27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

gün s aat 1 17 Mars Ay’ın 8 derece kuzeyinde 4–5 Kova takım yıldızında göktaşı yağmuru 5 01 Satürn Ay’ın 6 derece kuzeyinde (sanal resmi verildi) 6 07 DOLUNAY MAYIS’TA GÖK OLAYLARI GÜNLÜĞÜ Çağdaşlaşmanın önüne konulan iki engel: Eğitim ve inanç kurumları Timur Karaçay Başkent Üniversitesi tkaracay@baskent.edu.tr ygarlığa Yön Veren İki Araç: Din ve Kültür: Samuel Huntington’un ünlü “Uygarlıkların Çatışması” tezine göre uygarlığı belirleyen iki etmen vardır: din ve kültür. Geçmiş zamanların hemen hepsinde inanç kurumları ile eğitim kurumları toplumların inançlarını ve kültürlerini yaratmışlar ve sürekli beslemişlerdir. Bugün budist, yahudi, hristiyan, müslüman toplumları arasındaki derin kültür ve yaşam biçimi farklılıklarının ortaya çıkışını başka türlü açıklama olanağı yoktur. Eğitim kurumlarının kurulma ve gelişme süreçlerine baktığımızda, gördüğümüz gerçek şudur: Son 150 yıldan önceki zamanlarda eğitim kurumları inanç kurumlarının çatısı altındadır ve ona hizmet eder. Öyleyse, geçmiş zamanların çoğunda din, eğitimi ve kültürü egemenliği altında tutmuş, dolayısıyla toplumları biçimlendirmiştir. 6 07 Ay Yer’e en yakın 9 20 Cüce gezegen Plüto Ay’ın 0.9 derece kuzeyinde ve örtülüyor 13 01 SON DÖRDÜN 13 16 Yer–Jüpiter–Güneş dizilişi ile kovuşumda 14 01 Neptün Ay’ın 6 derece güneyinde 15 20 Venüs sabit görünümde 15 23 Küçük gezegen Pallas Ay’ın 0.8 derece kuzeyinde ve örtülüyor 16 20 Uranüs Ay’ın 6 derece güneyinde 19 19 Ay Yer’e en uzak 20 03 Juno–Yer–Güneş dizilişi ile karşı konumda 21 03 YENİ AY ve Güneş tutulması Venüs Ay’ın 5 derece kuzeyinde Yer–Merkür–Güneş dizilişi ile üst kavuİLKDÖRDÜN (sanal resmi Mars Ay’ın 7 derece kuzeyinde 22 24 27 14 şumda 28 23 v er i l di ) 29 14 U GÜNCEL HABERLER “Türkiye’deki Teleskoplarla Bilim Sempozyumu” 1– Son yıllarda Antalya’da TÜBİTAK Ulusal Gözlemevinde (TUG) ve üniversite gözlemevlerinde yeni teleskopların kurulması, TUG ve DAG (Erzurum’da Doğu Anadolu Gözlemevi) için daha büyük ölçekli teleskopların projelendirilmesi ve teknoloji alt yapısının ileriye taşınması girişimleri sürmektedir; üniversitelerimizdeki Astronomi, Uzay Bilimleri, Uzay Teknolojileri ve Fizik Bölümlerinin geleceği açısından önemli gelişmelerdir. Ülkemizdeki mevcut ve kurulacak teleskopların bilimsel açıdan değerlendirmesi için TUG, İstanbul Üniversitesi ve Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesinin ortaklaşa düzenlediği “Türkiye’deki Teleskoplarla Bilim Sempozyumu” 14–15 Mayıs 2012 tarihleri arasında Beyazıt’taki İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü Doktora salonunda gerçekleştirilecektir. Ayrıntılı bilgi için adres: http://astronomi.istanbul.edu.tr/sempozyum2012. Afiş resmi bu sayfada verildi. 2– Mayıs ayı ile beraber bahar şenlikleri de başladı. TED Antalya koleji 5. Bilim Şenliği “Astronomi ve Gökyüzü” olarak 3–4 Mayıs 2012 tarihlerinde gerçekleştirilecek. Kilise baskısından kurtulmak için Avrupada başlayan başkaldırı “laicism” uygulamasını yaratmıştır. Niyazi Berkes’e göre, tarihi gelişim açısından, Cumhuriyet’in getirdiği “laiklik” kavramı hristiyanlıktaki laicism kavramından farklıdır. Berkes’in tezini şöyle özetleyebiliriz: Laicism, bir hristiyan kavramıdır. Avrupa’da devletleri yöneten krallar vardır. Onların karşısında kilise, toplumları inançla yönlendirme ve kralları baskı altına alma gücüne sahiptir. Böylece, toplumların yönetiminde iki farklı güç odağı varlıklarını sürdüregelmişlerdir. Bu güç odaklarının bazen gizli bazen açık çekişmeleri yüzyıllarca sürmüştür. Toplumları uzun süre baskı altına alıp acı çektiren kilise baskısını, yüzyıllar süren savaşlardan sonra engellemeyi başaran Avrupa, çareyi din ile devlet işlerini ayıran bir yönetim biçimini benimsemekte bulmuştur. İslam dünyasına gelince, toplumların yönetiminde hiçbir zaman dindevlet ayrılığı olmamıştır. İslamın ilk yıllarından başlayarak, devlet yönetimi, adına şeriat denilen din kurallarına sıkı ya da gevşek bir bağla bağlıdır. Döneminin en büyük İslam devletini merkez sayarsak, orada halifelik ya doğrudan devlet başkanının uhdesindedir ya da halife onun himayesindedir; yani emrindedir. Dört halife (632661), Emeviler (661750) ve Abbasiler (7501258) dönemlerine halife devlet başkanıdır. Abbasilerin yıkılmasından sonra hilafet Mısır’da Memluk himayesine girdi. 1517 yılında Yavuz Sultan Selim Mısırı fethedince, halifelik Osmanlılara geçti. Bu devlet yapılarının hiçbirinde dindevlet ayrımı olmamıştır. İslam ülkelerinde, bu yapının dışına çıkabilen ilk (ve tek) ülke Türkiye’dir. Cumhuriyet’in getirdiği laiklik ilkesi din işlerini devlet işlerinden kesin çizgilerle ayırmakla yetinmemiş, dinin devlet işlerine karışmasını önleme görevi de devlete verilmiştir. İslamda 14 yüzyıl süren dindevlet birlikteliğinin bağını çözmenin başka bir yöntemi zaten olamazdı. Bu bağı çözebildiği için, Türkiye, çağdaşlığa giden yola hızla girmiş ve bütün islâm ülkeleri arasında en uygar toplum olabilmiştir. Cumhuriyetin eseri olan laikliğin değerini anlamak için, ona sahip olamayan islâm ülkelerinde halkların nasıl bir baskıcı rejim altında ve yoksulluk içinde yaşadıklarına bakmak yeterlidir. Hristiyanlık ve İslamlıkta Laiklik den ayrıldığı gibi, din işlerini devlet işlerinden ayrı tutmak da devletin görevidir. Devlet bu görevini yerine getirdiği sürece, kilisenin orta çağdaki gibi toplumları yeniden baskı altına alması olanaksızdır. Böyle olması kilisenin işine gelmiyor. O nedenle, laicismi lanetleyen kilise kamu alanlarını tekrar kendisine açabileceği varsayımı ile secularite’ye sımsıkı tutunmaya çalışıyor. Bu tanımlarına baktığımızda, Cumhuriyet’in getirdiği laiklik ilkesi laicism kavramına eştir. Son zamanlarda ülkemizde laiklik ilkesine kuvvetli karşı duruş, kilisenin ve Papa’nın laicisme karşı duruşuna benzerdir. Hristiyan ve müslüman ılımlı dincilerin, laicism yerine secularite’yi koyma çabaları başarılı olsa bile, köktendinciliğin önü alınamaz. Siyaset kurumları ne kadar dindar görününürse görünsün, camiye, okula, kışlaya ve giderek kamu alanlarına din işlerini ne denli sokarlarsa soksunlar, İslâmi köktendincilik yapılanları yeterli görmeyecek, egemenliğin kendilerine verilmesini isteyecektir. Yakın ve uzak İslâm tarihi buna tanıktır. Kaynakça: The Astronomical Almanac 2012. CBT 1311/15 4 Mayıs 2012 Laicism ve secularite kavramları, son zamanlarda Papa’nın bile karıştığı bir çekişme konusu olmayı sürdürmektedir. Çekişmenin nedenini açık seçik ortaya koyabilmek için, kilisenin bu iki terime yüklediği farklı anlamları, kilisenin söylemini kesin hatlarla belirleyerek ortaya koymak çok abartılı olmayacaktır. Papa’ya ve kiliseye göre secularite dinin devlet işlerine, devletin de din işlerine karışmamasıdır. Başka bir deyişle, din, kilisenin dışına çıkarak kamu alanlarında ve özellikle okullarda faaliyetlerini sürdürmelidir. Devletin buna engel olma görevi yoktur. Laicism’de ise din ile devlet işleri birbirin Laicism ve secularite 20.yüzyılın sonlarından beri bütün dünyada inanç kurumlarının atağa kalktıklarını görmek zor değildir. Bu atağın gerisindeki gücü ve o gücün amacını doğru anlamalıyız. Tarih boyunca, din, toplumları yönetmenin en iyi aracı olmuştur. İnsanları kendi yoksul kaderlerine razı edip, biad eden toplumlar yaratılmadığı zaman, günümüzdeki adaletsiz sosyoekonomik düzenin, uzun sürmesi beklenemez. Kapitalizmin sürekli artan nüfusa gereksinimi vardır; ama düşünen ve dünya nimetlerinden pay almak isteyen insanların çoğalması, kapitalizmin işine hiç gelmez. Düzeni korumak için, eğitim kurumlarını ve inanç kurumlarını kullanır; gerektiğinde bazen ılımlı dincileri, bazen köktendincileri sahneye çıkarır. Geride bıraktığımız milenyumda, dini ustalıkla kullanan inanç ve siyaset kurumları bireyin, ailenin ve toplumun yaşam biçimine yön ve şekil vermiştir. Din toplumların kültürüne iyice sinmiş, kemikleşmiş bir toplumsal düşünce sistemi ve ona dayalı bir sosyal düzen yaratmıştır. Bunu yaratan iki önemli alet vardır: eğitim ve kültür. İnanç kurumlarının korumasında gelişen eğitim kurumu ve onun yönlendirdiği kültür tutucudur. Dolayısıyla, onların biçimlendirdiği toplumlar, kaçınılmaz olarak tutucu olmuştur. Mevcut düzeni bozacak her yeni düşünce çoğunluğun tepkisiyle karşılaşır. Başta kilise olmak üzere bütün inanç kurumları güçlü birer sektördür. Onların varlığının sürmesi, ancak kurdukları toplumsal düzenin varlığını sürdürmesiyle mümkündür. Tarih boyunca inanç kurumları, bir tür yaşam içgüdüsüyle, kurulu düzeni sarsma olasılığı olan her düşünceye şiddetle karşı durmuştur, durmaya devam etmektedir. Tarihe farklı bir açıdan baktığımızda din, siyaset ve sermaye üçlüsünün koalisyonunu hep görebiliriz. Bir yandan, dini ustaca kullanan siyaset, kurulu düzeni yönetme erkini kolayca elde edebilmektedir. Öte yandan, siyaset ile el ele veren sermaye, kurulu düzenden azami kazancı elde etmeyi her zaman başarmıştır. Geçen yüzyılın ikinci yarısından sonra parasal gücü çok artan ticari kurumlar, küresel sermayeye dönüşmüştür. Küresel sermaye yalnız üretim araçlarını elinde tutmakla yetinemiyor; artık siyaset kurumunu da yönetiyor. Başka bir deyişle, şimdi dinsiyasetküresel sermaye koalisyonu bütün dünyayı yönetmektedir. Bu koalisyonun başı küresel sermayedir. O denli güçlüdür ki, çoğu ülkede ekonomik ve siyasi kriz yaratabilir. Bu üstün gücüne dayanarak, dünyanın yarısında siyaset kurumunu yönetebilmektedir. İnanç kurumları ise bazı ülkelerde doğrudan, bazı ülkelerde ise dolaylı olarak siyaset kurumunu etkileyebilmektedir. Sözkonusu üçlü koalisyon, ülkelerde istemediği yönetimleri alaşağı edip istediği düzeni kurma hakkını kendinde görmektedir. Kurdukları dünya düzenini sarsabilecek eylemleri durdurmak, sanki o koalisyonun meşru hakkıdır. Bunun en yakın örneği Arap Baharı adını alan harekettir. Dinsiyasetsermaye Üçgeni
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle