Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
ZÜMRÜTTEN AKİSLER A. M. Celâl Şengör İnsanlığın var olmasından bu yana dünyamızdaki altı kıta hep bugünkü biçimindeydi. Fakat levhaların kayma süreci henüz son bulmadı. 11 Nisan 2012 yılında meydana gelen şiddetli Sumatra depremi HintAvustralya levhasını kırdı. Amerikalı yerbilimcilerinin Nature dergisindeki yazılarına göre Hint Okyanusu’nun ortasında, Hindistan ve Avustralya kıtası arasında yeni bir levha sınırı oluşuyor. Bu jeolojik bir süreç ve yeni bir levha sınırının oluşması milyonlarca yıl sürüyor diyor Utah Üniversitesi’nden Keith Koper. Ve araştırmacının hesaplarına göre bölgede benzer şiddette binlerce deprem olacak. Koper Kaliforniya Üniversitesi’ndeki meslektaşlarıyla birlikte, tüm bölgedeki deprem istasyonlarında kaydedilen verileri analiz etmiş. Hatta Koper 2004 yılının sonlarında meydana gelen SumatraAndaman depremiyle de bir bağlantı kuruyor. Bu yılki deprem bu bölgedeki jeolojik gerilimlerle ortaya çıkan değişimlerle mümkün olmuştur diyor araştırmacı. Sumatra bölgesini düzenli olarak sarsan muazzam kuvvetlerin kaynağı HintAvustralya levhasındaki farklı sürüklenme hızına uzanıyor. Levha yılda yaklaşık olarak altı santim kadar kuzeydoğuya doğru hareket ediyor. Kuzey kısmı Hint kıta parçasıyla birlikte Asya kıtasına çarparak frenleniyor. Buna karşı güney kısmı benzer bir engel olmadan hareket edebiliyor. Buna bağlı olarak da Sumatra etrafında, depremlere yol açan ve Hint ve Avustralya levhalarında yavaş bir kırılmaya neden olan gerilimler yapılanmakta. Kaliforniya Üniversitesi bilim insanları Nisan 2012 depreminin dünya genelindeki sonuçlarını inceleyince, depremin meydana gelmesinden bir hafta sonra çok uzaklardaki bölgelerde Sumatra depremine bağlı olduğunu düşündükleri depremler saptadı. Çünkü bu süre içinde dünya genelinde uzun yılları kapsayan istatistiklere göre beklenenden beş misli fazla deprem meydana gelmiş. Sumatra depremi HintAvustralya levhasını etkiledi yüzde 35 oranında düşürüyor. Kiraz özütünün alınması daha iyi etki yapmış. Hatta hastalar kiraz özütüyle birlikte gut ilaca Allopurinol’ü aldıklarında nöbet riski yüzde 75 oranında azalmış. Alloporinol her ne kadar ürik asit seviyesini düşürse de olası yan etkileri nedeniyle sadece belli başlı vakalarda veriliyor hastalara. Diğer araştırmalardan da kirazın, ürik asit üretimini azaltan ve iltihapları önleyen maddeler içerdiği bilinmekte. Olası koruyucu etkiden iki etkinin de rol oynayabileceği sanılıyor. Fakat bu etkiler araştırma çerçevesinde ölçülmemiş. Mesela C vitamini ürik asit seviyesini düşürmek için yeterli olamaz diyor araştırmacılar. Ayrıca çilek, üzüm ve kivi gibi meyvelerde bu tür etkiler görülmemiş. Daha iki gün önce rahmetli Berkant’ın ardından bir yazı yazmıştım: Benim Hava Kuvvetleriyle bağlarımı sağlamlaştıran, ama hiç tanımadığım bir kişi. Bu gün (4 Ekim 2012) yataktan kalkınca Oya “yarın öğlen vereceğin dersi hemen iptal et: Ceyda Teyze vefat etmiş” dedi. Ceyda Teyze, Nereye? Ceyda Teyze ölmüş! Olamaz, o ölemez, diye aklımdan geçirdim. Daha yapacak ne kadar çok şeyimiz vardı. Ama o buradan artık bıktı, memleketini böyle görmeye, hele Canip’siz görmeye artık tahammülü kalmadı ve kalkıp Canip’inin yanına gitti. Eskiden Canip Albay’ımın yokluğunda teselli kaynağım ülkem, Hava Kuvvetleri, Ceyda Teyze, Cenan Abla, Cem Ağabey, Candan, Ceylan, Canan ... kala kala elimde bir tek hayattakiler kaldı. Kimdi bu ölümde bile peşinden gidilmek istenecek kadın? Evrenosoğulları torunu. Varlıklı, görgülü, şahsiyet ve vicdan sahibi, bilgili, şefkatli bir insan. Bu nadir çiçek, bir başka nadir çiçekle evleniyor: Havacı Canip Orhun. İlk birlikte tayinleri: Diyarbakır! Ceyda Teyze anlatırdı: Oralarda birbirine benzeyen iki ampülün bile bulunamadığı günler. Tayyareler bugünkünden çok daha emniyetsiz. Şehit olan olana. İstanbul’da yetişen nadir çiçek Diyarbakır’ı yadırgamış mıdır? Asla! memleketinin hiçbir köşesini, milletinin hiçbir üyesini yadırgamadığı gibi. Asker eşi, hele havacı eşi olmak kolay mı? Bir erkek ve kız çocuk ve sonra ard arda gelen de üç kız! Ceyda Hanım bunlara bakacak, Canip Albay’ıma bakacak, Hava Kuvvetleri’nin eşinin komutası altında olan mensuplarına bakacak, komutanlarını ağırlayacak.. 27. Hava Kuvvetleri komutanımız Hv. Org. Sayın Aydoğan Babaoğlu anlatmıştı. Samsun’da ortaokulu bitirmiş küçücük bir çocuk. Karşısında yeni Hava Lisesine öğrenci seçecek bir ekip. Başta o zaman yarbay olan Canip Orhun: «Hani desem ki Tyrone Power’ın benzeri, ama çok daha yakışıklısı, güler yüzlü, müşfik bir havacı. Beni aldı, diğer arkadaşlarla beraber İzmir’e, Hava Lisesine getirdi.» O zaman lisenin ne binası, ne personeli vardır. Barakalarda yatılmaktadır. Akşam minikleri yattıktan sonra bizzat okul komutanı Yarbay Canip Orhun ve eşi Ceyda Hanım kontrol ederler, üstü açılmış olanların üstlerini örterler. Onlardan biri hastalanırsa, gece, sabaha karşı, farketmez: Okul komutanı eşini uyandırır ve sanki annesiymiş gibi çocuğun yanına götürür, çünkü daha liseye doktor tayin edilmemiştir. Ama Hava Kuvvetleri o yavruların, o minik kartalların nasıl ailesi olmuşsa, orada Ceyda Hanım da anneleridir. Bina nihayet tamamlanınca, bu sefer binanın temizlenmesi gerekir. Hem ne temizlik: İnşaat temizliği. Ceyda Hanım kolları sıvar, birkaç asker ve liselilerle binayı tertemiz yaparlar. İstanbul’daki konaktan, askeri inşaatları temizlemeye. Ceyda Teyze bu ve benzeri yaptıklarını aşkla yapmış, hep onları yapmış olmakla iftihar etmiş, ama asla anlatmamıştı. 2005’te Paris’te o zaman hava Ataşemiz olan Hv. Plt. Kur. Albay (şimdi Tuğgeneral ve millî bir ayıbımız olarak, Balyoz denen ve uydurma olduğu artık her gazetede yayımlanan bir suçtan hapiste!) Erhan Pamuk‘un evinde akşam yemeğindeyiz. Ceyda Teyze masanın başında. Dedik ki Babaoğlu General’e bir sürpriz yapıp onu arayalım. Ceyda Teyze’nin küçücük çocuk olarak tanıdığı koca Korgeneral. Bekledim ki, telefonu alıınca, «Aydoğan merhaba, ben Ceyda Orhun» desin. Hayır! Telefonu aldı ve son derece saygılı bir sesle «Sayın Kumandanım, nasılsınız?» dedi. Konuşma esnasında Pamuk Albayımın gözlerinin nemlendiğini gördüm. Hava Lisesi tekrar açıldığında açılış töreninde Ceyda Teyze Hava Kuvvetlerinin onur konuğuydu. Ceylan «Öyle mutlu oldu ki » dediydi, «bu gaz ona altı ay yeter». Ne altı ayı, dört sene yetti. Çok daha fazla da yeterdi, ama hem Canip’ini özlüyordu, hem de ülkelerine hiç bir kişisel çıkar düşünmeden hizmet eden kahraman kartallarını hapse atan ülkesindeki ileri demokrasiye (!) bir türlü alışamamıştı. Balyoz kararları açıklandıktan sonra, belli ki hiç birimize belli etmeden «artık yeter, bana eyvallah» deme zamanın geldiğine karar verdi ve Canip’inin yanına gitti. Canip Albay’ım sevgilisini hiç kuşkusuz Türk Hava Kuvvetleri’nin Ebedî Filo’sunun kutsal nizamiyesinde karşılayacaktır. Ceyda Teyzeciğim, tüm komutanlarımıza, rahmetli olan eşlerine, saygı, sevgi ve kucak dolusu selâm demek istiyorum, ama yüzüm yok. İçerdekileri bile bile hangi yüzle bize selâm gönderiyorsun demezler mi? Nerede senin askerliğin, nerede senin havacılığın, nerede senin yeminin? Onun için bu yazıyı hem gözyaşları, hem de utanç içinde yazıyorum Ceyda Teyzeciğim. Güle güle... Canip Albay‘ıma, merhum komutanlarımıza, arkadaşlarıma, şehitlerimize, sen ne uygun görürsen onu de. CBT 1334/ 7 12 Ekim 2012 Kiraz kandaki ürik asit seviyesini düşürerek iltihapları önlüyor. Amerikalılar gut hastalarının kirazın bu olumlu etkisinden yararlanabileceklerini söylüyor. İki günde, bir ila üç porsiyon kiraz tüketenlerde, ağrılı gut nöbeti geçirme riski üçte iki daha az. Gut hastalığında artan ürik asit seviyesi, eklemlerde birimine neden oluyor bu gelişmeyse iltihap reaksiyonlarını ortaya çıkarıyor. Ancak hastalara kiraz yenmesini veya kiraz özütü alınmasını önermeden önce diğer araştırmaların sonuçları alınması gerekiyor (Arthritis & Rheumatism). Gut nöbeti riski artan kiraz tüketimiyle azalıyor diyor araştırmayı yöneten Yuqing Zhang (Boston Üniversitesi). Ancak iki günde üç porsiyondan (bir porsiyon =10 kiraz) fazlası koruyucu etkiyi daha fazla arttırmıyor. 633 gut hastasıyla gerçekleştirilen araştırma sonucuna göre kiraz tüketimi gut nöbeti riskini Kiraz gut hastalığına karşı iyi geliyor Japon matematikçi Shinichi Mochizuki, abctahmini için bir çözüm bulduğunu açıkladı. Doğru çıkarsa, gizemli asal sayılarla ilgili bilgiler artacak. Asal sayılar sadece kendisi ve bir sayısına bölünebilen sayılardır. Bunlar çok fazla olmasına rağmen, sıraları rastlantı gibi görünür. Bazen arka arkaya iki asal sayı gelir, örneğin 11 ve 13 veya 41 ve 43 gibi. Bazen de iki asal sayı arasında büyük boşluklar vardır, mesela 113 ve 127. Asal sayıların ortaya çıkış tahminini formüle eden Riemann hipotezi bugüne kadar kanıtlanmamıştır. Japon matematikçi Shinichi Mochizuki şimdi abctahmini için bir çözüm açıkladı. Bu çözümde de asal sayılar arasındaki ilişkiler söz konusu deniyor (Spiegel). Aslında abctahmini büyük Fermat teoremine benziyor. Teorem a? + b? + c?’denkleminin, n?2’de a,b,c doğal sayıları için bir çözüm içermediği anlamına geldiğini söyler. Denklem 17.yy’da matematikçi Pierre de Fermat tarafından formüle edildi, ancak 1994 yılında kanıtlanabildi. Burada da a, b ve c olmak üzere üç doğal sayı söz konusu, c, a ve b’nin toplamıdır ve bu üç sayının ortak böleni yoktur. a + b = c için 25, 27 ve 52 sayısını kullandığımızda 25 + 27 = 52 denklemi ortaya çıkar. Bu üç sayı da asaldır, çünkü 25 = 5*5, 27 = 3*3*3* ve 52= 2*2*13. Şimdi bu üç sayının kökünü alalım. Bu ürün onların içindeki asal sayılardır, örneğin birden fazla ortaya çıkan beş gibi asal sayılar sadece bir kez ele alınır. Kök (abc) = 2*3*52 = 390. İşte abctahmini bu kökün birkaç istisna dışında hep c sayısından büyük olduğunu söyler. Bu tahmin David Masser ve Joseph Oesterie adlarındaki iki sayı teorikçisi tarafından 1985 yılında formüle edilmişti. Yukarıda verilen örnek 25, 27, 52 bu tahminle örtüşmekte, çünkü 390, 52’den büyüktür. Sayı teorikçileri abctahminiyle fazlasıyla ilgilenir. Asal sayıların toplanmasının ne kadar çetrefilli olduğunu 17+19 örneği gösterir. İki toplanan da asal sayıdır ama toplamları 36, sayı teorikçilerinin görüşüne göre biraz sıkıcı bir sayıdır, yani 2*2*3*3*. Buna göre iki olağandışı sayının toplamı gayet olağan bir sayı olabiliyor. Bu toplamda hangi asal faktörlerin gizli olduğu neredeyse hiç tahmin edilemiyor. Bu tamamen kaotik bir durum diyor bilim insanları. Japon matematikçiye ait kanıtın doğru olup olmadığını şimdilik kimse söylemiyor. Elle yazılmış dört ayrı bölüm beş yüz sayfadan oluşuyor ve İnternette yayımlandı. Kanıtın ne kadar zamanda kontrol edileceği henüz tahmin edilemiyor bile. Kontrol çok çabuk yapıldığında genelde hatalar yapılabilir diyor uzmanlar. Nilgün Özbaşaran Dede nozbasaran@yahoo.com Asal sayı bilmecesi çözüldü mü?