24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

ZÜMRÜTTEN AKİSLER A. M. Celal Şengör daha önce ayrılmışlar. Mesela Çin yumuşak kabuklu kaplumbağasının (Pelodiscus sinensis) 1137 tane koku geni var, birçok memeliden daha fazla (Nature Genetics). İncelenen ikinci tür olan yeşil deniz kaplumbağası (Chelonia mydas) da genleri nedeniyle iyi bir koku alma duyusuna sahip. İki kalıtımın değerlendirilmesi sonucunda, kaplumbağaların 250 milyon yıl önce diğer omurgalılardan ayrıldığı sonucuna varmış Riken Araştırma Merkezi’nden (Kobe, Japonya) Naoki Irie ve ekibi. Diğer incelemelerde ise kaplumbağanın embriyo evresinde diğer omurgalılar gibi geliştiği anlaşılmış. Ayrıca kaplumbağanın uzun ömürlü olmasından sorumlu bir gen de bulunmuş. kıldığında Olmek kültürünün Ceibal üzerinde doğrudan etkisi bulunmadığı söylenebilir. İnomata ve ekibine göre, Ceibal’da ilk önceleri sadece iki metre yüksekliğinde küçük yapılar kurulmuş. Bunların düzenli olarak yenilenmesi sonucunda ise bu anıtsal yapılar gitgide büyüyerek nihayetinde Mayalılara özgü zigurat biçimini almış. Ayrıca Ceibal’deki erken buluntularda o dönemdeki diğer grupların etkileri de görülüyor. Mesela Orta Amerika’daki Chiapas kültürü gibi. Bilim insanları bu yüzden gerek Ceibal gerekse La Venta merkezinin, Orta Amerika’da M.Ö.1.150 ve 800 yılları arasında ortaya çıkan çok daha geniş bir kültürel değişim sonucunda geliştiğini tahmin ediyor. 613 Nisan tarihleri arasında Avrupa Yerbilimleri Birliği (European Geoscience Union) toplantısı nedeniyle Viyana’daydım. Viyana Doğa Tarihi Müzesi’nde Sayın Başbakanımızı Düşünmek Gitmekteki asıl amacım 35 senelik arkadaşım, MIT jeofizik profesörü Leigh H. “Wiki” Royden’in Stephan Meuller madalyasını alması nedeniyle kendisini alkışlamak ve bu bir hafta boyunca bilim dünyasındaki belki de en yakın arkadaşım olan Wiki’ye Viyana’yı gezdirmekti. Viyana’da olacağımı duyan Mehmet Keskin, beni kendisinin düzenlediği bir oturuma davetli konuşmacı olarak çağırınca bir de tebliğ vermiş oldum. Kaçınılmaz olarak Wiki’yle gittiğimiz yerlerden biri de Viyana Doğa Tarihi Müzesiydi. Orada Paleontoloji ve Jeoloji bölümü başkanı eski dostum Doç. Dr. Mathias Harzhauser bizleri, ve bizimle gelen iki Türk bilim insanını (başları ola ki derde girmesin diye adlarını vermiyorum) karşıladı ve bize müzenin halka açık olmayan yerleri de dahil içini gezdirdi. Anıtsal yapılar, astronomi, yazı ve daha birçok iddialı kültürel başarılar, orta Amerika’daki gelişkin Maya uygarlığının kanıtlarıdır. Gerçi mo Maya kültürünün kökleri çok dallı budaklı Nilgün Özbaşaran Dede CBT 1364/ 7 10 Mayıs 2013 dern arkeoloji bu gelişkin kültürün bazı gizlerini aydınlattı ama kökeni hâlâ kesin olarak bilinmiyordu. Son araştırma şimdi bu karanlık noktayı aydınlatıyor. Maya kültürünün kökleri sanılandan çok daha dallı budaklıymış diyor araştırmacılar (Science). Bugüne kadar iki teori tartışılıyordu. İlkine göre Maya uygarlığı dışarıdan etkilenmeden bağımsız olarak gelişti. İkincisi ise önemli ölçüde Olmek kültüründen etkilendiğine dayanıyor. Fakat Arizona Üniversitesi’nde Tekshi Inomata’nın araştırması iki teoriye de ters düşüyor. Ceibal’deki yapılar (Guatemala’daki en eski Maya yerleşmesi), M.Ö.1000 yılındaki köklü kültürel değişim sırasında Mayalıların çok sayıda toplulukla kültürel alışveriş içinde oldukları zaman inşa edilmiş. Konu Maya uygarlığı olduğunda, en çok Olmeklerle ilişkiler üzerinde durulurdu. Oysa son çalışmalar, sadece bu halkın değil, örneğin orta Chipas bölgesinde ve güney Pasifik sahillerinde yaşayan halkların da Mayalılarla ilişkili olduklarını göstermiş. Şimdiye dek Olmek kültürünün, Güney Meksika, Guatemala ve Belize’deki erken Maya yerleşmelerinin kurulmasından önce La Venta’da geliştiği sanılıyordu. Bu yüzden de birçok araştırmacı Olmek kültürünü Mayaların “Anakültürü” olduğunu düşünüyordu. Bu düşünce ayrıca Ceibal’daki Maya yerleşmesindeki yapı üsluplarıyla da örtüşüyordu. Fakat şimdi Olmeklerin merkezinde, La Venta’nın parlak döneminden iki yüz yıl öncesine ait törensel yapılar bulundu. Bu açıdan ba Yıldırım düşmesi, meteorit çarpması ya da volkan püskürmesi olsun, milyonlarca yıldır devam eden bu tür olaylar her zaman büyük orman yangınlarına neden olur. Bu yangınların ardından geriye odun kömürü kalır. Odun kömürünün dayanıklı olduğu ve sonsuza dek toprakta kaldığı düşünülüyordu. Ama eğer gerçekten böyle olsaydı topraklar da simsiyah olurdu diyor Florida Uluslararası Üniversitesi’nden Rudolf Jaffe. O halde dünya tarihi boyunca oluşan odun kömürü nereye kayboldu? Jaffe ve arkadaşları düşündü: Kömür, topraktan yağmur suyuyla taşınmış olabilir miydi? Eğer bu doğruysa büyük bir kısmı okyanuslarda olmalıydı. Ekip, Amazon’dan Yangtze’ye kadar dünyanın tüm nehirlerinden ve Arktikten de toplam 174 örnekte çözülmüş odun kömürü miktarını ölçmüş. Sonuç: Tüm örneklerdeki odun kömürü oranı, çözülmüş organik karbon bileşim Orman yangınları: Geriye kalan odun kömürü nerede? lerinin yüzde onunu oluşturuyor. Anlaşıldığı üzere yağmurlarla hareketlenen odun kömürü nemli bölgelere ve nehirlere en sonunda da okyanuslara ulaşıyor. Sonuçlar öte yandan karbon depolama tekniği üzerinde de etkili. Bu amaçta bitkisel odun kömürü toprağa karıştırılır. Bu şekilde toprağın veriminin artması ve sera gazıyla birleşmesi beklenir. Ne var ki araştırmalar, bu karbon depolayıcıların sanıldığı kadar sağlam ve istikrarlı olmadıklarını gösteriyor. Çünkü kömürler yağmurun etkisiyle yerlerinden oynayarak, akarsulara karışabilir. Bu süreçler ne kadar iyi anlaşılırsa, o kadar iyi karbon depolama teknikleri geliştirilebilecek (Science). Bir koridordan geçerken birdenbire karşımıza muazzam bir dolap içerisinde saklanan antropoloji bölümünün kafatası kolleksiyonu çıkmasın mı? Dayanamadım ve yanımda gelen Türk meslekdaşlarımdan yanında fotoğraf makinesi olandan bu kolleksiyonun resmini çekmesini rica ettim. Niçin istediğimi sorunca, «Aklıma sayın başbakanımız geldi de» diye cevap verdim. «Belki kendisi bu resmi Mecliste sallayıp, neredeyse üç yüz seneye yaklaşan, Avrupa’nın bu en önemli bilim kurumlarından biri olan Müzeyi de ırkçı ilân ediverir.» Sonra Wiki’ye bu konuşmanın arka plânını anlattım. Zavallı kız bu kadar bilgisizliğin bir devleti yöneten bir kişide olması karşısında şoke oldu. Daha sonra Wiki’ye Türkiye’nin içine düştüğü korkunç durumu anlattım. Her şey bir yana artık devlet mekanizması çalışmıyor. Kişisel bir örnek: Almanya ve Amerika’dan ısmarladığım kitaplar bir türlü gelmiyor. Sonunda postaneye bunun nedenini sorduk. Öğrendik ki dağıtım bir taşeron firmaya verilmiştir ve o firma postayı DAĞITMAMAKTADIR. Sonunda postacılarımız yardımıyla devasa bir depoda haftalardır bekleyen kitaplarımı bulup almak nasib oldu, çünkü şikâyetin en küçük bir fayda sağlamayacağını bana bu işi biraz bilenler anlatmıştı. Avusturya’dan geri geldim. Baktım ki gene yurtdışından kitaplarım gelmiyor. Kayıt numaralarını alarak gene postaneye başvurduk. Öğrendik ki paket Pendik postanesine gitmiş, o da paketi geri geldiği ülkeye geri yollamıştır. Acaba adres mi yanlış diye baktık: Hayır, adreste en küçük bir yanlış olmadığı gibi, posta koduna kadar her şey doğru. Pendik postanesi bunu doğru posta koduna bakarak bizim buraya yollamıyor, geldiği ülkeye iade ediyor. Bu çözülmenin tek nedeni cehalettir. Devletin tepesinden tabanına, her mevkide o mevkiye lâyık olmayan kişiler oturmaktadır. Bu oy vererek oluşturulmuş bir felâket olduğu için ve bu olay yarım yüzyıldan fazla bir zamandır ortalama dört yıllık aralarla tekrarlandığı için, bunu tekrar demokrasiye güvenerek düzeltmenin de imkânı olduğunu sanmıyorum. Türkiye tepesinde modern bilim ve yaşamdan tamamen bîhaber insanların kumandasına hızla burun üstü çakılmak üzere yol almaktadır. Âkil milletimize hayırlı olsun.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle