Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
ZÜMRÜTTEN AKİSLER A. M. Celal Şengör Sandawe topluluklarında tespit edilmiş. “Afrikalı Neandertal’ler” iki tür arasındaki ilişkinin gerçekleşebileceği kadar modern insana benziyorlardı. Hatta bu ilişkiden doğan bebeklerin bile yaşadıkları da sanılıyor. Fakat bugüne kadar hiçbir fosil bulamadığımız için bu insanların tam olarak nasıl göründüklerini bilemiyoruz diyor Akey. tanan değişimler hamileliğin bilinen iki etkisiyle de ilişkili olabilir. Bunlar, beden yağındaki artış ve kan şekeri seviyesini kontrol eden hormon olan ensüline karşı duyarlığın düşmesidir. Metabolizmadaki değişimler, cenine büyüme sırasında daha fazla enerji verirken, anneye de emzirme sırasında gerekli olan yağ rezervlerinin birikmesine yardımcı oluyor. Farelerle gerçekleştirilen deneyler sonucunda hamileliğin son üç ayında bağırsaklara yerleşen bakterilerin gerçekten de tahmin edilen etkiyi gösterdikleri ortaya çıkmış: Kontrol grubundaki farelerin aksine, gebeliğin son üç ayında olan farelerin şeker metabolizması değişmiş ve kilo almaya eğimli hale gelmişler. Sisli duman ve kötü hava sıcak yaz günlerinde 2050 yılına kadar olağan hale gelecek. Çünkü önlem alınmadığı takdirde, hava kirliliği önemli ölçüde artacak diyor Mainz MaxPlanck Kimya Enstitüsü bilim insanları. Araştırmacılar özellikle de Çin, Kuzey Hindistan, Ortdoğu ve Kuzey Afrika’nın büyük tehdit altında olduğunu söylüyorlar. Hesaplara göre Doğu Asya’da azot oksit, kükürtdioksit ve ince toz konsantrasyonları 2050’de günümüzden üç misli yüksek olacak. Kuzey Hindistan ve Arap Körfezi’nde ise ozon değerleri artacak diyor bilim insanları Atmospheric Chemistry and Physics dergisinde. Hava kalitesinin düşmesinden en başta nüfus artışı sorumlu tutulmakta. Çünkü bununla birlikte endüstriyel üretim ve trafik de artıyor. Araştırma endüstriyel emisyonun kontrolü için yeni kanunlara ihtiyacımız olduğunu açıkça gösteriyor, diyor Andrea Pozzer. Özellikle de Doğu Çin ve Hindistan için bu çok önemli, yoksa buralarda zararlı madde yoğunluğu düzenli olarak artabilir. Araştırma çerçevesinde insana bağlı emisyonların hava kalitesi üzerindeki etkisi, dünyanın farklı bölgelerinde incelenmiş. Bilim insanları bu amaçta 2005 yılındaki zararlı madde emisyonunu ve bunun daha sonraki yıllardaki durumunu gösteren veri birikiminden yararlanmışlar. Çalışma sırasında ilk kez aynı zamanda beş önemli zararlı madde dikkate alınmış: azot oksit, kükürtdioksit, ozon, karbonmonoksit ve 2,5 mikrometreden daha küçük olan ince toz partikülleri. Hava kirliliğinde büyük artış Türkiye’de «dostumdur» demekten gerçekten iftihar ettiğim çok az sayıdaki insandan biridir İlber Ortaylı. Bakın isminin başına akademik unvanlarını sıralamıyorum, çünkü İlber şahsıyla o unvanlara anlam ve şeref katan büyük bir bilim adamıdır. Türkiye’de kendisinden, hemen her karşılaşmamızda, bir şeyler öğrendiğim insanların sayısı, dostum diyebileceklerimden de azdır. İlber gene her merhabadan sonra bana bir şeyler öğreten o az sayıdaki insandan biridir. CBT 1326/ 7 17 Ağustos 2012 Hamileliğin son üç ayında kadının bağırsak florası, normalde sağlık için elverişsiz olacak şekilde değişiyor. Ancak farelerle karşılaştırmalı analizler ve deneyler yapan uluslararası bir araştırma ekibi, bu değişimin bebeğin gelişimi için iyi olduğunu tahmin ediyor. Anlaşıldığı üzere bağırsak florasının değişimi, annenin metabolizmasını, ceninin gelişimini destekleyip, yağ rezervlerini biriktiren bir araç geliştirecek şekilde yönlendiriyor diye açıklıyor Cornell Üniversitesi’nden Ruth Ley. Bilim insanları çalışmaları sırasında 91 hamile kadının ilk üç ayına, ikinci üç ayına ve son üç ayına ait dışkı örneklerinin bakteriyel bileşimini incelemişler. Sonuçlara göre, sağlığa yararlı olarak kabul edilen bakteri sayısı hamilelik sürecinde azalırken, bazı hastalıklarla ilişkilendirilen mikrop sayısı artıyor. Daha önceki araştırmalardan bağırsak bakterilerindeki birleşimlerin insanın metabolizması üzerinde etkili olabileceğini biliniyordu. Bunlar örneğin diyabet tip 2 ve şişmanlığa yatkın olma durumunda özel bir rol oynuyorlar. Son olarak sap Hamilelikte bağırsak florası değişiyor Bilim insanları dünyamızın gelecekte ne şekilde yok olacağını bilgisayarda canlandırdılar. Astronomlara göre Güneş çok uzak bir gelecekte iyice genleşirken, dünyamız da korlaşacak. Biz artık bu tahminle yetinmeyip dünyanın buharlaşmasından söz etmeye başladık ve bunun tam olarak ne şekilde gerçekleşeceğini görmek istedik, diyor Washington Üniversitesi’nden Bruce Fegley (The Astrophysical Journal). Araştırmaya göre simülasyonların temeli diğer güneş sistemlerindeki gezegenlerin verilerine dayanıyordu. Uzak gezegenlerin birçoğu, güneşlerinin etrafında o kadar yakından dönüyorlar ki üzerleri olağanüstü sıcaktır. Gözlemler astronomlara, uzaktaki gezegenlerin kimyasal bileşimi ve yoğunluğu hakkında bilgi edinmeye de izin veriyor. Bilim insanları bu tür ölçüm verilerinin değerlendirilmesini kolaylaştırmak için bilgisayarda iki farklı gezegen tipini buharlaştırmışlar. Birincisi: günümüzdeki kıtasal yerkabuğunun bileşimine diğeriyse yerkabuğunun oluşumundan önceki dünyanın bileşimine sahipti. İkisi de başlıca silisyum ve oksijenden oluşsa da, ikincisinde demir ve magnezyum gibi diğer elementlerin oranı daha fazladır. Bilim insanları model gezegenlerdeki sıcaklığı yavaş yavaş 270 dereceden, 1700 dereceye yükseltmişler. Simülasyonlar, iki model gezegendeki havada farklı sıcaklıklarda su buharı ve karbondioksitin hüküm sürdüğünü gösteriyor. İki model gezegen arasındaki en büyük fark ise, genç dünyanın bileşimine sahip olan modelin atmosferinde daha fazla gazın bulunuyor olması. Genç dünyanın benzeri yaklaşık olarak 730 derecenin altında bol miktarda metan ve amonyak içeriyor bu bileşimlerden aminoasitler yani yaşamın yapıtaşları oluşabiliyor. 730 derecenin üzerinde ise kükürtdioksit ilginç bir rol oynuyor. Sıcaklık 1430 dereceyi geçtiğinde ise iki gezegen tipinde de taşları/kayaları biçimlendiren bileşim olan silisyum monoksit ortaya çıkıyor. Bu tür gezegenlerin atmosferinde frontal sistemler oluştuğu taktirde, çakıl yağabilir diyen bilim insanları sırf meraktan simülasyondaki sıcaklığı, model dünya tamamen buharlaşana kadar yükseltmişler. Nilgün Özbaşaran Dede Dünyanın sonu böyle mi olacak? İlber yurtdışında çok saygın bir isimdir. Muhtelif bahanelerle tarihçilerle karşılaştığımda, İlber’in dostu olmanın bana puan yazdığını kaydetmeliyim. Biz ona Türkiye’de ne ödüller verdik bilmiyorum, ama İlber yurtdışından hem bilimsel hem de devlet ödüllüdür. Bu ödüllerin en azından bazılarını bilmemin nedeni, onları alırken İlber’in büyük bir nezaket göstererek beni törene davet etmiş olması ve o törenlerde ödül verenlerin onun hakkında söyledikleridir. Her seferinde onun yalnız dostu değil, vatandaşı olmakla da iftihar ettim. İlber bir çeşme, bir pınardır. Oğlum Asım, Zürih’te biyoloji okumaya giderken, yanında götürdüğü kitap, video veya DVD’nin en önemli kısmı İlber’in kitap ve televizyon programlarıydı. Biyolog Asım Zürih’te, uzaktan İlber’in tarih öğrencisi oldu. Türkiye’ye her geldiğinde mutlaka görmeden gitmeyeceği kişi İlber olmuştur. O da benim gibi, «her gittiğimde ondan bir şey öğreniyorum» diyor. Bu sefer geldiğinde bana evdeki kütüphaneden Babinger’in Fatih biyografisini alacağını söyledi: «Hayrola?» diye sorunca «İlber Hoca okumamı söyledi» cevabını aldım. Ben yurtdışında tarihi sergileri gezmeyi severim. Bu sergilerin pek çoğunun kataloğunu da satın alırım. Meşhur müzelerin tarih sergisi katalogları önemli bilimsel yayınlardır. Mesela, Bizans sanat tarihinin en önemli müracaat eserlerinden üçü, New York’taki Metropolitan Museum’un açtığı üç uluslararası serginin kataloglarıdır. Bu tür pek çok katalogda açtığım zaman İlber’in makaleleriyle karşılaşırım. En son Avusturya’da Belvedere Sarayı’nda Prens Eugen sergisini gezerken karşıma gene İlber’in yazısı çıkmıştı. Fakat bilim insanı İlber’in bir de yönetici tarafı vardır. Ben, o başkan olduktan sonra Saray’a her gittiğimde kapıdaki güvenlik görevlilerinden itibaren onun adını her andığımda, insanların yüzlerinin aydınlandığını görüyorum. İlber, karşısındakine insan muamelesi yapan, kendisi de büyük bir insan olan bir kişidir. Her salı günü, müze halka kapalıyken, İlber tüm personelini toplayarak piknik adı verilen öğle yemeklerinde onlarla bir araya gelir, şakalaşır, sohbet eder ve onlara onlardan biri olduğu mesajını verir. İlber mevkiini ve toplumdaki ve dünyadaki konumunu tamamıyla hazmetmiş bir insandır ki, bugün Türkiye’yi yönetenlerin büyük çoğunluğundan engin bilgisinin yanında bu mühim özelliği ile de ayrılır. İlber kızdığı zaman bağırır çağırır, eser gürler; ama onun yanında çalışanların her biri, İlber’den kendilerine bırakın fenalığı, iyilikten başka bir şey gelmeyeceğini bildiklerinden canla başla çalışırlar. İlber zamanında Topkapı’nın tüm personeli, yaptıkları işin önemine her zamankinden daha çok vakıf oldukları gibi, İlber’den yansıyan ışığın kendilerini de tüm dünyaya pırıl pırıl gösterdiğini, o ışıktan kendileri de nasiplendiklerini ve giderek bizzat kendileri ışık merkezi olmakta olduklarını biliyorlardı. Topkapı tarihi boyunca bir İlber görmediği gibi, bugünkü aptalca kültür politikalarımızı sürdürürsek, bundan sonra da göreceği şüphelidir. İlber’in daha iki sene çalışma imkânı varken görevinin uzatılmaması tabii büyük bir kayıptır, hem Topkapı, hem orada çalışan fedakâr, iyi niyetli insanlar, hem de ülkemiz için, ama AKP’nin ortalama kültür düzeyi göz önüne alındığında oraya atanması ve bu kadar uzun orada bırakılması benim için zaten bir sürpriz olmuştu. Belli ki bu konudaki kredi İlber’in üniversite arkadaşı eski bakan Atilla Koç’a aittir. İçimde büyük bir buruklukla İlber’in veda partisine gittim, ama politikacıların sergilediği iki yüzlülüğü görmemek için konuşmaları uzaktan, denize bakan Mecidiye Köşkü terasının kenarından Marmara’yı seyrederek dinledim ve ancak onlar gidince İlber’le kucaklaşmak için çevresindeki topluluğa katıldım. İlber Ortaylı bilim ve kültür dünyasına faydalı olmayı her zamanki gibi sürdürecektir. Bu onun hem işi hem hobisidir. Büyük bilim insanları bilimden emekli olamazlar. İlber’in varlığı ülkemiz için büyük bir şans ve iftihar vesilesidir. Günün birinde İlber’e layık olabilecek politikacıları da çıkarıp seçmeye başladığımız zaman ülkemizin uygar bir memleket olduğunu söyleyebileceğiz. İlber’ler münferit kaldıkları sürece, uygar dünya onları görüp farkedecek, ama ülkemiz karanlıkta debelenmeye devam edecektir. İlber’in süresini uzatmayan bakan, o karanlıkta debelenenlerdendir. Yaptığı ve ülkemizin yurtdışındaki itibarına da zarar vereceği şüphesiz bu işle halk arasına nasıl çıkacaktır, onu merak ediyorum. İlber Ortaylı ile Bilim ve Medeniyet, Topkapı Sarayı Müzesi’nden Alınmıştır