24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

TEKNOLOJİPOLİTİK HASAN ÂLİ YÜCEL’İN KIZI Baha Kuban baha.kuban@gmail.com Canan Yücel Eronat (19262013) Zeki Arıkan C anan Hanım’la sürekli telefonlaşır, dertleşirdik. Zaman zaman anılarından söz eder, ülkenin içinde bulunduğu duruma üzülür, kimi zaman dipten gelecek bir dalgaya umut bağlar, “İyi sabahlara uyanalım” der ve telefonu kapatırdı. Meğer o da benim gibi iki aydan beri hasta ve hastahanede değil miymiş! Acı haberi 16 Nisan 2013 Cumhuriyet’teki duyurudan öğrendim. Ne acı... Canan Yücel, Can’ın ikizi olarak İstanbul’da dünyaya geldi. Bu dünyayı ikiziyle paylaşmaktan büyük mutluluk duydu. İkizler arasında çekişme olmuyor değildi. Yücel, akşam eve geldiğinde bunu CBT 1364/ 15 10 Mayıs 2013 sezer, teselliyi Bir hadise var can ile canan arasında… şarkısının sözlerinde bulurdu. Cumhuriyet’in ilk yıllarında katıldığı törenleri unutamıyor ve bunlardan özlemle söz ediyordu. Sonra Ankara’ya geliş, Ankara Kız Lisesi ve DilTarih Fakültesi’nin heyecanlı günleri… Bütün bunların ötesinde bir bakan kızı olarak Cumhuriyet döneminin pek çok olayına tanık oldu. Yücel’in çevresini, eve gelip gidenleri yakından tanıdı. Ama Yücel’in “Kızım bir not defterin olsun, bunları yaz” sözünü tutamamanın huzursuzluğunu içinde taşır, ileri yaşlarda bile bunun eksikliğini duyardı. Sonra Paris günleri... Evlilik, şan dersleri ve Fransa’da verdiği konserler yaşamının başlıca çizgileri. Hasan–Âli Yücel, çocukları için ulaşılmaz bir devdi. Bu Can için de Canan için de öyleydi. Yücel’in bu ülkeye onca hizmet ettikten sonra uğradığı büyük haksızlık, bütün ailenin ortak çilesi olmuştu. Canan Hanım, yaşamı boyunca bu büyük insanın eserini ortaya koymaya çalıştı. Bu konuda epey yol aldığından şüphem yok. Yücel’in doğumunun 100. yıldönümünde UNESCO tarafından anılmaya karar verilmesi, ona yepyeni bir heyecan ve çalışma gücü verdi. Her toplantıya koşarak gitti ve söz aldı. 17 dakikalık bir belgesel çekimi için evinin kapılarını Enis Rıza Nalan Sakızlı’ya açtı. Bütün belgeleri önlerine serdi. Babasının, sağlığında birinci cildi çıkan Hürriyet Gene Hürriyet’in (3 cilt), Öğretmen Öğrenci Kö şesi’nin gazetelerde çıkmış yazılarını toplamak için yoğun bir çaba harcadı. Bunlar Kültür Bakanlığı’nca bastırıldı. Böylece bu değerli yazıları unutulmaktan kurtardı. Eski yazıyla okumayazmayı öğrenenler, yaşam boyu bu alışkanlıklarından kurtulamadılar. HasanÂli Yücel’in kuşağı da böyle idi. Özel yaşamlarında, mektuplarında sürekli olarak eski harfleri kullandılar. Oysa bu insanlar Cumhuriyet’e, onun getirdiği devrimlere gönülden bağlıydılar. Buradaki durum, eski bir alışkanlığın özel yaşamda devam etmesinden başka bir şey değildi. Yücel’e gelen mektuplar, pek azı dışında eski harflerledir. Bu mektupları sağlığında Düriye Köprülü yeni harflere aktarmış ve Eronat, çeşitli eserlerinde bunları değerlendirmiştir. Ama yayımlamadığı daha pek çok mektup kalmıştı elinde. Bunları bastırmayı düşünüyordu. Böylece Yücel’in çevresini tam olarak tanıma olanağını bulacaktık. Kimlerin mektupları yoktu ki..? Bezmi Nusret Kaygusuz, Rıza Tevfi k, İ bn ül em in Mahmut Kemal, Dr.Adnan Adıva r, Mu hi tt in Birgen vb. Eronat’ın kafasını karıştıran bir sorun daha vardı ki sanırım bunu çözemeden gitti. O da HasanÂli Yücel’in kütüphanesini ne yapacağı kaygısı idi. Bu yalnız 6.000 ciltten oluşan bir kitaplık değil, aynı zamanda zengin bir arşivi ve görsel malzemeyi de kapsayan bir hazinedir. İletişim Fakültesi öğrencisi Halise ile oturup aylarca bu kitaplığın bir envanterini yaptı. Birçok kurumla iletişim kurdu. Güvensizlikten mi yoksa babasının kitaplarından bir türlü ayrılmayı içine sindiremediğinden mi, nedendir bilemem, bu konuda kesin bir karara varamadı. Ülkemizde bu kitapları koruyacak, ulusun hizmetine sunacak çok değerli kuruluşlar (özel ya da resmi) bulunduğunu çok kere söyledim. Aklı yatar gibi oldu, sonra yine vazgeçti. Umarım ülkemizde birçok özel kitaplığın başına gelenler Yücel’in arşiv ve kütüphanesinin başına gelmez. Bunu yürekten diliyorum. Çünkü orada yıllarca bin bir emekle toplanmış, biriktirilmiş bir kütüphaneden çok fazla şey var. Yücel’in Bakanlık dönemiyle ilgili görsel malzeme bu ülkenin tarihinin ayrılmaz bir parçasıdır orada saklanan malzeme. Yücel ailesi, değerli bir büyüğünü yitirmenin acısı içinde. Bense yakın bir dostumu o bilinmeyen ülkeye yolcu etmenin, onun bir daha geri gelmeyeceğinin bilmenin üzüntüsü içindeyim. Güle güle sevgili dost… 1970’ler ve 90’lar arasında iklim değişikliği ile ilgili bilgi ve sonuçlar netleşmeye başladı ve iklim bilimleri bu karmaşık olguyu daha güvenilir bir şekilde açıklayabildi.. Bununla eşzamanlı olarak, dünya kapitalist ekonomisinde önemli değişiklikler de gerçekleşmeye başlamıştı. İkinci Paylaşım Savaşı’nın ardından yaşanan ve kısaca ‘Bretton Woods’ sistemi olarak ifade edilen göreceli istikrar ve büyüme, yerini kabaca petrol krizi ile tarihlenen bir seri krize, sistemik kâr hadleri düşüşlerine ve finansal kararsızlığa bıraktı. Büyüme hızları düştü ve İngiliz iktisatçısı John Maynard Keynes’in adıyla anılan altın yıllar sona erdi. Petrol krizi, muzaffer Asya komünizmleri ve İran devrimi, kapitalizmin yeniden yapılanması gereksinimine aciliyet kazandırdı. Neoliberal ideolojinin yerleştirilmesi ve yaygınlaştırılması konusunda, ilginç tarihi not ve kayıtlarla dolu pek çok bilgi var. Ama dünya sistemi olarak geç kapitalizmin bu kriz yönetim modeli, bir önceki yazıda da vurgulandığı gibi, geçmişin varlıkları ve değerlerinin yanı sıra, geleceğin de acımasızca talan edilmesine dayanıyordu. Talan edilenler arasında yeryüzü ekolojisinin, iklim dengelerinin geleceği de bulunmaktaydı! Evet, iklim değişikliğine yol açan seragazlarının salımı sanayi devrimi ile koşuttur. Ama metaforik bir soru kendini dayatıyor: İklim değişikliği konusunda yukarıda vurgulanan netleşme ve iklim değişikliği gündeminin tüm çevre ve ekoloji sorunlarını arka plana iterek bunları hegemonize etmesi, 70’li, 90’lı yıllardan 20 ya da 30 yıl önce gerçekleşseydi ne olurdu? Örneğin 1950’li 60’lı yıllarda, dünya kapitalizminin bu sorunu çözme yeteneği daha yüksek olur muydu? İngiliz sosyologu John Urry buna kesin bir yanıt veriyor. Neredeyse yarım yüzyıllık neoliberal ideolojik saldırı ve onun yandaşı piyasa fetişizminin, sermayenin iklim değişikliği ile başetmek üzere üstlenmesi gereken global ölçekte düzenlemeci müdahaleyi olanaksız kıldığını, devletlerin dağıtımcı, düzenlemeci ve hatta kolektivist reflekslerini dumura uğrattığını düşünüyor Urry. 70’lerde kendini belli etmeye başlayan söz konusu gelişmelerin bazı önemli sonuçları oldu. Thatcherizm ve Reganizmin altını çizen, ‘devletin geriletilerek’ tüm varlıklarının özelleştirilmesini, refah devletinin dertop edilerek çalışan kesimlerin kısmi kazanımlarına el konulmasını, piyasanın tanrılaştırılması ile ekonomi disiplininin tüm sosyal bilimleri ‘sömürgeleştirmesi’ni emreden, ‘Chicago Okulu’ ideolojisinin mutlak hakimiyeti gerçekleşti. Bu hakimiyet ve gerekleri, ideolojik bir saldırı ve yerine göre zora dayanılarak, darbeler ve işgaller yoluyla da gerçekleştirildi. David Harvey’in, Neoliberalizmin Kısa Tarihi’nde anlattığı gibi, öncü ülkelerde dayatılan ve kabul ettirilen yeni düzen, zamanla norm haline geldi ve ideolojik, söylemsel üstünlüğünü pekiştirdi. Diğer önemli değişiklik, finans sermayenin adım adım dünya kapitalizminin kontrol mekanizmalarını ele geçirmesi ile yaşandı. Tüm denetimlerinden sıyrılan finans sermayesi, çok kısa sürede inanılmaz ölçüde büyüdü, yeni araçlarını, kurumlarını yaratarak yeni düzenleme iklimini yerleştirdi. Neoliberal döneme damgasını vuran, ülkelerarası, bölgelerarası, sınıflararası her türden eşitsizliklerin artması oldu. Azami kâr peşindeki sermaye, küreselleşme fırtınasını ve eşzamanlı teknik gelişmelerle birlikte küresel ağyapı ve şebekeleri ortaya çıkardı. Kuralsızlaştırma, serbestleşme, iktisadi verimlilik anahtar kavramlar haline geldi. Neoliberal kapitalizm ve yol açtığı temel değişiklikler, dünya kapitalizminin iklim değişikliği ile ilişkisini ve bu sorunla başa çıkmak için kullanabileceği araçların niteliğini de önemli ölçüde değiştirdi. Global finans sermayesinin ve onların kontrolündeki devletlerin, iklim değişikliği konusundaki çözümlere bakışları hızla dönüştü. 1980’lerde, tartışmaların henüz başlarında, zorunlu karbon vergileri ve hızlı teknik değişim önerileri gibi daha radikal öneriler, yerini hızla gelişen piyasadostu formüllere bıraktı. Politika geliştirmek yerine ‘Yeni Çevre Kirliliği Siyaseti’, ‘Ekolojik Modernizasyon’, kirlilik ve iklim değişikliğine yol açan maddelerin ‘piyasa fiyatlarının manipulasyonu’ gibi terimlerle, iklim değişikliği ile mücadele ‘doğru fiyat sinyalleri’ ne ve piyasa oyuncularına terk edildi... Bir sonraki yazıda devam edeceğiz. Ve İklim Değişikliğine Piyasanın Eli Dokunur...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle