23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

HUKUK POLİTİKASI Ama kısa süre içinde, hiçbir şeyin değismediği görüldü. Çünkü öğrencilerin hazırlıksız gelmelerinin nedeni sınavda müfredata dayalı soru sorulmaması değil tam tersine, eğitimin normal süreçleri içinde öğretmenlerin verdiği notlara yeterince ağırlık verilmemesidir. Yükseköğretime giriş sınavında ne kadar müfredat bilgisi ölçen soru sorulursa ortaöğretimin o ölçüde tahrip edileceği artık ülkemizde de görülmekte. ‘Yüksek getirili testlerin yanal tahribatı’ (Collateral damage of highstakes testing) adlı bu olgu, Batı’da, özellikle ABD’de en çok tartışılan konulardan biridir. Katsayıların mesleki eğitimi olumsuz etkilediği yıllardan beri tezvirat yapılan ikinci bir konudur. Sonuçta katsayılar kaldırılmıştır. 2012 sınav sonuçları hiçbir şeyin değişmediğini göstermiştir; meslek liseleri yine en altlardadır, hem de artan kontenjanlara rağmen. Örneğin, elektronik teknisyeni yetiştirme amaçlı müfredat izleyen bir genci elektronik mühendisi olacaksın diye yönlendirirseniz olacağı budur. Bir yanda ara insangücü sıkıntısı var diyeceksiniz, diğer yandan meslek liselerinin önü kesiliyor diye kampanya yürüteceksiniz; bunun hiçbir tutar tarafı yoktur. Meslek liselerinin yükseköğretimde müfredat bütünlüğü içinde olduğu programlar meslek yüksekokulları ve mesleki ve teknik eğitim fakülteleridir, imam hatip liselerinin devamıysa ilahiyat fakülteleridir. 1998’de meslek liselerine meslek yüksekokulları ve mesleki ve teknik eğitim fakültelerine geçişte büyük avantajlar getirilmiştir. Daha sonra çıkarılan 4702 Sayılı Kanun’la da sınavsız geçiş imkânı sağlanmıştır. 2004’den bu yana iki basamaklı, müfredat bilgisi ölçmeye dayalı sınav sistemine dönüldü ve katsayılar kaldırıldı. Ama sonuç ne oldu, sorusunun cevabı şudur: 2000’de 488.284 olan dershaneye kayıtlı öğrenci sayısı 2011’de 1.234.738’e yükselmiş, sınavda sıfır çeken aday sayısı katlandı. Dershanesiz bir eğitim ortamı idealdir, bunu sonuna kadar kadar savunuyorum. Ama kapatmakla dershaneler yok edilmez, yeraltına girerler. Dershaneleri asgariye indirmenin tek yolu, sınav sistemini okul ve öğretmen odaklı hale getirmektir. Yerleştirme puanında büyük ağırlık ortaöğretim başarısına verilmelidir. Sınav kesinlikle muhakeme yürütme yeteneklerini ölçecek şekilde düzenlenmeli ve ağırlık kademeli olarak yüzde yirmi beşe indirilmelidir. Ortaöğretim başarısını objektif bir şekilde ölçmenin en sağlıklı yolu, klasik sistemle, yani uzun cevaplı sorulardan oluşan, ülke genelinde yapılan lise bitirme sınavıdır. Sınavın hazırlanması ve değerlendirilmesinde ülke genelinde öğretmenler görev yapmalıdır. Öğretmenine güvenmeyen, saygı duymayan bir milletin geleceği yoktur. 1998’de yapılan değişiklik iyi incelenmelidir. Bu değişiklik, nihai hedefe ulaşma yönünde atılmış çok önemli bir adımdı. 28 Şubat sürecinin bir ürünü olduğu, son yıllarda kamuoyuna söylenmiş yalanlardan biridir. 1996’dan başlayarak, değişikliğin tüm aşamaları Milli Eğitim Bakanlığı müsteşarlığı ile birlikte yürütülmüş ve uygulamaya geçmeden önce sadece başbakan ve başbakan yardımcılarına, Milli Eğitim Bakanı Sayın Hikmet Uluğbay’la birlikte brifing verilmiştir. Sayın başbakanın dershaneler konusundaki ideali yansıtan görüş ve düşüncelerine tamamen katılıyorum. Ben bunları yıllar önce dile getirdim ve 1998’de bunun gereği kısmen de olsa yerine getirildi. Ama gel gör ki, yıllar sonra ben başkanı olduğum anayasal bir kurumun yasalardan almış olduğu ve hepsi yargı denetiminden geçmiş karar ve uygulamaları nedeniyle, darbeye teşebbüs ve cebir ve şiddet kullanarak hükümetin görevini yapmasını kısmen veya tamamen engellemek suçlamasıyla hapisteyim. Türkiye işte böyle bir ülke. Hayrettin Ökçesiz okcesizhayrettin@gmail.com http://okcesizhayrettin.blogspot.com YANLIŞLIĞIN SONUCU TESTLERİN TAHRİBATI Anlamsız Bütün(*) • Ülkesini savaşın, savaşların eşiğine getirmiş bir kitle partisi 7,5 milyon üyesiyle yeni seçimlere hazırlanıyor. Belli ki, silindir gibi ezip geçecek. Ama kimi, neyi ezip geçecek? Ne kaldı geriye? Felaketlerin yeterlisi olmuyor. Bir felaket, hep daha fazlasını getiriyor. Oysa bu çığ, kendisini yerinden koparanı da silip süpürerek, bir cehennem noktasına doğru hızla inecek. Dünyalar kararacak. Ama Sirakuza henüz düşmedi. Bu kez düşmeyebilir de. Arşimed’in kumsalda, çemberinin başında Romalı, cahil ve cüretkar askeri beklemesine henüz gerek yok. Tüm tarih, bugünümüz, yarınımız, evimizde, ülkemizde, küremizde olan biten her şeyimiz bilinçsiz bir organizmanın amaçsız ve anlamsız, ama acımasız bir devinimi gibi geliyor bana. Dünyaya, dünyalara hakim olmak; en zengini olmak ülkelerin; dünyayı avucunun içerisinde döndürmek; savaşların tanrısı, en sadist duyguların öznesi olmak, bu duygularını doyurmaya çalışmak; bu döngünün içerisinde zavallı bir çarkın dişlisi bir başbakan, bir cumhurbaşkanı, bir büyük sanayici vb. olmak bizi güdüleyip, güderken; bu tutkular bu yolda toplulukları, halkları, kitleleri acımasızca savaşlara coştururken, birbirimizi işkencecilere, katillerle, sömürgenlere dönüştürürken, tüm bu olan bitende bilinçsiz bir bütünün, bilinçsiz bir organizmanın anlamsız, ama bu yüzyılda artık çok tehlikeli bir devinimini görüyorum. Araçsal ve koşullu akılla çok iyi, çok başarılı bir biçimde işleyen bu anlamsız bütün, kendi aklını bize dayatarak, yaşamlarımızı da anlamsızlaştırıyor. Şu halde, bu anlamsız, bilinçsiz organizmaya bizim bir işlev yüklememiz gerekiyor. Ancak bu işlev de bizi, yeniden ezen bir işleme biçimine dönüşmemeli... Bu yüzden onu, eleştirel aklın eşliğinde, insan onurumuzu, insan haklarımızı, temel hak ve özgürlüklerimizi eşit ve daha kapsamlı yaşamamıza olanak verecek koşulsuz bir buyruğa uyruk kılmamız zorunlu görünüyor. Bunun bugün tek siyasal aygıtı “demokratik hukuk devleti”dir. Bu aygıt epeyce karmaşık olduğundan, ancak çok yetenekli, yetkin uzmanların yardımıyla korunup, işletilebilir. Bu uzmanlar yargıçlardır. Bu işçi arıları yetiştirip, korumamız; yabanlarından korunmamız gerekiyor. • Tek / Sana / Borcum / Yalın ve yalnız // Tek / Borcum / Sana / Yalın ve yalnız // Tek / Yalın ve yalnız / Sana / Borcum // Al / Yalın ve yalnız / Beni / Sen // Gidelim / Yalın ve yalnız • Gerçekliği yaşamak – gerçeği yaşamak… Hangisi daha gerçek? Birini, ötekiyle yaşamak yalın ve yalnız… • Kiminin sözü derinden gelir / Kimininki örter derini / Bilir kimi bunu / Bilmez kimi • Peki / Ya ben istemiyorsam / Kendimi de / İstemiyorsam / Külümden başka // Sen / Ne hakla / Savurursun / Milleti / Bir oraya bir buraya // Sana mı kaldı / Tanrı / Hallaç aşkına • Yalnızlığı bil(e)mek… • Varsıllar veremez. Onlardan almak gerekir. • İnsanları inançlarımızdan daha çok seversek, sevilecek inançlarımız olur. • Karanfil kokuyor hüzün. “Gül alıp satmanın zamanı değil”! • Düşün ile olgu birbirinin içine doğar, birbirini doğurur, doldurur, doyurur. Bizim yaşamımız budur. • Zindanların bacasında / Işır günle / Umut // Depreşir daha / Geceleri // Kulağına fısıldar / “Ne yani / Bir de haklı mı olsaydılar” // Diyerek / Sokrates • Düşünmek önce kendini düşünmemektir. • Duygu sarar, düşünce soyar. Düşünce insanı birey yapar. Duygu sürüleştirir. • Senin saçların da güzeldir. • Bizim başımız bitlenirdi, şimdi torunlarımızın kafası örümcekleniyor. (*) Yine “Flu(x)usVI – Bir Denizin Kıyısından Bir Avuç Çakıl Taşı”mdan… D Ü NY A G Ö S T E R G E L E R İ Dünya’da yakıt ekonomisi Dünyadaki petrolün yaklaşık yarısı ulaşımda kullanılıyor. Uluslararası Enerji Ajansı’nın (IEA) son yayımladığı rapora göre (http://iea.org/publications/freepublications/pub lication/name,31269,en.html) ulaşım için kullanılan bu enerjinin dörtte üçü ise yollarda tüketiliyor. Ancak yakıt verimini artıran yeni politikaların uygulamaya girmemesi durumunda, ulaşımda kullanılan yakıt miktarı 2050 yılında iki katına çıkacak. Bu da karbon dioksit emisyonlarında ciddi bir artış anlamına geliyor. Yakıt tasarrufu sağlayan teknolojilerin pek çoğu şu anda kullanılıyor ve maliyetler olabildiğince aşağı çekilmiş durumda. Bunun için firmaları ve tüketiciyi doğru politikalara yönlendirmek gerekiyor. IEA’nın bu doğrultudaki önerilerinin başında, yakıt vergileri, CO2 bazlı araç vergileri, yakıtekonomisi standartları ve açıklayıcı ürün etiketleri geliyor. Hangi ülkelerin, bu tasarruf önlemlerinden hangilerini, ne ölçüde uyguladığını görmek için IEA bir yakıt ekonomisi endeksi geliştirdi. Başta Avrupa ve Japonya olmak üzere, zengin ülkeler bu politikaları uyguluyor. Ancak Kuzey Amerika gibi zengin bir bölgenin bu önlemleri tam olarak uyguladığı söylenemez. Yakıt tasarrufu konusunda en duyarsız ülkelerin başında ise petrol üreten ülkeler geliyor. Bunlardan Suudi Arabistan ve Venezüella devlet sübvansiyonlarıyla gereksiz yakıt tüketimini bir yerde özendiriyor. CBT 1334/ 15 12 Ekim 2012
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle