17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

SON ARAŞTIRMALAR HAYVANDAN NSANA BULAŞAN B R V RÜS moterapi görmüş. Altı ay sonra tablet şeklinde etki maddesiyle tedavi edilenlerin yüzde seksen dördü hayatta kalırken bu oran kontrol grubunda yüzde 64’tü diyor araştırmacılar. Gerçi etki maddesi henüz mutlak bir tedavi aracı değil ama diğer terapi biçimleriyle kombine edildiğinde ve yeni ilaçların geliştirilmesiyle çok önemli sonuçlar elde edilebileceği sanılmakta. Etki maddesinin ciltte döküntü, eklem ağrısı, yorgunluk, ishal ve saç dökülmesi gibi yan etkileri bulunduğu için yeni çalışmalar yapılacak. kinci etki maddesi olan Ipilimumab’ın etkisi bağışıklık sisteminin uyarılmasına dayanıyor. Kısa bir süre önce malign melanom hastalığına yakalanan 502 kişiden bir kısmına Dacarbazin kemoterapisine ilave olarak Ipilimumab verilmiş diğerleri ise sadece kemoterapiyle yetinmişler. Bir yıl sonra kombine terapiden yararlananların yüzde kırk yedisi hayatta kalırken sadece kemoterapi görenlerin yalnızca yüzde otuz altısı hayatta kalmış. Üç yıl sonra ise kombine terapiden yararlananlarda bu oran yüzde yirmi bir, diğer grupta ise yüzde on ikiye düşmüş. Amerika’daki bir hayvan bakıcısına maymunlardan bulaşan yeni bir virüs türü, adenovirüslerin de doğrudan doğruya hayvandan insana bulaşabileceğini gösterdi. HIV, kuş gribi veya EHEC gibi hastalık etkenleri hayvanlar dünyasını aşarak insanlar için de tehlikeli hale gelebiliyor. Oysa adenovirüslerin türlere özgü çeşitleri olduğu sanılıyordu. Bazıları insanda nezle ve ishalden akciğer enfeksiyonuna kadar farklı sorunlara yol açabiliyorlar. Diğerleriyse belli başlı hayvan türlerini öldürüyor. Ama bu tür virüslerin bir canlı türünden diğerine bulaştığı daha önce görülmemişti. Bilim insanları PloS Pathogens dergisinde şimdi bu tür bir olaydan söz ediyor. 2009 yılında Kaliforniya’daki bir primat merkezindeki toplam 65 kırmızı titi maymunundan (Callicebus cupreus) 23 tanesinin solunum yollarında veya karaciğerinde enfeksiyon gelişmiş. Hastalanan hayvanlardan sadece dört tanesi hayatta kalabilmiş. Uzmanlar hastalığı bugüne kadar bilinmeyen TMAdV adenovirüsüne (titi maymunu adenovirüsü) bağlıyor ve bu virüs insanlara da bulaşabiliyor. Maymunlarla çok fazla temas halinde bulunan bir merkez çalışanında ateş ve öksürük gibi semptomlar görülmüş ve bakıcı hastalığı ailesinden bir kişiye de bulaştırmış. TUZ DA UYUŞTURUCU GBDR Birçok hayvanda tuz yeme isteği var. Şim ÖLÜMCÜL C LT KANSER NE KARŞI K YEN MADDE Chicago’da gerçekleştirilen Amerikan Klinik Onkoloji Birliği konferansında bilim insanları ölümcül olabilen malign melanomu iyileştiren Vemurafenib ve Ipilimumab etki maddeleriyle ilgili çalışmalarını açıkladı. leri derecede habis cilt kanseri hastalarında Vemurafenib maddesi tıpkı tümörlerin küçülmesi gibi şaşırtıcı derecede hızlı bir etki göstermiş. Bilimciler bu etki maddesiyle tedavi olan hastaların daha uzun yaşadığından söz ediyor. Kısa bir süre önce Amerika’da erken evredeki melanom hastaları için satışa sunulan Ipilimumab maddesi de ölüm riskini önemli ölçüde düşürüyor. Daha önceki Vemurafenib araştırmalarında katılımcı hastaların yaklaşık olarak yüzde yetmişi olumlu tepki vermişti. New York’ta gerçekleştirilen son araştırma Vemurafenib’in etkisi ve tehlikesizliğini gösteren bir çalışma oldu. leri derecede cilt kanseri olan ve gen mutasyonuna sahip 675 hasta Vemurafenib etki maddesini günde iki kez tablet şeklinde alırken, kontrol grubu ise üç haftada bir Dacarbazin etki maddesiyle ke di bu içgüdünün uyuşturucu bağımlılığının temelini oluşturduğu keşfedildi. Tuz ve uyuşturucu beyindeki aynı gen motifini ve sinir devrelerini etkinleştiriyor. Bilimciler daha önceleri de uyuşturucu bağımlılığının eski içgüdü devrelerinden yararlanabileceğini düşünüyordu. Son çalışmamızla, tuz açlığı gibi klasik bir içgüdüden, uyuşturucu bağımlılığında da yararlanıldığını öğrendik diyor Melbourne Üniversitesi’nden Derek Denton. Tuz yeme isteği beynin ödüllendirme merkezindeki tatmin duygusunu tetiklemekte. Buradaki mekanizma uyuşturucularda ol duğu gibi benzer bir şekilde işliyor. Tıp alanında sonuçlarımızın önemli bir anlamı var. Bilgiler bağımlılığın anlaşılmasında yeni bir bakış açısı sunabileceği gibi, kilo aldıran aşırı derecede tuzlu gıda ürünlerinin olumsuz sonuçlarıyla ilgili yeni ipuçları da verebilir diyor bilimciler. Tuz öte yandan insan ve hayvan için yaşamsal önem taşıyor. Bu nedenle tuzu sevmemizin sebebi içgüdüseldir. Sodyum tuzlarına olan iştahımız su içme isteğimizle karşılaştırılabilir. Nasıl susuzluğumuzu giderdiğimizde iyi hissediyorsak, tuzlu içecek veya yiyecek tükettiğimizde de aynı hazzı duyuyoruz (Duke Üniversitesi nörobiyoloğu Wolfgang Liedtke). Oysa kokain gibi uyuşturucular göreceli olarak daha yeni buluşlardır. Bağımlılık oluşturdukları ve haz verici oldukları için var olan mekanizmaları kullandıkları sanılmakta. Bunun ilk kanıtını Liedtke ve Denton ile çalışan ekip ortaya koydu. Fare deneyleri sırasında tuz açlığı ve açlığın giderilmesi sırasında hipotalamusta nelerin değiştiğini incelemişler. Ara beyindeki bu merkez enerji, su ve tuzların dengesini kontrol ettiği gibi ödüllendirme sisteminin de merkezidir. Bu şekilde tuz açlığının da tıpkı kokain veya eroin alma isteği gibi aynı gen gruplarını etkinleştirdiği görülmüş. Bu genlerin etkinliği hipotalamusun bir bölgesini dopamin etkisi için daha duyarlı hale getirmekte. Dopamin hormonu tatmin olma duyusundan sorumludur, dolayısıyla da bağımlılık ve ödüllendirme merkezinin anahtar maddesidir. Bağımlılık genleri etkisizleştirildiğinde tuz iştahı da yok olmuş. Eski bir içgüdü ve bağımlılık arasındaki bu ilişki, uyuşturucu tedavisiyle “temizlenmenin” niçin bu kadar zor olduğunu göstermekte. Bulgu, bağımlılık araştırmalarında yeni olanaklar sunabilir. Gibon maymunları tıpkı orangutan, goril ve şempanze gibi insansı maymun grubuna dahil. Bedenleri narin yapılı olduğu için küçük insansı maymunlar olarak da isimlendirilir. Birbirlerine serenat yapan ve eşlerine ömür boyu bağlı kalan beyaz yanaklı gibonlar, primatlar arasında en romantik olanları. Ne var ki, yaşam alanları gitgide daraldığı ve tıbbi açıdan yararlı olduğu sanılması nedeniyle avlandığı için sayıları git gide azalmakta. Beyaz yanaklı gibon popülasyonu son kırk beş yıl içinde yüzde seksen oranında küçülmüş, Çin’de ise tamamen tükendi. Vietnam’ın kuzeyinde Laos sınırına yakın bir bölgede 450 beyaz yanaklı gibon bir arada yaşıyor. Vietnam’daki gibon türünün üçte birini oluşturan bu grup (dünya genelinde) hayatta kalabilecek tek beyaz yanaklı gibon popülasyonu, diyor Conservation International (CI) araştırmacıları. SOYU TEHL KEDE NSANSI MAYMUN KOLON S BULUNDU Enerjinin depolanması en zahmetli çalışmalardan biridir. Fakat Amerikalılar şimdi gü neş enerjisini k i m y a s al olarak depolamayı başardı. Karbon nano tüplerin organik bir halka molekülüyle birleştirilmesi sonucunda etkili bir “ışık aküsü” elde edilmiş. Üzerine ışık yansıyan akü, daha zengin enerjili bir yapıya dönüşüyor. kinci bir uyarıda ise yapı yeniden eski biçimini alıyor. Bu süreç esnasında, depolanmış olan enerji sıcaklık olarak açığa çıkıyor. Bu şekilde enerjiyi dönüştüren ve depolayan bir malzeme elde etmiş olduk. Üstelik bu malzeme dayanıklı ve ucuz da diyor Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’nden (MIT) Alexie Kolpak. Bu bağlantının en olumlu tarafı yüksek enerji yoğunluğu ki bu bildik lityum iyon akünün yoğunluğuna eşit. Nano tüp bağlantısı halihazırdaki ışık depolama malzemelerine kıyasla aynı hacme on bin misli enerji depolayabiliyor. Yeni malzemenin sevindirici diğer bir özelliği de çok değerli ve ender olan rutenyum içermemesi. Nilgün Özbaşaran Dede GÜNEŞ ENERJ S DEPOLAYAN NANO AKÜ Araştırma SON DİNOZORUN BOYNUZU Geçerli olan teoriye göre, bir göktaşı çarpması küresel bir felakete yol açmıştı. Bu zamanda dinozorların hâlâ hayatta olup olmadığıysa tartışmalıdır. Nitekim felaketten çok kısa bir süre önceki döneme ait fosil buluntular eksikti. Şimdi, Amerika’nın Montana eyaletinde bulunan ve bilinen en genç dinozora ait bir boynuz, bu boşluğu dolduracak nitelikte. Biological Letters dergisindeki makaleye göre boynuz fosili, KT olarak bilinen tabakanın 13cm. kadar altında bulunmuş. Toplu ölümlerin dönemine ait olan bu tabaka aynı zamanda tebeşir devrinin de sonunu temsil eder. Bu sınırın altındaki üç metrelik alanda bugüne kadar hiçbir dinozor fosili bulunmamıştı. Bulgumuz bu üç metrelik boşluğun aslında var olmadığını kanıtlamakta. Yale Üniversitesi bilimcileri aslında 2010 yılında, toplu ölümlerden sonraki dinozor fosillerini arıyordu. Bir rastlantı sonucunda ise bir tortul birikintisinde Seratopsian dinozorunun kahverengi boynuzunu bulmuşlar. Otçul dinozorun en ünlü temsilcisi ise kafasında çıkıntılar bulunan Triceratops’tur. Triceratops olduğu sanılan dinozorun toplu ölümlerden binlerce veya on binlerce yıl önce yaşadığı tahmin edilmekte. Fosilin kesin yaşı belirlenemese de, bulunduğu killi tabakaya eski tabakalardan kaydığı düşünülmekte. Araştırma ekibi şu sıralar sınır tabakasına yakın yerde bulunan diğer fosilleri inceliyor. CBT 1271/ 4 29 Temmuz 2011
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle