02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

POLİTİK BİLİM Müfit Akyos http:/www.ınovasyonheryerde.com/; [email protected] (Büyük) projelerde, bilimsel ve teknolojik sonuçlar kadar önemli olan, giderek karmaşıklaşan ve çözümleri güçleşen dünya sorunlarını çözme yolunda edinilen deneyimler ve kazanılan becerilerdir. Türkiye’nin tarihsel büyüme 1 başarımı: 19232012 Ülkemiz tüm iktisadi dönemleri arasında sanayinin en tempolu büyüdüğü iki dönem olarak; sanayi planlarına dayalı dönem (19301939) ve ithal ikameci politikaların uygulandığı (19631979) dönemler dikkat çekiyor.. B. Ali Eşiyok, Türkiye Kalkınma Bankası’nda Uzman İktisatçı, [email protected] Bizim Çılgın Projelerimiz... İnsanlığın geleceğini derinden etkileyen projeler ülkelerin gündeminde olageldi. Uzay çağında Sovyetlerin, ABD’nin uzay projeleri gibi. Böylesi dev projeler, ülke(ler) çapında ilgili kaynak ve yeteneklerin üst düzey proje yönetimi becerisiyle bir araya getirilmesiyle gerçekleştiriliyor. En güncel örnekleri; 2500 fizikçinin görev yaptığı ve seksen ülkeden yaklaşık 8000 fizikçi ve mühendisin yer aldığı dünyanın en büyük parçacık fiziği laboratuvarı CERN’de yeraltındaki Büyük Hadron Çarpıştırıcısı’nda yürütülen projelerdir. Büyük projeleri hayata geçirmekte en önemli kaynak “beyin”dir. Bu nedenle olsa gerek ABD ve AB insan beyninin gizemlerini öğrenmek ve ona benzeyen bir “bilgisayar” oluşturmanın peşine düşmüş durumdalar. Örneğin, Beyaz Saray’dan 2 Nisan 2013 tarihinde ABD Başkanı Barack Obama imzasıyla yapılan açıklama şöyle: “En iyi ürünler yapmak istiyorsak, en iyi fikirlere yatırım yapmamız gerekir… İnsan geni haritasını oluşturmak için yatırdığımız her bir dolar ekonomimize 140 dolar olarak döndü (atç)… Bugün, bilim adamlarımız Alzheimer’i çözmek için insan beyninin haritasını çıkartıyorlar… Şimdi, bilim ve inovasyonda işlendirme yaratan yatırımlardan geri durmak değil, araştırma ve geliştirmeyi Uzay Yarışından bu yana görülmemiş düzeye eriştirme zamanıdır.” Beyin hücrelerinin ve karmaşık nöron devrelerinin düşünme hızında nasıl çalıştıklarının dinamik olarak tespit edilmesini ve elde edilecek bilgilerle beyin rahatsızlıklarının iyileştirilmesi ve korunmasında yeni yolların bulunmasını amaçlayan BRAIN Girişimi’ne 2014 yılı için 100 milyon dolar ayrıldı. (http://www.whitehouse.gov/thepressoffice/2013/04/02/remarkspresidentbraininitiativeandamericaninnovation) AB’nin, bilim teknoloji temelinde Birliğin geleceğini inşa etmek üzere başlattığı “FET (Future and Emerging Technologies) Flagship” Programı; küresel bir katılım ve yapılanma da sağlanarak yüksek riskli ancak teknolojik ve toplumsal etki olasılığı yüksek alanlarda amiral gemisi (Flagship)” işlevi görecek projeler oluşturmayı amaçlıyor. Altı pilot projenin 2012’den başlayarak desteklenmesine karar verildi. Bu projelerden ikisi 2013’de uygulamaya konuldu. http://cordis.europa.eu/fp7/ict/programme/fet/flagship/6pilotsen.html Human Brain Project (HBP) bu iki projeden biri. Projelerin başarısı için amaç ve kapsamının baştan doğru belirlenmesi çok önemlidir. Daha hazırlık aşamasında bile sinirbilimi, tıp ve bilişim alanlarından yaklaşık 300 bilim adamının katılımıyla projenin amacının belirlenmesi de bunu gösteriyor. Buna göre “farklı disiplinlerden veri ve bilginin bütünselliğini sağlayarak ve beyin konusunda yeni bir anlayışın gelişmesini, beyin hastalıkları için yeni tedavi yöntemlerinin ve beyinbenzeri hesaplama teknolojilerinin geliştirilmesini sağlamak üzere, topluluk düzeyinde çabalara katalizörlük yaparak ET tabanlı beyin araştırmaları için bir zemin oluşturmak.” projenin amacını oluşturuyor. (http://www.humanbrainproject.eu/ ). Ülkelerin, en önemli üniversite ve bilim adamlarıyla içinde yer aldığı bu tür projelerde, elde edilecek bilimsel ve teknolojik sonuçlar kadar önemli olan, giderek karmaşıklaşan ve çözümleri güçleşen dünya sorunlarını çözme yolunda edinilen deneyimler ve kazanılan becerilerdir. Ancak görünen o ki bunları küçümseyip biz kendi büyük projelerimize (Fatih tablet, kanal, “kentsel dönüşüm” vb.) dalmışız. Öyle olmasa bütün Avrupa bilim ve teknoloji çevrelerini içine alan söz konusu projelerde 2 (iki) üniversitemizden yalnızca 4 (dört) bilim adamımızla temsil edilir miydik? Gelişmiş ülkelerde büyük projelerin oluşma süreci genellikle ülke gereksinimlerinden hareketle bilim çevrelerince oluşturulur ve “lider” ya da “karar vericiler”in kaynak tahsisi ile yaşama geçirilir. Bizim gibi kırık dökük demokrasilerde ise “liderin” bilgi ( ya da cehalet) düzeyi ile “hırsı” belirleyicidir. Onlara da büyük proje değil “çılgın projeler” deniliyor. Ancak çılgın projelerin sonuca ulaşması bile yüksek bilgi, beceri ve üstün yönetim gerektirir. Oysaki tarihin çöplüğü hırsı aklının önünde gidenlerin başarısız proje taslaklarıyla dolu. T ürkiye’nin iktisadi dönemler2 itibariyle büyüme oranlarını gösteren tablo incelendiğinde, iki çarpıcı sonuçla karşılaşılmakta: Ekonomin dışa açıldığı, liberal iktisat politikalarının uygulandığı yıllarda sanayinin büyüme oranları önemli ölçüde aşınırken, ithal ikamesi ve devletçi politikaların uygulandığı, kaynak tahsisinin sanayinin öncelliklerine göre düzenlendiği yıllarda, sanayinin büyüme oranının önemli ölçüde yükseldiği görülüyor. Diğer çarpıcı bir bulgu da plansız, programsız yıllara göre planlı ve programlı yıllarda hem ulusal gelirin hem de sanayinin büyüme oranlarında gözlenen çarpıcı artışta izleniyor. Bu genel bulgulardan sonra iktisadi dönemler itibariyle büyüme oranları daha yakında incelendiğinde Dönem 19241939 19301939 19401962 19631979 19802012 çevrelerince karşılanmayacak, böylelikle Dördüncü Beş Yıllık Kalkınma Planı’nın sanayide dışa bağımlılığı azaltmayı hedefleyen öngörüleri gerçekleşmeyecektir. Dönemin DPT Müsteşarı Bilsay Kuruç bu gelişmeyi yapılan bir mülakatta şu şekilde özetlemektedir: “…1978 planını finanse ettirebilseydik, Güney Kore gibi dış kaynaklarla finanse ettirebilseydik… Herhalde Türkiye de başka bir Türkiye olacaktı… Hatta bırakın desteği engellemeye niyetlenmemiş olsaydılar… Mühendislik sanayilerinde mesafe almış, hem de bu 1980 engeline takılmamış olurduk3” NEOLİBERAL DÖNEMDE AŞINMA Türkiye ekonomisinin büyüme başarımının Tablo: İktisadi Dönmeler İtibariyle Türkiye’nin Büyüme Oranları (%) Tarım Kuruluş Yılları ve Devletçilik 9.7 Sanayi Planlarına Dayalı, Korumacı Devletçi Dönem 6.0 Savaş Yılları ve Dünya Ekonomisine Eklemlenme Denemesi 3.8 Planlamaya Dayalı İthal İkamesi 2.0 NeoLiberal Yeniden Yapılanma Dönemi 1.6 Planlı, Programlı Yıllar 3. 5 Plansız, Programsız Yıllar 3. 8 19242012 Cumhuriyetin Tarihsel Büyüme Oranı 3. 7 Kaynak: TÜİK veri tabanından hareketle kendi hesaplamamız Sanayi 10.3 11.7 4.4 8.2 5.3 9.5 5.2 6.5 Hizmetler 7.9 7.8 4.0 6.4 4.7 6.9 4.8 5.4 GS YH 7.8 6.0 3.4 5.3 4.2 5.6 4.5 4.8 şu tespitler yapılabilir: Cumhuriyetin inşa sürecinde ve bu süreci izleyen sanayi planlarına dayalı korumacı, devletçi dönemde (19241939 döneminde) gerek ulusal gelirin ve gerekse de sanayi başta olmak üzere tarım sektöründeki büyüme oranlarının Cumhuriyet döneminin ortalama büyüme oranlarının oldukça üzerinde bir performans ortaya koyduğu görülüyor. Bu başarı Cumhuriyet’in Osmanlıdan devr aldığı son derece olumsuz iktisadi koşullara (bakiyeye) rağmen sağlanıyor. Cumhuriyetin 89 yılında, tüm iktisadi dönemler arasında sanayinin en tempolu büyüdüğü iki dönem olarak; sanayi planlarına dayalı dönem (19301939) ve ithal ikameci politikaların uygulandığı (19631979) dönemler dikkat çekiyor. Sanayi 193039 döneminde yıllık ortalama %11.7 oranında büyürken, ithal ikameci dönemde sanayinin yıllık ortalama büyüme oranı %8.2 oranında gerçekleşiyor. İthal ikameci dönemde elde edilen bu başarı 19771979 arasında yaşanan krize rağmen gerçekleşmiştir. 1979 yılına gelindiğinde ithal ikameci sanayileşme modeli bir yol ayrımına gelecektir. Ya bu kriz Güney Kore’de olduğu gibi dış finansman sağlanarak aşılıp sanayileşmede derinleşme sağlanacak, ya da Türkiye’nin izleyen yıllardaki deneyiminin göstereceği gibi sanayileşme toplumsal bir hedef olmaktan hızla uzaklaşacaktır. İthal ikameci sanayileşme stratejisinin sanayileşmede derinleşmeyi hedefleyen ancak dış finansmana ihtiyaç duyan gereksinimi uluslararası finans YOL AYRIMI CBT 1364/ 8 10 Mayıs 2013 1980’li ve izleyen yıllarda uygulanan neoliberal yeniden yapılanma politikaları altında önemli ölçüde aşındığı görülmekte: Bu dönemde ulusal gelir yıllık ortalama %4.2 oranında büyürken, bu büyüme oranının Türkiye’nin tarihsel büyüme oranı olan %4.8’in altında kaldığı görülüyor. Ancak büyüme oranındaki asıl dramatik aşınma sanayi sektöründe gözleniyor. Neoliberal yeniden yapılanma döneminde (19802012) sanayide gerçekleşen yıllık ortalama büyüme oranı Türkiye’nin 89 yıllık ortalama büyüme oranına göre 1.2 puan, ithal ikameci döneme göre 2.9 puan ve devletçi döneme göre ise 6.4 puan aşınmış gözüküyor. Neoliberal yeniden yapılanma döneminde sanayinin yanında en olumsuz etkilenen diğer bir sektörün de tarım sektörü olduğunu belirtmek gerekir: 19802012 döneminde tarımın yıllık ortalama büyüme oranı %1.6 oranında gerçekleşirken, bu oranın Cumhuriyet tarihinin 89 yıllık tarımsal büyüme oranını ifade eden %3.7’lik büyüme oranının oldukça altında kaldığını belirtmek gerekir. Başka bir ifadeyle, 1980’li yıllarla uygulanan neoliberal politikalardan tarım sektörünün son derece olumsuz etkilendiği, yerli üretimin ithalata dayalı politikalar karşısında tutunamadığı anlaşılıyor. Türkiye’nin (özellikle sanayi sektöründe), planlı kalkınma yıllarında, plansız, programsız yıllarla kıyaslanmayacak ölçüde hızlı büyüdüğü görülüyor. Buna göre sanayi planlı, programlı yıllarda %9.5 oranında büyürken, plansız, programsız yıllardaki büyüme başarımının hızla aşınarak %5.2 oranına gerilediği anlaşılıyor. Diğer taraftan ulusal gelir planlı yıllarda yıllık ortalama %5.6 oranında büyürken, plansız
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle