23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Ortaöğretimden yükseköğretime geçiş ve dershaneler nasıl kapanır? Bu satırları Sincan F Tipi Cezaevi’nin C168 No’lu hücresinden yazıyorum. Tam yetmişsekiz gündür hapishanedeyim. Tutuklanma nedenlerimden biri, 1998 yılında üniversiteye giriş sınavında yapılan değişiklik. Ağustos 2012 günü yapılan Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu toplantısının ardından Bilim, Teknoloji ve Sanayi Bakanı Nihat Ergün, üniversiteye giriş sisteminin yeniden yapılandırılacağını belirterek; ‘Amacımız üniversiteye giriş sistemiyle öğrenci neyi biliyor bunu ölçmek değil, aslında lise düzeyinde almış olduğu temel yetkinlikleri ölçmeye ağırlık veren bir sistem’ dedi. 9 Eylül 2012 tarihinde yapılan AKP il başkanları toplantısının ardından, sayın başbakan konu hakkında daha önceki beyanlarını bu kez, ‘Dershanecilik olayını kaldıracağız, kim gücenirse gücensin’ sözleriyle güçlü bir şekilde teyid etti. Her iki demeçte belirtilen niyet ve amaçlara ilke olarak katılıyorum. Ancak bu 2000’de 488.284 olan dershaneye konuda ciddi bir kayıtlı öğrenci sayısı 2011’de hazırlık yapılmadığı kanaatındayım. 1.234.738’e yükselmiş, sınavda sıYÖK başkanı ve fır çeken aday sayısı katlandı. Milli Eğitim BakaDershanesiz bir eğitim ortamı idenı’nın adeta konu mankeni gibi davaldir, bunu sonuna kadar kadar ranmalarınaysa hiç savunuyorum. Ama kapatmakla anlam veremiyodershaneler yok edilmez, yeraltına rum. Nitekim, Milli Eğitim Bakagirerler. Dershaneleri asgariye innı 10 Eylül 2012 dirmenin tek yolu, sınav sistemini günü televizyonokul ve öğretmen odaklı hale gelardan yayımlanan konuşmasında, hetirmektir. nüz somut bir hazırlıkları olmadığını dile getirdi. Bakan daha önce verdiği demeçlerde, yapılması planlanan sınava örnek olarak TOEFL (Test of English as a Foreign Language) adlı, yabancılar için İngilizce testini vererek konu hakkında gerçekten bilgisiz olduğunu göstermişti. Zira, örnek olarak vermesi gereken sınav SAT (Scholastic Aptitude Test) adlı yetenek testiydi. SAT, ABD’de yükseköğretime girişte yaygın kullanılan bir sınav. Ama hiçbir üniversite sadece bu sınav notuna göre öğrenci kabul etmez. Bu testin sonuçları bazı diğer kriterlerle birlikte değerlendirilerek öğrenci kabul edilir. Bu kriterlerin başlıcaları: a) Lise mezuniyet not ortalaması; b) Lisede izlenen müfredat ve alınan derslerin yükseköğretimde başvurulan programın müfredatına uygunluğu; c) Mezun olunan lisenin şöhreti; d) Ders dışı faaliyetlere katılım; e) Alınan ödüller; f) Öğrencinin yazdığı kompozisyon; g) Referans mektupları. Bu kriterlerin ağırlığı üniversiteden üniversiteye değişir. Bir örnek, dünyanın önde gelen üniversitelerinden University of Michigan’ın kullandığı kriterlere verilen maksimum puanları vereyim. Toplam 130 puan üzerinden: Mezuniyet not ortalaması, 80; SAT puanı, 12; müfredat uygunluğu 12; lisenin şöhreti 5; diğerleri, 21. Açıkça görüldüğü gibi büyük ağırlık lise mezuniyet not ortalaması, yani öğretmenlerin verdiği notlardadır. Bu ABD genelinde böyle olduğu gibi Avrupa’da da böyledir. Kemal Gürüz hapishaneden yazıyor 8 İngiltere’deki Alevel dersleriyle, Fransa’daki Baccalaurete ve Almanya’daki Abitur gibi ortaöğretimin parçası olan sınavlar ortaöğretimden yükseköğretime geçişteki tek belirleyicidir. Kısacası, ortaöğretimden yükseköğretime geçiş ileri ülkelerde okul ve öğretmen odaklıdır. Sayın başbakan bu bakımdan haklı. Ama eğer sadece bir yetenek sınavına bakılacaksa, bu fevkalade mahzurlu, hatta tamiri mümkün olmayan sonuçlara yol açar. Yetenek sınavı, mutlaka lise mezuniyet not ortalaması ve müfredat bütünlüğünü sayısal olarak ölçen bir kriterle birlikte değerlendirilmeli. Önemli diğer bir husus, yetenek sınavının içeriğidir. Biri doğuştan gelen, diğeri edinilmiş olmak üzere iki tür yetenek vardır. Edinilmiş yetenek ailenin gelir düzeyi ile doğrudan ilişkilidir. SAT gibi tamamen yetenek ölçen sınavlar bu bakımdan, Türkiye gibi çok dengesiz gelir dağılımına sahip ülkelerin toplumsal yapısına uygun değil. Yukarıda kısaca özetlediğim bu hususlar 19961998 döneminde YÖK tarafından etraflıca incelendi ve yükseköğretime giriş sistemi köklü bir biçimde değiştirildi. O dönemde yapılan araştırmalar ve 1999’da uygulanmaya konan yeni sistemin ayrıntıları İş Bankası Kültür Yayınları’nca 2008’de yayımlanan ‘21. Yüzyıl Başında Türk Milli Eğitim Sistemi’ adlı kitabımda anlatıldı. Konunun güncellik kazanması nedeniyle burada kısa bir özet vereceğim. 1998’den önce, birincisi ÖSS, ikicisiyse ÖYS olarak bilinen iki basamaklı bir sistem uygulanmaktaydı. Nihai yerleştirme puanında; ortaöğretim başarı puanının ağırlığı kabaca yüzde yedi, ÖSS’nin ağırlığı yüzde üç, ÖYS’nin ağırlığıysa yüzde doksandı. ÖSS, ortaöğretim süresince Türkçe, matematik, fen bilgisi ve sosyal bilgilerde edinilen temel kavramlara dayalı, okuduğunu anlama ve muhakeme yürütme yeteneklerini ölçen bir sınavdır, bilgi yükü yaklaşık %50’dir. Bu özellikleriyle, ÖSS Türkiye’nin sosyal yapısına çok uygun bir sınavdır. ÖYS ise tamamen müfredat bilgisini ölçen bir sınavdır, bilgi yükü %100’e yakındır. Kısacası, 1999’dan önce öğretmenlerin verdiği notlar hiçe sayılıyordu, ortaöğretimle yükseköğretim arasında herhangi bir müfredat ilişkisinden söz etmek mümkün değildi. Dershaneler okulları ikame etmişti, lisenin son yılında sınıflar bomboştu, lise diploması üniversiteye giriş için gereken bir bilete indirgenmişti. Ama en önemlisi, gençlerimizin dimağları köreltiliyordu. Gençlerimiz komposizyon yazmaktan, kendilerini birbirini tamamlayan cümlelerle yazılı ve sözlü olarak ifade etmekten büyük ölçüde acizdi, bir doğal olayı tabiatın temel kanunlarıyla matematiksel olarak ifade edebilenlerin sayısıysa yok denecek kadar azdı. Durum bugün daha kötüye gitmiştir. 1998’de yapılan değişikliğin amacı, ortaöğretime gereken önemi vererek bu aksaklıkları gidermekti. İlk olarak, ÖYS ile ÖSS arasındaki ilişkiye bakıldı. 1997 sınavı üzerinde yapılan simülasyon iki basamaklı sisteme göre yapılan yerleştirmeyle sadece ÖSS’ye göre yapılan yerleştirmenin, gerek il, gerekse okul türü bazında aynı sonuçları verdiği görüldü; gerçek ile simulasyon arasındaki korrelasyon yüzde yüzdü. Bunun üzerine, ÖSS’nin muhafaza edilip, ÖYS’nin kaldırılmasına karar verildi. ÖSS, LES ile birlikte ÖSYM’nin geliştirdiği en anlamlı ölçücü sınavdır. ÖYS kaldırılınca, müfredat bilgisinin ölçülmesinde ortaöğretim başarısının kullanılmasına karar verildi ve bu kriterin ağırlığı %7’den %22’ye yükseltildi. Benim önerim, ortaöğretim başarısının ağırlığının yüzde altmışa çıkarılmasıydı. Kurul bunun hızla yapılması yerine kademeli olarak yükseltilmesini benimsedi. Türkiye’de okullar arasında önemli kalite farkları olduğu bilinir. Özellikle sınavla öğrenci alan fen liselerinin haksızlığa uğramasını önlemek için ortaöğretim başarısının okulların sınav ortalamalarına göre ağırlıklandırılmasına karar verildi. Bu süretle, okulların şöhreti objektif bir ölçüte bağlandı. 1998’de getirilen katsayıların amacı, ortaöğretimle yükseköğretim arasındaki müfredat ilişkisini kurmaktır. Bu ilişki tüm ileri ülkelerde var. Çok kulvarlı ortaöğretim sistemleri bulunan Kıta Avrupası ülkelerinde öğrenciler ancak ortaöğretimdeki kulvarların devamı niteliğindeki yükseköğretim programlarına başvurma hakkına sahiptir; yani katsayılar sıfır veya birdir. Mesleki eğitim kulvarındaki öğrencilerin akademik nitelikli lisans programlarına başvurması söz konusu değildir. ABD’nde tüm liseler genel lise niteliğinde, ama daha önce de belirttiğim gibi orada dahi müfredat bütünlüğü önemli bir kriterdir. İngiltere’de iki yıllık Alevel süresince alınan dersler öğrencilerin hangi lisans programlarına başvurabileceklerini belirler. Ortaöğretimden yükseköğretime geçişte müfredat bütünlüğü bir kriter olarak göz önüne alınmadığı takdirde, ortaöğretimdeki mesleki eğitimgenel eğitim kulvarlarının ve genel eğitimdeki fen ve edebiyat gibi şubelerin anlamı kalmaz. Konu tamamen tekniktir; demokratiklikle, siyasetle uzaktan yakından ilişkisi yoktur. Demokratiklik ve fırsat eşitliği sağlamanın yolu, zorunlu temel eğitimin süresinin kesintisiz olarak en az on yıla çıkarılması ve mesleki eğitimgenel eğitim kulvarlarının seçiminin mümkün olduğu kadar daha sonraki yıllara bırakılmasıdır. 1998’de getirilen yeni sistemde, lisans programlarının akademik temelini oluşturan Türkçe, matematik, fen bilgisi ve sosyal bilgiler kapsamındaki derslerin çeşitli lise türleri ve genel liselerin şubelerinin müfredatları içindeki örtüşme oranı esas alınmıştır. Bu oran; YÖK, ÖSYM ve Talim Terbiye Kurulu uzmanlarınca %40 olarak tespit edilmişti. Bu uzmanlar grubu, ayrıca, çeşitli ortaöğretim programlarının hangi yükseköğretim programlarının temelini oluşturduğunu tespit etmişti. Buna göre, ortaöğretimdeki kulvarının veya şubesinin devamı niteliğindeki yükseköğretim programlarına başvuran öğrencilerin ortaöğretim puanları tam olarak, bu ilişki dışındaki programlara başvurulduğunda yüzde kırkla çarpılarak sınav puanına eklenmiştir. Hiç kimseye şu programa başvuramazsın şeklinde bir yasak uygulanmadı. Yeni sistem 1999’dan 2005 yılına kadar başarıyla uygulandı. Tek basamaklı yeni sisteme karşı yüzlerce dava açıldı, hepsi davacıların aleyhine sonuçlandı. ‘Lise müfredatından soru sorulmadığı için sınıflar boşalıyor, üniversiteye gelen öğrenciler konuları öğrenmeden geliyor’ gibi hiçbir somut araştırma ve veriye dayanmayan tezviratla, önce iki basamaklı sisteme dönüldü. KATSAYILARIN AMACI NEYDİ YETENEK SINAVININ İÇERİĞİ SİSTEM NE GETİRMİŞTİ? SAT PUANI YETERSİZ CBT 1334/ 14 12 Ekim 2012
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle