24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

ZÜMRÜTTEN AKiSLER lunun hangi mekanizmalarla şişmanlığı tetiklediği tamamen araştırılmamış, ama en azından FarnesoidX reseptörünün (FXR) yağ ve şeker metabolizmasını ayarlayan biyokimyasal reaksiyon zincirinin bir parçası olduğu biliniyor. Bu reseptöre sahip olmayan fareler, tıpkı yemle birlikte Tempol alan normal fareler gibi yüksek kalorili yiyeceklerle beslendiklerde bile şişmanlamamışlar ve kan şekeri seviyeleri de daha düşük kalmış. Aynı etki insanlarda da görülür mü bilinmiyor. A. M. Celal Şengör 3 Kasım Perşembe akşamı Saint Joseph Lisesi’nin Kadıköy’deki binasında okul müdürü Sayın Bay JeanMichel Tricart’ın ev sahipliğini yaptığı bir resmi kabul vardı. Mehmet Sakıç ve Saint Joseph Lisesinin İnsanlığa Ortak Hediyeleri tik hücrelerdeki yağ asidi alışverişi engellenerek, büyümeleri durdurulabiliyor. Tümör hücrelerinin hızlı büyümeleri nedeniyle, özellikle de hücre zarlarının gelişimi için yağ asitlerine ihtiyaçları vardır. Deneme aşamasında olan ST1326 ilacı sayesinde karnitinaçil transferaz sistemini engellemeye başardık diyor projeyi yöneten Gianfranco Peluso. Bu sistem, metabolizmanın enerji üreticisi ve taşıyıcısı görevini gören mitokondriler içindeki yağ asidi naklinin temelini oluşturmakta. Araştırma çerçevesinde etki maddesinin çok düşük bir toksik etki yaptığı ve daha çok tümör hücrelerini hedeflediği görülmüş. Neoplastik hücreler gerçekten de sağlıklı hücrelere kıyasla daha duyarlılar. Bunlar sitoplazmada özümlenmeyen lipitleri biriktirirler ve yenilerini üretecek durumda değillerdir. Bologna Üniversitesi ve İtalyan ilaç üreticisi SigmaTau’un ortak bir çalışması olan bu araştırmanın sonuçları The Journal of the National Canser Institute dergisinde yayımlandı. Nereden geldiklerini kimse bilmiyor. Amerika sahilleri bilinenlerden çok daha büyük olan karideslerin istilasına uğradı. Üstelik bunlar yırtıcı da. Balıkçılar endişe içinde bu hayvanların o bölgeye ait olmadıklarını söylüyorlar. Neredeyse siyah renkte olan yirmi santim büyüklüğündeki karideslerin üzerinde açık renk çizgiler bulunuyor. Amatör bir balıkçı tarafından tesadüfen Sahillerde dev karides istilası bulunan bir karidesi inceleyen North Carolina Balıkçılık Bakanlığı biyologlarının açıklamalarına göre dev karides (Penaeus monodon) Asya kökenli ve normalde Amerikan sularında yaşamıyor. North Carolina ve Florida sahillerinde bu örneğin dışında çok sayıda dev karides görülmüş bugüne dek. Amerikan Ulusal Okyanus ve Atmosfer İdaresi’ne göre 2011 yılında bir önceki yıla kıyasla on misli fazla (591 tane) dev karides görülmüş, 2012 ve 2013 yıllarında sayının bu kadar hızlı artmadığı söyleniliyor. Deniz biyologlarının bu konudaki açıklamasıysa şöyle: Balıkçılar dev karideslere artık alıştıkları için bildirmiyorlar, kendileri yiyorlar. Dev karideslerin asıl vatanı güney Japonya bölgesi ve Güneydoğu Asya’dan Güney Afrika’ya kadar uzanan bölgedir. Karideslerin Amerika’ya kadar nasıl ulaştıkları bilinmiyor. 1988 yılında Güney Carolina bölgesindeki bir test alanından iki bin kadar dev karides kaçmıştı ama bunların tümü yakalanmış veya ölmüştü. Gerçektende o tarihten 2006 yılına dek tek bir dev karides dahi yakalanmamış Amerika sahillerinde. İşte bu nedenle bu hayvanların bu kaçak karideslerin yavruları mı olduğu veya Karayipler’deki çiftliklerden mi kaçtıkları veyahut da gemilerin balast sularıyla mı Amerika’ya geldiklerini kimse bilemiyor henüz. İtalya Ulusal Araştırma Konseyi CNR’e bağlı “Instituto di Biochimica delle Proteini” enstitüsü bilim insanları, kansere karşı inovatif bir ilaç geliştirdi. Yeni ilacın yardımıyla neoplas Nilgün Özbaşaran Dede nilodede@hotmail.com CBT 1386 7 /11 Ekim 2013 Tümör oluşumunu önleyen tedavi yöntemi Son UNAIDS araştırmasına göre HIV enfeksiyonu ve Aids’e bağlı ölümlerde önemli ölçüde azalma söz konusu. En çok ölüm vakası 2005 yılında görülmüştü. 2005 yılında 2.3 milyon insan ölürken, 2013 yılında bu sayı 1,6 milyona düşmüş. Yeni HIV enfeksiyonu vakaları da 2001 yılından bu yana üçte bir oranında azalarak 2,3 milyon vakaya düşmüş. Olumlu gelişme özellikle de çocuklarda kendini gösteriyor. 2011 yılında yarım milyon yeni enfeksiyon tanısı konurken, 2010 yılında enfeksiyon sayısı yarıya inmiş. Bilim insanları ölüm vakalarındaki azalışı ve çocuklarda enfeksiyonun daha az görülmesini insanların antiretroviral ilaçlara artık daha kolay ulaşabilmelerine bağlıyor. 2012 yılının sonuna dek Güney Afrika, Uganda ve Hindistan dahil birçok yoksul veya biraz daha iyi durumda olan birçok ülkede on milyon insan antiretroviral ilaçlardan yararlanabildi. İnsanların bu tür ilaçları temin edebilmeleri düşen fiyatlarla da ilgili. UNAIDS, dünya, 2015 yılında AIDS salgınını durduracak milenyum gelişim hedefine yakalayabilir diyor. HIV enfeksiyonu tüm dünyada azaldı Nedeni ise, İş Bankası Kültür Yayınları’nın yeni yayımladığı iki dev ciltlik İstanbul Saint Joseph Lisesi Tarihi Bitki Koleksiyonu (The Historic Plant Collection of İstanbul’s Saint Joseph High School) adlı önemli eserdi. Bu eserin yazarı da sevgili dostum Mehmet Sakınç’tır. Mehmet bu eseri ortaya çıkarmakla, yalnız İstanbul’a, veya Türkiye’ye veya Fransa’ya değil, tüm insanlığa önemli bir hizmet sunmuş, kendi adını da kitapta tanıtılan bitkileri toplamış olan Saint Joseph öğretmenleri Jean Marius Reynaud, Pasteur Luis ve IdinaëlSimon’un isimlerini de ölümsüzleştirmiştir. Bu kitabın yazılmasının öyküsü, ilk defa Saint Joseph Lisesi’nin, elinde bir yüzyılı aşkın bir zamandır birikmiş olan taş, mineral, bitki ve hayvan örneklerini modern bir müze çerçevesinde baştan organize etmek arzusu sonucu bir toplantı yapmak istemesiyle başlamıştı. Bu toplantı zamanın lise müdürü Bay Laurent Pichot ve halen lisede biyoloji öğretmenliğini sürdüren Bay Laurent Chapdelaine tarafından organize edilmişti. Toplantıya davet edilenler arasında bizim üniversiteden Mehmet Sakınç’ın yanında Nüzhet Dalfes ve ben de vardım. O günkü toplantıda Saint Joseph’in elindeki imkânlar herkezde derin bir heyecan yarattı, ama bu heyecanı Saint Joseph hocaları dışında Türk ekipten bir tek Mehmet sürdürdü. Mehmet okuldaki bitki koleksiyonunu görmüş ve taşıdığı büyük potansiyeli derhal farketmişti. Burada İstanbul’un sadece bugünkü bitkileri değil, artık burada bulunamayan bitkileri de vardı. Mehmet, Saint Joseph’in elindeki bitki koleksiyonunun kitaplaştırılması gerektiğini düşündü, zira, yapılacak uygun bir katalog bir yerde herbariumu çoğaltmak demekti. Türkiye’deki pek çok koleksiyonun başına gelenleri iyi bilen Mehmet, bu herbariumun çok kaliteli fotoğraflar içeren bir kataloğunu yaparak bunu gelecek nesiller için tahrip edilemez bir hale getirmek istiyordu. Koleksiyon İstanbul’da şu bölgelerden bitki toplanarak oluşturulmuştu: Asya yakasında Pendik, Yakacık, Aydos, Kayışdağı, Alemdağ, Bostancı, Kızıltoprak, Murat Çeşmesi (Hasanpaşa), Kuşdili, Haydarpaşa, Fikirtepe, Merdivenköy, Kadıköy, Kolej Bahçesi (Saint Joseph), Fenerbahçe, Çamlıcalar, Kuzguncuk, Çengelköy, Kandilli, Beykoz, Polonezköy, Anadolukavağı; Avrupa yakasında Hünkâr Suyu, Sarıyer, Büyükdere, Bentler, Kireçburnu, Tarabya, Bebek, Şişli; Adalardan Büyükada, Heybeli ve Burgaz. Bu bölgelerden üç öğretmen ve öğrencileri, 2567 örnek toplamış, bunlarda 2253 takson örneği, yani bitki sınıflamasında kendine bir ad verilebilecek örnekler, bunlar içinde ise 87 aile, 436 cins ve 1006 tür tespit edilmiştir. Bu proje oluştuktan sonra İş Bankası Kültür Yayınları Müdürü Ahmet Salcan’a açıldı. Böyle bir iş için ne Ahmet’in ne de ekibinin herhangi bir tecrübesi vardı. Mehmet, onların eğitimini de üstlendi ve bitkiler defaatle fotoğraflandı, kitap pek çok kere baştan tasarlandı. Burada, Mehmet’in kitabının önsözünde de dile getirdiği gibi, İş Bankası Kültür İşleri personeline, başta Ahmet Salcan’ın kendisi olmak üzere bilim dünyası şükran borçludur. Ortaya çıkan kitap bir şaheserdir. Bunun da yanında ölümsüz bir eserdir, zira artık buraların bitki dünyası ile uğraşacak herkesin el kitabı olmak zorundadır. Artık İstanbul ve çevresinin, hatta Anadolu ve Balkanların florası, yani bitki dünyası ile uğraşmak isteyecek bilim insanları bu kitabı ellerinin altında bulundurmak zorundalar. Ancak Mehmet ve ekibi bu hizmeti yaparken hepsinin omuzlarında durdukları üç devi tekrar hatırlatmak isterim: Jean Marius Reynaud, Pasteur Luis ve IdinaëlSimon. Bu üç fedakâr öğretmen ağır öğretmenlik işlerinin yanında Mehmet’in kitaplaştırdığı koleksiyonu oluşturdu, sık sık öğrencilerini de yanlarına alarak onlara arazide fen eğitimi verdi. Şimdi sıkı durun: Bu üç öğretmen Katolik din adamlarıdır! Şimdi anladınız mı Hıristiyan dünyası niçin ileridir ve uygardır da Müslüman dünyası değildir. Bizde bugün hangi din adamı böyle bir işe kalkışır, kalkışmaya kalksa bile bilgisi el verir? Fransızın din adamı fen ile meşgulken Müslümanınkiler fasafiso ile meşguller. Bu her zaman böyle değildi: Ortaçağ’da Hıristiyanlar fasafiso ile uğraşırken Müslümanlar fen bilimlerini ileri götürüyorlardı. Bugün bizi kurtaracak kafa, ilkokullara din sokan, kafa bağlamayı özendiren fasafisocular değil, çocuklarımızın kafasını en modern fen bilgileri ile dolduracak kişilerdir. Örnek mi arıyorsunuz? Buyrun üç Fransız din adamı! Nur içinde yatsınlar. Onlara olan şükran borcumuz sonsuzdur. Jean Marius Reynaud, Pasteur Luis et IdinaëlSimon in sancti memoriam
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle