Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
DP DEĞİL, BİZZAT CHP Köy Enstitülerini Kim Kapattırmış? Zeki Sarıhan Epey zaman önce internette dolaşmış bir metin, son günlerde yeniden dolaşıma sokuldu. Bu yazı, Köy Enstitülerini Vanlı toprak ağası ve aşiret reisi Kinyas Kartal’ın kapattırdığını ileri sürüyor. Kartal bir sürpriz yapıyor. Enstitülerin komünist oldukları için kapatılmadığını ileri sürüyor. Sovyet döneminde Rus askeri okulundan mezun olduğu için komünizmin ne olduğunu bildiğini de söyleyince sözleri inandırıcılık kazanıyor. Olay şöyle olmuş: Kinyas Kartal’ın 200 köyü varmış. Bunlardan ikisine atanan Köy Enstitüsü mezunu öğretmenler nedeniyle köylüler artık şehirde oturan Kinyas Ağa’nın adamlarına başvurmaz olmuşlar. Bu köylerin hepsine birer enstitü mezunu öğretmen atanırsa ağalığını tehlikede gören Kartal, 1950’de Doğulu toprak ağalarıyla birlik olmuş, Eskişehirli toprak ağası Emin Sazak’ı da yanlarına alarak Menderes’ten enstitüleri kapatmasını istemişler, aksi halde kendisini desteklemeyeceklerini bildirmişler. Menderes de enstitüleri kapatmış. Kinyas Kartal (çok sonraları olacak) bu bilgiyi gazeteci Sabri Kırlı’ya söylemiş. O da Enstitüsü mezunlarından Dursun Kut’a anlatmış. Kut, 1996’da Cumhuriyet gazetesinde yazdığı bir yazıda bilgileri doğru kabul ederek olayı nakletmiş. Buradan da Mustafa Aydoğan’ın Köy Eğitim Sistemleri ve Köy Enstitüleri adlı kitabına koymuş. Gazeteden veya kitaptan bu olayı internete taşıyanlar metin üzerinde epey değişiklikler de yapmışlar. Kulaktan kulağa aktarılan telsiz telefonların uğradığı sonuca benzer bir durumla karşılaşıyoruz. Kinyas Kartal sağ olmadığına göre, olayın aslını öğrenmemiz mümkün değil. Ancak Köy Enstitülerini Kinyas Kartal’ın veya toprak ağalarının kapattırmadığını biliyoruz. Yazıda bunu ele veren birçok olgu var. Köy Enstitülerinin adı 1954’te İlköğretmen Okullarına çevrildiği halde, onların Köy Enstitüsü olmaktan çıkarılması 1946’dır. Daha 1945’te Hasanoğlan Köy Enstitüsü ve Yüksek Köy Enstitüsü müdürü olan M. Rauf İnan görevden alınmış, bunu diğer enstitü müdürlerinin, İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç’un görevden alınması izlemiştir. Enstitüler sisteminin başında olan Hasan Âli Yücel, 1946’daki hükümet değişikliğinde dışarıda bırakılmış, yerine Şemsettin Sirer bakan yapılmıştır. 19461950 döneminde enstitülerin ve enstitü mezunlarının başına gelmeyen kalmamıştır. Yüksek Köy Enstitüsü kapatılmış, enstitü mezunları askerde yedek subay olacakken çavuş çıkarılmışlar, bir kısmının arkasına adam takılmıştır. CHP’li Meclis Başkanı Kâzım Karabekir’in Hasanoğlan’a teftiş için giderek öğrencileri nasıl sorguya çektiği hatırlardadır. Yani Köy Enstitüleri sistemine karşıya alan ve onlar üzerinde cadı kazanı kaynatan DP değil, CHP’dir. 1940’ta İnönü’nün cumhurbaşkanlığı, Refik Saydam’ın başbakanlığı döneminde açılan ve daha sonra 1946’ya kadar Şükrü Saraçoğlu’nun başbakanlığı döneminde de korunan Köy Enstitüleri, niçin kapatılmıştır? Bunun tek nedeni, Köy Enstitülerinde bazı sosyalist öğretmenlerin görev almaları ve enstitülerde solcu öğrenciler yetişmiş olmasıdır. O dönemde suçlama olarak hümanist, solcu, sosyalist gibi kavramlar yerine siyaset sözlüğünde tek bir sözcük geçerli idi: Komünistlik! Bu sözcük, hem din ve milliyet gibi kavramlara karşıtlığı, hem de servetlerin bölüşülmesi anlamında kullanılıyor ve millet bu kavramla korkutularak iktidarın ceberut uygulamaları haklı çıkarılmaya çalışılıyordu. Her yerde komünist parmağı aranıyordu. Hasanoğlan’daki açık hava tiyatrosunun uçaktan çekilmiş resminde bile orak çekiç görünüyordu. Böylece enstitülerin solcu kadroları Sovyet casusu durumuna düşürülüyordu. Düziçi Köy Enstitüsü’nde tuvalete orak çekiş çizilerek bu okulda komünist avı yapılacaktı. Enstitülerin “komünist” öğrenci yetiştirdiği bir abartma idi ama tamamen asılsız da sayılmazdı. O dönemde Türkiye’de aydınlar arasında iki ideoloji etkili durumdaydı. Turancılık ve sosyalizm. Turancılığın daha çok kentlerdeki yükseköğrenim kurumlarında, sosyalizm ise Anadolu bozkırında filizlenmesi anlamlıdır. Sosyalizmi öğrenmeye meraklı öğrencilere örnek olarak Fakir Baykurt’un Köy Enstitülü Delikanlı kitabı güçlü bir tanıktır. Elleri kalem tutmaya başlayan enstitülü öğrenciler, köylülerin neden bu kadar geri, sahipsiz bırakıldıklarını sorguluyorlardı. İktidar çoktan vazgeçmişti ama onlar bir bakıma 1920 halkçılığının varisleriydiler. 1922’de Türkiye Muallime ve Muallim Cemiyetleri Birliği’nin öğretmenlere yayımladığı bildirideki toplumsal devrim hedeflerine bağlıydılar. Yeni mezunlar, Mahmut Makal örneğinde görüldüğü gibi köylülerin acıklı durumunu anlatan köy notları yazıyorlardı. Onların tanıklığı DP’nin değil, CHP kodamanlarının tepkisini çekiyordu. Bu nedenledir ki CHP iktidarının cezalandırdığı Mahmut Makal’ı yeni cumhurbaşkanı olan Celal Bayar, Çankaya’da konuk ederek ödüllendiriyordu. Çünkü DP de CHP’nin köylüyü ezdiği iddiasıyla iktidar olmuştu ve 1950’den önce solcularla kısmi bir yakınlaşma da yaşamıştı. İktidar yanlıları DP’yi de komünistlikle suçluyordu. Durum bu kadar açıkken, bazıları Köy Enstitülerini neden DP’nin kapattığını ileri sürüyorlar? Bunun nedeni, o tarihten beri mensup oldukları CHP’yi ve İsmet İnönü’yü bu kötü işten arındırma güdüsüdür. İşi toprak ağalarının üstüne atarak kendi kendilerini rahatlatmaktadırlar. İsmet İnönü’ye karşı vefa borçları da vardır: Çünkü onun zamanında okuyup ekmek sahibi olabilmişlerdir. Eğer Köy Enstitüleri gibi yatılı okullar açılmamış olsaydı, ilkokulu bitirebildikleri köylerde birer çiftçi olarak kalacaklar, ya da köylerden kentlere akının başladığı 1950 sonrasında kentlerin varoşlarına yığılacaklardı. Ancak, tarihsel gerçekler böyle öznel durumlarla değiştirilemez. Evet Köy Enstitüleri, 1940’ta köye devletçi kapitalizmi ve tek parti döneminin siyasal ideolojisini sokmak için kurulmuşlardır. Ancak enstitülerde filizlenmeye başlayan sosyalizan akımlardan ürkerek “Biz enstitüleri bunun için kurmamıştık” diyerek kapatma yoluna gitmişlerdir. Bu durum şu gerçeği de doğruluyor: Eğitimi biçimlendiren siyasi iktidardır. Bir eğitim sisteminin arkasında siyasi iktidar yoksa o, varlığını uzun süre devam ettiremez. Bu nedenle Türkiye’ye özgü bir eğitim uygulaması olan Köy Enstitüleri, ancak 6 yıl sürebilmiştir. Bugün Köy Enstitülerinin yeniden açılabileceğini savunanlar ise orada yetişmiş de olsalar, onu birer tarım ve iş okulu olarak anlayanlardır. Hayali bir sağlık bakanının feryadı Eskiden, ‘hekimin kusurunu toprak örter’ derlerdi. İşin doğrusu, diğer bakanlıkların kusurunu Sağlık Bakanlığı örtmeye çalışıyor. Çünkü sağlığın korunmasında ve geliştirilmesinde diğer bakanlıkların sorumluluğu Sağlık Bakanlığı’ndan çok daha fazla. Sağlık harcamaları tam bir kara deliktir. Hastalık nedenlerini ortadan kaldırmadıkça ne kadar para harcarsanız harcayın, nafile… lığı AD, fkocoglu@gmail.com Prof. Dr. Ferit Koçoğlu, Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağ H KİM KAPATTI? alkın partisi seçimlerde büyük bir başarı göstermiş, tek başına hükümet kurabilecek bir çoğunlukla Meclise girmişti. Hükümeti kurmakla görevlendirilen Genel Başkan on günde Bakanlar Kurulu listesini Cumhurbaşkanına sunmuş, liste aynı gün onaylanmıştı. Bakanlar Kurulu bugün ilk toplantısını yapacaktı. Yeni bakanlar toplantı salonuna erkenden gelmişlerdi. Bazıları ilk defa tanışıyor, birbirlerini tebrik ediyordu. Çocuklar gibi şendiler. Nihayet Başbakan da geldi, Bakanları tek tek tebrik ettikten sonra, “Sevgili arkadaşlarım, bu ilk toplantımızda Hükümet programı hakkında konuşacağız. Fazla vaktinizi almayacağım. Size bazı ilkelerimizi kısaca hatırlatmak istiyorum, Bakanlığınızın programlarını hazırlarken ve yürütürken bu ilkeleri unutmamanızı rica ediyorum. *Arkadaşlar vaktimiz çok kıymetli, kaybedecek bir dakikamız bile yok. Çok eksiğimiz var; eğitimde, üretimde, sağlıkta ve diğer alanlarda birçok ülkeden geriyiz (12). Unutmayalım ki, “doğal seçilim yasası” bitkiler, hayvanlar için olduğu kadar devletler için de geçerlidir. Şimdiye kadar nice devletler yıkıldı, yok oldu, hatırlayınız. *Devletin bütün çarkları vatandaşlarımızın dolaylı, dolaysız vergileriyle dönüyor. Bu vergiler bizim namusumuza tevdi edilmiş “emanet” paralardır. Bunun her kuruşunu en isabetli şekilde kullanmalıyız, gereksiz hiçbir harcama yapmamalıyız. Biliyorum, kafanızın içinde birçok projeler birbiriyle yarışıyor, fakat bunları hem bir öncelik sırasına sokmanız gerekiyor, hem de, her projenin diğer Bakanlıkların projeleriyle uyumlu ve birbirini tamamlar nitelikte olması gerekiyor. Unutmayın, gelişmiş ülkelerle geri kalmış ülkeler arasındaki en önemli fark “önceliklerin belirlenmesi” aşamasında ortaya çıkmaktadır. * Bakanlığınızın programlarını hazırlarken bilimsel verileri esas alınız, konuyla ilgili bütün kesimlerin görüşünü almayı, özellikle de muhalif partilerin görüşlerine kulak vermeyi ihmal etmeyiniz. Diğer ülkelerin deneyimlerini araştırınız, Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yok. * Bakanlığınızın karar alma birimlerine konunun ehli olan kimseleri getiriniz. Spor kulüplerine ve büyük şirketlere bakın, en iyi teknik direktörleri, en iyi CEO’ları yüksek ücretler ödeyerek birbirlerinden kapmaya çalışıyorlar. Bazı ülkelerde hükümete muhalif partilerden bile bakan ataması yapıyorlar. Şimdi hiç vakit kaybetmeden Bakanlıklarınıza gidiniz ve belirttiğim ilkeler çerçevesinde program hazırlıklarına başlayınız.” Bakanlar yerlerinden kalkmaya hazırlanırken Sağlık Bakanının heyecanlı bir şekilde, “Sayın Başbakanım, Sayın Başbakanım” diye bağırması üzerine yerlerine oturdular. “Sayın Başbakanım, değerli Bakan arkadaşlarım, birkaç dakikanızı rica ediyorum” dedi Sağlık Bakanı. “Sayın Başbakanımızın, ‘projeleriniz diğer Bakanlıkların projeleriyle uyumlu ve birbirini destekler nitelikte olsun’ sözlerinden cesaretlenerek söz aldım. “Sayın Başbakanım, değerli arkadaşlarım, Sağlık Bakanlığı deyince herkesin aklına hasta, hastane, doktor, ilaç vb şeyler geliyor. Nedense hastalıkları öylece kabullenmişiz. Acaba bu hastalıklar önlenebilir miydi diye hiç düşünmeyiz. Oysa hastalıklar büyük ölçüde önlenebilir nedenlere bağlıdır ve Umumi Hıfzıssıhha Kanunu da bu görevi dev SAYIN BAŞBAKANIM CBT 1364/ 18 10 Mayıs 2013