17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

• KÜLTÜR • DOĞAN KUBAN Satıcı mı olacağız, müşteri mi? L Değişmeye uyabilen, kimliği güçlü olan toplumlardır. Onlar değişmeyi özümseyerek kimlikli kalırlar. Zaten dünyanın her gün değiştiğini ve isteseniz de, istemeseniz de ona uymak zorunda olduğunuzu ve insanlık tarihi boyunca başka türlü olmadığını anlayanlar ve uyma iradesi gösterenler, kimlik sahibi olanlardır. Türkiye en özgün dünya toplumlarından biridir. Dünya tarihinin en önemli sahnelerinin oyuncusu olan eski bir toplum. Olağanüstü güzel bir dilimiz var. Ne var ki bu tarihi statüler, geleceğin garantisi değildir. Dünyanın bütün ülkeleri gelenek, inanç ve rejimleri ne olursa olsun, aynı hasta ve sorumlu dünyanın ortaklarıdır; kimi satıcı, kimi alıcı. Fakat alıcı, kölelik adayıdır. ve eski arasında binamaz kaldı. Ekonomisini de son dönemde Batı’ya teslim etti. Bereket büyük ve örgütlü idi. Tarihi yapısındaki savaş geleneği ile kendini kurtardı. Cumhuriyetten önce bu ekonomik köleliğin bir kültür sorunu olduğunu anlamıştık. Savaşarak Cumhuriyeti kurduk. Değişmenin kurallarını benimsedik. Bugün İslam dünyasının en önde toplumu olmamız o bilinçlenmenin sonucudur. Türkiye büyük bir ülkedir. Geçmişimiz, jeopolitik konumumuz, devrimlerimiz sadece Müslümanlardan değil, Güney Amerika, Afrika, Asya ve hatta Avrupa’daki birçok ülkeden daha iyi bir durumda olmamızı sağlıyor. Türkiye en özgün dünya toplumlarından biridir. Dünya tarihinin en önemli sahnelerinin oyuncusu olan eski bir toplum. Olağanüstü güzel bir dilimiz var. Ne var ki bu tarihi statüler, geleceğin garantisi değildir. Dünyanın bütün ülkeleri gelenek, inanç ve rejimleri ne olursa olsun, aynı hasta ve sorumlu dünyanın ortaklarıdır; kimi satıcı, kimi alıcı. Fakat alıcı, kölelik adayıdır. Küreselleşmeye, sanayileşmeye, silahlanmaya, otomobile, telefon’a, Avrodolar ikilisine, Birleşmiş Milletler’e, turizme, İngilizceye, gıda, giyim, modaya ‘evet’ diyoruz. Öğrencilerimizi Avrupa ve Amerika’ya yolluyoruz. Bazılarımız bifteğe hayır, lahmacuna evet, alaturka musikiye evet, klasik Avrupa musikisine hayır, diyebilirler. Ama dünya gençleri pop dinliyor. Resme, heykele de hayır diyebilirsiniz. Fakat o zaman fotoğrafa da hayır demek gerek. Dünyanın fotoğraflarını çeken satelite ‘hayır’ dersek, hava raporu bile yazamayız. Moda reklamı, otomobil reklamı, hatta politik propaganda da resim yasağına uygun değildir. Sinemaları da toptan kapatmak gerekir, ama küreselleşme buna olanak vermiyor. Komşu resim yaparsa, dünyaya ortak olmak için sen de resim yapacaksın. İflas etmiş mirasyedi rolüne soyunmuyorsak, vereceğimizden fazla alacağımız yok. Dünyanın en güzel öğüdü ‘soru sormak bilginin yarısı’, bizim peygamberin sözüdür. Bilginin sonunun olmadığını bilerek söylenmiş bir sözdür. Ama, Hıristiyan ve Çinlilerin müşterisi olun, diye bir hadis yok. Dünyanın ulaştığı sanayi aşamasına ortak olamamak, müşteri olmak, köle olmak ve güdülmektir. İslam toplumlarının bugün neden kargaşa içinTayfun Akgül de ve fakir olduklarını, bu kargaşada yüzyıllardır Hıristiyan Batılı parmağı olduğunu Osmanlı tarihinden ve yakın tarihten öğrenememiş olanlara şaşmak gerek. L nsanların doğa ve toplum üzerindeki bilgileri arttıkça, dünya bilgilenmeye uygun olarak şekillenir. Bu gelişme en basit tarih kitaplarında bile izlenebilir. Bu süreç, son yirmi yılda, çok acılı da olsa, hızlanarak devam ediyor. BilgiTeknolojiÖrgütlenme, üçlüsü yaşamın değişmeyen kurgusudur. Bir dönemin olanaklarından yararlanan toplum kesimleri zorunlu değişmeleri kimlik değişmesi olarak algılarlar. Dünyanın bütün savaşları, kanlı ya da kansız, değişmeye direnen ekonomik menfaatlerden kaynaklanır. Dünyanın en güzel öğüdü Aslında değişmeye uyabin, kimliği güçlü olan ‘Soru sormak bilginin yarı lte oplumlardır. Onlar desı’, bizim peygamberin sö ğişmeyi özümseyerek kimlikli kalırlar. Zaten dünzüdür. Bilginin sonunun her gün değiştiğini olmadığını bilerek söylen yanın ve isteseniz de, istemesemiş bir sözdür. Günümüniz de ona uymak zorunzün zor sorularını sokakta da olduğunuzu, ve insanlık tarihi boyunca başka ki kalabalıklar, politikacıtürlü olmadığını anlayanlar, her gün gazete sayfa lar ve uyma iradesi göstelarını dolduranlar yanıtla renler kimlik sahibi olanyamaz. Bu soruların yanıt lardır. Bu değişme, şiddetli ları Voltaire’de, Kant’ta, ya akan bir ırmağa benzer. Irda İmam Gazali’de de yok mak kıyısının girintilerinde bazen sakin limantur. Çünkü onlar bugünkü cıklar oluşur. Akıntının dünyayı hayal bile edeortasında gidenler değişimezlerdi. Yol gösterici dü min ortakları, sakin sulara kayıklarını çekenler şünce yukarıdaki hadiste onların müşterileridir. var: Önce ‘doğru soruyu Bunlara, uygarlıkta geri kalan toplumlar denir. sor’. Bu, ‘önce içinde buBilimsel ve teknolojik lunduğun durumu doğru gelişmenin çok ağır seyanaliz et’ demek. rettiği dönemlerde toplumlar binlerce yıl değişmeden kalabilirlerdi. Biz cumhuriyetin başında kağnı ile tarla süren bir toplumduk. Bugün bir yıl bile geride kalmak olasılığı yok. Bu, teknolojide ‘innovation’ denen sürekli yenilenmenin, toplum örgütlenmesine yansımasıdır. Çağdaş toplumları ikiye ayırmak olasıdır: Satıcılar ve alıcılar. Geçen yüzyılda Avrupa ve Amerika satıcı toplumlardı. 1820. yüzyıllardaki yaygın sömürge çağında alıcılar içinde, çağdaş dünyaya uyumu çabuk yapanlar oldu. Bunların başında şimdi satıcılar arasındaki Japonya var. Türkiye’nin dışındaki İslam dünyasının tümü bir sömürge dönemi geçirdi. Bunlar çağdaş dünyaya uyum yapmakta zorlanan geri kalmış toplumlar olarak kaldılar. Hallerini medyada seyrediyorsunuz. İçimizde Mısır’da ya da Libya’da yaşamak isteyen olmasa gerek. Osmanlı İmparatorluğu sömürge olmadı. İki yüz yıl, yeni İ Karşıtı Dünya’ adlı bir makalesinde, insanların 18. yüzyıldan bu yana hâlâ yanıt aradıkları soruları anımsatıyordu. 1. Toplum bir canlı organizma mıdır? Yoksa bir araya gelmiş insanlar mı? 2. Ulusal kimlik nedir? 3. Ulusal kimlik, tarihi ve kültürel nedenlerle mi oluşur? 4. Toplumsal düzendeki bir değişiklik hukuksal bir içerik mi taşır, yoksa bir tehlikeye karşı güvence midir? 5. Dinin kültür içindeki rolü nedir? Politik ve hukuksal bir statü tanımı mıdır? 6. İnsanların yaşamında onları birleştiren şeyler mi, yoksa onları ayıran şeyler mi belirleyicidir? Bu biraz zor soruları sokaktaki kalabalıklar, politikacılar, her gün gazete sayfalarını dolduranlar yanıtlayamazlar. Bu soruların yanıtları Voltaire’de, Kant’da ya da İmam Gazali’de de yoktur. Çünkü onlar bugünkü dünyayı hayal bile edemezlerdi. Yol gösterici düşünce yukarıdaki hadiste var: Önce ‘Doğru soruyu sor’ demiş Peygamber. Bu ‘önce içinde bulunduğun durumu doğru analiz et’ demek. Toplum bir yığın değildir. Yani insan bir tahıl ambarındaki buğday taneleri gibi yığılıp kalmıyor. Onlardan un ve aş yapılıyor. En organik özellik, insanların birbirleriyle anlaşmalarını sağlayan dildir. Toplumun ona dayalı bir ortak eğitimi ve öğretimi var. Ortak araçlar kullanıyoruz. Bu organik bir kurumlaşmadır. Ulusal kimlik tarih içinde, kişiden bağımsız olarak şekillenmiş dil, coğrafya, gelenekler, inançlar, kurumlar ve davranışların tanımladığı bir kimliktir. Kişi reddetse bile toplumun bir de biçimsel kimliği var. Sınır, bayrak, nüfus cüzdanı, adres, pasaport gibi şeylerle fiziksel olarak tanımlanmış bir kimlik. Dünyanın bunları kavga konusu yapması aptallıktır. Ulusal kimlik toplumsal tarih bilinci ve geçerli hukukun ortak tanımlarıyla oluşur. Gerçi bunlar birleştirici olarak da kullanılabilir, ayırıcı olarak da kullanılabilir. Fakat hukuk, kişi için bir güvence sağlamadıkça anlamsız bir kavramdır. Dinin çağdaş dünyadaki yeri hâlâ önemlidir. Dini tartışma konusu yapmanın, geleceği kurtarmak bağlamında hiçbir boyutu ile faydası yoktur. Dünyada başarmak için dindarlık ya da dinsizlik değil, sadece akıl gereklidir. İnsanları birleştiren düşünceler içinde, gördüğümüz kadar, birleştirici en büyük düşünce inanç kökenlidir. Gelecekle ilgili hiçbir programın bu yaygın, güçlü ve örgütlü düşünce ile boy ölçüşmesi gerekmiyor. İnanan toplumlar, ibadethaneler, ve batıl inançlar yaşamaya devam ediyorlar ve edecekler. Ama güneş sistemi, kilisenin dediği gibi değil, Galileo Galilei’nin dediği gibi çalışıyor. Bu bağlamda Hıristiyan doktrininin laikleştiği söylenebilir. Hiç kimse uzaya gitmeyi, otomobili, uçağı, atomu, Google’u ya da çağdaş tıbbı dışlayamaz. Dışladığı anda kölelik basamağına iner. Bugün dünyanın ve toplumların tek sorunu var: Geleceğin enerji ve iklim koşullarında insanlığı yaşatmak. Diğer sorunları kavga konusu olmaktan çıkaramazsak doğa ile savaşamayacağız. ULUSAL KİMLİK SATICILAR VE ALICILAR CBT 1300/2 17 Şubat 2012 Kuşkusuz dünya, sorunlarını çözmüş bir cennet değildir. Yanıtlayamadığımız olgular temelde toplumlar ve insanların karşılıklı ilişkileriyle ilgili. Le Monde Diplomatique’in eski bir sayısında (2010 Aralık) tarihçi Z. Sternhell ‘Aydınlanma YANIT ARANAN SORULAR
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle