16 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

POLİTİK BİLİM Aykut Göker http:/www.ınovasyon.org;[email protected] Savunma teknolojilerinde yetkinleşmemiz ve bu coğrafyadaki varlığımızı onurumuzla sürdürebilmemiz için yıllarını veren Dr. Faruk Yarman’a dost selamlarım ve sevgilerimle... Hüznü Paylaşanlar ve Bir Soru: ‘Hürkuş’ İsviçre Yapımı Pilatus PC9’mu? CBT okuyucularından ‘Hürkuş’ ya da Hüzne Dair başlıklı yazımla ilgili mektuplar aldım. Özeti: Hüzün, isyan ama yine de umut... Demiryolculuğumuzun tarihini, o süreçte yaşananları araştırarak, bulgularını kitaplaştırarak, demiryollarına olan tutkusunu ete kemiğe büründüren ama araştırdıkça, yazdıkça da hüzünlenen Ümit Sarıaslan’nın mektubundan birkaç satırla okumaya başlayalım o duygular yumağını: “...Kafasının göklerini mavileştirmeyi, beynin kanatlarını özgürleştirmeyi unutmuş, aklını başkalarının mültezimliğine teslim etmiş bir [topluluktan] gür ve gümrah bir düşün ve eylem beklenebilir mi? ...Beklenmeyeceği yazının başlığında gizlidir. ...Ama, her türlü çile ve çekiye, çirkinlik ve teslimiyetçiliğe, akıl ve izan dışılığa karşın, hüzünle giyinik olsa da gerçek, umut kanat çırpıp geliyor böyle. Yazının göklerinden.” Savunma sanayiimizdeki teknolojik gelişime yaptığı katkılarla tanınan ve benim de o niteliğinden dolayı tanıdığım eski bir dosttan birkaç satır: “...Nuri Demirağ’ın çalışmalarının uçak yapmanın yanında havacılık sevgisini yaymak açısından da çok önemli bir boyutu var. Ayrıca Vecihi Hürkuş’un fedakâr çabalarının zaman açısından Demirağ’dan önceliği var. Zaten TAI’nin ‘Hürkuş’u da adını bu öncüden alıyor. ...Çok haklı olarak Brezilya ve Embraer’i anmışsın. Ben de Kore ve KAI’yi [Korea Aerospace Industries Ltd.] belirtmek istiyorum. Büyük bir olasılıkla başvurduğun yıllıkta Kore yer almıyordur bile. Çok ilginç (ve bir yazı değil kitap konusu olacak strateji ve uygulamalar sonucunda) ...havacılık alanında KAI, ana muharebe tankı alanında HyundaiROTEM bize teknoloji kaynağı olarak geliyor!” Bu hafta da bir başka deneyim alanını öğreneceğiniz Müfit Akyos şunları yazmış: “...sözünü ettiğiniz ...havacılık yıllığını yıllar önce bana da göstermiştiniz. Ben de yeri geldikçe bu kaynağa gönderme yapıp kendi deneyimlerimle birleştirerek bazen hüzün bazen tepki dolu sunuşlarımda kullanmıştım. ...TAI’de çalıştığım yıllarda (19861991), CASA Hafif Nakliye Uçağı’nın İspanya’dan alınan lisansla TAI’de üretilmesine karar verilmesi sonrası, CASA’nın Sevilla ve Cadiz’deki tesislerine kısa bir eğitim için gönderildiğimde, tesislerin kapısında 1936 [yazdığını görünce] sizi ve gösterdiğiniz almanağı anımsamış ve yanılmıyorsam bu gözlemimi sizinle de paylaşmıştım. Yaklaşık aynı dönemlerde havacılık alanına giren iki ülkeden Türkiye’nin yıllar sonra İspanya’dan pek de ahım şahım olmayan bir uçağın lisansını alması yazınız için daha iyi bir örnek olabilirdi sanırım. Bu örneği vermiş olsaydınız bile ‘bu ülkenin halkı bu bilgilerden haberdar olur da biraz hüzünlenir mi acaba?’ sorunuzun yanıtı değişmezdi elbette.” Teknoloji dünyamızın yakından tanıdığı Ali Akurgal diyor ki: “...O resmi görünce beni de aynı duygular kaplamıştı. Ben [de, konuyu] ‘Netaşlılar’ yazışma grubuna duyurdum. Başlık da ‘1935’e geri döndük’ idi. ...Bu arada Nuri Demirağ’ın torunu olan Bilge Kum hanımefendiye de yazdım, o da tatilden döndüğünde eski evraklar arasından arayıp, Hürkuş’a henüz verilmemiş olan ama dedesinin Nu serisi uçakları için aldığı ‘uçak üretebilir’ sertifikasının kopyasını yollayacak...” Bunlar hüzün, umut, isyan; ama bir de adı bende saklı bir okuyucumuzun çarpıcı bir sorusu var: “Tusaş tarafından ‘temel eğitim uçağı’ olarak geliştirildiği iddia edilen ve ‘Hürkuş’ adı verilen uçak İsviçre yapımı Pilatus PC9 uçağıdır. İsviçreli üretici halen faaldir ancak bildiğim kadarıyla PC9 modeli artık üretilmemektedir. TUSAŞ bunun nesini geliştirmiş?” Okuyucumuzun sorusu bu; bu sorunun yanıtını biz de merakla bekliyoruz.. JeanJacques Rousseau, bilime karşı mıydı? JeanJacques Rousseau’nun, bilimlerin ve sanatların gelişmesinin insanlarda ahlaki gerilemeye yol açtığını söylemesi, onun bilime ve ilerlemeye karşı bir düşünür olarak nitelenmesine yol açmıştır. Fakat acaba gerçek böyle midir? Osman Bahadır [email protected] eanJacques Rousseau, ünlü Bilimler ve Sanatlar Üzerine Söylev’ini, Dijon Akademisi’nin 1749’da açtığı bir yarışmada sorduğu “Bilimlerin ve sanatların gelişmesi ahlakın düzelmesine yardım etmiş midir?” sorusuna karşı cevap olarak yazmış ve 1750’de de bu söylevi akademi tarafından birinciliğe layık görülmüştü. JJ Rousseau bu ünlü söylevinde, bilim öncesi insanların saflığına övgü düzmekte ve adeta bütün kötülüklerin bilimlerin ve sanatların gelişmesinden sonra başladığını söylemektedir. Rousseau’nun bu doğrultudaki sözlerinden bazıları şunlardır: “Bozulma gerçekten vardır; bilimlerimiz ve sanatlarımız geliştikçe ruhlarımız bozulmuştur (....). Namus ve ahlakın akıbeti de bilim ve sanatların gelişmesine bağlıdır. Onların ışıkları ufkumuzda yükseldikçe erdemin kaybolduğu görülmüş ve aynı olay her çağda, her yerde olmuştur. “ (s.11) “İşte tanrı hikmetinin bize uygun gördüğü bilgisizlikten kurtulmak için harcadığımız boş çabaların cezası her zaman böyle lükse, ahlaksızlığa ve köleliğe düşmek olmuştur.” (s.17) “Ahlak bilgisizlikten mi gelir? Bilimle erdem birbirine aykırı şeyler midir? Böyle bir düşünceye inanmak insanı nerelere götürür? Doğru ama insan bilgilerine hiç ölçüp biçmeden verdiğimiz iddialı ve göz kamaştırıcı değerlerin ne kadar anlamsız, ne kadar boş olduğunu yakından görürsek bu düşüncelerde hiç de aykırılık olmadığı meydana çıkar. O halde bilimlerin ve sanatların özlerine bakalım, ileri gitmelerinden neler doğabileceğini görelim ve tarihten çıkardıklarımızla düşüncelerimizin uygun düştüğü noktalarda artık gerçeği duraksamadan kabul edelim.” (s.18) “Bilim araştırmalarında ne tehlikeler, ne çıkmaz yollar vardır! Gerçeğe ulaşmak için, ondan gelecek iyilikten bin kez daha zararlı nice yanlışlıklardan geçmek gerekiyor! Bu işte zararlı olduğumuz ortada: Çünkü yanlış sonsuz biçimlere girebilir; doğru ise yalnız bir türlü olur. Zaten gerçeği gerçekten ve yürekten arayan nerede? (....) İşimiz rast gidip sonunda gerçeği bulsak bile onu iyiye kullanmasını bilecek miyiz? İşte işin en güç tarafı budur.” (s.20) “(Ünlü filozoflar) siz ki bizi bu kadar yüksek bilgilere ulaştırdınız, şu sözüme cevap verin: Bütün bunların hiçbirini bize öğretmemiş olsaydınız, yeryüzünde daha az kalabalık mı olacaktık? Daha mı kötü yönetilecektik? Daha az güçlü, daha az sağlıklı, daha az ahlaklı mı olacaktık? Yarattığınız eserlerin değeri üzerinde bir düşünün; en büyük bilginlerimizin, en iyi vatandaşlarımızın eserleri bu kadar az işimize yaradığına göre, devletin gelirini boşu boşuna sömüren o meçhul yazarlar, işsiz edebiyatçılar sürüsü hakkında ne düşünelim dersiniz? (....) Zaman kaybı büyük bir zarardır; ama bilim ve sanatlar çok daha büyük zararlar getirir. Örneğin: Lüks; o da işsizlikten ve insanın kendini beğenmesinden doğar. Lüksün bilim ve sanatlardan ayrıldığı pek az görülür; bilim ve sanatların lüksten ayrıldığı ise hiç görülmemiştir.” (s.21) “Bilimler ve sanatlar askerlik değerleri kadar ahlak BÜYÜK DÜŞÜNÜR 300 YAŞINDA J değerleri için de zararlıdır. Hayatımızın daha ilk yıllarından kafalarımıza yerleşen anlamsız bir eğitim, düşüncemizi kötü bir yola sokuyor. Her tarafta açılmış büyük kurumlarda, birçok masraflarla yetiştirilen gençlere, asıl ödevlerinden başka, öğretilmeyen şey yoktur. Çocuklarımız kendi dillerini bilmezler ama hiçbir yerde konuşulmayan başka diller öğrenirler; anlamlarını zor anladıkları mısralar düzerler; doğruyu yanlıştan ayırt etmesini bilmezler ama onları, aldatıcı düşünce oyunlarıyla kimsenin anlayamayacağı bir duruma sokmak sanatını edinirler; mertlik, hakseverlik, fedakârlık, insanlık, yiğitlik kelimelerinin ne olduğunu bilmezler, güzel yurt sözü kulaklarına hiç çalınmaz.” (s.2627) “Bütün bu kötülükler, bilim ve sanat değerlerinin yükselmesi ve ahlak değerlerinin alçalmasıyla insanlar arasına giren eşitsizlik belasından değil de neden doğmuştur? İşte bütün öğrenimlerimizin en açık etkisi ve en tehlikeli sonucu budur. Artık bir insanın namuslu olup olmadığına değil, bir sanata kabiliyeti olup olmadığına bakılıyor; bir kitabın yararlı olması değil, iyi yazılmış olması isteniyor. Parlak zekâ insanı bütün nimetlere kavuşturuyor; erdem ise hiçbir şeref getirmiyor.” (s.28) “Fizikçilerimiz, matematikçilerimiz, kimyacılarımız, astronomlarımız, şairlerimiz, müzikçilerimiz, ressamlarımız var; ama değerli yurttaşlarımız yok; yahut varsa bile onlar hor görülmekte, ıssız köylerimizde yoksul ve perişan sürünmektedir. İşte bize ekmek, çocuklarımıza süt veren insanların düştükleri durum ve bizden gördükleri saygı budur.” (s.29) CBT 1325/8 10 Ağustos 2012 Bu satırları okuduktan sonra Rousseau’nun bilimler ve sanatlar hakkında olumlu düşüncelerinin de olduğu düşünülebilir mi? Ama o aynı söylevinde şunları da söylemektedir; “Avrupa’nın en bilgili kurullarından biri önünde bilimleri kötülemeye, bir akademide bilgisizliği övmeye, gerçek bilginlere karşı saygı duyarken bilimi hor görmeye insan nasıl cesaret edebilir? Bu çelişkileri gördüm; ama cesaretim kırılmadı. Kendi kendime, benim yaptığım bilimi kötülemek değil, erdemli insanlar karşısında erdemi BİLİMİ KÖTÜLEMİYOR ERDEMİ SAVUNUYOR
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle