16 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

HUKUK POLİTİKASI sı su mühendisleri ile ülkelerin resmi hidrometeorolojik verileri (yağış, evapotranspirasyon, akış) ve sulanabilir toplam alan ile zemin verileri, çok tutarsız olduğu için bu ilk çalışma çok önemlidir (Tablo 3). Üç ülke de veritoplama ve analizinde, verilerin standardize edilmesinde işbirliği yapmalıdır. Daha sonra, bu iki havzayı bir bütün olarak ele alarak, havzalar arası su taşınımı dikkate alınmalıdır. Dicle Nehri’nin su potansiyeli Fırat Nehri’nden fazladır. Fakat sulama gereksinmesi ise Fırat Havzası’nda fazladır (Irak, Dicle sularını Fırat’a akıtacak bir proje geliştirmiştir). Bölge bir bütün olarak düşünülerek, baraj gölü alanları, sulama alanları ve üretilecek ürünler planlanmalıdır. Gelişmiş zirai teknolojiler göz önünde tutularak, sulama için gerekli su miktarları tekrar ele alınmalıdır. Sulamadan dolayı oluşan tuzlanma problemi de göz önünde tutulmalıdır. Sulamadan gelen suların kalite ve miktarları dikkatle hesaplanmalıdır. Gelişme projelerinde yeraltı su kaynakları da göz önünde tutulmalıdır. Hayrettin Ökçesiz [email protected] http://okcesizhayrettin.blogspot.com Önceki yazımda, “onur İnsan(lık) için neyse, demokrasi de Kamu(sallık) için odur”, demiştim. Halkın/ulusun egemenliğini ancak bu iki koşulsuz zorunluluğa dayandırabiliriz. Değilse, egemenlikten söz etmek, koca bir yalan, kurnazca bir sahtekârlık olur. yetkiler de katılmaktadır. 24 Mayıs 2012 tarihinde “Fırat Dicle Havzası’nda Birlikte Çalışma Gelişimi: Enstitü Kurulması ve Çok Disiplinli Açılımlar” adlı bir uluslararası toplantı düzenlenmiştir. Bu çalışmanın rasyonel çözüme yardımcı olacağı çok açıktır. Kaynaklar [1]Bayazıt,M., and Avcı, İ., 1997. Water Resources of Turkey: Potential, Planning, Development and Management. Int. Jour. of Water Resources Development. [2]Dışişleri Bakanlığı, 1996, Water Issues Between Turkey, Syria and Iraq. Department of Regional and Transboundary Waters, Ankara, p. 102. [3]DSİ. Genel Müdürlüğü, Akım Yıllıkları 1996. [4]Kollars, J.F., 1994. Problems of International River Management: The Case of Euphrates, Middle East Water Forum. Cairo, Egypt, p.49. [5]Bilen. Ö., 1993 Prospects for Technical Cooperation in the EuphratesTigris Basin, Water As An Element of Cooperation and Development in the Middle East. Ed. A. İ. Bağış, Hacettepe University and Friedrich Naumann Foundation, Ankara, p. 22. [6]Kollars, J.F., 1993. Managing the Impact of TABLO 3. Irak ve Suriye’nin Fırat Nehri’nden sulanabilir alanları[5] Development: The Euphrates and Tigris Rivers and the Ecology of the Arabian Gulf. A Link in Forming Son aşamada ise mevcut optimizasyon tekTririparian Cooperation,t, Ed. A. İ. Bağış, Hacettepe Uniniklerini kullanarak optimum çözüm araştırılma versity and Frienrich Naumann Foundation, Ankara, p. 137. [7]Anderson, E.W., 1986. Water Geopolitics in the lıdır. Bu aşamada sulama yöntemleri, hidroelekMiddle East: The Key Countries. Conference on U.S. Foretrik santralların su kullanımları ve havzalar arası ign Policy on Water Resources in the Middle East: Instrusu taşınımları dikkate alınmalıdır. Gelişme plan ment for Peace and Development, CSIS, Washington D.C., larında Türkiye, Suriye ve Irak’ta bulunan sulap.191 ma projeleri gözden geçirilmeli ve gerekirse bu [8] Beaumont, P., 1978. The Euphrates River. An International Problem of Water Resources Development, Enviprojelerde değişiklere gidilmelidir. Uluslararası su havzasının planlamasında ya ronmental Conservation.Vol . 5, No. 1, The Foundation for Environmental Conservation, p. 42. bancı su mühendislerinin danışmanlığında üç ül[9]Bayazıt, M., 1997. Management of the Euphrates and kenin teknik elemanlarından oluşan bir ekip gö Tigris River Basins: Need for a Rational Approach, XXVII rev almalıdır. Bu amaçla bir enstitü kurulmalıIAHR Congress, San Francisco. [10] Bulu, A., Çokgör, Ş., 2002, GAP Projesi Türkiye, dır[9]. Bu amaçla Okan Üniversitesi ile Max Irak ve Suriye Arasında Sorun Nedeni midir? Türkiye MüPlanck Enstitüsü, Almanya arasında ortak bir çahendislik Haberleri, Sayı 420421422. lışma başlatılmıştır. Bu çalışmaya Irak ve Suriyeli Suriye’nin Kültürel Mirası’nın Korunması İçin Sivil Girişim Çağrısı Afganistan, Körfez ve Irak Savaşlarında müzelerin yağmalanması ile taşınmaz kültürel miras alanlarının geriye dönülmeyecek biçimde tahrip edilmesi gibi gelişmeler karşısında “hükümetlerarası kuruluşlar” etkisiz kalmıştır. Son Irak savaşı sırasında, başta Bağdat Müzesi olmak üzere ülkenin çeşitli yerlerinden 100 bin kadar tarihsel, kültürel ve dinsel miras çalınmıştır. Bu bilgi Amerikan Arkeoloji Enstitüsü’nün resmi internet sitesinden alınmıştır. Şimdi Suriye tarihsel, kültürel ve dinsel mirası da benzer durumla karşıkarşıya kalmıştır. Başta Halep ve Şam Müzeleri olmak üzere, taşınmaz kültür varlıkları ile arkeolojik ve kültürel miras alanları silahlı çatışmaların ve savaş yıkımının tehdidi altındadır. Türkiye’nin de 1965’de imzaladığı 1954 tarihli “Silahlı Çatışma Halinde Kültürel Varlığın Korunması Sözleşmesi Lahey Sözleşmesi ve Protokolü”, Suriye’de çatışma halindeki taraflara hatırlatılmalı ve daha önce bölgemizdeki savaşlarda yaşanan yetersizliğin önüne geçilmelidir. Çatışmalar şiddetlenmeden, “Suriye’nin Kültürel Mirası’nın Korunması için Sivil Girişimi” oluşturulmalı ve hemen gerekli girişimler başlatılmalıdır. Kenan Yurttagül K.B. Eski Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürü CBT 1326/ 15 17 Ağustos 2012 Heteronom, yaderke bağlı kılmaya kurgulu her türlü yalan söylemine karşı, insanı ve halkları otonom, özerk kılmanın tek yolu, bu üçüzün (onur, demokrasi ve egemenliğin) birbirleriyle olan ilişkisini ve etkileşimini çok iyi kavramak, geliştirmek olsa gerektir. Bunun bilgisine ve bilincine dayalı her eylem hukuk devleti hukukuna kaynaklık eder. Bir hukuk normunun hukuk devleti hukukunun normu olup olmadığını, onun bu üçüze gerçeklik kazandırıp kazandıramadığına bakarak anlayabiliriz. Terazisini fırlatıp, kılıçla ahkam ve baş kesmeye başlayan yargıç bu hukuk devletinin yargıcı olamaz. Yasamayla yargı birbirlerini suçlamak yerine, birlikte çağdaş bir hukuk devletini ilmek ilmek dokumaya girişmiyorlarsa, “hüküm”dar bile olsalar, eşkiyadan başka bir şey olamazlar. Sömürgenlerin elimizdeki yarım yamalak demokrasiyi bile “Postdemokrasi”leriyle, küresel güçleriyle iyice yabancılaştırarak, kamusal yaşamdan bütünüyle silmek istemeleri, insandan onurunu, ulustan egemenliğini koparıp almak içindir; insanı kul, ulusu köle kılmak içindir. İnsanlığı tutsak etmek içindir. İnsan yasakoyucu olduğu (ancak kendi koyduğu yasalara uyduğu) için onurludur. Ulus yasa koyduğu için egemendir. Yönetim bu yüzden demokratiktir. Devlet, bunun hukuk düzenini koruduğu için hukuk devletidir. Birey, bu çatıyı birilerinin başına yıkmasına izin vermediği için yurttaştır. Kul, Köle, tutsak olmak istemiyorsak; onurlu, demokrat ve egemen olmak istiyorsak, bunun için ne gerekiyorsa, ödünsüzce ve özveriyle eylemeliyiz. Bugün çok şey biliyoruz. Siyaset bilincimiz eskisi gibi cılız değil. Çobanlığa, kasaplığa, yavuz hırsızlığa, tetikçiliğe çıkanların işi eskisinden daha zor. İnsanlar uyanıyor. Halk uyanıyor. Kırmızı telefonlar, beysbol sopaları, çamlıca camileri kâr etmiyor. Dayattıkları koşullara asla boyun eğmeyin. Elinizde olanı küçümsemeyin. Yerinde, zamanında bir fiske, yeri yerinden oynatır. Konuşun birbirinizle, istemedikleri kadar! Yürüyün birlikte, istemedikleri kadar! Oturun, kalkın, kalkışın birlikte, istemedikleri kadar! Az mısınız? Çoğalın, istemedikleri kadar! Yeterince çok musunuz? Durmayın o zaman, bir şeyler yapın! Nasıl bu denli düşebildiler! Ne yazık, onlar da birer insan yavrusu değil miydi, bir annenin doğurup, emzirdiği, geceleri uykusuz duraksız kaldığı… Zalimler kendi düşecekleri tuzakları da kurarlar. Kapitalist sömürünün Frankenstein’ları bizim de işimize yarayabilir. “Sosyal medya”yı tüm olanaklarıyla kullanmalıyız. Görsel, basılı medyada direnen son ateşler birer birer sönüyor artık. Her birimiz bir diğerine birer medya olmalıyız. Geçeni durdurun, duranı alıkoyun, sözünüzü söyleyin, sözünü dinleyin, belki birlikte düşersiniz yola. Sonunda yol taşar, taşıyamaz olur. Bu satırları okurken çevrene bakınıyorsan, kime diyor diye, sözüm sanadır tuzu kuru, bilgiç kardeşim. Feodal ilişkilerden, küçük burjuva alışkanlıklarından, başka birçok şeyden dem vurarak eylemsizliğini, bukalemunluğunu, korkaklığını, bencilliğini, miyopluğunu, uyanıklığını örtmeye çalışan; her yeri geldiğinde mangalda kül bırakmamak huyunu da hiç bırakmayan kardeşim; üniversiteleri direnmeye her çağırışımda köşe bucak kaçan; hergün çarşaf, çarşaf yazarken, bir çift sözle, “ne diyor yahu bu adam” bile diyemeyen köşe yazarı kardeşim, sözüm sanadır. Dayanışmıyorsan direnenlerle, ve her neye dayanıyorsan , bilesin, ettiğin her söz zeytinyağı gibi durur suyun üstünde ve senden başka kimsenin işine yaramaz. Bir de insanın onuruna, halkın egemenliğine, demokrasi hülyamıza palavra diyenlere yarar. Elbette önce direnenler dayanışmalı. Dayanışmaya, sembiyozun aksine, ancak üstün değerler uğruna girişilir. Eşitlik, adalet, özgürlük dayanışmayladır. Hukuk da bu yüzden ancak dayanışma’yladır. Kamusalın alanlarında yerimiz yoksa, yerimizin olacağı yerlerde kamusal alanı kurmalıyız. Sosyal medyayla, insanlık onuruna, halkın egemenliğine, gerçek demokrasiye doğru, direnerek, dayanışarak, çoğalarak yürümeliyiz. Üniversiteler önde yürümeli! Üniversiteler Önde Yürümeli
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle