Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
GÜNCEL TIP Mustafa Çetiner cetiner.m@superonline.com www.mustafacetiner.com Sağlık Sıcak bir yaz akşamıydı. Yürük saz semaisi çalıyordu, notalar dans ediyordu gecenin karanlığında. Ve yıldızlar yağıyordu üstüne. Aşk Gerçekten Var! İnanmadınız değil mi? Ne notalar dans eder geceleri, ne de yıldızlar yağabilir bir insanın üstüne. Ama yanılıyorsunuz. Bu söylediklerim doğru, bu anlattığımın tümü gerçek. Çünkü “aşk” gerçek… Bilim adamları aşkı karmaşık bir sinirbilimsel görüngü (fenomen) olarak kabul ediyorlar. Aşkı başımıza musallat eden beynimizin bir parçası olan limbik sistemimiz… Limbik sözcüğü Latince “sinir” anlamına geliyor. Beynimizin içinde kıvrılmış duran bu sistem, işlevsel olarak dış dünyada yaşananlara verdiğimiz içsel yanıtların birleşimini ve ilişkisini düzenliyor. En önemli bileşeni hipotalamus olan Limbik sistem, öğrenme becerilerimizi bir anlamda belirliyor, aslında yönetiyor. Isı düzenlenmesi, açlık ve susuzluk gibi bedensel fonksiyonlarımız ve duygularımız da bu sistemin kontrolü altında. Limbik sistemin ani uyarılmaları duygularımızı allak bullak edebiliyor, ilk görüşte aşk bu yüzden belki de. Cinsel dürtülerimiz, korkularımız, öfke ve saldırganlıklarımız hep bu sistemin marifeti. Limbik sistem sayesinde heyecanlanıyoruz, acıkıyoruz, uyuyoruz. Sosyalleşmemizi, duygu ve düşüncelerimizi ifade edebilmemizi, moralimizin sağlam ve yerinde kalmasını sağlayan da aynı sistemimiz. Bu sistem sayesinde birilerine bağlanıyor, özlüyor, âşık oluyoruz. Yapılan çalışmalar, oksitosin, seratonin, vazopressin, dopamin, endorfin gibi hormon ve sitokinlerin “âşık olma” halinde rol aldığını gösteriyor. Yani, bilimsel veriler, aşkın mutluluk etkisi yaratan hormonlarımız marifetiyle ortaya çıktığını düşündürüyor. Peki, insan neden sevdiğini öldürür o halde? O halde, insan bir zamanlar delicene sevdiği birinden sonrasında nasıl çılgınca nefret eder? Aşkın içine şiddet, gözyaşı, güvensizlik ve yalan nasıl girebilir? Yerleşik ahlak anlayışımız giderek daha kolay olanı seçmeye doğru yöneldikçe, kaba kuvvet, korku ve güvensizlik temel duygumuz haline geldikçe aşklar da kayboluyor tabii. Bir filme ağlamayan, hayatında hiç kahkahalarla gülmemiş, annebabasından, öğretmeninden, devletinden sevgi ve değer görmemiş birinin limbik sistemi ne yapsın? Ülkeye şiddet, adaletsizlik, korku ve bilgisizlik egemen olunca toplumun limbik sistemi, yani aklının önemli bir bölümü de kayboluyor, beyinsizleşiyor, ahmaklaşıyor. *** Bu ülkede veya bu ülkeden çok uzak bir yerlerde, belki uzak bir zamanda ama sıcak bir yaz akşamıydı gerçekten. Yürük saz semaisi çalıyordu ve notalar dans ediyordu gecenin karanlığında. Yıldızlar üstüne yağıyordu. Karanlıkta seçtiğim gözleri yirmi beş yıl öncesi kadar parlak bakıyorlardı yüzüme. İlk günlerde olduğundan çok daha iyi arkadaşımdı. İlk yıllarda olduğundan çok daha fazla güveniyordum ona. Yirmi beş yıl boyunca hiç yalnız bırakmamıştı beni. Uzanıp en parlak yıldızı yakaladım gökyüzünde ve onu saçlarının arasına taktım usulca. İnanmıyor musunuz bana? Yoksa inanıyor musunuz? Zenginlerin tezgâhlayıp yoksulların öldüğü savaşlara, adaletsizliğe, ikiyüzlülüğe, yalana, iç görüsüzlüğe, tahammülsüzlüğe karşı durmayı onurunuz sayıyorsanız yazdıklarıma inanıyorsunuz demektir. Gökten sevgilinizin saçlarına dökülen yıldızları biliyor ve aşkı tanıyorsunuz demektir. Ramazan ayı ve diyabet Diyabet hastaları, ramazan ayı boyunca oruç tutup tutamayacaklarına doktorları ile konuştuktan sonra karar vermelidir. Ramazan ayı boyunca oruç tutmak isteyen kişiler, beslenme ve tedavilerini doktorları ile görüşüp, gerekli düzenlemeleri yapmak suretiyle oruç tutabilir. Dr. Tahir Haytoğlu, Vehbi Koç Vakfı Amerikan Hastanesi Endokrinoloji, Diyabet ve Metabolizma Hastalıkları Bölüm Başkan Yardımcısı D iyabet, ağızdan alınan ilaçlar ya da insülin ile tedavi ediliyor olabilir. Tip 1 diyabeti olan hastalar, insüline bağımlıdır. Bu sebeple bu hastalar için uzun süreli açlık dönemleri, tehlikeli olabilir. Ancak modern insülin analogları ile yoğun insülin tedavisi alan veya insülin pompası kullanan hastaların tedavisi, oruç tutabilecekleri şekilde düzenlenebilir. Hasta ve doktorun bu şekilde kompleks bir tedaviyi üstlenebilecek düzeyde bilgi ve tecrübeye sahip olması son derece önemlidir. Tip 2 diyabeti olan hastaların büyük bir kısmı ise insülin kullanımına ihtiyaç duymaz. İstenildiği takdirde, ağızdan alınan ilaçların desteğinde, düzenli bir beslenme programı ile oruç tutulabilir. İnsülin kullanan hastalar ise tip1 diyabet hastalarında olduğu gibi kompleks bir tedaviye ihtiyaç duyabilir. Diyabet hastalarının oruç tutmasına engel olabilecek unsurlar: si) • Hipoglisemi (şeker oranının düşmesi) • Hiperglisemi (şeker oranının yükselme Kişinin diyabet kontrolünün derecesi, hastalığın yan etkileri ile şeker kontrolü dışında kullanılan ilaçlar da dikkat edilmesi gereken diğer unsurlardır. Hastalar, şeker ölçümlerini yakından takip ederek hipoglisemik ataklardan kaçınmalıdır. Hipoglisemi durumunda ise orucun bozulması gerekebilir. Diyabet tedavi edilirken kullanılan ilaçlar, sağlıklı bir insandaki normal fizyolojiyi taklit edecek, altta yatan metabolik problemi azaltacak şekilde üretilen ilaçlardır. DİYABET TEDAVİSİ malıdır. Ramazan ayında tokluk kan sekerinin kontrol altında tutulması için yiyeceklerdeki karbonhidrat emilimini yavaşlatan ilaçlar kullanılabilir. İnsülin tedavisinde uzun etkili olarak glargine veya detemir insulin ve kısa etkili olarak lispro, glulisin veya aspart insulinler ile tedavinin düzenlenmesi, eğer hastanın kompleks tedaviye uyumu mümkün olabilecekse yapılabilir. Diyabet için kullanılan ilaçlar: • İnsülin salgılanmasını artıran • İnsüline karşı hassasiyeti artırarak çalışan ilaçlar Oruç ile ilgili olarak özellikle insülin salgılanmasını artıran ilaçların düzenlenmesi büyük önem taşımaktadır. İnsülin kullanmayan hastaların tedavisine eğer mümkünse insüline karşı hassasiyeti artırarak çalışan ilaçlarla devam edilmesi tercih edilmelidir. Ancak eğer bu tür ilaçlar ile glikoz kontrolü sağlanamıyorsa, kısa süre etkili insülin salgılatan ilaçlar kullanılmalı; uzun etkili insülin salgılatan ilaçlardan kaçınıl CBT1325/17 10 Ağustos 2012 • Bir diyetisyen yardımıyla detaylı bir beslenme programı uygulamak • Sahur ve iftarın yanı sıra gece saat 1011 arasında alınacak bir ara öğün ile gün içerisindeki öğün sayısını üçe çıkarmak. • Yiyecek seçiminde, ekmek, hamur işi yiyecekler, pirinç pilavı, makarna, patates ile sekerli yiyecekler gibi basit karbonhidratları kısıtlandırmak. • Tek seferde büyük porsiyonlar seklinde beslenmek yerine, ölçülü porsiyonları tercih etmek. Diyabetli hastaların ramazan ayında dikkat etmesi gereken unsurlar: