23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

OOOF OFF LINE Tanol Türkoğlu (tanolturkoglu@Gmail.com) Bilimde öncü kadınlar Bilişim STK Platformu her yıl internet bağlantısının sağlandığı nisan ayı içinde Türkiye’nin her noktasına yayılmış bir kutlama şenliği programıyla (“Internet Haftası”) internetin doğum gününün kutlanmasını sağlıyor. Clémence Royer tığı bir denemeydi. Türlerin Kökeni çevirisi, Royer’in çeşitli yorum notlarını da içeriyordu. Royer yaptığı çeviriye ayrıca Darwin’in düşüncelerinin kişisel bir analizini içeren uzun bir önsöz de yazmıştı. O, bu önsözünde, Darwin’in hipotezlerinin potansiyel sonuçları hakkındaki düşüncelerini yazdı ve onun fikirlerini doğal sonuçlarına götürmeye çalıştı. Fransız antropolog Charles Letourneau, Royer’in çevirisinin bütün pencereleri kırdığını iddia etmişti. Çünkü ona göre Royer’in yorumları, Fransız bilimcilerinin Darwin’in teorilerini görme biçimlerini etkilemekte başarılı olmuştu. Royer, Darwin’in kadınların erkeklere göre daha aşağı olduğu görüşünü özel bir durum olarak ele alıyor ve şu yorumu yapıyordu: “Kadın, erkeklerin tüm canlılar içinde hakkında en az şey bildikleri bir hayvandır.” Darwin, Royer’nin bu cesareti karşısında şok geçirmişti, fakat yine de şunu söylemeden edemedi. “O, Fransa’daki en şaşırtıcı ve zeki kadındır.” Bununla birlikte, Türlerin Kökeni’nin üçüncü baskısında Darwin, Royer’in çevirisinden hoşnut kalmamıştı. Bu, sadece onun yaptığı eleştirilerinden dolayı değildi, aynı zamanda Darwin’in üçüncü baskıda yaptığı bazı değişiklikleri kabul etmemesinden de kaynaklanıyordu. Ayrıca Royer, çeviri sırasında bazı kelimelerin karşılıklarını kendi tercihlerine göre seçiyor ve bu yüzden bazen Darwin’in vermek istediği anlamı kaçırmış görünüyordu. Darwin başka bir çevirmenle anlaştı, fakat 1882’de eserin popüler bir çevirisini yaptırmak istediğinde tekrar Royer’ye başvurdu. Royer, 1870’te Paris Antropoloji Derneği’ne üye olması için davet edilen ilk kadın oldu. Derneğe üye olarak seçilmesi bazı tartışmalara yol açtı, fakat yıllar boyunca Royer çok önemli makaleleri ve tartışmalarıyla derneğin çalışmalarına katkılarda bulundu. 1880’lerin sonlarında dernek onu evrim konferanslarının yeni serisi çerçevesinde zihinsel evrim üzerine konuşma yapmaya çağırmıştı. 1880’ler ve 1890’lar boyunca ekonomi gazetelerine, antropoloji dergilerine, ansiklopedilere ve kuruluşuna yardım ettiği La Fronde isimli feminist gazeteye yazılarıyla katkıda bulundu. 1897’de feminist hareketin en önde gelen bir siması oldu ve 1900’de Legion d’Honneur nişanıyla ödüllendirildi. Clemence Royer, herhangi bir bilim dalının uzmanı değildi. O, konuşmaları ve yayınlarıyla çeşitli konular hakkındaki düşüncelerin sentezini yapmaya çalışan, kendi kendini yetiştirmiş bir yazardı. Bilim ve felsefe arasında ayrım yapmadı. O, bilimin felsefe için temel olması ve toplum için de bir kılavuz olarak kullanılması gerektiğine inanıyordu. Royer bugün en çok Darwin’in Türlerin Kökeni kitabını Fransızcaya çevirmesiyle ve o çeviride Darwin’in fikirlerine kendi yorumlarını katmasıyla hatırlanmaktadır. Fakat gerçekte o aynı zamanda antropolojiye de önemli katkılarda bulunmuş ve yaşamında hem bilim topluluklarında, hem de feministler arasında, her iki çevrede de büyük bir üne sahip olmuştu. Clémence Royer Clémence Royer, en çok Darwin’in Türlerin Kökeni kitabını 1862’de Fransızcaya çevirmesiyle tanınmıştı. Osman Bahadır bahadirosman@hotmail.com Türkiye’de İnternet: İlk Yirmi Yıl! Internete ilk eriştiğiniz günü anımsıyor musunuz? Tipik bir internet kullanıcısıysanız son yirmi yıl içinde bilgisayarınızın ucuna ilginç sesler çıkaran ve modem denilen bir cihaz bağlamış ve nasıl olduğunu anlamadan internete erişmiş olmalısınız. Çoğunlukla metin ve fotoğraflardan oluşan web siteleri sizi internetin renkli dünyasıyla tanıştırmıştır. Belki de ne beklediğinizi bilmeden internete eriştiniz. Belki de kokoreççi ile kestaneci reklamları sizi etkiledi. Belki de çalıştığınız şirketin sunduğu bir imkân olarak, mecbur kaldınız. Bugün, internetin Türkiye’ye gelişinin üstünden 20 yıl geçmişken, çoğumuz belki o ilk bağlanma anımızı anımsamıyoruz. Internetin çokça metin, az da olsa resimlerden oluştuğu o “karanlık çağları” çoktan tarih oldu. Internet erişimi ilk sağlandığında Youtube yoktu, Facebook yoktu, Twitter yoktu. Web sayfalarında video klip izleme imkânı bulunmuyordu. Türkiye’de yirminci yılını geride bırakırken internet bugün her iki evden birisine girmiş durumda. Sosyal medya dünyasının tartışmasız lideri olan Facebook kullanımında Türkiye ilk sıralarda. Internet trafiği konusunda güncel veriler sunan Alexa.com sitesine göre Türkiye’den erişilen sitelerin başında Facebook geliyor. Facebook’tan önce de internet müdavimleri önce ICQ daha sonra da MSN gibi muhabbet sitelerine yoğun ilgi gösteriyordu. Ülkemizde iletişim konusundaki akademisyenler interneti özellikle sosyal medya/yeni medya açılarından derinlemesine incelerken, sosyoloji bölümlerinin başka bir gezegende yaşamaya devam etmesini yeri gelmişken bir kez daha eleştirmek isterim. İlk günden beri internete destek verenler her yıl internet bağlantısının sağlandığı nisan ayı içinde Türkiye’nin her noktasına yayılmış bir kutlama şenliği programıyla internetin doğum gününün kutlanmasını sağlıyor. Bilişim STK Platformu’nun öncülüğündeki Internet Haftası etkinliklerinin bu yıl onaltıncısı gerçekleştirilecek. Bu etkinliklerde artık interneti tanıtma devri kapandı çünkü ülkemizde de interneti duymayan, bilmeyen kalmadı. Ancak internetin verimli kullanılması, onun üretim süreçlerine kanalize edilmesi konusunda sıkıntılarımız var. Zorda kalmadığımız, başka bir yol bulamadığımız sürece interneti “tüketim” dışındaki süreçlerimizde kullanmıyoruz. Bu yıl ele alınan konulardan bir tanesi bilgi toplumu. Üretim sürecindeki sıkıntılarımız da aslında bu olgu ile ilgili. Bilgi toplumu kavramının kendisi bile tartışmalı. Tıpkı postmodernizm gibi. Bilgi toplumu nedir? Neredeyse II. Dünya Savaşı bitiminden beri pek çok kanaat önderi sanayi toplumunun sıkıntılarının nasıl çözüleceği konusunda kafa patlatıyor. Bunlardan bir kısmı bilgi toplumunu sanayi sonrası toplum dönemine indirgerken, bir kısmı ise bilgi toplumunun yepyeni bir model oluşturacağını öne sürüyor. Bilgi toplumu ileri teknoloji kullanmak, tüketmek mi, yoksa ileri teknolojileri üretebilmek mi? Çevremize dönüp bir baktığımızda gündelik hayatımızda bilgi toplumuyla ilgili ne tür örnekler görüyoruz? Bunların hangilerini üretmişiz? Hangilerini ithal ederek, tüketmekteyiz? Petrolümüz yok, fazlasını satacak doğal kaynaklarımız yok. Öte yanda ise üretim süreçlerinde istifade etmek söz konusu olduğunda dönüp yüzüne bakmadığımız bir internet var! Yirmi yılın özeti bu. C CBT 1360/ 12 12 Nisan 2013 lémence Augustine Royer, 1830’da Fransa’da Nantes şehrinde doğdu. Babası 1832’deki Kralcı ayaklanmaya katıldığı için aile İsviçre’ye sürgüne gönderildi. Clemence 10 yaşına geldiğinde bir manastır okuluna gönderildi. Fakat bu okulda şiddetli psikolojik gerginlikler yaşayan Clemence buradan ayrılmak zorunda kaldı. Okuldan ayrıldıktan sonra babasından matematikte yardım görmekle birlikte eğitiminden büyük ölçüde kendisi sorumlu olmuştu. Clemence, 1849’da babasının ölmesi üzerine öğretmenlik yapmak için iş aramaya başladı. Fransızca, matematik ve müzik öğretmek için kendisini yeterli görüyordu. Özel dersler verdikten sonra 1853’te bir yatılı kız okulunda ders vermek üzere Wales’e (Güneybatı İngiltere) gitti. Orada İngilizce öğrendi ve Protestanlığa yakınlık duydu. Ertesi yıl Fransa’ya döndüğünde, Voltaire, Rousseau, Diderot gibi Aydınlanma filozoflarının eserlerini inceledi ve dini düşüncelerinden uzaklaştı. 1856’da ailesiyle ilişkisini kesti ve İsviçre’ye gitti. Orada Lozan yakınlarındaki PazPerez’de kendi evinde oturmaya başladı. Burada geçirdiği iki yılda nispeten izole bir yaşam süren Clemence Royer, halk kütüphanelerinde çalıştı ve kendi yaptığı işlemeleri satarak geçinmeye çalıştı. PazPerez’deki yaşam günlerinde Clemence bilgisizliğinin şiddetle farkına vardı ve hemen her konudaki metinleri adeta yutarcasına okumaya başladı. Felsefe, fizik, antropoloji, ekonomi, matematik, jeoloji, hukuk ve doğa tarihi sıkı bir şekilde ilgilendiği konular arasındaydı. Ayrıca üstün olanın din değil, akıl olduğuna da kanaat getirmişti. 1858’de bir ekonomi gazetesine yazdığı sırada, gazetenin editörü Pascal Duprat’ya âşık oldu ve sevgilisinin öldüğü 1885 yılına kadar 27 yıl onunla birlikte yaşadı. Ancak Duprat evliydi, bir çocuğu vardı ve karısından boşanamamıştı. Duprat iki eve birden yeterince destek olamadı ve ailesi maddi bakımdan büyük zorluklar yaşadı. 1865’te Royer ve Duprat açık olarak birlikte yaşamak için İtalya’ya gitmişlerdi. Orada Clemence oğlu Rene’yi doğurdu. Clemence okumalarını ve yayınlarını İtalya’da da sürdürdü. Aile, 1870’te Paris’e döndü. Duprat öldüğünde Royer çok küçük bir gelirle yaşamak zorunda kaldı. Dostlarının yardımıyla Paris’in banliyölerinde bir bakımevine yerleşti. Çalışmalarını orada da sürdürdü ve 1902’de NeuillysurSeine’de öldü. Clemence Royer, yazar ve öğretici olarak kariyerine 1857’de Lozan’da başlamıştı. İki yıl sonra kadınlar için “40 derste doğa felsefesi ve tarih üzerine dersler” başlıklı çok popüler olan bir salon dersleri serisi sundu. Derslerini İsviçre’nin öteki şehirlerinde ve İtalya’da da sürdürdü. Royer, Lamarck’ın eserleriyle de ilgilenmeye başlamıştı. Lamarck’ın tüm türlerin çevrelerine uyum sağladığı yönündeki görüşü, o dönemde benimsenmemişti. Darwin’in eserini keşfettiğinde, onun Lamarck’ın fikirlerini desteklediğine inanarak Darwin’in kitabını Fransızcaya çevirmek için büyük bir istek duydu. Türlerin Kökeni çevirisini yayımladığı 1862’de Royer aynı zamanda ekonomi üzerine iki ciltlik bir eser de yayımlamıştı. Bu eser, sosyal eşitsizlikler ve vergilendirme üzerine yap
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle