Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SON ARAŞTIRMALAR Oluşum evresinde bir g e ze g e n yüksek kanser riski bekleniyorsa da bunlardan üçte ikisinin geriye kalan nüfustan daha fazla tehdit altında olmadığını söylüyor yetkililer. WHO Mayıs 2010’da kazadan sonraki ışın tehlikesinin beklenilenden düşük olduğunu açıklamıştı. reaksiyonda bakteriler zarar görmeden, hücrelerde çoğalmaya devam edebiliyor. Fakat interferon beta bakterilerle savaşımda etkisiz kalmakla birlikte interferon gammanın etkinliğini de bloke ediyor. Modlin’e göre sonuçlar, bir proteinlerden birinin azalması veya çoğalmasına bağlı olarak hastalığın ağırlaşmasına neden olabileceğini gösteriyor. Belli başlı interferon reaksiyonlarını bloke eden ya da güçlendiren tedavi olanakları geliştirerek bakteriyel enfeksiyona karşı daha etkili bir strateji geliştirebiliriz diyor araştırmacı. zi’nden Willen Overwijk. Bu bağışıklık terapisinin ilkesi, kanser hücrelerinin tipik içerikleryle, tümör hücrelerini tanıyarak etkisiz hale getiren özel Thücrelerinin üretimini tetiklemeye dayanıyor. Deneyler sırasında ölümcül cilt tümörlerine (melanom) sahip fareler kullanılmış. Aşının içinde tümör hücrelerinin proteinleri ve adjuvan olarak da yağ içinde su emülsiyonu bulunuyordu. Bu ilave aşının üç ay kadar indirgenmeden enjeksiyon bölgesinde kalmasını sağlamış. Gerçi aşı, kansere karşı hareket eden Thücrelerinin üretimini arttırdı ama bunların sadece küçük bir kısmı tümöre ulaşırken, çoğunluğu enjeksiyon bölgesinde kaldı ya da buraya geri döndü diye açıklayan bilim insanları bu süreci flüoresanla işaretlenen Thücreleriyle doğrudan doğruya görüntülediler. Anlaşıldığı üzere aşı maddesinin çekim kuvveti Thücreleri için (tümöre kıyasla) çok daha fazlaydı. Bağışıklık hücreleri enjeksiyon bölgesinde büyük oranda uyarı maddesi açığa çıkarıyor ki bu da daha fazla Thücresini kendine çekerek, sağlıklı dokuya zarar vermesine ve kendi kendini öldürmesine neden oluyordu. Bu sonuç terapötik aşılarındaki düşük başarı oranını açıklıyor. En sonunda araştırmacılar adjuvan olarak immünolojik etki maddeleri içeren bir tuz çözeltisi kullanmışlar. Bu şekilde daha fazla Thücresi tümöre ulaşmış ve çok azı enjeksiyon bölgesinde kalmış. Bilim insanları bundan sonra biyolojik olarak çabuk indirgenen adjuvan içeren aşı maddeleri geliştirip, yeni konsepti bu yıl içinde klinik deneylerle test etmek istiyorlar. Astronomlar oluşum evresinde olabilecek bir gökcismi saptadı. Gözlem doğruysa ilk kez bir oluşum süreci doğrudan izlenecek. Genç gezegen tıpkı plasenta içindeki bir bebek gibi, gaz ve tozdan oluşan bir disk içinde bulunuyor. HD 100546 olarak sınıflandırılan genç yıldız dünyamızdan yaklaşık olarak 337 ışık yılı uzaklıkta yer alıyor. Araştırmacılar Avrupa Güney Gözlemevi’nin (ESO) Very Large teleskopunu (VLT) bu diske doğru yöneltti. Araştırmayı yöneten bilim insanı Sascha Quanz, olası gezegen Jüpiter’in yirmi misli kütlesine sahip bir gaz devi diyor. Bugüne dek gezegen oluşumları sadece bilgisayar simülasyonlarıyla “izlenebildiği” için öncü gezegenin keşfi büyük bir sansasyon sayılır. HD 100546’yı ilginç kılan, çevresindeki disk. Tüm genç yıldızların etrafında oluşan bu disklerde gaz ve toz birikir ve bilindiği gibi bunlar gezegenlerin doğum yerleridir. Gezegenin parlaklığı, hâlâ büyümekte olduğunu gösteriyor. “Buna göre sadece 100.000 yıl yaşında olmalı”. Kaliforniya Üniversitesi bilim insanları bağışıklık sisteminin “hatalı” bağışıklık reaksiyonu nedeniyle tüberküloz gibi bakterilerin bedende yayılabildiklerini saptadı. Ağır enfeksiyonlu hastalarda üreyen bir protein, enfeksiyonla mücadele etmek yerine virüslere saldırıyor. Her yıl yaklaşık olarak 8,5 mil “Hatalı” bağışıklık reaksiyonu tüberküloza yarıyor Dünya Sağlık Organizasyonu’nun (WHO) iki yıl önce Fukuşima’da meydana gelen reaktör kazasından bu yana toplanan verilerin değerlendirilmesine dayanan araştırması, radyasyonlu bölgelerdeki kanser riskinin çok fazla yükselmediğini gösterdi. Organizasyon radyasyondan etkilenen halkın sağlık durumunun uzun vadede takip edilmesini öneriyor. WHO bununla birlikte doğrudan doğruya ışına maruz kalan bölgelerin dışındakiler için durumun kritik olmadığını da bildirdi. Uluslararası bir araştırma ekibinin incelemeleri, Japonya içindeki ve dışındaki insanlar için öncelenen risklerin düşük olduğu ve kanser oranlarında olağanüstü bir artışın beklenmediği şeklinde sonuçlanmış. Fakat belli bölgelerde o zamanki radyasyona bağlı olarak özel kanser türlerindeki yükselme konusunda endişeliyiz diyor WHO’nun Sağlık Hizmetleri ve Çevre müdürü Maria Neira. Hesaplara göre kaza sırasında en fazla etkilenen bölgelerde bulunan kız çocuklarında, yetişkinlik döneminde meme kanserine yakalanma riski normal değerin yüzde altı üzerinde bulunuyor. Erkeklerde ise bu oran yüzde yedi daha yüksek. Kadınlardaki tiroit kanseri riski ise normalden yüzde 0,5 daha yüksek. Kaza sırasında kurtarma çalışmalarına katılanlarda çok daha W H O : K a n se r r i sk i çok fazla yükselmedi yon kişiye tüberküloz bulaşmakta. Science dergisinde yayımlanan sonuçlar, virüslerin, bedeni bakteriyel enfeksiyonlara karşı niçin daha yatkın hale getirdiğini açıklıyor. Tüberküloz enfeksiyonlarının ilkbaharda zirve yapması da kış aylarındaki virüslerle ilişkili olabilir. Robert Modlin ile çalışan araştırmacılar bu fenomeni ilk önce cüzam hastalığında tespit etmişler. Bu hastalık tüberküloz bakterilerinin benzerleriyle ortaya çıkıyor. Cüzam hastalarındaki cilt yaralarının incelenmesi sırasında iki farklı bağışıklık proteini saptanmış. Hastalıkları pek ağır olmayan kişilerde saptanan interferon gamma proteini, bakterilere karşı bir bağışıklık reaksiyonuyla ilişkilendirilir. Oysa ağır hastalardaki Interferon beta proteini virüs reaksiyonuyla bağlantılıdır. Daha ayrıntılı incelemelerle de Interferon betayla ilgili genlerin, ağır hastaların kanında daha fazla bulunduğu ortaya çıkmış. Ağır enfeksiyonlarda beden virüse saldırır gibi reaksiyon gösteriyor diyor bilim insanları. Bu Bugüne dek yararlı olarak görülen uzun ömürlü aşı maddelerinin, bağışıklık hücrelerine tümörleri öldürme konusunda engel oldukları anlaşıldı. Oysa terapötik kanser aşısının görevi, bağışıklık sistemini tümörle savaşması için uyarmaktır. Kanser hücrelerinin seçilmiş içerikleri dışında bu tür bir aşının içinde, bu etkiyi güçlendirmesi beklenen bir adjuvan vardır. Fakat Amerikalı bilim insanlarının son bir araştırması, çok sık kullanılan adjuvanın tam tersi bir etki yaptığını gösterdi. Gerçi yağ içinde su emülsiyonu, istenilen bağışıklık hücrelerinin daha fazla üretilmesini sağlıyor, ama aynı zamanda da tümörle mücadele etmesi beklenilen bağışıklık hücrelerinin enjeksiyon bölgesinde toplanıp ölmelerine de sebep oluyor. Oysa adjuvan, içinde bazı ilaveler bulunan tuz çö Kanser: Kısa ömürlü aşı maddeleri daha etkili zeltisiyle değiştirildiğinde, bağışıklık hücreleri tümörlerin içine ulaşarak bunları küçültebilirler diyor bilim insanları Nature Medicine dergisinde. Yıllardan beri kanser aşılarının etkisini iyileştirmek için boşuna uğraştık diyor Texas Üniversitesi Kanser Araştırmaları Merke Ohio Eyalet Üniversitesi bilim insanları 350 milyon yıllık olmalarına rağmen çok iyi korunagelen deniz zambağı fosillerinden organik moleküller ayrıştırdı. Kinonlara dahil olan bu renkli bileşimler, günümüzdeki akrabalarının tüy rengini belirledikleri gibi, balıklar için zehirli yem görevini de görüyor. Biyolojik işaretleyicinin tümüyle korunagelmiş bir fosilde görüldüğü en eski örnek bu. Organik moleküllerin, incelemiş olduğumuz hayvanlara ait olduğunu söyleyebiliriz diyor William Ausich. Milyonlarca yıllık moleküller ve tüy rengi İNSAN ÖMRÜ 160 YILA ÇIKABİLİR Padua Üniversitesi, Turin Üniversitesi ve Bologna Moleküler Genetik Enstitüsü bilimcileri, sinir hücrelerinin ömrünün, içinde bulundukları bedene bağlı olmadığını saptadı. Belli başlı beyin bölgelerindeki sinir hücrelerinin ölümüne neden olan nörodejeneratif hastalıklar için yeni terapi yolları açılacak. Deneyler henüz embriyonik evrede bulunan ve normalde bir buçuk yıl yaşayan laboratuvar fareleriyle gerçekleştirilmiş. Bilim insanları farelerin beynine (cerrahi girişimle) sinir hücreleri nakledince, kemirgenlerin ömrü bir buçuk yıl uzamış. Araştırmayı yöneten nöroloji cerrahı Lorenzo Magrassi sinir hücrelerinin yeni çevreye uyum sağladıklarını ve farelerin doğal yaşam sürelerince hayatta kaldıklarını gördük diyor. Test sonuçları, sinir hücrelerinin yaşam süresinin genetik olmadığını, nöronları taşıyan kişinin beynine bağlı olduğunu kanıtlamış. Bu sonuçlardan yola çıkan bilim insanları günümüzdeki seksen yıllık ortalama insan ömrünün, teorik olarak yüz altmış yıla çıkarılabileceğini düşünüyor (Proceedings of the National Academy of Sciences). CBT 1356/ 6 15 Mart 2013