Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
• KÜLTÜR • DOĞAN KUBAN Olimpiyat, En Büyük Ortak Uygarlık Göstergesi Değil mi? 203 ülkeden gelen sporcular ortak koşullara uyarak yarışıyorlar. Tartışmıyorlar, ellerinde silah yok. Birbirlerini kandırmaya, tehdit etmeye, yok etmeye uğraşmıyorlar. Kazandıkları zaman seviniyor, kaybettikleri zaman üzülüyor, fakat birbirlerine düşmanlık beslemiyorlar. T Kanımca insan toplumunun bir makineden çok, organik dünyaya paralel bir niteliği olduğunu düşünmek de bir temel uygarlık sorunu. Olimpiyat Batı kökenli. Eflatunu bir Apoksiyomenos gibi görmek isteyen bir eğilimi var. Burada sergilenen uygarlık, zaman DOĞU BİLGELİĞİ DE EKLENMELİ CBT 1326/ 5 17 Ağustos 2012 oplumların yaşamında bundan daha büyük bir ortak etkinlik yok. Spor insanları birleştirici en büyük uygarlık gösterisi. Kuşkusuz Londra Olimpiyatlar’ı için sayısız komplo kuramları geliştirenler olmuştur. Fakat yan yana koşan iki yarışanın hangisinin önde geldiği, hangisinin daha yüksek atladığı, hangisinin daha ileri attığı tartışma olamayacak kadar açık. Seyredenler kendi takımlarını çılgınca destekliyorlar. Kazanan yarışmacılar ülkelerinin bayraklarına sarılıp gösteri yapıyorlar. Ülkelerinin ulusal marşı çaldığı zaman çok duygusal olabiliyorlar. Fakat orada düşmanlık yok. Yeteneğin, çalışmanın ve iradenin gösterisine ve bunun dünyanın dört yanından gelen rakiplere saygı gösterilmesi yarışmaların kuralı. Olimpiyat çağdaş dünyanın varabildiği uygarlık düzeyinin zirvesidir. Çünkü kişi yeteneğinin birey olarak değerlendiği ve herhangi bir sporcuyu, kökenine bakmadan, bir kral gibi tahta çıkaran bir sistem. Usain Bold’u oraya çıkaran sadece kendi yeteneği. Kimsenin adamı değil. Kimseye rüşvet vermedi. Hiçbir partinin desteği de yok arkasında. Bir toplum düzeninden daha iyi ne isteyebiliriz? Bir Birleşmiş Milletler toplantıları bunun yanında politik iki yüzlülüğün egemen olduğu bir kumarhane ortamına benziyor. Sporcunun yetişmesi, doğru bir yetenek seçimi, bilimsel programlı uzun ve özverili bir çalışma. Önemli bir yatırım gerektiriyor. Ve burada temel olgu insana yatırım yapmak. Her mükemmelliğin başında, o şeyin insan için olduğu bilinci olmalı. Uygulama aşamasında birisi ciridi rakibinden daha uzağa atıyor. Yan yana yarış ediyorlar. Birisi daha hızlı. Seni geçen rakibinin daha iyi olduğunu herkes kabul ediyor. Yalan dolanla kendinin daha iyi olduğunu kabul ettirmeğe uğraşmıyorsun. Gerçi insanoğlunun doğasından ayrılamayan karanlık bir taraf var. Fakat bu olimpiyat ortamında bu çok daha az. Burada kimsenin gözünün yaşına bakıldığı yok. Olimpiyat dünyanın nasıl olması gerektiğini, insanların birbirlerine hoş görülü olabileceklerini ve başarısızlıkları insanca kabul edilebileceğini genel çizgileriyle kanıtlıyor. Bunun temel nedeni kuralların baştan herkes tarafından kabul edilmesi, her şeyin halkın gözü önünde yapılması. Olimpiyat, yalanın en az olduğu ortam. Politika, ticaret, savaş bunun yanında çok kirli şeyler. Olimpiyat insanları büyük kalabalıklar halinde temiz nefes almağa, dürüst olmaya, birbirini takdir etmeye ve sevmeye davet ediyor. Bu evrensel yarışma ortamı insanların uygar olmaları için gerekli bütün koşulları onlara öğretiyor. Uygarlık olgusunun irdeleneceği en büyük deney alanı burası. içinde Çinin, Hindin bilgelikleri de neden eklenmesin? Ama buna Budist, Taoist görüşler neden eklenmesin? Olimpiyata temel olan antik düşüncelerden (Olimpiyatlar İ.Ö. sekizinci yüzyıldan Roma İmparatoru Teodosius M.S dördüncü yüzyılda onları yasaklayana kadar 1000 yıl sürmüş) bugüne gelmiş. Londra ve çevresi fiziksel ortamı tanımlıyor. Ama bu gösterilere her ülke sahne olabilir. Toplum yaşamında davranışsal ve fiziksel her olgunun birbirleriyle doğru oranlar içinde buluşması ne kadar heyecan verici bir amaç olurdu. Olimpiyat o açıdan geniş bir eğitim ortamı. On metrelik bir yükseklikten suya akıl almaz bir hareketler grubu içinde atlayan atletler ne kadar gelişmiş bir koordinasyon olasılığı sergiliyorlar. Bu, bir matematik problemi kadar saf. Bu arakesitte eğitimle spor arasındaki bir akrabalıktan söz edilebilir. Bu konuda en gelişmiş deneyim uzun yıllardan bu yana Amerikan üniversitelerinde var. Amerikan üniversitelerinde spor eğitimi programlarının olimpiyatlara göre ayarlandığını biliyor musunuz? Kuşkusuz burada demokrasiden çok bilimin başarıya endekslenmesi gibi bir kapitalist toplum motivasyonu var. Yine de spor ve bilimin neredeyse tümüyle bütünleştiği bir çağa geldik. Biri Amerikalı, biri Türk iki yetenekli genç spor alanında eşit performans göstermezler. Neden Amerikalı daha başarılı oluyor? Çünkü Olimpiyata katılacak bir atletten önce, bir sporcu yetiştiriliyor. Ve bunun bilimsel ve sayısal ölçütleri geliştiriliyor. Sporcunun üniversite eğitimi içinde yetiştirilmesi o kadar genel bir yöntem haline gelmiş ki, arenada ter döken o güzelim gençler içinde bir çok bilim öğrencisi var. Biyolog bir pentatloncu, sinolog bir tekvandocu olabilir. Bizde liselerdeki spor derslerini seçmeli yapmışlar. Bu obez insanlar yetiştirme programı olmalı. Yetenekli bilim adamı ya da yetenekli bir sanatçı ve yetenekli bir sporcu yetiştirmek için Çinin Tayfun Akgül yaptığını bir dönüp bakalım. Bu kadar çok olimpiyat şampiyonunu nasıl yetiştiriyorlar? Bu kadar bilim adamını, bu kadar sanatçıyı nasıl yetiştiriyorlar? Biz neden bu kadar kör ve sağır olduk? NEDEN AMERİKALI BAŞARILI? Olimpiyatlar Türk toplumuna bir şey gösterdi: Sporda başarı kazananların büyük çoğunluğu kadın. Basket ve voleybol takımları ve diğer sporlar. Yüzlerce kişilik Türk spor kafilesinde iki kadın sporcu iki altın madalya aldı. Bir diğer kadın sporcu gümüş madalya aldı. Bunlar Türkiye’yi çağdaş uygarlığa taşıyan güzel insanlar. Aslı ve Gamze’yi, kadınlarına kötü davranan bir toplum adına onlardan özür dileyerek, irade, emek, motivasyon ve ulus bilinçli nitelikleriyle kutluyorum. Bu yarışmanın ruhunu neden öğretime yansıtmayalım? Olimpiyatta yarışanların yarısı kadın. Çünkü dünyanın yarısı kadın. Bir milyarı aç olan dünya nüfusunun yarısı çalışmazsa herkesin aç kalacağı kesin. Tanrı insana rızkını veriyor, ama çalıştığı kadar. Bu uluslararası arena uygarlık olgusunun doğası üzerinde düşünmeye zorluyor insanı. Seyirci ve sporcuların davranışları ve tepkilerini izlemek uygarlığın toplum yaşamını bir özel atmosfer olarak saran akılcı bir örgütlenme olması gerektiğini göstermiyor mu? Olimpiyat kanımca uygarlık olgusunun kaburgasını açıklayan bir etkinlik. Önce akıl olguyu bir özel konu olarak alıp amacını belirliyor. Amaca uygun etkinliğin programlanması ve yapısının kurgulanması onu izliyor. Bu demokratik bir örgütlenme. 450 kişilik spor kafilesi ile 3 kişilik kafilenin statüleri aynı. Çünkü asıl aktörler tek tek sporcular. Bir maraton koşusu, bir onbin metre koşusu kadar kişinin kendi kendine kaldığı, özgürce karar verdiği nasıl bir eylem olabilir? Güreş, tekwando, boks kadar demokratik bir mücadele olabilir mi? Kavga ettiğini kucaklamak kadar insana yakışan daha başka ne olabilir?