14 Haziran 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

• KÜLTÜR • DOĞAN KUBAN Osmanlı Kent Kültürünün En Büyük Yaşamsal İmgesi: Safranbolu Safranbolu Osmanlı taşra kültürünün ve yaşamının günümüze kalan en önemli kent ve fiziksel çevre imgesidir. Türk toplumunun İstanbul dışındaki yaşamını konutları, çarşısı, camileri, hamamları ve büyük hanı ile bu küçük kentten daha iyi anlatan hiçbir kent kalmamıştır. B undan yarım yüzyıl önce Türkiye’nin çok sayıda kenti ve kasabası bütün yerel tarihi özelliklerini koruyorlardı. Mardin’den İzmir’e, Erzurum’dan Muğla’ya, fiziksel ortamın insani boyutunu yansıtan dokuları, evleri, bahçeleri, sokakları, çeşmeleri, ürünleri, geleneksel yapı teknikleri, yaşamsal, töresel gelenekleriyle geçmişi temsil ediyorlardı. Bunu yok etmenin bir çağdaşlık gösterisi olduğunu sanan hükümetlerin politikaları bu mirası yok etti. Oysa o tarihi çekirdekler etrafında onların bazen yüzlerce katı büyüklüğünde yerleşmeler oluştu. O güzel kentlerimizin tarihi çekirdeklerini koruyabilirdik. Günümüz insanın güncel yaşamında tarihe sevgi ve anlayışla bakan hiçbir eğilim yok. Türk kentlerinin tarihi karakterlerinin yok olması kötü bir modernizm anlayışının yüzeysel kopyacılığını yansıtır. Son 50 yıllık politik kargaşa ve toprak spekülasyonu döneminde tarihi kentlerimiz kimliklerini kaybettiler. Safranbolu geçmişe açılan tek pencere olarak ayakta kaldı. Bu mutluluk verici olgu Türkiye’deki akademik çevrelerin ve küçük bir entelektüel azınlığın o sırada Batılı kamuoyunda önem kazanan, basına ve yayınlarda vurgulanan, UNESCO ve ICOMOS gibi uluslararası kurumlarca desteklenen zenginleşmiş bir tarih vizyonunun Türkiye’ye yansımasıydı. 1975 Dünya Tarihi Mirası Yılı (World Heritage Year) ilan edildi. Gayrimenkul Anıtlar Yüksek Kurulu Safranbolu’yu bütünüyle korunacak bir kent olarak tescil etti. Amsterdam’daki Uluslararası toplantı’da Türkiye’nin büyük anıtları ve arkeolojik sitleriyle birlikte Safranbolu kenti Türkiye’nin korunan tarihi değerlerinden biri olarak dünya kamuoyuna duyuruldu. ması ve katkısı ile gerçekleşmesinin çok daha verimli olacağını gördük. Üniversite’nin bilimsel ve tarihsel içeriğini saptadığı, Safranbolu halkının da gönüllerini, kalplerini ve misafirperverliklerini cömertçe ortaya koyduğu yıllarca süren bu haftalık toplantılar büyük ve aydınlık bir Anadolu şenliği olarak kentin ve Türkiye’nin tarihine kuşkusuz geçecektir. Safranbolu etkinlikleri kentlere yağmalanacak toprak ve yıkılıp yeniden yapılması gereken köhne yapılar olarak bakan bir anlayıştan bir toplumsal kültür mirası olarak görmeye dönüşen bir anlayışa yol açan bir kültür atılımıydı. CBT 1311/ 5 4 Mayıs 2012 O dönemde Safranbolu Belediyesi, Safranbolu’nun aydınları ve Safranbolu halkı kentlerinin Osmanlı tarihinin en önemli miraslarından biri olduğunun bilincine vardılar. Bu bir Anadolu uyanışı idi. Bunun sağlanması özel bir işbirliği bağlamında gelişti. Safranbolu Belediyesi ve İTÜ Mimarlık Tarihi ve Restorasyon Enstitüsü ortak bir program hazırladılar. Bu birkaç yıl sürecek olan Safranbolu Haftaları programı idi. Her yıl bir hafta Safranbolular Türkiye’nin dört bir tarafından gelen üniversite hocaları, sanatçılar, politikacılar, yazarlar, mimarlar ve aydınları evlerinde konuk olarak ağırladılar. Olasılıkla o zamana kadar hiçbir benzer yerel halk ve kentli aydın bu kadar güzel ve içtenlikli bir ortamda yan yana gelmemişlerdi. Kanımca bu Cumhuriyet tarihinin en görkemli kültür buluşmalarında biriydi. Misafirperver Safranbolu halkı gerçekten güzel bir halktı. Bu haftalar birkaç yıl sürdü. Sergiler, seminerler, konferanslar, ziyafetler, tartışmalar bu küçük Anadolu kasabasını entelektüel bir aydınlanmanın odağı yaptı. Bugün Safranbolu’nun Dünya tarihi mirası olarak var oluşu o büyük aydınlanma etkinliğinin sonucudur. Oraya gelen bütün aydınlar kente hayran kalsalar bile Safranbolu’nun kurtulabileceğine inanmıyordu. Fakat Safranbolu’da bir şey kanıtlandı. Belki aydınlarca yapılacak bir ön hazırlık gerekliydi. Fakat bir kültürel etkinliğin tepeden inme bir hükümet buyruğu ile değil, halkın inan ANADOLU UYANIŞI Ne yazık ki bu uygar ve sağlıklı anlayış Türk kamuoyuna ve dolayısıyla sorumlulara yeterince yansımadı. Aradan 35 yıl geçtikten sonra o toplantıların, yerel halkla bir araya gelmenin ve halkın sorularını yanıtlamanın toplumsal görkemini ve heyecanını anlatmak olanaksızdır. Fakat halk katılmasaydı hiçbir şey olamazdı. Safranbolulular eski harap evlerinin yerine bir apartman yapma hayalini bir kültür mirasını koruma tutkusuna nasıl dönüştürebildiler? Bazı ekonomi hocalarının bunun olanaksızlığını söylediklerini anımsıyorum. O uzmanlar o günkü kaderine terkedilmiş Safranbolu’dan çarşıları yılın yarısı boyunca tam verimle çalışan bugünkü kenti hayal edemiyorlardı. Fakat bu gün o kent var. Ve daha verimli olacağı da kesin. İstanbul da dahil hiçbir Türk kenti böyle bir vizyona evet diyemedi. Paranın tanrılaştırıldığı bir ortamda Safranboluluların davranışı destansı bir özveri, bir tür kahramanlık niteliği taşıyordu. Halkın desteklediği bu koruma olgusu ivmesini yitirmeden devam etti. Bu süreç bize bugünkü tarihi hazineyi hediye etti. Korunmuş tarihi çekirdeği, 42 000 nüfusu, uluslararası tarihi sit statüsü ve %30 gelirini turizmden elde eden ekonomisi ile Safranbolu iç acıcı ve çok önemli bir Osmanlı kültür mirasıdır. İmparatorluk merkezindeki büyük anıtları, ya da arkeolojik sitleri korumak, bu günkü koşullarda, sadece bir politik irade ve örgütlenme sorunudur. Türkiye ‘Ben tarihte de vardım’ demek için Divriği Ulucamisini, Selimiye’yi ya da Efesos’u korumak zorundadır. Fakat toprak yağmasının doğal felaket düzeyine ulaştığı bir ortamda bir kenti korumak ve yaşatmak büyük bir uygarlık gösterisidir. Safranbolu bir Parma, Floransa, Salzburg ya da bir Carcassonne değil. Fakat SAFRANBOLULUNUN ÖRNEK DAVRANIŞI 17 yüzyıldan bu yana bir Anadolu ticaret kenti karakterini koruyan bir kent . Büyük kiliseleri, sarayları ve heykelli meydanları yok. Fakat bu dar ve geometriden yoksun sokaklar, çıkmalar, pencereler, yeşil bahçeler içinde, alçak gönüllü boyutlarla inşa edilmiş evler bugün insanlığın yitirdiği bir iç dengeyi, bir yetinme duygusunu, ve Müslümanlara özgü bir insancıl uygarlığı temsil ediyorlar. Batı uygarlığının insanın geleceğini maddi başarı ve çatışmalarla saptadığı yeni dünya düzeninde Safranbolu tarihte kalmış bir yaşam kültürünü yansıtıyor. Yine de dünyada on milyonlarca insan Safranbolu evi gibi bir konut tasarımına yüksek bir beton apartmandan çok daha insani ve ve üstün bir uygarlık gösterisi olarak bakıyor. Bugünün insanı bu ortamda yaşayan insanların ruh hallerini kuşkusuz hayal edemez. Fakat burayı görmeye gelen insanlarda bu çevrenin olumlu bir empati yarattığını görmek çok kolay. 21. yüzyılın insanları burada beton apartmanlarda olmayan bir şeylerin yaşadığını görüyorlar. Safranbolu tarihe özenen politik sloganlardan binlerce kat daha güçlü olarak geçmişin hâlâ geçerli estetik ve yaşamsal boyutlarının varlığını bugünün insanına anımsatıyor. Safranbolu tarihimizi aydınlatan estetik ve antropolojik ve bir daha olmayacak bir belgedir. Bizim için en büyük dilek bu niteliklerin turistik kazanç hastalığı ile yozlaşmamasıdır. Safranbolu olağanüstü bir kültür merkezi olabilir. Her tür sanatsal ve bilimsel etkinlik için üs olabilecek bir coğrafi konumdadır. Konutların bazıları bu görevleri üstlenecek şekilde düzenlenebilir. Kentin bütünlüğünü koruması için araç trafiği sınırlandırılmak ve kenti özgün yaşamındaki gibi bir yaya alanı olarak düşünmek koruma’nın temel gerekliliklerinden biridir. Bu duygusal yazıyı bir proje önerisine çevirmek istemiyorum. Fakat Tarih Müzesi Safranbolu’nun çekici varlığı, yörenin çok zengin doğa turizmi olanakları, Bartın Çayı üzerinden Amasra’ya uzanacak gezi programları olanakları bölgenin zengin bir ekonomik düzeye ulaşmasını sağlayacak göz alıcı potansiyellerdir. Tayfun Akgül
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle