24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

yıllarda %4.5 oranında ancak büyüyebilmiştir. Genel bir sonuç olarak, Cumhuriyet tarihinin (19232012) tarihsel büyüme performansını gösteren %4.8’lik büyüme oranı, dünya ekonomisinde aynı dönemde gerçekleşen ortalama büyüme oranı dikkate alındığında, “orta” düzeyde bir performansı gösteriyor. Başka bir ifadeyle, Türkiye ekonomisinde 19242012 döneminde gerçekleşen ortalama büyüme oranı Türkiye’nin gelişmiş ülkeler ile arasındaki gelişme açığını kapatacak düzeyde bir büyüme oranını temsil etmiyor, Türkiye gelişmiş ülkelere yakınsamıyor. Notlar Bu yazı İKTİSAT VE TOPLUM dergisinin son sayısında yayınlanan “İktisadi Dönemler İtibariyle Türkiye Ekonomisinin Büyüme Performansı:19232011” isimli makaleden hareketle hazırlanmıştır. Bkz. Eşiyok, B.A (2013), “İktisadi Dönemler İtibariyle Türkiye Ekonomisinin Büyüme Performansı:19232011”, İktisat ve Toplum, Sayı:30, s.2335. 2 Türkiye Ekonomisinin iktisadi gelişme evrelerine ilişkin bkz. Boratav, K., (2003), Türkiye İktisat Tarihi 19082002, İmge Kitabevi, Ankara. 3 Uygur, E.(1993), İktisat Söyleşileri, Bilgi Yayınevi, Ankara. 1 “Karbon balonu” iklim Ormanlar küresel ısıngörüşmelerini tehdit manın etkisini azaltıyor İklim, etkileşimleri açıklanamayan ve çok saediyor yıda ayrıntıdan oluşan karmaşık bir sistemdir. MeTehlikeli boyutlardaki iklim değişiminin önüne geçebilmek için fosil yakıtlar tüketimine bir son vermemiz gerekiyor. Ne var ki, fosil yakıt tüketiminin kısıtlanması küresel ekonominin büyük bir bölümünün yok olması demek. Küresel ısınmanın 2°C ile sınırlandırılması amacıyla sunulan ve bağlayıcı nitelikte olmayan uluslararası bir anlaşma imzalanırsa, gezegenimizin mevcut fosil yakıt rezervlerinin yalnızca dörtte birini tüketebileceğiz. Karbon İzleme Girişimi’nin yeni raporuna göre, bu, dünyanın önde gelen enerji şirketlerinin değerinde yüzde 40 ile 60 arasında bir düşüşe yol açacak, çünkü bu şirketler kullanılmamış kaynakların araştırılmasına milyarlarca dolarlık yatırımlar yaptıları. Yatırımcılar, ellenmemesi gereken fosil yakıt rezervlerine büyük paralar yatırarak bir “karbon balonu” oluşturdu. Aşamalı uygulanacak herhangi bir iklim sözleşmesiyle bunun ekonomiye vereceği zarar en azına indirilebilir. Asıl sorun zamanımızın azalıyor olması. Bu yüzden böylesi bir sözleşmenin bir an önce yaşama geçirilmesi gerekiyor. Uzmanlar gaz salımlarıyla ilgili bir kısıtlamaya bir anda geçilmesinin küresel çapta bir ekonomik krizin ateşlenmesine yol açacağını öne sürüyor. Petrol ihraç eden ülkeler çoktandır bu sorunun bilincinde. 1990’lardan beri, Suudi Arabistan gibi ülkeler, değerli fosil yakıt rezervlerini satamamaları durumunda zarara uğrayacaklarını ve bu yüzden de iklimle ilgili herhangi bir sözleşme kapsamında bu zararın karşılanması gerektiğini savunuyor. New Scientist, 23 Nisan 2013 sela sıcaklık arttığı zaman bitkiler daha fazla gaz yayıyorlar ve bunlardan minik parçacıklar oluşuyor. Atmosferde bu doğal aerosollerden çok fazla bulunduğu zaman iklim üzerinde soğutucu bir etki yapıyorlar. Helsinki Üniversitesi ve Uluslararası Karşılaştırmalı Sistem Analizi Enstitüsü (IIASA) bilim insanları, bu geri besleme hakkındaki bilgilerini Nature Geoscience dergisinde paylaştılar. Burada söz konusu olan monoterpenlerdir. Bunlar ise hidrokarbürler ve bitkiler tarafından bol miktarda üretilen eter yağlarının ana içerikleridir. Bu hidrokarbürler atmosferde oksitlendikten sonra büyük partiküller halinde yoğunlaşırlar. İster insan kaynaklı isterse doğal olsun atmosferdeki aerosol partiküllerinin güneş ışığını yansıttığı ve yoğunlaşma çekirdekleri olarak bulut oluşumunu tetikleyerek iklim üzerinde soğutucu bir etki yaptıkları bilinmektedir. Geri besleme daha önceki araştırmalarla da tahmin edildiyse de kısıtlı bölgelerde yapılan kısa süreli gözlemlerle, kesin olarak kanıtlanamamıştı. Son araştırmada Avrupa’nın on bir farklı bölgesine, Kuzey Amerika ve Güney Afrika’ya ait veriler incelenerek bu etkinin kıtasal ölçekte uzun vadeli işlediği kanıtlandı. Yükselen bitki emisyonları küresel açıdan bakıldığında sıcaklık artışını sadece yüzde bir oranında zayıflatıyor. Yani bu durum bizi küresel ısınmadan korumaz diyor bilim insanları. Örneğin ormanlık bölgelerde küresel ısınmayı yüzde otuz kadar düşürebiliyorlar.Finlandiya, Sibirya veya Kanada gibi bölgelerde bu geri besleme ısınmayı gerçek anlamda önleyebilir. DÜNYA GÖSTERGELERİ ÜLKELERE GÖRE İSLAM Pew Araştırma Merkezi’nin Müslümanların şeriat kanunları konusundaki görüşlerini gözler önüne seren raporu (http://www.pewforum.org/Muslim/theworldsmuslimsreligionpoliticssocietyexec.aspx) çelişkili sonuçlarıyla ilgi çekiyor. Örneğin rapor, ılımlı bir İslam ülkesi olarak tanınan Endonezya ile dini bir partinin iktidarda olduğu Türkiye’nin, şeriat kanunlarına nasıl baktığını ve bu ikisi arasındaki farkları ortaya koyuyor. Bugün dünyadaki en kalabalık Müslüman nüfusu barındıran Endonezya’nın, Türkiye’den daha katı bir inanç şeklini tercih ettiği anlaşılıyor. Fakat şeriat kanunlarından yana olduklarını belirten müslümanlar ne demek istiyorlar? En fazla talep edilen uygulamalar şunlar: • İmamların aile mahkemelerine başkanlık etmesi • Suçlulara şiddetli bedeni cezalar uygulanması • Müslümanlıktan çıkanların idam edilmesi Rapor, ayrıca insanların ne denli tutarsız ve çelişkili görüşlere sahip olabileceğini de göstermesi açısından önem taşıyor. Mısırlı Müslümanların % 80’i dini özgürlüklerden yana olduğunu beyan ederken, hemen hemen aynı oranda insan şeriat yasalarına sıcak bakıyor. Ayrıca bu grubun % 90’ı İslam’ı reddedenlerin idam edilmesi gerektiğini düşünüyor. Şaşırdınız değil mi? Kendileri de zaten şaşkın durumdalar. Küresel CO2 düzeyleri 400ppm barajını aşacak Atmosferdeki karbondioksit yoğunluğunun 399,72 ppm düzeyine ulaştığı ve önümüzdeki birkaç gün içinde de simgesel bir önem taşıyan 400 ppm sınırını ilk kez aşabileceği belirtiliyor. ABD hükümetine bağlı Hawaii Yeryüzü Sistemleri Araştırma Laboratuvarı’nda 25 Nisan tarihinde yapılan ölçümlerde atmosferdeki günlük ortalama CO2 yoğunluğu 399,72 ppm olarak kayda geçirildi. Haftalık ortalama değer ise 398,5 ppm olarak belirlendi. Uzmanlar yoğunluğun Mayıs ayı ortalarında doruk noktaya ulaşması beklendiğine dikkat çekiyorlar. Kuzey Kutbu yakınlarındaki gözlemevinin yöneticisi Scripps Oşinografi Enstitüsü yerbilim uzmanlarından Ralph Keeling, “Keşke gerçek olmasaydı, ama dünyamız 400 ppm barajını delip geçecekmiş gibi görünüyor. Bu hızla gidersek yirmi otuz yılda 450 ppm düzeyini aşmamız işten değil,” diyor. Atmosferdeki karbondioksit düzeyleri 200 yıldır sürekli artıyor. Sanayi devriminin başlarında 280ppm olan yoğunluk Mauna Loa gözlemevinin ölçümlere başladığı yıl olan 1958’de 316ppm düzeyine ulaştı. Artışa yol açan en önemli unsur fosil yakıt tüketimi, son ölçümlerin insanların çok geç olmadan temiz enerjiyi destekleyip sera gazı salımlarını azaltmaları için bir uyarı niteliği taşıyor. The Guardian, 29 Nisan 2013 Gelecekte uçuşlar çok daha sarsıntılı Önümüzdeki 40 yıl içinde hava boşluğu düzeylerinde nasıl bir değişim yaşanacağını ortaya koymayı hedefleyen ve atmosferik bilgisayar modellerinden yararlanılarak gerçekleştirilen bir araştırmaya göre, uçaklar her ne kadar bu tür sarsıntılara dayanıklı biçimde tasarlansalar da, önümüzdeki yıllarda uçak yolculukları giderek daha sinir bozucu bir deneyime dönüşecek. Nature Climate Change dergisinde yayımlanan araştırma içinde bulunduğumuz yüzyılın ortalarına gelindiğinde kayda değer açık hava türbülansı içeren hava boşluğu miktarının büyük bir olasılıkla iki katına çıkacağını ortaya koyuyor. Ayrıca, hava boşluğu şiddetinde de yüzde 10 ile 40 arasında bir artış meydana gelmesi bekleniyor. (The Telegraph/ 8 Nisan 2013) Hazırlayan: Rita UrganNilgün Özbaşaran Dede CBT 1364/ 9 10 Mayıs 2013
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle