16 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

POLİTİK BİLİM Aykut Göker http:/www.ınovasyon.org;[email protected] İki hafta üst üste yinelediğim bir soru vardı; ‘toplumsal sorumluluk endeksi’ ile ilgili... Gelecek hafta konumuz bu olacak... Dünya Bilimindeki Yerimiz (3) Ülkemizin dünya bilimindeki yeri konusunda belirli bir açıklığa kavuştuğumuzu sanıyorum. Ama, herhangi bir yanılgıya düşmemek için konuyu bir de üniversitelerimizin dünya bilimindeki yeri açısından ele almakta yarar var. Leiden Üniversitesi’nin bilimsel etki (”scientifik impact”) ölçümlerine dayanan 2011/2012 dünya üniversiteleri bilimsel başarım (“scientific performans”) sıralaması, kanımca, bu yer konusunda bize bir fikir verecektir. 2011/2012 Sıralaması, Leiden Üniversite’nin 25 yılı aşan bibliyometrik değerlendirme deneyimine sahip Bilim ve Teknoloji Çalışmaları Merkezi’nce, Thomson Reuters’ Web of Science veri tabanında, 20052009 döneminde yer alan, beşeri bilimler hariç, bütün bilim dallarındaki yayınlar esas alınarak yapılmış. Sıralama için, bir üniversitenin P sayıda yayınından yüzde kaçının, en sık atıfta bulunulan benzer yayınların en tepedeki yüzde10’u içinde (PPtop%10) yer aldığına bakılmış. Yüzdeler hesaplanırken, ortak yayınlarda pay sahibi üniversiteler dikkate alınmış; üniversite büyüklükleri de ‘normal’e indirgenmiş... 500 üniversitelik bu listede, ilk 100 içinde ABD’den 64, Birleşik Krallık’tan 11, Hollanda’dan 7, İsviçre’den 6, Almanya’dan 3; İsrail, Danimarka, Hong Kong, İrlanda, Güney Kore, Singapur, Kanada, İsveç ve Çin’den de birer üniversitenin yer aldığı görülmektedir. İlk 10’da yer alan üniversitelerin tamamı ABD adreslidir. İlk sırayı alan MIT’nin yayınlarında söz konusu oran %25,2 iken 100’üncü sıradaki Leiden Üniversitesi’nin yayınlarında %13,3’tür. 500’ün içinde Türkiye’den de altı üniversitenin yer aldığını görüyoruz. Bunlardan ODTÜ 381’inci sıradadır (%8,2); Ege Üniversitesi 472 (%5,2), Gazi Üniversitesi 490 (%4,1), Hacettepe Üniversitesi 492 (%4,0), Ankara Üniversitesi 496 (%3,5) ve İstanbul Üniversitesi ise 497’nci sırada (%3,5)... İlk 100’de, altı üniversitemizin yayın sayıları mertebesinde yayını olan bazı üniversitelerin de olduğu görülmektedir; ama asıl fark yayınlarımızın aldığı atıf sayılarının mertebesinde; dolayısıyla da bilim dünyasında yaratabildikleri etkinin düzeyindedir. Bu sıralama ‘İngilizce yayın’ sınırlaması kaldırılarak yapıldığındaysa altı üniversitemizden ODTÜ’nün altı basamak atlayıp 375’inci sıraya; Ege Üniversitesi’ninse beş basamak atlayıp 467’nci sıraya yükseldiği görülmektedir; ama hepsi o kadar. Üniversitelerimizin dünyadaki yeri neyse dünya bilimindeki yerimiz de odur. Açıkça görmemiz gereken gerçek, dünya biliminde gelişme yörüngelerinin başta ABD olmak üzere 15 kadar ülke tarafından belirlendiğidir. Elbette, Türkiye’den de bilim dünyasında yıldızlaşan bilim insanlarımız vardır. Ancak, uluslararası başarı arayışı üniversite ve ülke ölçeğine taşındığında, Türkiye’nin bu ülkelere epeyce uzak düştüğü görülmektedir. Türkiye elbette, Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana, kurucusunun bilimi, bilimsel düşünceyi merkeze oturtan dünya görüşü ve bu doğrultudaki köktenci atılımlarına borçlu olarak bilimde belirli bir ilerleme kaydetmiştir. Ama bu ilerleme ülkeyi bilime yön veren, bilimdeki gelişmeleri etkileyen ülkeler arasına taşımaya yetmemiştir. Yetebilirdi; çünkü bundan 89 yıl önce bilimde Türkiye’den pek farklı bir konumda olmayan bazı ülkeler bilimdeki gelişmeleri etkileyen ülkeler arasına girmeyi başarmışlardır. Ama, 40’lı yıllardan bu yana, üniversitesinin zaman zaman siyasî müdahalelerle karartıldığı; temel eğitim sisteminin, yeniden dinsel dogmanın karanlığına itelenmeye çalışıldığı; yürürlüğe konmak istenen bilim (ve teknoloji) politikalarının görünürgörünmez ellerce bir yolu bulunarak sürekli rafa kaldırıldığı; yurtsever kadrolarca bir fırsatı bulunarak yürürlüğe konanların da yine aynı ellerce ya buharlaştırıldığı ya da uygulanırmış gibi yapılıp gerçekte tam aksinin yapıldığı bir ülkenin bilimde başı çeken 15 kadar ülke arasında yer alması beklenemezdi. Çeşme’nin şarap mahzenleri Üzerine siteler yapılan topraklarda eski bağ zamanlarından kalma yer altında şarap depolama tünel ve çukurlarının keşfi üzerine.. M. Suat Çakmak, [email protected] Y CBT 1338/ 8 9 Kasım 2012 aklaşık 3540 yıl önce Çeşme’nin Ilıca mevkiinde etrafdaki kırsal alanı dolaşırdım. Ilıca mahallesi deniz kenarında, merkezde bir köy veya kasaba meydanında görülebilen bakkal, kasap, berber ve benzeri esnaf dükkanlarının oluşturduğu bir çarşı, bir iki çayhane, lokanta, zamanın lüks sayılabilecek, sıcak termal su banyolu iki, üç oteli ve yerli halkın oturduğu basit evlerden oluşan bir mahalleden ibaretti. Büyük bir alan, karada ve denizde kendiliğinden yeryüzüne çıkan termal sularla kaplı olarak ve bu suların özellikle romatizmal hastalıklara şifalı olduğu inancı ile mahalle, yaz aylarında cıvar beldelerden gelen insanlarla kalabalıklaşır ve hareketli günler yaşardı. Yerleşim alanının dışında ise Alaçatı Çeşme arası tepelerden deniz kenarına kadar ve bunun dışındaki alanlar üzüm bağları ile dolu olduğu, artık kullanılmayan bu bağ ve bahçelerin kalıntılarından anlaşılabiliyor, görülebiliyordu. Buralarda dolaşırken, yerleşim alanına çok yakın terk edilmiş bir bağın içinde, çapı yaklaşık 20 metre civarında derinliği de 1215 metre kadar görülen silindirik bir çukur gördüm. Çok ilgimi çekti, çukurun dibine toprağa kazınmış doğal bir merdivenle inilebiliyordu, dipte ise bir insanın geçebileceği büyüklükte bir tünel girişi, çukurun biraz ilerisinde toprak seviyesinde ise aralarında 34 metre aralıklı iki kuyu ağzı görünüyordu. Çukura doğal merdivenden dikkatlice indim, dipteki tünel ağzından içeri doğru yürüdüm, çok kısa bir aralıktan sonra çapı 4 metre civarında silindirik ve tavanı kubbe gibi oyulmuş bir odaya ulaştım. Odanın tam ortasında içinde suyu görünen bir su kuyusu ve bunun tam üzerinde kubbenin ortasında yeryüzüne ulaşan bir baca vardı, buradan gelen hafif ışıkla odacık loş da olsa aydınlanıyordu. Odanın kenarlarına karşılıklı, yine doğal olarak topraktan kazınmış iki oturma yeri görünüyordu. Geldiğim tunelin tam karşısında ve aynı doğrultuda ikinci bir tünel görünüyordu, buraya da girdim, yine kısa bir aralıktan sonra ikinci bir odaya geldim. Burası da birinci odanın aynı biçim ve büyüklüğünde idi, ortada bir su kuyusu, onun doğrultusunda yeryüzüne ulaşan bir baca ve oturma yerleri. Bu bacalar yeryüzünde çukurun yanında gördüğüm iki kuyu ağzına çıkıyorlardı. Anlaşılan yeryüzünden bu kuyulardan su çekiyorlarmış. Aradan üç beş yıl geçti, çukurun yakınlarına yazlık evler yapılmaya başlandı, ameleler inşaat için gerekli suyu bu kuyulardan çekiyorlar, pislik ve molozlarını ise çukura atıyorlardı. Canım sıkıldı, tarihi bir eser gözüyle baktığım bu çukurun korunması amacıyla, kesit bir resmini çizerek Çeşme Belediyesi’ne durumu bildirdim. İlgilendiler, hemde çok B E LED İY ENİ N İL Gİ Sİ : K UY U Y U KAPATMAK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle