Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
OOOF OFF LINE Tanol Türkoğlu (tanolturkoglu@gmail.com) Çocuğunuzu “topçu” mu yapmak istersiniz profesyonel bilgisayar oyuncusu mu? Evet böyle bir meslek var ülkemizde de tohumları atılıyor. Oyunlar çoğunlukla birden çok kişiyle oynanır. Ancak bilgisayarın ortaya çıkmasıyla bu süreç sekteye uğramıştı. Sosyal ağlar sağolsun bu konudaki açık da kapanıyor. Facebook gibi sosyal ağ sitelerindeki bilgisayar oyunları her gün milyonlarca kişiyi çekiyor. Bilgisayar oyunları ilk çıktığında bilgisayarların “kişiselliğinden” dolayı tek başına yapılan bir aktivite idi. Bilgisayar önceki arkaik döneme ait Atari vari oyun konsollarında sunulan aynı anda iki kişinin oyun oynayabilmesi olgusu kişisel bilgisayarlarla birlikte gölgede kaldı. Tek kişilik oyunlarda kişi çoğunlukla bilgisayara ya da bilgisayarın hızına karşı oynamak zorunda idi. Sonuçta kişi kazansa bile “bilgisayara” karşı kazanmış oluyordu. Bilgisayarların birbirine bağlanabilir hale gelmesiyle bir aşama daha geçildi. En “kişisel” oyunlar bile en azından aynı ağ üzerinde oynayan oyuncular için ortak tek bir başarı listesi oluşturabiliyordu. Böylece kişi yine bilgisayara karşı oynuyordu ancak sonuçta aldığı puanlara göre bilgisayara karşı oynayan diğer kişilere göre kendisinin hangi seviyede olduğunu görebiliyor, bir kıyaslama yapabiliyordu. Sosyal ağlarda sunulan oyunlarda ise kişiler birbirleriyle anlık olarak mücade edebiliyor. İki kişi aynı oyun içinde buluşup, birbirine karşı mücadele edebiliyor ve bir turnuva mantığı ile tüm oyuncuların dahil olduğu sıralamada kendilerine bir yer bulabiliyor. Bu sayede global anlamda o oyunla ilgili düzeyini tespit ve tescil etmiş olabiliyor. Kurallar herkes için aynı. Olimpiyatlara katılar bir yarışmacıdan farkı yok yani sosyal ağlarda oyun oynayan kişilerin. Bu alanda da en favori sitelerin başında Facebook geliyor. Başlangıçta Myspace sitesinde gelişen sosyal oyun altyapısı, oyun geliştiren firmaların, ekonomik sebeplerden dolayı Facebook’a göç etmeleriyle bu siteyi öne çıkarmış durumda. Facebook’taki uygulamaların popülerliğini ölçen bağımsız web sitesi Appdata.com’a göre örneğin The Ville isimli oyun her ay 58 milyon kişi tarafından oynanıyor. Yılların eskitemediği Tetris oyunu ise aylık 12 milyonun üzerinde kişiyi cezbedebiliyor. Sosyal ağlara oyun geliştiren firmalara bakıldığında ise Zynga firmasının uzak ara birinci olduğu görülüyor. Zynga’nın Facebook’taki oyunları toplamda her ay 284 milyon kişi tarafından oynanıyor. Bilgisayar oyunları giderek profesyonel bir şekilde de ele alınmaya başladı. Bilgisayar oyunu oynayan kişiler, oyun oynayarak para kazabilir hale geldi. Ülkemizde de bu yönde çalışmalar var. Türkiye Dijital Oyunlar Federasyonu (Tudof) her popüler oyun lisanslı oyuncu yetiştirme, bu oyuncuları uluslararası turnuvalarda yarıştırma vizyonuna sahip. Bilgisayar oyunlarından para kazanmak günde 18 saatlerini bilgisayar başında geçiren G.Kore gibi ülkelerde zaten standard olmuş; bir meslek haline gelmiş. Yıllar önce top peşinde koşan çocuklar demotive edilirdi. Ancak şimdi ebeveynler çocuklarını “topçu” ya da “popçu” yapmak için yarışıyor. Oysa günümüzde geçer akçe yaşamın her alanında olduğu gibi bu alanda da dijitalleşme. Elbette bunun belli bir plan, program, disiplin çerçevesinde yapılması şartıyla. JJ Rousseau’ya göre bilim ile ahlak arasındaki ilişki Bir düşünürü değerlendirmenin en doğru ve erdemli yolu, o düşünürün fikirlerini ve eserlerini incelemekten geçer. Osman Bahadır bahadirosman@hotmail.com eanJacques Rousseau, Dijon Akademisi’nin birincilik ödülü verdiği Bilimler ve Sanatlar Üstüne Söylev (1749) adlı eserinde bilimlerin ve sanatların, ahlakın gerilemesine yol açtığını söylemiştir. Rousseau’nun bu eseri incelendiğinde görülmektedir ki, büyük düşünür, insanlığın gelişiminde ahlaka büyük bir önem ve değer vermekte ve ahlaki bakımdan zayıf uygarlığın yaratıcısı olarak gördüğü bilimleri ve sanatları eleştirmektedir. Ancak diğer eserlerinden biliyoruz ki, Rousseau bütün kötülüklerin gerçek kaynağı olarak bilimleri ve sanatları değil, mülkiyetin ortaya çıkışını görmektedir. Bu nedenle onun bilim ve sanat hakkındaki eleştirilerinin, bilim ve sanatın mülkiyet ile olan ilişkileri çerçevesinde ele alınması gerekir. Öte yandan Rousseau bu eleştirilerini yaparken bilimin ve gerçek bilim insanlarının değerlerini inkâr etmemekte, bilimin ve teknolojinin demagoji ve kötüye kullanılması yoluyla ortaya çıkan yıkıcı sonuçlarını eleştirmektedir. Onun bilim ve teknoloji karşısındaki bu ikili tutumu bütün kitap boyunca görülebilmektedir. Eğer Rousseau’nun kitabındaki üslubu karmaşık ve anlaşılması zor geliyorsa, bugünkü durum üzerinden düşünce geliştirerek onu daha iyi anlamaya çalışabiliriz. Uygarlık esas olarak bilimin ve sanatın eseridir. Binlerce yıldan beri gelişmesini sürdüren bilim ve teknoloji olmasaydı (eğer varlığımızı hâlâ sürdürdüğümüzü varsayarsak) belki avcılık bile yapamadan, bulduğunu toplayarak yaşayan bir insanlık durumunda olacaktık. Bilime ve uygarlığa borçlu olduğumuz şeyleri sayacak değiliz. Ama eski ve bugünkü uygarlığın adaletli ve erdemli olduğunu söyleyebilir miyiz? Günümüz uygarlığı, Rousseau’nun dönemindekinden çok daha büyük eşitsizlikler, adaletsizlikler ve yoksulluklar karşısında kıvranmaktadır. Ve büyük insanlık bütün insanların eşit ve özgür olduğu erdemli bir uygarlığı yaratmayı ne yazık ki başaramamıştır. Sosyal Oyun(cu) J ADALETLİ BİR DÜNYA NEREDE Şimdi biz de şu soruyu sorabiliriz; bilim ve teknoloji bugün insanlığın ve yoksulların yararına ne ölçüde kullanılmaktadır? Rousseau’nun dehası, çok erken bir dönemde uygarlığın ahlakla olan sorununu temel bir problem olarak ortaya getirmiş olmasındadır. Rousseau, insanlık tarihinin önemli ahlak teorisyenlerinden biridir. Rousseau’yu değerlendirirken onu kişisel yaşamındaki tutarsızlıkları ve ahlaki zayıflıklarıyla değil, ahlak teorisinin eleştirisiyle ele almalıyız. Ayrıca onun özel yaşamının derinliklerine nasıl vâkıf olabiliriz? Kaldı ki, büyük düşünürler özel yaşamlarıyla değerlendirilmemelidir. Rousseau, çocuklarına sahip çıksaydı çok iyi olurdu, buna hiç şüphe yok. Ama yapmamız gereken şey, onu bu tutumundan dolayı ahlaksız olarak nitelendirmek midir? Galilei ve Einstein çocuklarına çok mu sahip çıktılar? O halde onları da hemen ahlaksız ve sorumsuz kişiler olarak ilan edelim. Rousseau belki kendi çocuklarını koruyamadı, ama büyük demokrasi teorisinin açtığı yolda, başka türlü yok olup gitmiş olacak milyonlarca kimsesiz çocuğa hayat vermiş oldu. Bu gerçeği düşünebilme yeteneğinden yoksun muyuz? Büyük düşünürler ancak büyük düşüncelerle değerlendirilebilirler. JeanJacques Rousseau, büyük Aydınlanma hareketinin, büyük Fransız devriminin büyük öncülerinden biridir ve insanlık tarihinin ilk kapsamlı demokrasi ve cumhuriyet teorisinin de kurucusudur. Rousseau ayrıca modern ulus teorisinin de yaratıcılarından biridir. Onun Toplumsal Sözleşme’si, siyaset, hukuk ve düşünce tarihinin başyapıtlarından biridir. O, fikirleri ve eserleriyle sadece kendi çağında değil, daha sonraki çağlarda da dünyada ve ülkemizde önemli etkiler yaratmıştır. Cumhuriyetimizin kuruluşunda da JJ Rousseau’nun fikirlerinin önemli bir etkisi olmuştur. JJ Rousseau’nun erdemsiz bir bilim ve akıl düşmanı olduğunu söylemek, aydınlanma hareketinden de, demokrasi, eşitlik ve insan hakları kavramından da, ulus gerçeğinden de, cumhuriyet fikrinden de habersiz olmak demektir. D Ü NY A G Ö S T E R G E L E R İ Kadın ve erkekler günde ne kadar sigara içiyor? Çok sayıda kadın ve erkeğin sigara içtiği bilinen bir gerçek. Ancak hangi ülkede ne kadar insanın sigara içtiği , sigara içenlerin cinsiyeti ve yaşları, kaç yaşında sigarayı bıraktıkları gibi konularla ilgili bugüne dek ayrıntılı bilgi söz konusu değildi. Şimdi yeni bir araştırma bu eksikliği gideriyor. Dünya Sağlık Örgütü (WHO), Amerika’daki Hastalık Kontrol Merkezleri ve Kanada Halk Sağlığı Birliği, dünya üzerinde sigara kullanımı konusunda mukayeseli bir çalışma başlattılar. Lancet isimli bilim dergisinde, Buffalo Üniversitesi’nden Gary Giovino’nun imzası ile ilk verileri yayımladı http://www.thelancet.com/journals/lancet/article/PIIS01406736(12)61085X/abstract Giovino ve meslektaşları, tütüne bağlı sağlık sorunlarının en fazla görüldüğü yoksul veya gelişmekte olan 14 ülkedeki yetişkinleri (15 yaş ve üzeri) araştırdı. Daha sonra bu verileri Amerika ve İngiltere’deki verilerle karşılaştırdı. Erkeklerin ortalama olarak kadınlara göre daha fazla sigara kullandığı saptandı (%48.6’ya karşı %11.3). Mısır’da çok az sayıda kadın sigara içmekle birlikte (kadınların % 0.5’), Polonyalı kadınlar ortalama olarak günde 15.5 adet sigara içiyor. Oysa Hindistan ve Bangladeş’te hem kadın hem de erkeler dumansız tütünü ve bidi sigaralarını (temburni veya tendu yapraklarına sarılı tütün) tercih ediyor. Bu çalışmanın ortaya çıkarttığı kaygı verici bir gerçek, kadınların giderek daha erken yaşta sigaraya başlamaları . Bu gidişatın devam etmesi durumunda kadınların da erkeklerle aynı yaşta sigaraya başlayacağı tahmin ediliyor. CBT 1328/ 12 31 Ağustos 2012