24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

yor. Yine de hastalar tüm bu yan etkileri bir başka “yan etki” uğruna göze alıyorlar: Kilo veriyorlar. Obezlik ile tip 2 şeker hastalığı birbirlerini tetikleyen durumlar olduğundan, bu etki son derece önemli. Kilo vermeye yardımcı olacak başka bağırsak hormonları da inceleniyor. Gelişimin daha erken bir aşamasında olan bir başka olası ilaç grubunda izlenen yaklaşım da metabolik hızın arttırılması. Bu grupta yer alan ilaçların başında esasen kansere çözüm olarak geliştirilen, bedendeki yağ depolarını hedef alarak kilo yitimine yol açan beloranib geliyor. Kilo verdirici onca yeni ilaç, zayıflamak isteyenlerin yaşamını kolaylaştırabilecek mi? Bu yıl satışa sunulması beklenen iki ilaç da paylarına düşen ilgiyi görecek, ama çok daha umut verici olan GLP1 kopyalarına resmen yeşil ışık yakılması için birkaç yıl daha beklemek gerekecek. O zaman bile bu grup ilaçlar yan etkileriyle iniş çıkışlar yaşayacaklar. Pankreasta yangılara, ya da tiroid kanserine yol açtıkları yönündeki kuşkuların daha da artması durumunda çok da uzun ömürlü olmayacaklar. İlaçların güvenli ve etkili olduklarının kanıtlanması durumunda bile henüz yanıtlanamayan birtakım sorular var. Birçok tıp uzmanı bu tür ilaçlara eczanelerde yer verilmesi gerektiğinden bile emin değil. Bu gruba girenler yaşam biçemindeki değişikliklerin bu ilaçlardan çok daha etkili olacağına, egzersiz ve sağlıklı beslenme yoluyla sorunun çözülebileceğine inanıyorlar. İlaçların kullanımından yana olan doktorlar bile bunların ne kadar yaygınlaştırılması gerektiği konusunda bir görüş birliğine varamıyor. Kimileri bu ilaçların kısıtlı bir biçimde kullanılmalarını, yalnızca birtakım komplikasyonları olan obez hastalara uygulanmalarını öneriyor. Kopenhag Üniversitesi obezlik araştırmacısı Arne Astrup, “Olay kilo verdirici ilaçların dengeli beslenme ve egzersizin yerini almasından çok, yaşam biçeminde yapılacak değişikliklere ek olarak uygulanmasından ibaret,” diyor. Türkçesi: Rita Urgan Kaynak: New Scientist, 14 Nisan 2012 Türkiye’nin İlk Kadın Doktoru Zaruhi Kavalcıyan Dr. Şeref Etker, serefetker@gmail.com TEMEL SORU B azı biyografik yayınlarda Dr. Safiye Ali Krekeler’in (1894–1952) “Türkiye’nin ilk kadın doktoru” olarak tanıtıldığını okuyoruz. Safiye Ali Hanım, Türkiye’de kadınların tıp fakültesine kabul edilmediği yıllarda, hekimlik öğrenimini 1921’de Würzburg’da (Almanya) tamamlayarak tabip olan ilk Türk kadınıdır, ancak Türkiye’nin ilk kadın doktoru değildir. Kendisinden çok önce, 1903 yılında Dr. Zaruhi Kavalcıyan, ABD’nde tıp doktoru diplomasını alarak Türkiye’ye dönmüş, çalışmalarıyla özellikle Safiye Ali gibi, yabancı dillerde eğitim veren kız okullarındaki öğrencilere örnek olmuştur. Zaruhi Serope Kavalcıyan, 1877’de Adapazarı’nda doğmuştur. Babası Dr. Serope Kavalcıyan, Boston Üniversitesi Tıp Fakültesi’nin 1875 mezunudur ve bu tarihten 1915’te ölümüne kadar, İzmit Bahçecik ve Adapazarı’nde hekimlik ve öğretmenlik yapmıştır. Adapazarı’ndaki Amerikan Kız Koleji’nden 1898’de mezun olan Zaruhi, tıp öğrenimi için ailesi tarafından Chicago’daki (ABD) Illinois Üniversitesi’ne gönderilmiştir. Zaruhi Kavalcıyan bu üniversitenin 1903 meKavaljian, Zaroohie Serope, M.D., zunları arasında: “K Adabazar, Turkey” olarak kayıtlıdır. Dr. Zaruhi Kavalcıyan mezuniyetinden bir yıl sonra Adapazarı’na dönmüş, ancak II. Abdülhamid döneminde Türkiye’de yalnız, Osmanlı uyruğunda olmayan kadın hekimlere çalışma izni verildiği için, kendi adına hekimlik yapamamış, babasının yanında asistan hekimlik ve Amerikan Koleji’nde biyoloji öğretmenliği yapmıştır. Dr. Serope Kavalcıyan’ın felç geçirmesi üzerine onun hastalarını devralarak hekimliğini sürdüren Dr. Zaruhi Kavalcıyan, Birinci Dünya Savaşının zorlu koşullarında yine aktif olarak hekimlik yapmış, yardım ve bakım kuruluşlarında görev almıştır. Dr. Zaruhi Kavalcıyan, 1921’de Üsküdar’a taşınan Amerikan Kız Koleji’nin kadrosu ile birlikte İstanbul’a yerleşmiş, evlenmemiş ve ölümüne kadar burada yaşamıştır. Üsküdar Amerikan Kız Koleji’nde kimya, biyoloji, fizyoloji gibi, fen derslerini veren Zaruhi Kavalcıyan, Dr. Kaval olarak tanındığı Üsküdar çevresine hekim olarak da hizmet etmiş, sayılmış ve sevilmiştir. Dr. Kavalcıyan, 30 Haziran 1969’da, 92 yaşında Üsküdar’da vefat etmiş ve Feriköy Ermeni Protestan kabristanında kızkardeşinin yanına defnedilmiştir. Bu topraklarda doğmuş, yaşamını hastalarına ve öğrencilerine adamış, birilerimizin her gün mezarının önünden habersiz geçtiği Zaruhi Kavalcıyan’a “Türkiye’nin ilk kadın doktoru” olma onuru çok görülmemelidir. Türkiye Kimya Derneği’nden açıklama 20 Nisan 2012 tarihli Bilim ve Teknoloji Dergisi’nde TÜBA Şeref Üyesi Sayın Prof. Dr. Ayhan Ulubelen’in “Seçkin bir Türk kadın kimyacı…” başlıklı yazısında Türkiye Kimya Derneği Yönetim Kurulu olarak cevap hakkımız doğmuştur. Türkiye’de ve dünyada bitki kimyası bilim alanındaki çok sayıda eseriyle temayüz etmiş İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi emekli öğretim üyesi sayın Prof. Dr. Ayhan Ulubelen’in IUPAC (International Union of Pure and Applied Chemistry Uluslararası Temel ve Uygulamalı Kimya Birliği) hakkında yazdıklarına ve birliğin tanıtımına katkısı nedeniyle, bu birlikte 1958 yılından bu yana Türkiye’yi temsil eden Derneğimiz adına teşekkür ediyoruz. Böyle önemli bir kuruluşun üyeliğini sürdürebilmek tabii ki kolay olmamıştır. Birliğin her yıl ödenmesi gereken aidatının ödenmesinde kısıtlı maddi imkânlarımız nedeniyle yaşadığımız zorlukları, uzun yıllardan bu yana Kültür Bakanlığı, Sanayi Bakanlığı veya TÜBİTAK gibi kuruluşların maddi katkıda bulunması gereğini burada dile getirmemize vesile olduğu için de ayrıca tekrar teşekkür ederiz. Sayın Prof. Dr. Ulubelen’in yazısında belirttiği, Prof. Dr. Ayşe Zehra Aroğuz’un Porto Riko’da düzenlenen 2011 IUPAC Genel Kongresinde, organizasyon komitesince kendisine verilen ödül Derneğimizce ve kabul gören bilimsel kuruluşlarca bilimsel bir başarı ödülü olarak görülmemesinden dolayı üyelerimize duyurma gereğini duymadık. Aynı yazıda 2013 IUPAC Genel Kongre ve Asemble toplantısının ülkemize, Prof. Dr. Ayşe Z. Aroğuz’un ufacık bütçesi ve gurubuyla kazandırdığı konusuna da açıklık getirmek isteriz. Sayın Aroğuz, uzun yıllardan bu yana ülkemizi temsilen yer aldığımız IUPAC’ın bu kongresini ülkemize kazandırma çalışmaları içinde sadece Derneğimizin görevlendirdiği bir heyetin içinde yer almış, ne kendi bütçesi ne de kendi gurubu olmamıştır. Sayın Aroğuz’un bu heyetteki çalışmalarını ise asla inkar edemeyiz. Ancak Sayın Ulubelen’in bu iddiasıyla Kongrenin alınmasında üstün gayret ve özveri sarf eden heyetin diğer üyelerine ve Derneğimize haksızlık yaptığı kanısındayız. Üyelerimize, camiamıza ve kamuoyuna saygılarımızla duyurulur. CBT 1313/15 18 Mayıs 2012
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle