinde kör olarak öldü. Ama bugün papalık, onun kuramlarına dayalı hesaplarla Ay’a giden adamlara bir şey diyemiyor. Gregor Mendel Avusturyalı bir katolik papazı idi. Bitkilerle uğraşmayı ve onların türlerini geliştirmeyi seviyordu. Yaptığı deneylerde canlı türlerinde kuşaklardan kuşaklara geçen fiziksel özelliklerin kalıtım yasalarını buldu. Evrim kuramına büyük bir katkı sağladı. Mendel’in Katolik papazlığına bir şey olmadı. Kilise de kendisini aforoz etmedi. Yemen’e giden Çerkez Osmanlı, bir zenci kadın alırsa çocuklarının beyaz olmayacağını tahmin edebiliyordu. Ama Mendel yasalarını işitmemişti. Herkes fareden fil doğmayacağını biliyor. Bunun için de kalıtım yasalarını bilmesine gerek yok. Taliban füze kullanıyor, ama balistik bilmiyor. Fakat bu bilmeden kullanmakla Afganistan nereye kadar gidebilir? Toplumlar sanayileşip, bitmeyecekmiş gibi dünyayı tahrip ettikleri için şimdi başlarında küresel ısınma gibi bir tehdit var. Her isteyene araba satar ama otopark yapmazsanız ulaşım kördüğüm olur. Bunu kentlerde deneyerek toplum öğrendi. Ama ders almadı. Müslüman toplumların neden dünyanın en fakir ve en geri kalmış toplumları arasında olduğunu hiç düşündünüz mü? Bu kuşkusuz Kuran’ın emri değil. Nedeni açık: Müslüman toplumlar kullandıkları çağdaş araçların nasıl çalıştığını bilmiyorlar. Çünkü teknoloji üretmek araba tamir etmek gibi bir şey değil. Teknoloji Bilime dayalı. Bilim de YÖK ya da TÜBİTAK benzeri politik kurumların emrinde değil. Bilim adamları evrensel bir bilgi örgütlenmesinin üyeleridir. Bunlar doktoralı, profesör unvanlı öğretmenler değil. Kendilerini bilime, bilgiye adamış özgün insanlar. Kuşkusuz unvanları da olabilir. Fakat unvan kimseyi bilim adamı yapmıyor. Bilim adamlığına tayinle değil, bilgi ve beyin gücüyle ve yaratarak geliniyor. Bugün teknoloji bilime çok yakın. İslam toplumlarının hastalıklarından biri bütün yaşamlarına, hatta savaşlarına egemen olan gücün, yani bilimteknoloji çiftinin yaşamlarındaki yerini algılamakta zorlanmaları. Aşağıdaki istatistik bilgi, İslam toplumlarının cehaletini anlatmak bağlamında çok aydınlatıcı. sanata, hatta soyut resme ve heykele karşı çıkıyor. Şeriat öyle diyormuş. Telefon makinesini neden kırmıyor? O bir şeytan işi ve gavur icadı değil mi? Geleceğin yaşamsal gerekleri ve onları zorlayan değiştiremeyeğimiz koşullar karşısında politik programlar, BOP gibi tasarılar, uydurma eğitim programları, liberal ekonomik öngörüler, ideolojiler ikincil, üçüncül, belki de boş sorunlardır. 2500 KAT FAZLA NOBEL ÖDÜLÜ Dünyada 1.5 milyar Müslüman, 20 milyon Yahudi var. Yahudiler son 100 yılda 104 Nobel ödülü almışlar. Müslümanlar da 3 ödül almışlar. Bu nüfusa oranla Yahudilerin Müslümanlara oranla 2500 kat fazla ödül aldığı anlamına geliyor. Kuşkusuz bunlar gelişmiş ülkelerde yaşayan Yahudiler. Fakat bu oran Müslümanların gelişmemiş toplumlar olduğunu ve Yahudilerin de bilim alanında çok büyük bir başarı gösterdiklerini anlatıyor. Suudi Arabistan dünyanın en zengin petrol ülkesi. Adam başına yıllık geliri 22.500 dolar. İsrail’de adam başına gelir 33.000 dolar (Economist, 2013). Petrolü yok. Bu bir şey açıklıyor mu? ‘Anlamayana davul, zurna az!’ (Türkler bunu söyleyecek kadar zeki oldukları halde neden cahiller? Yoksa bu zekâ yerine kurnazlık mı?) Cehaletin kalabalık toplumlarda kötü davranışlarla sıkı ilişkisi var. Dünyadaki rüşvet ve yolsuzlukları araştıran Uluslararası Şeffaflık Örgütü 127 ülkede Türkiye’nin yolsuzlukta başta gelen 6. ülke olduğunu saptamış. (%21). Bu Japonya’da (%1) miş. Gerçi istatistiklere çok güvenmemeyi özellikle ülkemizde, öğrendik. Teknoloji bütün devletlerden, sultanlardan, diktatörlerden daha güçlü. Her istediğini dayatıyor. Kimse otomobil istemem, telefon almam, televizyon almam, internet istemem, MRI istemem, demiyor. Kimse hacca deve kervanı ile gitmiyor. Gavur icadı uçakla gidiyor. Telefonundan ayrılamayan bağnaz, elektromanyetik dalgalardan haberli değil. Ama Kuran’a bakıp telefon karşıtlığı yapamıyor. Çünkü Kutsal Kitap’ta böyle bir şeyden söz edilmiyor. Televizyon ne gösterirse seyreden, telefonu ile fotoğraf çeken, her türlü figüratif İSLAM TOPLUMLARI NEREYE KAÇACAK? Teknoloji ile bilim arasındaki ilişkileri anlayamayanlar, yaşamla doğanın ilişkilerini bilimsel değerlendirilmesini, kentsel yaşamla bilim arasındaki ilişkileri de anlamıyorlar. Yapı, doğa, ulaşım, insan davranışları, kültürel potansiyeller arasındaki ilişkileri de anlamıyorlar. Bir ağacın oksijenle, gürültü ile, psikolojik sağlıkla, estetikle ilişkisini bu topluma anlatmak olanaksız. Bunlara ilişkin kararları da önüne gelenin veremeyeceğini de anlamıyorlar. Çünkü bu ilişkilerin bilimsel boyutları olduğunu idrak etmekte zorlanıyorlar. 10 000 kişilik kentle 10 000 000 nüfuslu kent arasında sadece sayısal değil, niteliksel fark olduğunu da anlamakta zorluk çekiyorlar. Köylü ile kentli arasındaki farkları, dijital haberleşme ile koklaşma arasındaki farkı da anlamaları olanaksız. Sürekli çelişkiler içinde yaşadıklarını göremiyorlar. Gerçi bu sorunlar sadece İslam ülkelerinde değil, daha gelişmiş olduklarını düşündüğümüz ülkelerde de var. Tüketim ideolojisi, paraya tapmak insanların dünyanın kökten değiştiğini görmelerini zorlaştırıyor. Bu toplumsal bir duyarsızlık ve bilgisizlik olduğu için en cahil toplumların gelecekleri daha karanlık. Toplumu, yakın geleceğin her an bizi yaşamımızdan edecek tehlikelerine karşı teknolojik olarak hazırlamak zorundayız. Dünyanın tek savaşı budur. Bu bağlamda Batılı dostlar da (?) kendilerini aldatıyor olabilirler. Fakat oldukları kesin. Bugün kendi içlerinde kavga eden fakir ve cahil İslam toplumları geleceğe nefes nefese girecekler. Kaçacakları bir yer de yok. O zaman kimse kimseyi göçmen diye ülkesine almayacak! Türk araştırmacıdan önemli buluş: Esnek ve güçlü cam Yale Üniversitesi’nden aralarında Türk araştırmacı Baran Saraç’ın da bulunduğu bir grup araştırmacı camın mikroanatomisini değiştirerek cama güç ve esneklik katacak yeni yöntemlerin geliştirilmesinin yolunu açtı. Yale Üniversitesi araştırmacıları, camın mikroanatomisini değiştirmek ve bu değişikliğin camın genel karakterini nasıl etkilediğini ölçmek için bir yöntem geliştirdi. Cama beklenmedik bir güç ve esneklik katabilecek yeni metotlara öncülük edecek bir araştırmaya imza atan ekibin keşfettiği yöntem, cama ek olarak çelik, geçirgen maddeler, doğal malzemeler ve alaşımlar gibi geleneksel metallere de uygulanabiliyor. Yale Üniversitesi’nden Baran Saraç’ın yardımcı yazar olduğu araştırmanın sonucunda ortaya çıkan ve araştırmacıların “yapay mikroyapılar” olarak adlandırdığı yöntem, maddenin mikroyapısının hacimsel oran, şekil gibi bir özelliğini değiştirirken, diğer özelliklerini sabit tutuyor. Cam gibi malzemelere kırılmadan şekil değiştirme özelliği kazandırabileceği öngörülen bu yöntemle malzemenin genel özelliklerinde meydana gelen değişim de ölçülebiliyor. Nature Communications dergisinde yayımlanan araştırmayı yürüten Yale Üniversitesi Makine Mühendisliği ve Malzeme Bilimi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Jan Schroers, “Artık yapısal uygulamalar için en önemli malzeme olan sündürülebilir esnekliğe sahip metal cam alaşımları üretebiliriz.” dedi. ABD Enerji Bakanlığı, National Science Foundation ve Yale Üniversitesi tarafından desteklenen araştırmanın sonucunda bulunan yeni yöntem, araştırmacıların yeni mikroyapılar tasarlayarak, bunlardan çok sayıda üretebilmesini sağlıyor. Tayfun Akgül CBT 1377 5 / 9 Ağustos 2013
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle