Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Dar ya da Geniş Toplum Projeleri Bekir Onur, bekironur44@hotmail.com, Prof.Dr. Ankara Üniversitesi (E) B ir gün bir ülkede bir başbakanın şöyle dediğini hayal ediyorum: • Yeterli ve dengeli beslenen bir gençlik istiyorum! • Düzenli spor yapan, spor yarışmalarına katılan bir gençlik istiyorum! • Boş zamanlarında kütüphaneye, müzeye, bilim merkezine giden bir gençlik istiyorum! • Başka kentleri, ülkeleri, insanları merak eden, gezmeyi ve keşfetmeyi seven bir gençlik istiyorum! • Soru soran, araştıran, karşı çıkan, risk alan, çılgın projeler tasarlayan, yaratıcı bir gençlik istiyorum! • Toplumsal gruplara katılan, sivil toplum örgütlerinde görev alan, yurttaşlık sorumluluğu taşıyan, bilimsel bir dünya görüşüne sahip olan bir gençlik istiyorum! Şimdi birileri çıkıp diyecektir ki: Bizim “dindar gençlik” projemiz de bunu hedefliyor; dindar gençlik de bütün bunları yapacaktır! Hayır, yapmayacaktır! Bazılarını yapsa bile din gözlüğüyle, dar bir ufukla yapacaktır. Çünkü “dindar gençlik” projesinin bilim dilindeki karşılığı “dar toplumlaşma”dır. Dar toplumİstiyorum!”) toplumlar itaati, uymayı, sallaşmayı vurgulayan (“İ boyun eğmeyi en yüksek değer olarak kabul eder, kendi beklentilerinden “sapma”yı hoş karşılamazlar (“Beğenmeyen gider!). Dar toplumsallaşmanın geçerli olduğu toplumlarda bağımsız olmaya, kişisel karar vermeye, kendi kendini ifade etmeye izin verilmez (“En az üç çocuk yapın!”, “Kürtaj cinayettir!”) Dar toplumsallaşma vurgusu en çok dinden destek alır. Dinin buyurduğu gibi düşünmek ve davranmak, otoriteye boyun eğmek, kendi bireyselliğini reddetmek, hatta kurban etmek vurgulanır ve desteklenir. Dar toplumsallaşma araçlarıyla daha fazla toplumsal bütünleşme (“cemaat” olma!) sağlanır; ama aynı zamanda daha fazla baskı, engelleme ve yasaklama da uygulanır. Şeriat hukuku dar toplumsallaşmanın iyi bir örneğidir (“Alkollü içki içilmez/satılmaz!). Hep aynı buyurgan dil! Peki kimileri neden böyle düşünmekte? Çünkü dar toplumsallaşanlar dar düşünürler (İHL’lerin diğer liselerden farklı olmadığını ileri sürenlerin dikkatine!). Böyle düşünmenin gerisinde yine dar bir dünya görüşü vardır. Daha dindar bir gençliğin ülkeyi daha gelişmiş ve zengin yapacağı düşünülür. Oysa bu yanlış sanıya Osmanlı aydınları da kapılmış, imparatorluğun dinden uzaklaşmak yüzünden battığını, dine dönülürse kurtulacağını sanmışlardı; eksik olanın din değil bilim olduğunu görememişlerdi. Bunun dar bir yorum olduğunu deneyerek ve bedelini ağır ödeyerek öğrendiler. Öyleyse şimdi kimileri neden aynı yanlış görüşü tekrar denemek istiyor? Çünkü ideolojik baskıyı, oy ve çıkar hesaplarını bir yana koyarsak başka türlü düşünemiyorlar. Çünkü dar toplumsallaşma dar düşünmeyi, dar bakışı, sığ görüşü getirir. Daha dindar kuşaklar yaratma (İHL’leri canlandırma, 4’lü mekanizmayla tüm sisteme yaygınlaştırma) ideolojisi daha sığ, dolayısıyla kayıp kuşaklar yaratacaktır sadece. Oysa Atatürk’ün bütün çabası “geniş toplumsallaşmış” (vicdanı hür, irfanı hür!) dinamik kuşaklar yaratmaktı. Şimdi baştaki hayalimize geri dönelim. Amerika Birleşik Devletleri’nde 1960’larda “Yoksullukla Savaş”ın bir parçası olarak ekonomik açıdan dezavantajlı okulöncesi çocuklar için birçok müdahale programı başlatılmıştı. Bu devlet programlarının en kapsamlısı, Head Start Projesi 1965 yılında başladı ve halen yaklaşık 909.000 çocuğa hizmet veren 19.000 Head Start merkezinde yürütülüyor. Alışılmış bir Head Start merkezi çocuklara beslenme ve sağlık hizmetleri yanında bir ya da iki yıllık bir okulöncesi eğitim sağlamakta. Anababa katılımı Head Start felsefesinin özünü oluşturur. Kanada 1995 yılında, yüzde 60’ı yoksulluk içinde yaşayan 6 yaşından küçük çocuklar için Aborijin Head Start’ı başlattı. Diğer Head Start Projesi gibi bu proje de çocuklara okulöncesi eğitim, beslenme ve sağlık hizmetleri sağlamakta ve anababa katılımını özendirmektedir. Halen Aborijin Head Start’ın Kanada’da 130 merkezi var ve 39.000’den fazla çocuğa hizmet vermekte. Konuyla ilgili bütün araştırmalar “erken müdahale”nin uzun dönemli yararlarını belirlemiştir. Sonuçlar bu programlara devam eden yoksul aile çocuklarının ilkokulun ilk ikiüç yılı sırasında, kontrol grubu çocuklarından daha yüksek zekâ bölümü ve başarı testi puanlarına ulaştıklarını gösterdi. Başka bir program olan Yüksek Amaçlı Perry Okulöncesi Projesi’ne ilişkin ayrı bir rapor, yetişkinlik içlerine kadar süren yararlar ortaya koydu. İyileşen okul uyumuna ek olarak, okulöncesi müdahalenin ergenlikte işe yerleşmeyi artırdığı, ergen gebeliğini ve çocuk suçluluğunu azalttığı saptandı. 27 yaşına geldiklerinde, okulöncesi eğitime katılmış olanların, liseyi bitirme, üniversiteye girme, daha yüksek gelir elde etme ve ev sahibi olma olasılığı daha yüksekti. 40 yaşında yapılan yeni iki izleme çalışması müdahale grubunun eğitim, gelir, yasaya uygun davranış ve aile yaşamı da içinde olmak üzere “bütün yaşam başarısı ölçülerinde” önde olduklarını gösterdi. Olabildiğince erken müdahalenin gücünün tanınması, ABD kongresinin, halen ciddi gelişim sorunları yaşayan ya da yoksulluk nedeniyle risk altında olan bebeklere ve küçük çocuklara yönelik hizmetler için parasal destek sağlamasına yol açtı. Erken Head Start 1995’te başladı ve halen 65.000 düşük gelirli aileye hizmet veren 700 merkezi var. Bu hizmetolmasına rağmen kimyacıların bu ihtiyacını gördü ve belli bir grubun doğru dürüst bilimsel araştırmalar yapabilmesi için en azından bu aletin alınması gerektiğini gördü ve öncü oldu, sonra Prof. Şuhubi Mass gibi daha başka hayati aletlerin alınmasında etkili oldu. O günlerin biraz öncesinde yönetim kurulunda bulunduğum Kimya Mühendisleri Odası’nın İstanbul şubesi genç kimyacıları bilgilendirmek amacı ile seminerler düzenleme kararı aldı, ilk olarak Ayhan Bey’i davet ettik, seminerlerimizde genç kimyacılara, daha doğrusu hepimize çift dimensiyonlu NMR’ı anlatmasını rica ettik, etraflıca anlattı, birkaç gün bizleri aydınlattı. Ayhan Bey’le dostluğumuz hep devam etti, onun çok akıllıca kurguladığı bitkilerin etkin maddelerinin sentezleri çalışmaları ya da benzer başka organik sentez çalışmaları gerçekten benim gibi Türkiye’de organik sentezlerin büyük ölçüde yapılması gereğini duyan biri için harika bir olaydı. Ayhan Bey güzel bir ekip kurmuştu, onlarla arkadaşça ilişkiler vardı ve onların çok iyi yetişmesi için çalışıp duruyordu, GENİŞ TOPLUM PROJELERİ ler arasında çocuk bakımı, bebek ve küçükler için eğitim deneyimleri, anababalık eğitimi, aile toplumsal desteği ve sağlık bakımı sayılabilir. Araştırmalar erken müdahalenin daha sıcak, daha uyarıcı anababalığa, sert disiplinde azalmaya, biliş ve dil gelişiminde kazanımlara ve çocuk hastalıklarında azalmaya yol açtığını gösteriyor. En güçlü etkiler merkez ve ev ziyareti hizmetlerini birleştiren yerlerde görüldü. Head Start’ta anababa katılımı arttıkça, çocuk yetiştirme uygulamaları iyileşmekte ve ev ortamı öğrenmede daha uyarıcı hale gelmektedir. Ayrıca, iyi bir erken müdahale yüksek düzeyde ekonomiktir de. Örneğin, Yüksek Amaçlı Perry Okulöncesi Projesi’nde katılımcılar 27 yaşına ulaştıklarında, araştırmacılar her 1 dolarlık yatırım için 2 dolarlık bir geri dönüş ve 40 yaşına geldiklerinde her 1 dolarlık yatırım için 17 dolarlık bir geri dönüş hesapladı. Her okulöncesi çocuk için 15.000 dolarlık bir yatırımın topluma geri dönüşünün 250.000 dolardan daha fazla olduğu hesaplanmakta. Yüksek Amaçlı Perry Okulöncesi Projesi, Chicago ÇocukAnababa Merkezleri ve Carolina Abecedarian Projesi gibi programların kalıcı etkilerine katkıda bulunan etkenler vardır: • Erken başlama. • İyi eğitimli ve iyi ücretli öğretmenler çalıştırma. • Uygun öğretmenöğrenci oranlarını ve küçük sınıf büyüklüğünü koruma. •Yoğun müdahale sağlama. •Anababa katılımını, eğitimi ve desteği vurgulama. • Bir bütün olarak çocuk üzerine odaklanma (Kaynak: L. E. Berk, Child Development, Pearson, 2009). Bir “çocuk gelişimi” kitabında bile kolayca bulunabilecek bilgilere eğitim yetkililerinin neden ulaşamadığını merak etmeyiniz; çünkü bilim onları ilgilendirmez, tıpkı bugün mezardan kaldırmak istedikleri dedelerini pek ilgilendirmediği gibi. “Okusunlar ama anlamalarına gerek yok!” sözü tam bir Osmanlı kafası yansımasıdır. Osmanlı’da geleneksel “4 yıl, 4 ay, 4 gün” (size de tanıdık geldi mi?) uygulaması ile mahalle mektebine başlayan çocuklar da biraz okurlar ama hiç anlamazlardı. Bir türlü üstesinden gelemediğimiz “ezbercilik” de bu bilimdışı (ama ideolojiiçi) yaklaşımdan kaynaklanır. Sonuç yerine: Buyurun size iki farklı proje örneği. Dar düşünenler dindar bir gençlik, dine boğulmuş bir eğitim sistemi, çocuğun gelişim özelliklerini yok sayan bir eğitim düzeni istiyor. Geniş düşünenler yoksul kesimlerin çocuklarını erken yaşta destekleyerek geliştirme ve topluma kazandırma projeleri yapıyor (ikincisinin yoksulları kolladığı için daha “dindar” olduğu bile söylenebilir). Muhafazakâr (ya da sosyal demokrat) partilerimizin böyle geniş projeler tasarlayamaması dar toplumsallaşmanın sandığımızdan daha yaygın olduğunu göstermektedir. Çocuğu bir “bütün” olarak ele almadıkça yani “geniş” düşünmedikçe eğitimde hiçbir girişim “reform” niteliğini hak edemez. DAR TOPLUM MÜHENDİSLİĞİ Ayhan Sıtkı Demir Üzerine... Prof.Dr. Ayhan Ulubelen (Bilim Akademisi Üyesi) emekli öğretim üyesi Gazetede vefat haberini aldığım arkadaşım Prof. Dr. Ayhan Sıtkı Demir’i Almanya’dan Türkiye’ye döndüğü yıllarda tanıdım, sanırım ilk tanışmamızda bir kimya kongresinde idik. İsmini literatürlerden biliyordum, o çok iyi bir organik kimyacı olarak ülkemizde yeni yeni tanınıyordu, ben ise bir bitki kimyacısı idim, ama dertlerimiz aynı idi, o yıllarda malzeme ve çalışmalarımıza destek olacak alet yokluğu çekiyorduk, en çok da nükleer magnetik rezonans aleti gerekli idi. Ne iyi bir tesadüf TÜBİTAK Marmara Enstitüsü’nün o sıralarda müdürü olan Prof. Dr. Erdoğan Şuhubi matematikçi CBT 1326/19 17 Ağustos 2012 dış dünya ile de iyi ilişkileri vardı, pek çok bilim insanı ile temas halinde idi, ortak projeleri vardı, ortak çalışmalar ve yayımlar yapıyordu. Eşi Alman asıllı, iyi bir ailenin kızıydı, Ankara’da eşi ile mutlu bir hayatları vardı, çocukları yoktu ama çok sayıda kedi ve köpekleri vardı, zaman zaman kediler hakkında da konuşurduk. Ben onun TÜBA üyesi olması sırasında raportörü idim, çok güzel bir CV’si vardı, gurur verici idi, TÜBA’ya üye seçilmesine karşın bir türlü TÜBİTAK bilim ödülü Ayhan Bey’e verilemedi, şu ya da bu nedenle, filozofça “boş verin önemli değil” demişti, bir iki teşebbüsten sonra da yakasını bırakmıştı. Daha pek çok önemli araştırmalar yapabilecekken ve yeni gençlerin yetişmesine büyük katkıları olabilecekken sigara içmeyen, et yemeyen, mazbut ve düzenli bir hayatı olan Ayhan Demir henüz 60 yaşında kalbine yenik düştü, son ana kadar kongrelerde konuştu, son ana kadar laboratuvarında idi. Kendisine rahmet geride kalan eşi Angelika Hanım’a ve öğrencilerine ve tüm kimya camiasına sabır diliyorum.