Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
ZÜMRÜTTEN AKİSLER A. M. Celal Şengör Freiburg Üniversitesi’nden Cristina Has yönetiminde çalışan uluslararası bir ekip, bugüne kadar bilinmeyen bir hastalık türünü buldu. Semptomlar aynı anda cilt, böbrek ve akciğer gibi organlarda görüldüğü için hastalığın birden fazla rahatsızlık olduğu sanılıyordu. Oysa son araştırmalar, hastalık nedeninin protein molekülü Integrin alpha3’ten sorumlu gendeki bir mutasyon olduğunu ortaya koydu. New England Journal of Medicine dergisindeki yazıya göre yeni tespit edilen hastalık, doğumdan kısa bir süre sonra nefes zorluğuna yol açarken, böbreklerde konjenital nefrotik sendroma (KNS) yol açıyor. KNS, su ve elektrotların dokuya işlemesidir ki, bu sadece özel laboratuvar incelemeleriyle tespit edildikten sonra diyalizle tedavi edilir. Anormalliklerin tek bir genetik bozukluğa uzandığını ilk başta bilmiyorduk diyor araştırmacılar. Ancak ikinci ayda ortaya çıkan cilt duyarlılığı bilim insanlarını doğru yola götürmüş. İlk önce eksik protein daha sonra ise gen mutasyonu saptanmış. Protein molekülü Integrin alpha3, cilt, böbrek ve akciğerlerdeki belli başlı bir protein tabakasında bulunan bazal diyaframın yapısını ve işlevini zayıflatıyor. Hastalığın ağır geçmesi, söz konusu protein molekülünün bu organlarda önemli bir rol oynadığını gösteriyor. Araştırmacılar bundan sonra cilt, çocuk ve dahiliye doktorlarıyla birlikte çalışarak, söz konusu gen mutasyonuna sahip başka hastalarda olası diğer semptomları arayacaklar. Üç organı birden etkileyen yeni bir hastalık türü ayının 952.000, kutupayısının ise yaklaşık olarak 603.000 yıldır dünya sahnesinde yer aldığını buldular. Günümüzde yaşayan modern boz ayı ise yaklaşık olarak 125.000 yıl önce gelişmiş. Bugüne kadar bulunan en eski kutupayısı fosilleri günümüzden 130.000 yıl öncesine aitti, bu tarih de daha önceki kalıtım analizleriyle örtüşüyordu. Eski analizlere göre kutupayısı aşağı yukarı 150.000 yaşındaydı. Fakat eski kalıtım analizlerinde, hücre çekirdeğindeki ana kalıtım değil, mitokondrilerdeki incelenmiş. Hücrenin enerji santralları olan mitokondrilerin kendi kalıtım malzemesi vardır. Mitokondri kalıtımının iki ayı türünde benzer olması, dişi boz ayıların, erkek kutupayılarıyla çiftleştiklerini gösteriyor. Bu tez günümüzdeki Grizzly ayılarının kutupayılarıyla çiftleşebildikleri ve üreme yetisine sahip yavrular meydana getirebilmeleriyle destekleniyor. Yeni sonuçlar, kutup ayılarının orta Pleistosen’de geliştiklerini gösteriyor. Kutupayısı evrim yolunu, boz ayıdan ayırdığı zaman çok soğuk bir iklim hüküm sürüyordu. Kutup ayısı bundan sonra birçok buz devrini yaşayarak, kutup koşullarına uyum sağlamak için uzun bir yol almıştı. Uğur Dündar Parkı ile bilimin ne alakası var diye bir soru hemen aklınıza gelebilir. Bu, hele bilimin ne olduğunun halkın ezici ekseriyeti tarafından hiç anlaşılamamış olan talihsiz memleketimizde normaldır. Bu alakanın nerede olduğunu görebilmek için Uğur Dündar’ın özelliklerini saymakla işe başlayalım: Uğur Dündar Parkı, Bilim ve Geleceğimiz 1) Eşsiz bir bilgi toplama becerisi ve bunun sonucunda geniş bir bilgi dağarcığı; 2) En açık olduğu sanılan hallere bile şüpheyle yaklaşmayı sağlayan derin bir şüphecilik ve bunun kamçıladığı soru sorma dürtüsü; 3) Fevkalade becerili bir araştırmacılık ve bunun getirdiği güvenilir bilgi derleme başarıları; 4) Gerçek olduğuna inanılan bir şeyi ne pahasına olursa olsun insanlarla paylaşma sorumluluğu; gerçek olduğuna inanılmayan şeyi ise, getirisi ne kadar cazip olursa olsun, her zaman elinin tersiye itme dürüstlüğü; 5) İnsana insan haysiyetini kazandırabilen yegâne özellik olan cesarete çok yüksek bir oranda sahip olmak. Sevgili okuyucularım: Yukarıda saydığım özellikler bir bilim insanında mutlaka bulunması gereken özelliklerdir. Bu özelliklerin toplamı bir insanı bilim insanı yapar. Ancak bunlardan 4. maddede bahsettiğim, bulunan gerçeği insanlıkla paylaşma sorumluluğu, her bilim insanında yoktur, zira (ve ekseriyetle) bilim insanları egoist olurlar; yalnızca kendi meraklarının peşinden koşarlar. Bazılarında, bu kendini tatminle yetinme o kadar ileri gider ki, bunlar yayın bile yapmazlar. Üstün yetenekli bir bilim insanı olan ve bizim Antalya bölgesinin jeolojisini inceleyen rahmetli Jean Marcoux bu türe bir örnekti. Bulunan gerçeği insanlarla paylaşma dürtüsü büyük bir insan sevgisinin ve toplumsal sorumluluk duygusunun bir sonucudur. Bu tür duyguları olan insanlar genellikle iyi yürekli, başkalarının acılarını ve sevinçlerini paylaşmayı bilen, cömert ve hakkaniyetli insanlardır ki bunların özellikleri, insan olarak onları bilim insanlarından da bir adım ileri koyar. İşte İzmir’de, Konak Belediye Meclisi’nin kararıyla Yapıcıoğlu Mahallesi’ndeki Aziziye Mahalle Muhtarlığı yanında yapılan parka adı verilen Uğur Dündar bu üstün özelliklere sahip bir insandır. Onun için parkın adı sadece Uğur Dündar değil, onun en önemli özelliği olan haysiyetli bir insan olarak yaşama arzusuna vurgu yapan Uğur Dündar Onurlu Yaşam Parkı’dır. Bu parkla Konak halkı ileride tüm milletimiz ve insanlık tarafından hayır ve tebrikle yâd edilecektir. Parkta Uğur Dündar’ın bir heykeli var mı bilmiyorum. Ama yoksa dikilmelidir, hem de elinde insan aklının (ve bizzat Uğur Dündar’ın) karanlığa karşı bugüne kadar kullandığı en etkili silahları olan kalem ve kâğıtla! İzmir Belediyesi’nin bir televizyon kanalı var mı, onu da bilmiyorum. Ama eğer varsa, haber bültenlerinin okunduğu haber programları, bir Uğur Dündar heykeliyle açılmalıdır (ileride hiç kuşkum yok ki, tüm Türkiye’nin haber bültenleri böyle bir görüntüyle açılarak bize içinden bugünlerde geçmekte olduğumuz karanlık günleri, ibret alınması için hatırlatacaktır). Uğur Dündar ülkemizdeki tüm insanlar için anıtsal bir örnektir. Bu örneğin en belirgin tarafı da, dürüst olmak için içinde bulunduğu «vaziyetin imkân ve şerâitini», yani şartlarını düşünmemektir. Çünkü, insanlığın bekası için, yani insan topluluğunun sürdürülebilmesi için en önemli şey, dürüstlüktür. Dürüstlük, toplumun, içinde yaşamak zorunda olduğu çevreyi doğru olarak algılamasını sağlar. Dürüst olmayan, çevreden kopar ve günün birinde onun sıkı bir sillesiyle ya ağır bir yara alır, ya da tamamen kaybolur. Görevi çevremizi anlamak olan bilim dünyasında bu nedenle dürüst olmayana tahammül edilemez. Mesela, dürüstlükten taviz verdiği tespit edilen Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer Bey, bu nedenle üniversiteden atılmıştır. Başbakan Tayyip Erdoğan Bey’in buna rağmen onu koruması, üniversiteye «onun, sizin vereceğiniz payeye ihtiyacı yok!» sözleriyle saldırması ve hele, bu özelliklere sahip bir kişiyi, eğitiimden sorumlu bakan yapması, sadece Başbakan’ın milletine karşı işlediği bir suç değil, insanlığa karşı işlediği bir suçtur. Bunun böyle olduğunu kendisine hatırlatmayan çevresi ve ülkesinin medyası da Başbakan’ın bu suçuna dolayısıyla ortak olmuşlardır. Uğur Dündar her düzeyde bu tür suçları açığa çıkardığı ve onları halkıyla paylaştığı için bugün işsizdir. Tabii bu işsizlik, tarihte onun boynuna asılmış bir onur madalyası olarak hatırlanacaktır. Onu işsiz bırakanları tarih ve Türkiye halkı lanetleyecektir. Ne acıdır ki, o insanların gelecek kuşakları hiçbir suçları olmadığı halde bu laneti üzerlerinde hissederek sürekli bir utanç altında yaşayacaklardır. Uğur Dündar’ların mevcudiyeti, sayıları tek bir kişiye bile inse, Türkiye’nin bugün içinden geçtiği, tarihinin belki de en karanlık, en tehlikeli geçidinden aydınlığa çıkacağının garantisidir. Yeter ki, Uğur Dündar gibi dürüst ve cesur olalım, insan haysiyetimizden taviz vermeyelim. O zaman bilim de milletçe yüzümüze gülecek ve bizi emniyet ve refaha kavuşturacaktır. Kutupayısının geçmişi çok daha eskiye uzanıyor Kutupayısının, gelişim tarihi açısından sanılandan beş misli yaşlı olduğu ortaya çıktı. Kutupayısı ve boz ayı evrimdeki yollarını 600.000 yıl önce ayırmışlar. Science dergisindeki habere göre bulgu, kutup ayılarının iklim değişimiyle niçin bu kadar zor başa çıktıklarını da açıklıyor. Çünkü kutupayısının kutuptaki koşullara uyum sağlamayabilmesi için çok uzun bir zamanı vardı diyor bilim insanları. Kutupayısı ve boz ayının kalıtım parçalarını çözüp karşılaştıran Alman bilim insanları, boz Eskiden söğüt kabuğundan elde edilen salisilik asit günümüzde daha çok asetil salisilik asit olarak ilave edilir aspirine ve bilinen en eski ilaçtır. Bilinen ağrı kesici ve kan sulandırıcı özelliklerinin dışında sağlığa yararlı başka etkileri de vardır. İngiliz ve Kanadalı bilim insanlarından oluşan bir araştırma ekibi şimdi kanser ve diyabetten koruyan etkiyi açıklayan yeni bir etki mekanizmasını buldular. Kandaki yüksek salisilik asit farelerde, hücre büyümesini ve metabolizmayı ayarlayan bir enzimi etkinleştiriyor diyor araştırmacılar Science dergisinde. Salisilik asidin yağ yakmayı hızlandırdığını ve şişman farelerde karaciğerde yağ birikimini önlediğini kanıtladık. Bu, AMPK olarak bilinen enzimin eksik olduğu genetik farelerde işlemiyor diyor McMaster Üniversitesi’nden Gregory Steinberg. Araştırmacı Dundee Üniversitesi bilim insanlarıyla birlikte hangi yoğunlukta aspirin etki maddesinin AMPK işlevini değiştirdiğini incelemiş. Söz konusu enzim hücresel enerji sensoru görevini görüyor ve her şeyden önce yağın indirgenişinde olduğu kadar şeker metabolizmasında da önemli bir rol oynar. Deneyler, asetil salisilik asidin parçalanmasıyla bedende oluşan salisilik asidin de enzimde birikerek, etkinliğini güçlendirdiğini göstermiş. Diyabet ilacı Metformin de dolaylı yoldan aynı enzimini etkinleştirmekte. Ayrıca klinik deneyler iki maddenin de kanseri önlediğini ortaya koymuştur. Bu etki şimdi değişen AMPK etkinliğiyle açıklandı. Şu anda yürürlükte olan geniş kapsamlı bir araştırmayla da asetil asit maddesi, salisil salisilat (salsalat) tedavisiyle de diyabet tip 2’nin önlenip önlenemeyeceği kontrol edilecek. Nilgün Özbaşaran Dede Aspirinin yeni bir faydası daha CBT 1311/ 7 4 Mayıs 2012