23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Biyoteknolojinin yaşamımıza olumlu katkıları üzerine İki ucu sivri kılıç olan biyoteknoloji, insan yaşamını olumlu yönde etkileyebileceği kadar, gelecek nesilleri tehlikeye sokma sakıncalarını da beraberinde taşıyor. Yanlış ellere geçtiğinde insana verebileceği zarar, getirdiği yararları gölgede bırakacak, doğal dengeyi bozacak, haksız yarar sağlayacak yönde olabilir. Önce biyoteknolojinin doğru ellerde bize sağlayabileceği yararlar üzerine. Aslıhan Turhan, Ph.D.; turkkusu3@gmail.com Avrupa Akademileri Federasyonu’ndan Gül’e ikinci uyarı Kısaca ALLEA olarak bilinen Avrupa Akademileri Federasyonu, 27 Ağustos 2011 tarihinde yasalaşan TÜBA’ya üye ve başkan seçimini yeniden düzenleyen yasanın iptali için Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e 12 Eylül 2011 tarihinde bir mektup göndermişlerdi. B CBT 1338/ 18 9 Kasım 2012 iyoteknoloji, bir canlının genleri ile oynayarak o canlının doğal halinden farklılaşmış ürünler vermesini sağlayan yöntemler grubudur. Biyoteknolojide en büyük atılımlar, 1973’te Boyer ve Cohen’in, DNA parçacığını kesip çıkaracak ve başka bir noktaya eklenmesini sağlayacak enzimleri tanımlayıp uygulamaya koymaları ile başladı (1). O günden bu yana büyük gelişmeler gösteren biyoteknoloji sayesinde, şimdi artık insan genomunun tümü gözler önüne serilmiş bulunmakta (2). Genlerde yapılan değişiklikler ile canlıda meydana getirilen değişimin çeşitli yönleri olabilir. İlk olarak yapılan genetik değişikliğin, insana sağlayacağı yararları düşünelim. Bu yarar örneğin bir hastalığın sağaltımı (tedavisi) olabilir. Örnek olarak, Down sendromlu hastalar için yapılan çalışmaları ele alabiliriz. Down sendromu, 21. kromozomun üçlenmesi (sağlıklı kişide bir anneden bir babadan gelen iki kromozom var) ile oluşan bir genetik hastalıktır. Bu hastalıktan yakınan çocukların yargılama yetileri düşük, tepkisel hareketleri yüksek, odaklanma yetenekleri kısıtlıdır ve hafif ya da ileri derecede zekâ bozuklukları vardır. Topluma uyum sağlamakda güçlük çekerler, kendi başlarına yaşama veya aile kurma olanakları kısıtlıdır. Bu tür bir hastalığa çare olabilecek biyoteknolojinin geliştirilmesi, tekniğin çok önemli ve yararlı bir amaca yönelik olarak uygulanması olur. Günümüzde artık anne karnında bir çocuğun Down sendromlu olup olmadığı bilinebiliyor ve çoğu zaman aileler bu tür acı haberleri alınca, yaşamı boyunca sıkıntı çekecek bir çocuğu doğurmak ya da hamileliği sonlandırmak ikilemi ile karşı karşıya kalıyor. Ailelerin bu tür bir yürek yakıcı seçimde bırakılması veya günümüzde tartışma konusu olan kürtaj yasağı uygulama bulur ise Down sendromlu bir çocuğu doğurma zorunluluğu yerine, biyoteknoloji, bu çocukların doğar doğmaz, 21. kromozumlarının üçüncü kopyasını sessizleştirerek o çocuklara yaşamda hakça bir fırsat sunabilirse, bu çığır açan bir katkı olur. Henüz çalışmalar bunu başarabilmiş değil ama umut var. Tıp alandaki gelişmelerin, insanlara sunduğu diğer bir yarar uzun yaşam beklentisidir. Mesela daha önceleri bilinmeyen Alzheimer gibi hastalıklar (AH) tanımlandı. Artık bir çok insanın farkında olduğu bu hastalık, endüstrileşmiş ülkelerdeki yaşlılarda bunamanın baş nedenleri arasında gelmekte. Son 30 yılda, endüstrileşmiş ülkelerde yaşam süresinin önemli ölçüde uzamış olduğu göz önüne alındığında, bir çözüm bulunmaz ise zihinsel yetilerini kaybetmiş yaşlılarla dolu toplumların ço ğunlukta olması işten değil. 2050 yılında da her 85 kişiden birini etkileyeceği düşünülmekte. Alzheimer’ın nedeni bilinmemekle beraber, açıklayıcı iki sav var. Biri, zaman içinde beyinde farklı şekilde kıvrımlanmış bir proteinin birikimine dayanırken, diğeri, beyindeki sinir ileti molekülü olan asetilkolinin azalan yapımını neden gösteriyor. Peki tedavi? Amerikada yapılan bir biyoteknoloji çalışmasında, sinir büyüme etkeni’nin (Nerve Growth Factor NGF) farelere verilmesi ile belleklerinin geliştirilebildiği gösterildi. İlaçların yan etkilerini ölçen Faz 1 deneyleri ile insanlarda denemeye başlanan NGF yaklaşımı, 2005 yılında hafif derecede Alzheimer hastalığı olan 8 kişiye uygulandı, kötü bir yan etkisinin olmadığı ve bunama hızlarında bir yavaşlama sağladığı gözlendi. Bu yöntem umut verici, daha ileri çalışmalar gerekiyor (4). Bu gibi durumlarda biyoteknoloji vazgeçilmez bir umut kaynağıdır. Benzer olarak, bu tür biyoteknolojik sağaltım yaklaşımlarının savaş sonrası askerlerde gelişen psikolojik şokyıkım hastalıklarında (Posttraumatic stress disorder) veya ırza geçme olaylarında kulanılması için çalışmalar yapılıyor (5). Örneğin, yönlendirilmiş gen aktarımı veya hedefin sessizleştirilmesi yöntemleri ile psikolojik sarsıntı – şok sonrası olaya ilişkin anıların yok edilmesi çalışmaları, özellikle son 10 yılda iki ayrı savaşa girmiş ve ırza geçme olaylarının neredeyse gündelik olarak yaşandığı Amerika’da, yoğunlukla yürütülüyor. Biyoteknolojinin daha büyük kitleleri kapsayan yararları arasında da örneğin kuraklığa karşı direnç sağlayan bir genin tohuma aktarılması ile, ana beslenme unsuru pirinç olan ve çok sıklıkla kuraklık doğal felaketi ile karşı karşıya kalan ülkelere büyük bir yararlar getirilmektedir. Bu açıdan bakıldığında, biyotekenolojinin taşımakta olduğu gizil güçler göz ardı edilmemeli. Kaynaklar: 1) Construction of Biologically Functional Bacteria Plasmid In Vitro. S. N.Cohen et . al. PNAS, 70: 3240, 1973. 2) The sequence of the Human Genome, J. Craig Venter, Science, 291:1304, 2001. 3)The FASEB Journal,Therapeutic angiogenesis due to balanced singlevector delivery of VEGF and PDGFBB Andrea Banfi, Georges von Degenfeld, Roberto GianniBarrera, Silvia Reginato, Milton J. Merchant, Donald M. McDonald and Helen M. Blau 4)A phase 1 clinical trial of nerve growth factor gene therapy for Alzheimer disease. Tuszynski MH, Thal L, Pay M, Salmon DP, U HS, Bakay R, Patel P, Blesch A, Vahlsing HL, Ho G, Tong G, Potkin SG, Fallon J, Hansen L, Mufson EJ, Kordower JH, Gall C, Conner J. Nat Med. 2005 May;11(5):5515. Epub 2005 Apr 24. 5) “Npas4 regulates a transcriptional program CA3 required for contextual memory formation” Ramamoorthi K et al., Science, 334:1669, 2011 Bu ilk mektuptaki taleplerine yanıt alamadıkları için 31 Ekim 2012 tarihinde ikinci bir mektup daha gönderdiler. Bu son mektuplarında, TÜBA’nın bugünkü yapısıyla dünyadaki tüm bilim akademilerinin temel koşulu olan bağımsızlık ve mükemmeliyet kriterlerinden giderek uzaklaştığını ve bu durumun da federasyon tarafından kaygıyla karşılandığı belirtiliyor. TÜBA’nın 27 Ağustos 2011 tarihinde alınan bir kararla üye ve başkanlık seçim usulünün değişmesiyle ALLEA olarak bilinen Avrupa Akademileri Federasyonu 12 Eylül 2011 tarihinde Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e bir mektup yazarak bu son değişikliklerden duydukları kaygıyı dile getirmişlerdi. İlk mektuplarında son yasal değişikliklerin iptalini istemişlerdi. Ancak yeni yasaya göre üye ve başkan seçiminin gerçekleşmesi üzerine ALLEA Başkanı ve başkan yardımcılarının imzasıyla 31 Ekim 2012 tarihinde Gül’e ikinci bir mektup daha gönderdiler. Bu mektupta, dünyadaki Bilim Akademileri’nin olmazsa olmaz koşulu olan bağımsızlık ve mükemmeliyet kriterlerinin TÜBA’da gerektiği gibi uygulanmadığı ve bu durumun bilimsel topluluk içinde Türkiye Cumhuriyeti’nin adına leke sürebileceği uyarısı yapılıyor. olumsuz gelişmeler karşısında ALLEA, Akademi’nin bağımsızlığını yeniden kazanmasının tek koşulu olan son yasal değişikliklerinin iptali için Gül’ü harekete geçmeye davet ediyor. Mülkiyeliler Birliği Çarşamba Söyleşileri: Kuvantum ve Toplum Mülkiyeyiler Derneği Çarşamba Söyleşileri kapsamında 7 Kasım 2012 tarihinde Argonne National Laboratory’den Dr. Esen Ercan Alp, Kuvantum ve Toplum: Bilim Dünyasında Bir Sonbahar Gezintisi başlıklı bir konuşma yaptı. Ercan Alp konuşmasına geçtiğimiz yüzyılda yeni bir düşünce tarzı olarak ortaya çıkan kuvantum fiziğini şöyle tanımladı. “Bu yeni düşünce akımı, atomsal düzeydeki parçacıkların, bildiğimiz Newton Kanunları’na uymadıklarını, o nedenle ancak yeni icat edilen kurallar çerçevesinde anlaşılabileceğini gösterdi.” Kuvantum teorisinin, kurucularının daha aklına gelmeyecek şekilde toplum yaşantısını derinden etkilediğini belirten Alp, teorinin 20. yüzyılda tetiklediği değişiklikleri şöyle özetledi: “19. yüzyılın termodinamiği nasıl buhar makinelerine ve endüstri devrimine yol açtıysa, 20. yüzyılın kuvantum mekaniği de bilişim devrimine ve endüstrileşme sonrası toplumlara yol açtı. İlginç bir zamanlama ile, bilimdeki relativite ve kuvantum teorilerine paralel olarak, Picasso’nun kübizmi ve Salvador Dali’nin akıp giden saatlerine, içi görünen atomlarına kadar düşünce ve sanat alanlarında yaşanan bir fikir patlamasının sonuçlarını bugün üretimde, sağlıkta ve günlük yaşantımızda hissediyoruz.” Alp, konuşmasında, teknik ve matematiksel detaylara girmeden kuvantum mekaniğinin günlük yaşantımızı nasıl etkileyeceğine ilişkin şu bilgileri verdi: “Toplumların tüm kesimlerini yakında ilgilendiren sağlık, enerji, ulaşım, refah ve güvenlik ile ilgili sorunlara karşı bilime dayalı çözümler üretebilmek büyük ölçüde kuvantum mekaniğinin pratikte kullanılması ile mümkündür. Bu yetenek toplumların refah ve gelişmişlik düzeyini belirler.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle