16 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

SON ARAŞTIRMALAR Yeraltı sıvı hareketleri depreme neden olabiliyor bakteri enfeksiyonun mı meydana geldiğini ya da bakterilerin sadece bedende mi dolaştıklarını ayırt edebildi. Bu amaçta mumyanın kalıtımı yerine doku örneğindeki proteinler incelenmiş. Bu proteinlerin karışım oranı, akciğer hastalığının ölüm zamanında tamamen yayıldığını göstermiş. “Shotgun Proteomics” olarak isimlendirilen yeni yöntemin, kirlenmiş örneklerin analizi için de çok uygun olduğu söyleniyor Proceedings of the Royal Society ONE dergisinde. Araştırma ekibi, Peru And Dağları’nda bulunan iki İnka mumyasını incelemiş. Bunlar yaklaşık 500 yıl önce 6.700m yüksekliğe gömülmüş ve 1999 yılında ilk kez “Llullallaico çocukları” olarak keyfedilmişti. Mumyaların ağzından alınan bir parça dokudan, proteinlerin miktarı ve türü hakkında yeterli bilgi edinildi. Bu veriler daha sonra farklı hastalıkları barındıran büyük bir veri bankasındaki benzer profillerle karşılaştırıldı. 15 yaşındaki genç kız mumyasına ait sonuçlar şöyle: Protein profili, kronik solunum yolları enfeksiyonu nedeniyle ölenlerin profilleriyle örtüşmekte. Karşılaştırma için gerçekleştirilen bir DNA analiziyle de dokuda, solunum yolları hastalıkları ve tüberküloza neden olan hastalık etkenlerinin bulunduğu tespit edilmiş. Ayrıca mumyanın göğüs kafesi röntgenleri de ölüm zamanındaki bir akciğer enfeksiyonuna ait izler göstermiş. “Shotgun Proteomics” olarak isimlendirilen yeni yöntemle bir insanın genleri yani kalıtımı değil beden hücrelerindeki proteinler inceleniyor. Çünkü yaşam boyu hemen hemen hiç değişmeyen genlerin aksine, hücredeki proteinlerin karışımı metabolizma veya bağışıklık sistemine bağlı olarak sürekli değişim halindedir. İşte bu nedenle de mesela ölüm anındaki beden süreçleri hakkında bilgi verebiliyorlar. Bu tür yeni nano lazerler çok hızlı fotonik çiplerin temel bileşenleri olarak kabul ediliyor. Artık nano elektronik ve nano fotonik elementler tek bir teknoloji platformunda birleştirilebilecek. (Texas Üniversitesi’nden Ken Shih). Shih, Tayvan’da Ulusal TsingHua Üniversitesi’nde, çekirdeği indiyum galyum nitritten oluşan bileşik yarıiletken galyum nitritten kristalimsi bir nano çubuk üretmeyi başardı. Bu malzeme kombinasyonu, ışıklı diyotların ışık üretiminde de denenmiş. Zar inceliğinde bir filme yatırılan nano çubuk, diğer bir lazerle, yeşil lazer ışığını soğurması için uyarılabilir. Bu lazer tipi için nano çubukların içindeki özel salınım durumları (plazmonlar) çok önemlidir. Fizikçiler bu lazerleri “Surface Plasmon Amplification by Stimulated Emmision of Radiation” olarak isimlendiriyor. Bundan sonraki çalışmalarda araştırmacılar, yeni nano lazerleri elektronik bileşenlerle tek bir çipte birleştirmek istiyor. Böylece birkaç yıl içinde, dijital verilerin ışık parçacıklarıyla çok daha hızlı işlenmesini sağlayan ilk prototipler ortaya çıkabilir. oranında çevreler. Astronomlar İapetus üzerindeki çığları Cassini uzay sondasıyla keşfetti. 2004 yılından bu yana Satürn sisteminde yolculuk eden Cassini, önemli ölçüde su buzundan oluşan İapetus’tan yüksek çözünürlüklü görüntüler gönderdi. Uydudaki çığların özel bir sürtünmenin, çığların altını ısıtarak daha kaygan hale getirdiği tahmin ediliyor. Bu sürtünme örneğin bir depremde, fayın kenarlarının birbirine sürtünmesi halinde de meydana gelmekte. Minik çıkıntılarda kısa süreler içinde oluşan sıcaklık bile kayacı eritmeye yetiyor ve tam da bu süreç Satürn uydusundaki uzun çığlara neden oluyor. Hızla yamaçtan kayan buz ve çakıl buzun altını kısa süreliğine eksi 30 dereceye kadar ısıtarak daha kaygan hale getiriyor. Kayalar altında yüksek basınçla hareket eden sıvılar da depremi doğurabiliyor. Uluslararası bir araştırma ekibi şimdi bu süreci Tayvan’daki bir deprem bölgesinde ayrıntılı inceledi. Bu çalışma 1999’daki şiddetli ChiChi depreminin ardından, doğrudan doğruya kırılma zonunda açılan yaklaşık iki kilometre derinliğindeki sondajla mümkün oldu. (Science) Araştırma, kayrak taşıyla birleşmiş doğalgazı, derine basılan sıvıyla çıkarmak isteyen enerji kuruluşları için de önem taşıyor. Yeraltındaki yüksek basınçla hareket eden sıvı ister doğal süreçte olsun ister endüstriyel etkinliklerle basılmış olsun, şiddetli deprem üretme potansiyeline sahip. Tayvan’daki Ulusal Merkez Üniversitesi’nden KluoFong Ma ve Japon ve Amerikalı meslektaşları, bu etkiyi daha önce doğrudan doğruya bir kırlıma zonunda incelenmemişti. En küçük depremi bile ölçen sismometrelerden (depremölçer) oluşan dev bir ağ sayesinde şimdi araştırma ekibi, yeraltındaki hareketli sıvılar ve kayalardaki sarsıntıları saptayabildi. Sondaj deliği etrafındaki kaya katmanlarında yeterli su miktarı bulunduğu için de araştırmacılar ilave sıvı pompalamak zorunda kalmamış. Yüksek su basıncı, kırılma zonunun etrafında yeni kırıklar açmak için yeterli olmuş. Bunun sonucunda ise sondaj deliği ve yüzeydeki sensorlarla ölçülebilen hafif sarsıntılar şeklinde bir ayda yaklaşık yüz mini deprem kaydedilmiş. Bu sarsıntılardan klasik deprem mekanizmaları değil de su hareketleri sorumlu olduğu için bu yeni depremler Tip 1 vakaları olarak isimlendirilmiş. Doğal hidrolik kırılma yüzeyde pek zarar verici depremlere neden olmaz. Fakat yeraltında yüksek basınç altında sıvı pompalandığında şiddetli kırılmalar, dolayısıyla da daha şiddetli depremler meydana gelebilir. Bu yüzden de jeolojik açıdan istikrarlı olmayan bölgelerde doğalgaz ve petrol aramalarında bu tür deprem risklerini göz ardı etmemek gerekiyor. Satürn’ün uydusu İapetus, alışılmışın dışında bir gökcismi. Bilim insanları uydunun İapetus’taki çığlar CBT 1325/ 6 10 Ağustos 2012 Amerikalılar, beş yüz yıllık bir İnka kızı mumyasının kronik bir akciğer hastalığı nedeniyle öldüğünü buldu. Araştırmacılar ayrıca yeni analiz yöntemleriyle geçmişteki hastalıklar dışında farklı bilgiler de edinilebileceğini gösterdi. Mesela bağışıklık sisteminin eski bir reaksiyonunu saptayarak, bu şekilde tüberküloz gibi aktif bir İnka mumyalarının gizi çözüldü Dünyanın en küçük yarıiletken lazerinin çekirdeğini, galyum nitritten üretilmiş bir nano çubuk oluşturuyor. Galyum çubuk çıplak gözle görülmese de yeşil ışık demeti yansıtabiliyor. Tayvanlı ve Amerikalı araştırmacılar yeni ışık kaynağıyla ilgili bilgileri Science dergisinde açıkladı. Dünyanın en küçük yarıiletken lazeri buzlu yüzeyinde otuzu aşkın çığ saptadı. Dev çığların en uzunu seksen kilometre civarında. Bunlar buzla kaplı bir gökcisminde görülen en uzun çığlar, uzunlukları uydunun küçüklüğü nedeniyle şaşırtıcı. Ayrıca çığların hızı, normalden çok daha uzaklara ilerlemelerine neden oluyor. (Nature Geoscience). 1.470km çapındaki İapetus, Ay’ın sadece üçte biri büyüklüğünde. İapetus’ta bu kadar çok çığın bulunması, uydunun engebeli yüzey yapısına bağlı. Yükseklik farkı güneş sisteminin başka hiçbir yerinde görülmez. Uydunun üzerinde on kilometre derinliğinde kraterler ve yirmi kilometre yüksekliğinde dağlar bulunuyor. Saptanan otuz çığdan on yedisi, krater kenarlarında derinlere düşmüş, diyor Washington Üniversitesi’nden Kelsi Singer. Diğer on üç çığ, ekvatoryal sıradağlarının yamacında bulunmuş. Güneş sisteminde eşsiz olan bu sırt İapetus’un ekvatoru boyunca tıpkı bir kuşak gibi uzanarak uyduyu dörtte üç Yaz aylarında yaşanan kuvvetli fırtınalar kuzey yarımküre üzerindeki koruyucu ozon tabakasını inceltiyor. Fırtına sistemleri su buharını yirmi kilometre kadar yükseğe savurarak, ozonu indirgeyen zincirleme reaksiyonu başlatıyorlar. Bir fırtınanın ardından bir hafta içinde stratosferdeki ozonun dörtte veya üçte biri yok olabilir. Bu incelmiş bölge daha sonra 100km kadar genişleyebilir. Ozonu indirgeyecek koşullar daha şimdiden sık sık yaşanıyor. (Science) ABD üzerinde gerçekleştirilen ölçüm uçuşlarının yarısında bu koşullar izlenmiş. İklim değişimi yüzünden ozon kaybı gelecekte daha da artabilir. Çünkü daha sıcak atmosfer Yaz aylarındaki fırtınalar ozon tabakasına zarar veriyor Obama’nın soyu bir köleye uzanıyor Amerikan Başkanı Barack Obama tahminlere göre ünlü bir Afrikalı kölenin soyundan geliyor. Soy araştırmacıları Obama’nın beyaz tenli annesi Stanley Ann Dunham’ın John Punch ile akraba olabileceğini buldu. Punch, Virginia kolonisinde kaydı bulunan ilk köA nledir. Bilgiler kısa bir süre önce soyağacı internet sitesi “A cestry.com”da yayımlandı. Obama Kenyalı olan babası nedeniyle, ilk AfroAmerikalı Amerikan başkanı olarak kabul ediliyor. Açıklamalar, belgeler ve kalıtım analizlerine dayanıyor. Buna göre kalıtım bilgilerinin tipik bir bölümü yani DNA işareti, Punch’ın Obama’nın atası olduğunu söylüyor. Punch Virginia’ya “sözleşmeli hizmetçi” olarak gelmişse de başarısız bir kaçma eyleminden sonra 1640 yılında ömür boyu köleleştirilmişti. Sonuçlar doğruysa, Obama, Punch’ın 13. kuşak akrabası. Soyağacı uzmanı Elizabet h S ho w n M i l l s , yüzlerce yıl önce yaşayan bireylerle ilgili soyağacı araştırmaları hiçbir zaman tek bir kişinin soyunu kanıtlayamıyor, “fakat bu çalışma en yüksek standartları yerine getiriyor” diye konuştu. Soyağacı araştırmacıları daha önceleri de Obama’nın İrlanda ve Almanya’yla soy bağları olduğunu ortaya çıkarmışlardı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle